Böyle bir davada dava beş yılda neticelenmediğinde nafaka konusu nasıl düzenlenecektir.
Bu nedenle asıl olan TMK 175 "yoksulluk nafakası" hükmünün iptalidir.
Oysa boşanma halinde çocuklara "iştirak nafakası" bağlanmaktadır.
Yoksulluk nafakasının çocuklarla ilişkisi bulunmamaktadır.
Boşanmanın feri (ikinci dereceden) sonuçlarını ilgilendiren davalar aynı mahkemede ayrı bir dosya konusu olarak görülmelidir.
İnsanların cinsel varlıkları askıda bırakılmamalıdır.
Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı apaçık belli olmasına rağmen boşanmanın feri durumunda olan (nafaka, mal paylaşımı, velayet) uyuşmazlıklar nedeniyle karı-kocanın hükmen ayrılığına izin vermeyen mevcut yasa AİLE kurumunu zedelemektedir.
Kişilerden "ahlâkî ödev"beklemektedir.
Oysa evlilik birliği içinde olmayan, yani nitelikli birlikteliklerle "partner" olarak yaşayan çiftlerden "ahlâkî görev" beklenmemektedir.
Bu haliyle yasa ayrımcıdır.
Oysa "nitelikli birliktelik" yaşayan çiftler "diledikleri gibi ve diledikleri zamanda" ayrılabilmektedir.
TMK'nın AİLE kurumunu desteklemediği açıktır.
Bu düzenlemelerin uluslararası kaynak sözleşmesi ise CEDAW'dır.
Dava dilekçesinde "evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı" hususu boşanma talebinin gerekçesi olarak ileri sürülmüşse, mahkeme bu konuda acilen karar vermelidir. Davacı haklı ise boşanma sağlanmalıdır.
Evlenme aktini 1 günde gerçekleştiren çiftlerin boşanma süreçlerinin 5 yıla varan süreçlere uzaması akit özgürlüğünün ihlalidir.
Akit özgürlüğü ihlali Anayasa'ya aykırıdır.
Bu nedenle TMK'nın boşanmaya dair hükümleri açıkça kişiye bağlı hakların ihlaline neden olmaktadır.
Ayrıca evliliğin uzaması ruhbanlığa neden olmaktadır. Bu da insan fıtratıyla çelişmektedir.
Çünkü ailesinden ayrı bir ikamet edinen erkek, bir türlü boşanamadığı eşine tedbir nafakası ödemeye zorlanmaktadır.
TMK, eşitsizliği toplumsal akılda "normal" saymaktadır.
Oysa İstanbul Sözleşmesi'nin hükümleri Türk Medeni Kanunu ile hiçbir şekilde bağlı değildir.