madem annelerin günüymüş bugün, özel bir hikaye aktaracağım sizlere. @SunayAkin sahnede anlatıyormuş bir versiyonunu, biraz bilgi takviyesi yapayım üzerine.
yıl 1971, varan'ın ankara yazıhanesine takım elbiseli bir adam giriyor. istanbul'a gidecek ve bir otobüs bileti istiyor. ++
görevli, bir tane koltuk kaldığını, onun da maalesef bayan yanı olduğunu söyleyince, "benim için sorun yok!" diyor adam. "sizin için değil, bu bayan için bir sorun!" diye düzeltiyor görevli. adam, kararı onun veremeyeceğini, bayan her kimse, ona sorulması gerektiğini söylüyor. ++
görevli otobüse girip, yan koltuğa bir adamın oturmak istediğini bayana anlatırken camda bir tıklama duyuluyor. kadın dönüyor cama, dışardan gülümseyerek el sallayan adamla göz göze geliyor. takım elbisesi, kravatı, vs. düzgün birine benziyor, teklifi kabul ediyor kadın ++
adam biniyor otobüse, rahatsız etmemek için cam kenarında geçmeyi teklif ediyor. otobüs hareket edince de çantasından bir şişe ve iki kadeh çıkartıp kadına konyak ikram ediyor. kadın "eyvah!" diyor içinden "ben ne yaptım?" teşekkür edip bir kitap çıkartıyor, okumaya başlıyor ++
kadın iletişimi kesmek için elindeki kitaptan (marquis de sade/aşkın suçları) gözlerini hiç ayırmıyor. otobüs ankara'dan çıkıyor, yolda. adam bir kadeh daha dolduruyor kendine ve sohbete başlıyor: "o elinizdeki kitabın çevirmeni bu dilin en iyi şairlerinden biridir!" diyor. ++
"şahane şiirleri vardır, izin verirseniz bir tanesini okumak isterim." diye devam ediyor adam. kadın "teşekkürler ama gerek yok, tüm şiirlerini ezbere bilirim, cemal süreya abim olur!" diyince adam susuyor, bir daha da konuşmuyor. bolu'da mola veriyor otobüs, adamda çıt yok. ++
yol boyunca susup içkisini içiyor adam. kadın sustu diye rahat. otobüs istanbul'a varıyor. kadıköy'e gidecek yolcular e5'deki köprünün altında iniyor, kadın da kalkıyor, adam peşinden. kadının bavulunu taşımasında yardım ediyor, bir taksinin bagajına yerleştiriyor bavulu. ++
teşekkür ediyor kadın. adam kadını parmaklarına bakarak, "evli ya da nişanlı olmadığınızı anlıyorum?"
"bundan size ne!"
adam sakin, "4 yaşında bir oğlum var, bekârım. cemal'e selam söyleyin lütfen, dâver diyin, kendisini arayacağım. uygun görürseniz sizinle evlenmek isterim!"++
kadın sinirleniyor çok, "bu ne hadsizlik!" diyor, biniyor taksiye gidiyor. akşam evde sofra kuruluyor. cemal süreya "nasıl geçti yolculuğun?" diye sorunca "sorma abicim!" diyor kadın, "sarhoş bir adam oturdu yanıma, yol boyunca içki içti, sonunda da bana evlenme teklif etti!" ++
cemal süreya'nın gözler açılıyor, ses titriyor, "nasıl yani, bir sarhoş nasıl oturuyor yanına?"
"benim hatam abi, ben izin verdim! seni de tanıyormuş güya, arayacakmış, selam söyledi"
"kimmiş?"
"dâver dedi!"
"dâver mi? bizim dâver mi? verdim gitti!" ++
o kadın anlattı bunları bana, ayten! ben dâver'in oğluyum, babam da cemal'in parasız yatılıdan arkadaşı. bir yıl geçiyor aradan, babam arayacak diye bekliyor ayten, ses yok! sonunda cemal bir arkadaşının ofisine uğruyor, diyorlar ki dâver uğradı, 6 ay oldu, sana bir not var... ++
işte sonra yemek memek, evleniyorlar ayten'le. boşanıyorlar, bir daha evleniyorlar. ayten benim annem oldu, öz anneme adıyla seslendim ona ayıp olmasın diye. babam ölene kadar yanındaydı, öldükten sonra da uzun bir yas, ardından kaybettik ayten'i. bakın, 1972, annemle ikimiz :)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
"Ada protestoları hakkında bilmek istenip de sormaya çekinilen her şey!”
Sayın @ekrem_imamoglu ve Çok Sayın Kamuoyuna Açık Mektup;
Bir adalı olarak, son günlerde kamuoyunu meşgul eden azman minibüs sorunuyla ilgili, halk ile kurumlar arasında düzgün bir iletişim kurulamadığı görüşündeyim. Yanlış bilgiler havada uçuşuyor, ortam buram buram provakasyon kokuyor. Sadece kamuoyunun değil, İBB tarafının da eksik bilgiye sahip olduğu düşünüyorum, ki aksi gerçekten kabul edilemez. Objektif olmakta zorlanacak dahi olsam, adalarda olan biteni mümkün mertebe kendi görüşlerimi ve düşüncelerimi dışarda bırakarak, kimse üzerine alınmasın, meseleyi B'ye anlatır gibi aktarmaya çalışacağım. Önce sorunlardan en önemsiziyle, yani sorunun kendisi ile başlıyor, sonra da gelinen vahim noktaya geçeceğim. +++
#adalar #büyükada #Azmanbüs
Adaların ulaşım sorunu nedir, nereden kaynaklanıyor?
