Ali Suâvi Profile picture
Bu hesap, bazı fikirlerimi ve «tarih-sanat» konularındaki bazı malûmatları ve fikirlerimi ihtivâ eder. Monarşist.

Jul 25, 2023, 26 tweets

ALİ SUAVİ

Ulûm dergisindeki bir yazısındaki hatıratına göre Dâvud Paşa Rüşdiyesi’ni bitirip sonra Bâb-ı Seraskerî’de 2-3 yıl kadar kâtip olarak çalışmıştır. Âdet olduğu üzere bu sırada cami derslerine de devam etmiştir. Sonrasında bir süre Bursa Rüşdiye'sinde eğitim vermiştir.

Ali Suavi 1858 'de Simav’daki rüşdiyede ve Kurşunlu Medrese’de hocalık yaptı. 18-20 ticaret mahkemesi reisliği, rüşdiye hocalığı ve tahrirat müdürlüğü gibi görevler yaptı. Azledilince İstanbul'a döndü ve 1866 yılında Şehzade Camii'nde vaiz olarak işe başladı. Henüz Muhbir’de+

yazı yazmaya başlamadan önce dinî ilimlerdeki vukufu ile dikkati çeken Ali Suavi aynı zamanda kuvvetli bir hatipti ve kendisini dinleyenleri kolayca tesir altına alabiliyordu. Adı ve şöhreti kısa zamanda bütün şehirde duyuldu. Ali Suavi’yi şöhrete kavuşturan olay Muhbir+

dergisinde yazmaya başlaması olmuştu. Bu dergi 32. sayısında Ali Suavi’nin Belgrad Kalesi’nin düşmesi üzerine Âlî Paşa aleyhine yazdığı sert bir yazıdan dolayı kapatıldı. Suavi ise Kastamonu'ya sürgün edildi. Suavi, kısa süreli sürgün hayatından sonra tekrar İstanbul'a dönmüş ve+

bazı devlet adamlarının yardımıyla Avrupa’ya kaçmıştı. İngiltere’de Muhbir gazetesini tekrar çıkarmaya başlamış; fakat bu sırada Namık Kemal ve diğer Yeni Osmanlılarla arası bozulmuştu. Bir yandan, şahsı hakkında Muhbir’de çıkan itham edici bazı yazılar dolayısıyla Âlî Paşa’nın+

Londra sefâreti vasıtasıyla yaptığı baskı, öte yandan Sultan Abdülaziz’le anlaşıp İstanbul’a geri dönen Mustafa Fâzıl Paşa’nın maddî desteğinin kesilmesi üzerine 50. sayıda gazetenin yayımına son vermek zorunda kaldı. Bu tarihten sonra Avrupa’daki mücadelesini tek başına+

sürdüren Ali Suavi Londra’dan Paris’e geçti ve Paris’te politik olmaktan ziyade ilmî ve fikrî bir içeriğe sahip Ulûm gazetesini yayımlamaya başladı. Burada daha çok kültür tarihi ,tarih, dinî konular, felsefe, eğitim ve ekonomi gibi değişik sahalarda yazılar yazdı. Ancak+

1870-1871 Fransız-Alman savaşının çıkması üzerine gazeteyi Lyon’a naklederek Muvakkaten Ulûm Müşterilerine adıyla yayına devam etti. Ali Suavi, Abdülaziz’in tahttan indirilişi ve V. Murad’ın çok kısa süren padişahlığı ardından tahta geçen II. Abdülhamid’in izni ile İstanbul’a+

döndü. Kendisine ilgi gösteren hükümdar Batı’daki neşriyatı takip ve tercüme etmek üzere Cem‘iyyet-i Mütercimîn adıyla kurmayı düşündüğü cemiyete onu da üye seçmişti. (Cemiyet ilk toplantısında dağıldı.) Midhat Paşa’nın azledildiği ve Meclis-i Meb‘ûsan’ın birinci döneminin sona+

erdiği günlerde Midhat Paşa ve meşrutiyet rejimi aleyhine yazdığı birkaç makale ile sarayın güvenini kazanan Ali Suavi padişah tarafından Mekteb-i Sultânî müdürlüğüne getirildi. Fakat kısa zamanda okul disiplininin bozulması gibi sebeplerden dolayı görevden alındı.+

