My Authors
Read all threads
ATATÜRK "Kurtuluş Savaşı" yapmak için Amasya Tamimi'ni yayınlayıp kongreler düzenlemeye başladığında, O büyük dehaya, en çok karşı çıkanlar, 1800'lerde açtırılan misyoner kolejlerinden yetiştirilen mankurt Osmanlı Aydınlarıydı!
Bu sözde aydınları ATA bu mektupla utandırmıştı⏬🔻
1-1718 yılında Belgrad'ın kaybedilmesiyle imzalanan Pasarofça Anlaşması'yla Avrupa'da Osmanlı korkusu bitmiş, bu defa psikolojisi bozulan Osmanlı Batı taklitçiliğine soyunmuş o hep özlenen 9. ve 10. Yüzyıl Semerkand, Buhara, Taşkent'e yüzünü dönmek yerine Paris'i taklit etmişti,
2-Ümit Burnu'nun Portekizli Dias tarafından bulunmasıyla Anadolu'nun Asya ve Avrupa arasındaki köprü bağlantı vazifesi de kaybolmuş, sömürgeci devletler kurdukları sömürü düzeniyle Avrupaya Altın yağmaya başlamış, Osmanlının da ekonomisi bozulmuş, 1450 de bir kile buğday 2 akçe,
3-iken, 1550 de 3 akçeye, 1585 de 20 - 40 akçeye yükselmiş, Osmanlı enflasyon canavarıyla tanışmıştır. Daha sonraki yıllarda sürekli bir geri çekilme ve başarısız geçen ganimet toplama işi ve kaybedilen savaşlar, Osmanlı da sahte bahara yol açmış, LALE DEVRİ çocukları yetişmişti.
4-1730 larda başlayan Lale devri ile Paris'e, Viyana'ya, Moskova'ya giden Elçilerin oradaki gelişmeleri anlattığı mektuplaşmalarına şahit oluyoruz. Batı, Rönesansa geçip adeta yeniden doğarken, bizde ise Arap harfleriyle kitap basacak Matbaa hala yasaktır.
5-1730'lardan itibaren tek yaptığımız ise Paris'te gördükleri büyük parklar ile İstanbul'da park yapmak, Marmara Denizinün etrafına Villalar, Köşkler, Kasırlar, Saraylar yapmaktır. Bu devirlerde Bir şehirden başka bir şehire göç yasaktır, Muhtesip denilen zabıta iznine bağlıdır.
6-Muhtesibler'in görevlerine göz atalım: Camilere cemaat toplayıp en az kırk kişilik cemaatla namaz kıldırmak. Pazarı ve esnafı denetlemek, hileli mal satanı cezalandırmak. Yollara ev dikip yolu daraltanlatı ve yine yollara eşya veya çöp düküp kirletenleri cezalandırmak, yine,
7-Hamam duvarlarına çıplak resim yapanları men etmek, hamamda çıplak dolaşanları, ve çıplak masaj yapanları men etmek. Yine kendi evi dururken başka mahalleyi irşada gideni men etmek gibi toplum polisi ve belediye zabıtasının görevlerini birlikte yapıyordu Muhtesib örgütü.
8-Ramazan'da orucu yiyenler, içki içip sarhoş olanlar, iddet beklemeden evlenen kadınlara( kadının boşandıktan sonra beklemesi gereken süreye iddet süresi denirdi) ve yine yasak musiki aleti çalanlar hep Myhtesibe hesap verirdi..
9-Keza, okulları teftiş eder, öğrencileri haddinden fazla döven öğretmeni de cezalandırırdı. Düşmanın eline geçmesinde işine yarayacak silahın satışını da engellerdi. Çarşılara nizam ve iltizam verip, ölçü ve tartıları kontrol edip, şeriatla alay edenleri takibe, cezalandırmaya,
10-komşu hakkına tecavüzü önlemeye, zımnilere ait binaların m0slümanlarınkinden daha yüksek yapılmasına dikkat etmeye kadar varan yetkilere sahiptirler. meyhanede içki içerken Muhtesip gelip içkini döküp seni dövebilir, hatta kendine has özel kodesine kilitleyebilirdi.
11-Dönemin Osmanlısını anlamaya yönelik verdiğim bu bilgiler, Prof Dr Muhammed Harb'in Osmanlı Aydını kitabı ile Prof dr Ziya Kazıcı'nın İslam Medeniyeti ve Müessese tarihi kitabı 16. Basım, s. 226-230 Hisbe başlığı altındadır. Merak eden geniş detayını bu kitaplardan okuyabilir.
