Kapheros Profile picture
Müzmin muhalif, evli, çocuklu, kedili, sana uymadıysa zamanımı alma, dm yok...

Sep 29, 2020, 24 tweets

Yabani hayvanların, insanları eğlendirmek için kullanılmaları, tarih boyunca çok eskilere dayanıyor. Antik Roma’da arenalarda savaşmak zorunda bırakılma ile başlayan süreç, bugün show maksatlı hayvanat bahçelerinde, sirklerde, akvaryumlarda kullanılmaları ile devam ediyor.

Eğlence dünyasında kullanılan bu yabani hayvanlar, kediler, köpekler ve yüzlerce binlerce yıl önce evcilleştirilen diğer hayvanlar gibi değiller. Bu yabani hayvanların bir kısmı esaret altında doğmakta ancak çok büyük bir kısmı,

doğadan koparılmakta, hatta yasadışı şekilde yakalanmaktadır.

Tarihte ilk hayvanat bahçesini M. Ö. 1100 yılında Çin İmparatoru VuVang kurmuş. İmparator, sarayının bahçesinde hayvanlara da bir bölüm ayırmış, buna "Bilgi Bahçesi" adını vermiş

Eski Mısır’da tapınakların yanlarında evcil hayvanlara da bir yer ayrılması gelenek olmuştu.
Eski Yunanistan’da, halk kuş koleksiyonu yapmaya meraklıydı. Daha sonra memeli hayvanları evlerinde, bahçelerinde beslemeye başladılar.

Ortaçağ’da Floransa’da ufak çapta hayvanat bahçeleri kurulmuştu. Çoğunlukla asıl aileler, kendi zevkleri için, malikanelerinin sınırları içinde birer hayvanat bahçeleri kurarlardı.

Hayvanlar insanlardan çok daha fazla savunulmaya ihtiyaç duyan canlılardır,

çünkü kendilerini ifade etme şansları yoktur. Fiziksel acıyı onlar da insanlar kadar hisseder ve hatta stres acı gibi duyguları bizlerden daha yoğun şekilde yaşarlar ama anlatamazlar.

Yabani hayvanlar sürekli hareket halindedirler ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için,

türlerine göre belirli bir coğrafi alana ihtiyaç duyarlar. Hayvanat bahçeleri onlara bu alanı sağlayamaz. Örneğin, hayvanat bahçelerinde yaşam alanları ortalama olarak bir aslan için 18.000 kat, bir kutup ayısı içinse 1.000.000 kat daha küçüktür.

Fillerin %54’ünün gün içinde davranış problemi olduğu, aslanların zamanlarının %48’ini kafes içinde volta atarak geçirdikleri ve davranış bozukluğu işareti verdikleri gözlemlenmiştir.
Hayvanat bahçesindeki hayvanların yaşam ömrü, doğal ortamlardaki ömürlerine göre daha kısadır.

Örn; Afrika filleri, doğada 3 kat daha uzun yaşarlar. Bebek hayvan ölümleri de, çok yaşanmaktadır hayvanat bahçelerinde.

Doğal yaşam alanlarından alınıp getirilen bu zavallı hayvanları konuşarak ikna etmiyorlar.

Bazen tek bir Arslan'ı, Ayı'yı ya da Antilop'u yakalayıp getirebilmek için bir sürü hayvan ya yakalanma esnasında ya da yolculuk sırasında telef oluyor.
Travmatik bir şekilde doğal yaşam alanlarında yakalanarak toplanan hayvanlar, şehirlere getirilirken bazen günlerce

hatta haftalarca süren yolculuk boyunca zor ve kötü koşullara katlanmak zorunda bırakılıyor.
Tutsak hayvanların tekrarlayıp duran davranışları için bilimsel terim ATD olarak da bilinen “Anormal Tekrarlayan Davranışlar” dır.

Bu, esaret içinde yaşayan hayvanat bahçesi hayvanları gibi hayvanlarda fark edebileceğimiz bütün garip görünümlü tekrarlı davranışları içerir. Depresyon, sıkkınlık ve psikoz şartlar bu davranışlara sebep olur. Aslında hayvanat bahçelerinden bazıları,

hayvanların davranış sorunlarını kontrol etmek için onlara antidepresan veya sakinleştirici veriyor.
Hayvanat bahçesindeki hayvanlar için hayatı çok zorlaştıran şey, neredeyse hiç mahremiyetleri olmaması ve zihinsel uyarım ve fiziksel egzersiz eksikliğidir.

Hayvanat bahçesinde yavrulayan hayvanlar bile, tutsaklık içinde yavrulanan birçok kuşaktan sonra hala doğal içgüdülerini sürdürüyor.

Doğaya salınan birçok hayvanat bahçesi hayvanı yaşayamıyor.

Bunun sebebiyse hayvanat bahçelerinin, nesli tükenmekte olan hayvanların korunaklı bölgelerde yetiştirilmesi projesinin başarılı olabilmesi için doğru çevrenin sağlanmaması.

Hayvanlar özellikle iklim ve hayvan toplulukları açısından kendi doğal ortamlarına benzeyen yaşam alanlarına ihtiyaç duyar.
Hayvanat bahçelerinin düzenli olarak aşırı üretim olan hayvanları vardır. Bu hayvanlar ya öldürülür, bazen kendi türlerinden hayvanlara yem olarak verilir

ya da diğer hayvanat bahçelerine veya tüccarlara satılır.
Tüccarlar da bu hayvanları av çiftliklerine, evcil hayvan dükkanlarına, sirklere, tuhaf et endüstrilerine ve araştırma tesislerine satar.

Hayvanat bahçeleri çocukların ve yetişkinlerin vahşi hayvanlar hakkında birçok şey öğrenebileceği harika bir öğretme aracı olarak görülmektedir. Fakat hayvanat bahçesi vahşi hayvanların doğada nasıl yaşadığı ve nasıl davrandığı hakkında neredeyse hiçbir şey öğretmez.

Hayvanat bahçelerinde hayvanların bakımı çok maliyetlidir. Oysa bugün hayvanat bahçeleri için yapılan harcamadan çok daha azına, hayvanları doğal ortamlarında korumak mümkündür.

Avlanmanın yasaklanması ve belli bir coğrafi alanın koruma için tahsisi, türleri koruma için yeterli olmaktadır.

1978’de UNESCO tarafından ilan edilen ”Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’’ne göre tüm hayvanlar yaşam hakkına sahiptirler.

Hiç bir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Hayvanlar üzerinde acı çektiren deneyler yapmak da hayvan haklarına aykırıdır.

"Hayvanları, doğadan uzakta yapay bir yaşam alanında, hoş olmayan koşullarda tutuyoruz.

Hiçbiri doğal özelliklerini, güçlerini gösterebilecek şartlara sahip değil .Bu fırsat onlara sunulmuyor. Can sıkıntısı içinde boğuluyorlar. Ve gerçek dünyalarından çok farklı yaşayıp, tüm gerçeklikten uzak kalıyorlar."

Evan C.Young , Profesör

Pandemi sürecinde empati kurmadıysanız başka hiçbir zaman o hayvanlarla empati kuramazsınız.

Share this Scrolly Tale with your friends.

A Scrolly Tale is a new way to read Twitter threads with a more visually immersive experience.
Discover more beautiful Scrolly Tales like this.

Keep scrolling