Tarih içinde uzun bir yolculuğa çıkabileceğiniz, doğasıyla, ormanlarıyla, yürüyüş ve bisiklet yolları, mimari zenginlikleri ile her gün kendi nüfusunun 4-5 katı kadar turist kabul eden Büyükada, ki bu 70-80 bin kişiye tekabül edebiliyor, özellikle yaz aylarında büyük sorunlar yaşıyor. Faytonların gidişinden sonra, sorunu elektrikli araçlarla çözmeye çalışan İBB, yaz aylarında ihtiyaç 10-15 katına çıkınca çaresiz kalıyor, hayat kilitleniyor. Turist sayısı arttıkça, evine ya da işine gitmek isteyen adalılar her gün 2-3 saat süren kuyruklarda beklemek zorunda kalıyor. Bu sorun deniz yolları için de geçerli; hafta sonları, özellikle bayramlarda gemiler ücretsiz olunca, rahat bir nefes almak için adalara gelen kalabalık adalıların çıkış ve girişlerini imkansız hale getiriyor. "Adalara gidin!" teşvikiyle ulaşımın bedava olması büyük sorunlar doğuruyor. En vahimi tuvalet sorunu. Mesela Büyükada'da bir adet umumi tuvalet var (rakam ile "1", ingilizce "one"). Yaz aylarında Büyükada'da 50 bin kişiye bir tuvalet düşüyor ki, bu Guinness Dünya Rekorları Kitabı'na geçmeli. Şehrin betondan kaçmak isteyen ziyaretçiler, doğanın tam göbeğinde yürüyüş yapabilecekleri nadide bir alanı açık hava tuvaletine çevirmek zorunda kalıyor, ada halkı ise apartman girişlerini, aralıklarını, bahçelerini umumi hela olmaktan korumak için türlü yöntemler icat ediyorlar.
Bilmeyenler için söylüyorum, adalarda akülü bisiklet, motor türü şeyler kullanılabiliyor ama bunlar da yasal değil. Toplu taşıma çözüm olarak sunuluyor ama yetmiyor. Adayı çevreleyen Nizam ve Yılmaztürk caddeleri sözde cadde ama aslında küçük bir sokak genişliğindeler, adanın tabiatı gereği bazı noktalarda yol 3 metre genişliğine kadar daralabiliyor. Tüm adayı taşıyan bu daracık yolu adalılar, işe, alışverişe gidenler, dönenler, öğrenciler, bisikletliler, akülü bisikletliler, akülü motorlular, bir işten diğerine giden esnaflar, küçük elektrikli taksiler, küçük elektrikli otobüsler, elektrikli polis araçları, çöp kamyonları, diğer kamu araçları, köpekler, kediler, martılar, kirpiler, mamalara çöken kargalar, pazarcılar, sucular, korsan vasıtalar ve tabii ki her gün adaya ziyarete gelen 40-50 bin kişi paylaşıyor. Sığmıyoruz! +++
Peki bu soruna İBB'nin çözüm önerisi ne oldu?
İBB iyi niyetle bu sorunu çözmek istiyor. Şu andaki mevcut elektrikli (akülü) taksi ve elektrikli otobüs sistemi aslında çok iyi çalışıyor ama yaz nüfusu 100 binleri bulunca yapılacak hiçbir şey yok, yetmiyor. Faytonlar kalktıktan sonra gelen bu elektrikli araçlara dört senedir ruhsat alınamadı. Alternatif olarak (şimdilik) 12 adet azman minibüs getirildi. Bunlar eski Magirus'lara benzeyen, Sarıyer-Beşiktaş, Kartal-Pendik arası çalışan minibüslerin bire bir aynıları, fakat elektriklisi. Bu taşıtlar adayı tanımayan, adaya hiç adımını atmamış bir ekip tarafından onaylanmış belli ki. +++
atatürk, alkolizm, hakaret ve sahne sanatları üzerine söyleyeceklerim var. sanki biraz uzunca. timeline'nızı bir süre meşgul edeceğim, şimdiden özür dilerim. daha fazla kişiye ulaşabilmesi ve etkileşime açık olması adına düz metin yerine buradan anlatacağım derdimi.+
babamdan başlayacağım önce. on yıllar oldu göçeli. itü'nün ilk mezunlarından, inşaat mühendisi ve matematikçiydi. arkadaşları kiska, stfa gibi şirketler kurarken babam devlet memuru olarak kalmayı tercih etti. parasız yatılı okumasından kaynaklanan bir vefa borcu diyebiliriz. +
karayolları ve dsi'de çalıştı. karakaya barajının statik hesapları onundur, keban barajı'nın da. onlarca hastane, sağlık ocağı, yol, stadyum yaptı. bakın cumhuriyet'teki şu köşe yazısında mustafa ekmekçi babamdan bahsediyor, kısacık bir bölüm aktarıyorum. daver kazak adı. +