12-Takip edenler bilir daha önce Şeyhülislamlık, Kadılık, Kadıaskerlik, Vakıflar, Vakfiyeler ve İmaret konularını anlatmış döneme biraz ışık tutmuştum. Bugün yazmak istediğim konuyu daha önce farklı versiyonlarla da yazmış olduğum için sadece yine kısa bir özet geçiyorum...
13-17. Yy a girilirken hukuki uygulamalarda ki ihmalin sonucu olarak Osmanlı Devletinde çöküş başladı.(Prof dr Muhammed Harb, Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi S. 37) demek ki Hukuk çökünce devlet de çöküşe doğru yol almaktadır. Şimdiki gibi!
14-Bu sırada Aydınlar, bozukluğun ne olduğunu teşhis edip, devleti sağlıklı kılacak bir düzeltmenin görevleri olduğunu görmeye başladılar. Bir takım tarihçi ve edebiyatçılar Osmanlı yönetimindeki kusurların neler olduğunu yazmaya başladılar. Hatta bunlardan bazıları devlette, ++
15-++bir takım iyileştirici düzeltmelerin sokulmasının mümkün olduğu önerisinde bulundu. Tarihçi Naima bunlardan birisidir. O, doğru söylemek ve doğru bilgi aktarmak özelliği ile temayüz eden, bir 18. Yy tarihçisidir.
16-Aydın fikirli okumuş kimse olan Katip Çelebi gibi kimseler, -özellikle Çelebi- İstanbul'da bulunan Batılı devletlerin temsilcileriyle ilişki kurmuştu. O, milletin zayıf durumdan kalkınmış hale gelmesinin, devletin yıkılmaktan kurtarılmasının bir zorunluluk olduğunu anlıyordu.
17-Katip Çelebi, Arapça, Farsça, Türkçe, Latince ve Fransuzca biliyordu. Yazdığı "Tuhfetül Kibar Fi Esfari'l Bihar" adlı eseri Osmanlı denizcilikni tarihini ele alıp, denizlerdeki üstünlüğü kaybedşnce devleti de kaybedersin tarzınca nir tenkitbi eseriydi.
18-Yine, Tarihçi Naima da, tarafsız, doğru ve tenkidçi olduğu için tarih yazarlığı alanında onun önemi ortaya çıkmıştır. Yazdığı "Ravdatü'l Hüseyn Fi Hülasati Ahbari'l Halifin" adlı eseri 3. Murad ile 4. Mehmet dönemlerindeki(1591-1659) olayları anlatmıştır.
19-Hülasa Osmanlı Aydınları Osmanlı sistemini bozup değiştirmek değil, iyileştirmek arzusundaydılar. (Onların bu gayreti) devleti iyileştirmek; hükümetin eski otoritesini iade etmek, hükümleri uygulamak ve saygın kılmak, idari mekanizmayı iyileştirmek ve idari otoritenin, +++
20-+++kötüleşmesiyle savaşmak demekti. Bizzat devlet, kuvvetini geri kazanmak için, büyük ıslahat hareketleriyle muvcud durumda değişiklik yapmak ihtiyacı hissetmişti.
21-Bu ıslahat hareketleri ll. Osman(1618-1622) ve Vl. Murad (1623-1640) zamanlarında başlamıştır.
Bu ıslahat hareketlerini Köprülü ailesi idare etmiştir. Şunu söylemek mümkündür ki, devletin kurumlarını hayat dolu hale getirmek için bu ıslahat hareketleri, Osmanlı Devleti'nin+++
22-+++hep kültür tarihi üzerinde olmak üzerinde gerçekleşmiştir.

Sonuçta; Köprülü ailesinin yönetimde istikrar, siyasi düzelme ve devlete heybetini geri kazandırma özelliğine rağmen, tüm bu ıslahat girişimleri başarılı olamamıştır. Çünkü Islahat bölünme kabul etmez.+
23-Islahat, yönetimin tamamını ve devletin işlemesini kapsamına almalıdır...

Islahat girişiminden sonra devletin ödün vermez tavrı ve yeterliliği kaybolmuş, devletin temelleri daha fazla sallanmaya başlamıştır.
24-Devlette ekonomi idaresi, dikkatli olmak özelliği ile tanınmıştı. Fakat bu idare ihmale uğramıştır. "Tımar" idaresi sadece askerlere verilmişken(daha sonra) sivillere bırakıldı. Yeniçerilerin maaşı muntazaman ödenemez bir hal almıştı.
25-Öte yandan yeniçeri birlikleri arasında inzibat zayıflamış, yeniçeriler bekar olmakla, sadece askerlikle meşgul olmakla ve sadece kışlada ikamet etmekle tanınmışlarken; yeniçerilerden evlenenler, askeri kışla dışında yaşayanlar, sivil hayat yaşayanlar olmuş, ticaret yapanlar,
26-ve merkezi otoriteye baş kaldıranlar olmuştur.

