Kapheros Profile picture
Müzmin muhalif, evli, çocuklu, kedili, sana uymadıysa zamanımı alma, dm yok...

May 4, 2021, 22 tweets

“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan.

Yıldız Kenter, 11 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu.
Çocukluğunu yıllar sonra bir söyleşisinde şu cümlelerle anlatır;
“İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba…
Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk.
Ev, zaten yol geçen hanı gibiydi.

Hastaneden çıkartılmış iki çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, sokak kedileri, köpekleri… Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı.”

Annesi İngiliz Olga Cynthia, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldıktan sonra adını Nadide Kenter olarak değiştirmişti.

Babası Türk diplomat Ahmet Naci Kenter’dir.
Hariciyecilerin eşlerinin yabancı olamayacağına dair kanun çıkınca işler sarpa sardı.
Ahmet Naci, boşanmayı reddetti ve istifayı bastı.

"Elinden geldiğince, hiçbir şeyden mahrum etmedi,
annem bizi.

Ders verdi, tercüman olarak çalıştı. Hiç durmadı. Ama annemin yanı sıra, bir çocuk olarak en fazla mesuliyeti de ben yükleniyordum. Gün oldu komşu evlere bile gittim temizlik yapmak için. İki elin çıkardığı sesi duymaya o zamandan alıştırdılar beni.

Annesi kızlarının konservatuara gitmesini istemiyordu.
Ahmet Naci Bey, Yıldız’ı, annesinden gizli kaydettirdi konservatuara.
Ekim 1944’te mezun olduktan sonra, sekiz yıl mecburi hizmet yapmak kaydıyla, Devlet Konservatuvarı’na parasız yatılı olarak kabul edilir.

1938’de Ankara Halkevi’nde Nedim Otyam’ın korosuna gidiyordu. Orada seyirciyle ve alkışla tanıştı. Sonra da ömrü boyu o alkışın peşinden gitti.
Konservatuvarda öğretmenlerinden Carl Ebert, o yıllarda öğrencisi Yıldız Kenter için şunları yazar:

“İstihdadı fevkalade! Devlet Konservatuvarı’nın bugüne kadar yetiştirdiği en kuvvetli elemandır.
Gerçek, tabii ve intensif bir şekilde en kuvvetli dramatik havayı yaratmaya muktedirdir. Tek zayıf tarafı sesidir ki, bunun dikkatli ve

itinalı fonetik çalışmasıyla kuvvetlendirilmesi gerektir. Bedeni durumu fena değilse de, kambur ve göğsünü kısarak yürümesi, ciğerlerinde hastalık doğurabilir. Olağanüstü bir istihdaya sahip olması dolayısıyla, gelişme çağında bulunan bu öğrenciye gereken her şeyin yapılmasını ve

hastalıktan korunmasını tavsiye ederim. Derhal sıhhi muayeneye tabi tutulması, sanatoryuma yollanması, iyi gıdalandırılması, pek önemli olmayan derslerden affedilmesi gerektir. Çalışması fevkalade."

12 Aralık 1948’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda

Shakespeare’in ‘Onikinci Gece’ oyunuyla ilk kez profesyonel olarak sahneye çıktı. O gün Muhsin Ertuğrul Kenter’e “Yıldız, iki gözüm kızım” diyerek
şu satırlarla sesleniyordu:
“Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür.

Mübarek diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dahinin ‘On ikinci Gece’ kadar güzel bir eserinde baş kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur. Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin,

bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevazuya bağlasın…”

Kenter, okuldan sonra kazandığı bursla American Theatre Wing, Neighbourhood Play House ve Actor’s Studio’da oyunculuk ve oyunculuk öğretiminde yeni teknikler üzerine çalışmalar yapar.

Yurda döndüğünde mezun olduğu okulu Devlet Tiyatroları’na hoca olarak atanır. Yıldız Kenter, 1959 yılında Muhsin Ertuğrul’un haksız yere görevden alınmasını içine sindiremeyerek, kardeşi Müşfik Kenter’le Devlet Tiyatroları’ndan istifa eder.

1951’de tiyatro sanatçısı Nihat Akçan’la evlenir.
Yıldız Kenter, İstanbul’da 1961 yılında arkadaşları ile Kent Oyuncuları Topluluğu’nu kurar. Önce İstanbul’daki Karaca Tiyatrosu ile anlaşır ve 1959-1960 sezonunda
Muhsin Ertuğrul yönetiminde oyunlar sahnelemeye başlarlar.

1965 yılında Pembe Kadın’daki oyunculuğuyla Yıldız Kenter adeta efsaneleşir. Tiyatronun biletleri haftalar öncesinden tükenir.

Yıldız Kenter, sonrasında hayatının aşkı olacak Şükran Güngör’ü 1956’da Dünkü Çocuk oyununu izlerken tanır, çok etkilenir.
Evlenirler.

Balayına gitmezler, kendilerine ait bir evleri bile yoktur. Ertesi gün tekrar sahnededirler.
Kenterler ve Şükran Güngör, 1968’de kolları sıvayıp Harbiye’de, tiyatro binasını yaptılar. Bu bina için yıllarca emek harcayıp tüm paralarını buraya yatırdılar.

Kenter ömrü boyunca öğretmekten de öğrenmekten de vazgeçmedi. Onun öğrenciliği bir ömür boyuydu.
Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Kanada, Yugoslavya ve Kıbrıs’ta İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi.

1951’de çekilen ‘Vatan İçin’ filmiyle sinemaya adım attı. 2007’de son kez kamera karşısına geçtiği ‘Beyaz Melek’e kadar 18 filmde rol aldı.
Sanat hayatı boyunca, Afife Tiyatro Ödülleri başta olmak üzere, hem Türkiye’de hem de yurtdışında pek çok ödül kazanan Kenter,

1981’de “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görüldü.
Ankara ve İstanbul Üniversitesi’ne bağlı konservatuvarlarda uzun süre hocalık yapan Kenter,
öğrenciler arasında hep titizliğiyle ve disipliniyle tanındı.

‘Kraliçe Lear’ isimli oyunda sahnede amuda kalktığında 81 yaşındaydı.

17 Kasım 2019’da 91 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Share this Scrolly Tale with your friends.

A Scrolly Tale is a new way to read Twitter threads with a more visually immersive experience.
Discover more beautiful Scrolly Tales like this.

Keep scrolling