Ali Suavi’nin 19 Mayıs 1878'de Basîret’te şu kısa fakat oldukça anlamlı fıkrası yayımlandı: “Devlet-i Aliyye’nin hâricî politikası şu sırada birtakım müşkilâta tesadüf etmiş ise de bunun hüsn-i sûretle tesviyesi çaresi imkânsız değildir. Pazartesi günü gazeteniz ile neşredeceğim+

makalenin mütalaasını evliyâ-yı umûra ve umum ahaliye tavsiye ederim.” Ali Suavi bu fıkranın çıkışından bir gün sonra, 20 Mayıs 1878 günü, 93 Harbi yüzünden Balkanlar’dan İstanbul’a gelmiş muhacirlerden topladığı yaklaşık 250 kişilik bir grupla Çırağan Sarayı’nı basarak büyük+

bir ihtimalle V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak isterken, Beşiktaş Karakolu muhafızı Hasan Ağa tarafından başına sopa ile vurulmak suretiyle katledildi. II. Abdülhamid’e karşı V. Murad’ı yeniden tahta çıkarmak isterken can vermesi, bir süre sonra Jön Türkler tarafından+

millî bir kahraman olarak benimsenmesine ve bayraklaştırılmasına yol açmıştır. Tanzimat sonrası yazar ve fikir adamlarının büyük bir kısmı kültürlü ve zengin ailelerden geldikleri halde Ali Suavi halk tabakasından çıkmış ve kendi kendisini yetiştirmek suretiyle edebiyat ve+

kültür çevrelerinde yer almıştır. Klasik bir medrese tahsili ve düzenli bir eğitim görmeyen Ali Suavi felsefeden filolojiye, tarihten coğrafyaya, edebiyattan politikaya, sosyolojiden iktisada ve dinî ilimlere kadar birçok konu ile meşgul olmuş tam mânasıyla bir “ansiklopedist”+

şahsiyettir. Devrin diğer yazar ve fikir adamlarının çoğu gibi o da Osmanlı birliğine inanmış ve daha çok ittihâd-ı İslâm ideolojisini savunmuştur. Büyük ölçüde Şark kültürüyle yetişmiş olan Ali Suavi, Batı kaynaklı bazı yeni fikirleri öğrendikten sonra kendine göre bir terkip+

yapmaya çalışmış, bu arada Türkçü görüşler de ileri sürmüştür. Gençlik yıllarında camilerde halka ateşli vaazlar veren, bir ara “muhaddis” olarak tanınan, hatta Avrupa’da bulunduğu sırada bile başından sarığını çıkarmayan Ali Suavi, meselâ “Yarım Fakih Din Yıkar” gibi bazı+

makalelerinde, devlet idaresinde din ile dünya işlerinin birbirinden tamamen ayrılması gerektiğini savunarak laikliği müdafaa eder. Ona göre medenî bir devlet birtakım kelime oyunlarıyla değil coğrafya, iktisat ve ahlâk bilgisiyle idare edilebilmektedir. Bu yüzden,+

Osmanlılar’daki devlet yönetiminin şer‘î esaslara dayanmadığını öne sürerek hilâfet müessesesine karşı çıkarken monarşi adını verdiği mutlakiyet rejimi yerine parlamento esasına dayalı meşrutî sistemi savunur. Ancak bir zaman sonra, hâkim nüfus olan Türk unsurunun bütün nüfusun+

sadece yüzde otuzunu teşkil ettiği bir memlekette meşrutiyet ilân edilemeyeceğini anlayarak bu fikrinden vazgeçmiş görünür. Ali Suavi hilâfetin ne muhafazasına ne de yıkılmasına taraftardır; çünkü ona göre hilâfet adıyla bir kurum mevcut değildir. “Kudret-i Siyâsiyye der Düvel-i+

İslâmiyye” adlı makalesinde Hz. Peygamber’in hilâfet adı altında bir vekâlet makamı kurmadığını, bu yüzden hiç kimsenin “halîfe-i Resûlullah” olamayacağını söyler. Monarşiye karşı da cephe alan Ali Suavi, “Demokrasi” adlı makalesinde ise İslâm devletinin başlangıçta cumhuriyetle+

idare edildiğinden bahsederek mutlakiyet yerine “usûl-i meşveret”i istediğini açıklar. Namazda sûrelerin Türkçe’sinin okunabileceğine cevaz verildiğini, hutbelerin ise Türkçe okunmasında zaruret bulunduğunu ileri süren Ali Suâvi, bununla beraber namazda sûrelerin Türkçe yerine+

Arapça okunmasını İslâm vahdetine riayeti sağlaması bakımından kabul eder .Ali Suâvi’nin el attığı diğer konularda olduğu gibi tarih ve özellikle eski Türk tarihi hakkındaki görüşleri de oldukça sathî ve dağınıktır. İlk planda Comte de Gobineau ile Arthur Lumley Davids’in tesiri+

@rattibha

@threadreaderapp unroll

Share this Scrolly Tale with your friends.

A Scrolly Tale is a new way to read Twitter threads with a more visually immersive experience.
Discover more beautiful Scrolly Tales like this.

Keep scrolling