Osmanlı fetihlerinin ismi ile bağlantılı olan ve cesareti ile tanınan yeniçerileri güçsüz kalmış, ateşli silahlara karşı -zayıf durumda olduğu için- zaferler elde etmeye güç yetirememiştir.
27-Buna, devlette yönetimin başı olan sultanın yetiştirilmesindeki zayıflık ve devletin çeşitli bölgelerindeki istikrarın dalgalanmasını da eklediğimiz zaman, Osmanlı Devleti'nin başına gelen yıkımın boyutunu anlarız. Daha Atatürk'ü geçtim dedesi bile doğmamıştır bu yıllarda...
28-Birinci Islahat Dönemi olarak isimlendirebileceğimiz ıslahat dünyasında, Köprülü döneminin parlayıp sönmesinden sonra 2. Islahat dönemi olarak adlandırılan 3. Ahmed dönemi (1703-1730) gelmiştir.
29-Bu dönemde devletin çeşitli yörelerinde mimari eserler ve ilmi aktiviteler bağlamında yeni hareketler meydana gelmiştir. Osmanlıcaya tercüme hareketinin bu bağlamda özel bir yeri vardır. Bunun bir örneği Antepli Bedreddin Ayni'nin "İkdü'l Cüman Fi Tarihi Ehli'z Zaman"eseridir.
30-Bu eseri Aristo'nun tercümesidir. Yine bu dönemde İslami ilimlere ait yazma eserlerin nüshalarının çıkarılması hareketi de güçlenmiştir.
3. Ahmed döneminde Osmanlılar, devletin 1720 yılında Avrupa'ya gönderdiği elçiler yoluyla Batı'dan ıslahat fikirleri almaya başladılar.
31-Osmanlı'nın bu bağlamda önde gelen aydınlarından olan
28 Mehmet Çelebi Fransa'ya elçi olarak gönderilmiştir.
28 Mehmed Çelebi'nin elçiliği sultan, sultanın yakınları ve büyük devlet adamları üzerinde muntazam etkili olmuştur.
Ne var ki bu etki dış gönünüşten öteye ulaşamadı.
32-28 Mehmed Çelebi devlette karar verme durumunda olanları etkileyebilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin Batı'ya açılmasının ilk sıralardaki en meşhur aydınlarından birisidir.
Yeniçeriler arasında yetişmiş, yeniçerilerin kışlasında eğitim almış ve görev kademelerinde yükselmiştir.
33-Batılı'larla iletişim kuran ve Batılı kişiliği tanıyan Osmanlı aydınlarındandır.
28 Medmed Çelebi 1718 yılında yapılan Pasarofça Antlaşmasını imzalayan heyetin üyesidir.
(Bknz: Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken neşriyat, İstanbul, 1982, 2/332)
34-Çelebi bu heyette "ikinci murahhas" derecesindeydi.
Bu Osmanlı aydını 1724 yılından başlayarak İbrahim Müteferrika ile yardımlaşarak Osmanlı kültürü alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Matbaa projesini de bu çalışmalar gerçekleştirmiştir.
35-Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihine göre; Bu Pasarofça Antlaşması ile Avrupa'nın Osmanlı Devletinden titrediği günler geride kaldı. Bu antlaşma ile Osmanlı devletinin düşmanı olarak iki yeni düşman daha ortaya çıktı. Avusturya ve Rusya.
(A.g.e. s.415)
36-İbrahim Müteferrika ilim, edebiyat ve diplomasi adamı olan bir Osmanlı aydınıdır. O, Osmanlı Devleti'nde ıslahat hareketleri liderlerinin önde gelenlerindendir.
37-Müteferrika ıslahat hareketlerinde esas olanın Avrupa tarzı askerin ıslah edilmesi görüşündedir.
Batı deneyimlerinden hoşlandığını da gizlememiştir.
38-Avrupa'nın bilim ve teknik alanlarında gerçekleştirdiği gelişmeler konusunda büyük dirayet sahibiydi. İbrahim Müteferrika, bazı yeni buluşların Osmanlı Devleti'ne getirilmesini arzu eder, bunun yanında kuvvetli bir şekilde şunu dile getirirdi: Müslümanlara yararlı olacak+++
39-+++Avrupa'daki modern bilimi birbirinden ayırmak gereklidir.
İslamla bilim arasında çelişki yoktur. İ. Müteferrika, Avrupa'ya açık bir düşünce ile İstanbul'da Arap harfleriyle basım yapacak olan bir matbaa kurma projesine önem vermiştir.
40-28 M. Çelebi Paris'e gitmezden önce bu projenin düşüncesi Müteferrika'yı sarmıştı. Onun İstanbul'daki dini azınlıklara ait matbaalar konusunda bilgi sahibi olduğu aşikardır.
