1960’lı yıllar, ülkemizde batı müziği eserleri, oldukça zengin, doyurucu ve örnek ölçeklerde temsil edilir.
Ankara Opera ve Balesi de kendi kulvarında saygın bir teşkilat olarak bilinen, batı ülkelerinde opera sanatı ile ilgilenenlerin sahnesine çıkmak istediği bir dünyadır.
İtalyan Büyükelçiliği, kurumun ileri gelenlerine İtalya’da yeni yeni ünlenen bir sesten bahseder, Luciano Pavarotti..
Gerekli görüşmelerden sonra Luce, La Boheme müzikalinde Rodolfo karakterini canlandırmak için 1963 yılında Ankara’ya gelir.
Bu gelme eyleminden yıllar sonra La Stampa gazetesine verdiği röportajında üstat, kelimesi kelimesine şunları söylemiştir ;
“Mesleğime Ankara Operası’nda başladım diyebilirim.
La Boheme operası ile sahneye çıktım ve coşku ile selamlandım.
Ankara’dan nasıl ayrıldığı ile ilgili çeşitli spekülasyonlar vardır.
Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e “diktatör” dediği için gönderildiği, sesinin yetersiz bulunup tüm eserleri bir alt tondan seslendirdiği ve bütün orkestrayı uğraştırdığı için gönderildiği iddia edilmiştir.
12 Ekim 1935’te Modena’da fırıncılık yapan bir baba ve puro fabrikasında çalışan bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Öğretmen olmak için yetiştirilen Pavarotti’nin hayali profesyonel bir futbolcu olmaktı. Ancak hayatını, kilise korosunda tenorluk yapan babası değiştirdi.
İlk gençlik yıllarında yine babası Fernando'yla birlikte Gioachino Rossini adlı koroyla Galler'e gitti,
Llangollen uluslararası şarkı yarışmasında birinci oldu.
Arrigo Pola ve Ettore Campogalliani tarafından aldığı derslerle
1961 yılında "Concorso İnternazionale" adlı ödülü kazandı ve opera dalındaki başlangıcını bir tiyatro salonunda La boheme eseri ile aynı yılın 29 Nisan'ında yaptı.
Müzik dünyasının en prestijli ödüllerinden olan ve tüm müzik türlerinde verilen Grammy de dahil olmak üzere
pek çok önemli ödülün sahibi olmuştur. 60’lı yıllardan bugüne aralarında Placido Domingo ve Jose Carreras gibi diğer tenorlarla birlikte verdiği konserler de dahil, sayısız konser vermiş, albüm yapmış, pop müziğin başarılı isimleriyle ortak projelerde yer almıştır.
Pavarotti’nin 2 Guinnes rekoru bulunmaktadır. Bir konserinde sahneden ayrıldığında seyirci tarafından tam 165 kez alkışlanarak sahneye geri çağrılan tenor, hiçbir müzisyene kolay nasip olmayacak bir ilgi görerek Guinnes rekoru kırmıştı.
Guinnes’e geçen bir diğer rekoru ise Placido Domingo ve Josep Carreras’la birlikte kaydettikleri The Three Tenors in Concert albümünün tüm zamanların en çok satan klasik müzik albümü olarak tarihe geçmesidir.
Pavarotti U2 grubunun solisti Bono ile birlikte 1992– 1995 yıllarındaki Bosna Savaşı sırasında insani yardım sağlanması için çalıştı ve Mostar‘da da Pavarotti Müzik Merkezi‘ni kurdu. Savaş sırasındaki insani desteği dolayısıyla Bosna Hersek‘in başkenti Saraybosna‘da
Onursal vatandaş ilan edilen Pavarotti, müzik okulunu, Bosnalı sanatçıların yeteneklerini geliştirmelerine olanak sağlamak ve savaştan etkilenen çocukların müzikle tedavi edilmelerine yardımcı olmak amacıyla kurmuştu.
Pavarotti her yıl düzenli olarak Modena’da yapılan “Pavarotti ve arkadaşları” adındaki yardım konserlerinde sunuculuk yapmıştır. Bu konserlerde müzik endüstrisinin her alanından katılan şarkıcılar Birleşmiş Milletler organizasyonları için para toplamaktadırlar.
Luciano Pavarotti operayı popüler hale getirdi.
Dinleyici kitlesi sınırlı olan bu müzik türünün popüler olmasında etkin rol oynadı.
Kayıtları yalnızca klasik müzik listelerinde değil uluslararası pop listelerinde de 1. sırada yer aldı.
Özellikle ‘Essential Pavarotti’ albümü İngiliz pop listesinde 1 numaraya kadar yükseldi ve inanılmaz bir biçimde tam 5 hafta orada kaldı.
1966'da "La Fille du Regiment" eserinde yüksek perdeden dokuz C'yi de seslendirebilen ilk tenor oldu.
Böylece "Yüksek C'nin Kralı" (Yüksek Do'ların Kralı) lakabını aldı.
“65 yıl boyunca mutlu ve talihli bir adam olarak yaşadım. Sonra kanserin darbesi geldi. Şimdi tüm o mutluluğumun bedelini ödüyorum. Hastalığım bana ızdırap yaşatmadı hiç.
Hayatta her şeye sahip oldum. Gerçekten her şeye... Şimdi hepsi geri alınsa, işte o zaman Tanrı'yla ödeşmiş oluruz."
Pavarotti, 6 Eylül 2007 günü pankreas kanseri sonucu böbrek yetmezliği geçirerek hayatını kaybetti.
"Ben politikacı değilim, ben bir müzisyenim. İnsanların keyiflerini yerine getirecek ve onları yeniden hayata döndürecek bir yer verme telaşındayım. Birinin ruhunu canlandırmak zorundaysanız, ona o ruhu verin. O zaman her şeyi yapmış olursunuz."
Kaynaklar;
tr.wikipedia.org/wiki/Luciano_P…
sportinsider.ru/tr/sam-sebe-ko…
moscsp.ru/luchano-pavaro…
lavarla.com/her-sey-ankara…
listelist.com/pavarotti-anka…
gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/…
haberler.com/olum-yil-donum…
wikizero.com/tr/Luciano_Pav…
Share this Scrolly Tale with your friends.
A Scrolly Tale is a new way to read Twitter threads with a more visually immersive experience.
Discover more beautiful Scrolly Tales like this.