Kapheros Profile picture
Müzmin muhalif, evli, çocuklu, kedili, sana uymadıysa zamanımı alma, dm yok...

May 5, 2021, 25 tweets

Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın, imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğunu düşünüyorlar.

Yani tek bir evren olmadığını, sonsuz sayıda evrenin var olduğunu iddia ediyorlar.

Paralel evrenler teorisi 1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan Hugh Everett’in merakı ile ortaya çıkan bir konudur.

“Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evren veya evrenler de var olabilir.”
Hugh Everett; şu an içinde olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin de içinde bulunduğu devasal Evren’in hiçbir farkı olmayan bir kopyasının sürdüğünü düşünmektedir.

Bunun zamanının bire bir aynı ilerlediğini fakat birbirinden bağımsız olduğunu düşünmektedir.

Bu evrenlerin tamamı bizimki ile bağlantılıdır yani her biri bizim evrenimizden ve bizimki de başkalarından ayrılmış olabilir.

Paralel evrenler içinde tarihteki savaşlar bizim bildiğimizden daha farklı sonuçlanmış veya bizim evrenimizde soyu tükenmiş olan türler başka bir evrende evrimleşmiş ve adapte olmuş olabilir.

Diğer yandan biz insanların nesli başka bir evrende tükenmiş de olabilir.

Çoklu evren terimini ilk kullanan ise 1895 yılında William James olmuştur.
Çoklu evren bir teori değil, paralel evren kuramlarını içine alan bir modeldir.

Çoklu evren, birbirinden farklı, sonlu ve sonsuz var olan olası evrenlerin hipotezsel toplamını; her evrenin doğasını ve bu evrenler arasındaki ilişkiyi içerir.
Bizim evrenimiz ise, çoklu evrenin ancak küçük bir kısmıdır.

Kuantum fiziğinden yola çıkılarak ortaya atılan çoklu evren; alternatif birer kopyalarımızın olduğu paralel evrenlere işaret eder.
Ancak çoklu evrenler modelinde, paralel evrenlerde birer kopyalarımızın olması gerekmiyor.

Çoklu evren modellerinin bir kısmında ise bizim evrenimizin kopyaları yoktur; kainatta sonsuz sayıda farklı evren vardır.
Stephen Hawking, Steven Weinberg, Brian Greene, Max Tegmark, Andrei Linde, Michio Kaku, David Deutsch, Leonard Susskind, Raj Pathria, Sean Carroll ve

Neil de Grasse Tyron gibi çoklu evren modellerinden birini destekleyen bilim insanlarının yanı sıra Jim Baggott, David Gross, Paul Steinhardt, George Ellis ve Paul Davies gibi çoklu evren modelinin bilimsel değil felsefi olduğunu savunan ve eleştiren bilim insanları da bulunuyor.

1990’lı yıllarda ise, fizikçiler ve matematikçiler, evrenin matematiksel bir sisteme dahil olduğuna ve matematiksel sistemlerdeki tüm sınıfların eşit düzeyde gerçek olacağına ilişkin hipotezi öne sürdüler.

Bildiğimiz üç boyutun ötesinde dördüncü boyut olan

zamanın göreceliği teorisi bilim dünyasında büyük çığır açmıştı.
Bu teori Einstein’ın matematiksel ispatıyla sınırlı kalmadı, uydu yörüngelerindeki sapmalar uzayın zamanı büktüğünün yakın zamandaki ilk kanıtlarındandı.
Zaman farkı farklı evrenleri işaret ediyor olabilirdi.

Bu evrende bugünü yaşarken başka evrenlerde geçmiş ve geleceğin farklı varyasyonları yaşanıyor olabilir.
Aynı üç boyutta konumlanmış bitişik evrenler veya kesişen evrenler de görecelik teorisinin bir sonucu olarak görülebilir.

Stephen Hawking’in neredeyse bütün hayatı boyunca çalıştığı Sicim ve M Teorileri de paralel evrenlerin varlığını güçlendiriyor. Kuantum fiziği ile görelilik teorisini birleştirerek her şeyin teorisini geliştirmeyi vaat eden sicim teorisine göre,

evreni oluşturan temel parçacıklar tek boyutlu süper küçük sicimlerden meydana gelir.
Sicim teorisine göre, 11 boyutlu evrende, sicimleri düzenlemenin 10.500 yolu vardır, yani kainatta 10 üzeri 500 evren bulunur. Bunlardan biri yaşadığımız evrendir.

Ve genellikle çoklu evren modellerinden bahseden fizikçiler sicim teorisini kastetmektedirler.

Bir başka destekleyici kanıt, Zar Kozmolojisi’dir.
Zar kozmolojisine göre; diğer evrenlerde birer kopyalarımız yoktur, ancak paralel evrenler mevcuttur.

Antropik İlkeye göre, birden fazla evren varsa, onlar da bizimki gibi fizik kurallarına ve sabitlerine göre olmalıdır ve yaşam formları da bize benzemelidir.
Stephen Hawking, sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti.

Bunlara "membran" adını verdi ve daha da kısaltarak "bran" olarak kullandı. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlardı. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.

Hawking, bütün o boyutları neden algılayamadığımızı
şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü.

Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.

Paralel evrenle ilgili yıllardır bir kanıt arayan NASA’nın Hawaii Üniversitesi’nden Peter W. Gorham tarafından yürütülen Antarktika araştırmasında bulunan veriler paralel evrenin olabileceği iddialarına neden oldu

“Bu verileri açıklamak, bizimkiyle aynı büyük patlamada yaratılmış ve paralel olarak var olan karmaşık ve başka bir evrenin varlığını gerektiriyor.”

Teoriler doğruysa biz varolan evrenlerden rastgele birisinde yaşayan canlılardan biriyiz.
Farkına varamadığımız ve de asla varamayacağımız sonsuz sayıdaki evrenden rastgele bir tanesinde yaşayan basit bir canlı…

Eğer gerçekten de paralel evrenler varsa umarım orada adalet ve eşitlik vardır.

Share this Scrolly Tale with your friends.

A Scrolly Tale is a new way to read Twitter threads with a more visually immersive experience.
Discover more beautiful Scrolly Tales like this.

Keep scrolling