(Matbaa İstanbul'a 1492 de Sefared Yahudileriyle gelmiştir. Yahudi, Ermeni ve Rumların Matbs. Vardır)
41-bu konuda daha detaylı bilgi edinmek için bakınız:
Vahid Kaddura, Bidayetu'l Tıbati Fi İstanbul ve Biladi'ş Şam, Tetavvuru'l Muhit'is Sekafi. 1706-1787,
Mektebü'l Melik Fehd el Vataniyye, Riyad-Tunus, 1993, s.260, 262.
42-Osmanlı Devleti tarihinde önemli askeri kayıplar içeren KARLOFÇA ANTLAŞMASI'ndan 22 sene sonra 28 Mehmed Çelebi Sultan 3. Ahmed'in emriyle "fevkalâde büyükelçi" rütbesiyle Paris'e gönderilmiştir.
43-O bu görevinde ilk olarak Batı medeniyetinin öne çıkan meziyetlerini tanıma görevini yerine getirecektir...
Çelebi bu elçiliğini anlatan "Sefaretnâme-i Fransa" veya " Sefaretnâme-i yirmisekiz Mehmed Çelebi" adıyla meşhur bir kitap yazmıştır.
44-28 Mehmed Çelebi örneğinde Osmanlı aydını şu şekilde tenkid edilmiştir: Bu dönemin aydını, Batı'yı neden ve niçin ilerleme kaydettiği açısından incelenmesine değil, öncelikli olarak Batı medeniyetinin dış görünüş itibariyle incelenmesine önem vermiştir. Oysa ...
45-Oysa Osmanlı Devleti yaşadığı zayıflığın sebeplerini öğrenmek ve iyileştirme planlarını geliştirmek amacıyla Batı'nın nasıl ilerlediğini tanımak arzusundaydı. Aslında dikkatli bir inceleme olsaydı Paris'i değil Semerkanttaki o özgür düşünce ve aydınlanmayı tatbik edebilirlerdi
46-Gerçekten olan budur.
9. ve 10. Yy.'larda, Doğu'daki, o büyük Türk-İslam aydınlanmasının temellerinin atıldığı Semerkand, Buhara, Taşkent'e yüzünü dönüp özünü yakalamak yerine Batı taklitçiliği Osmanlı'yı sürekli erezyona uğratıyordu.
47-Zira 28 Mehmed Çelebi afı geçen "Sefaretnâme-i Fransa" adlı eserinde o zamanın "Yeni Avrupa'sının" dış görünüşünü anlatmaya yoğunlaşmış, Avrupa'daki kalkınma esaslarını anlatmanın özü üzerinde durulmamıştır.
48-"Zira o, 1721 yılında Fransa'da gördüklerini duyhusal bir tarzda; şehirlerin ve caddelerin düzenli olmasından; gördüğü okulların, fabrikaların, müze ve gözlemevlerinin, halıların durumundan, parkların, su kanallarının ve bunlara benzer şeylerin durumundan söz etmiştir.
49-Bu elçi, anlatımlarında bazen gördüğü şeylerin kendisini tahrik eden üzerindeki hoşlanma ve şaşkınlık duygusunu gizlemekten âciz kalmaktadır.
(28 M. Çelebinin Paris Seffaretnamesi 1841 de Paris'te 1867'de İstanbul'da basılmıştır. Şevket Rado bu eseri 1970 de Türkçe yayınladı)
50-Bu sefaretnâmenin Osmanlı Devleti'ndeki seçkin aydınlar üzerinde etkili olduğunu ve bu eserdeki mâlûmâta verilen önemi ve bu açılım aşamasında Osmanlı aydınında meydana getirilen özeni göstermek hususunda şu tespit yeterlidir ki, bu eser 5 defa basılmıştır: +++
51-'Tarih-i Râşid'in beşinci cild içerisinde 1740 yılında ve 1899 yılında müstakil olarak birer defa ve Ali Suavi tarafından 1872'de Paris'te ayrıca basılmıştır.
28 Mehmed Çelebi'nin kültürü Osmanlı kültürü idi.
Onun bu durumu, Şehrzûrî'nin "Serecetül İlahiyye" adlı eserini,+++
52-+++yazarının vefatından yaklaşık 418 yıl geçtikten sonra tercüme etmesinde ortaya çıkmıştır.

Öyle görünüyor ki bu tercüme,
1716 yılında vefat eden Şehid Ali Paşa'nın yönlendirmesiyle yapılmıştır. Bu çağın brlirgin özelliklerinden biri tercümeye önem vermekle kalmamış, +++
53-dönemin özelliğini ortaya koyan bir eserde kaleme almıştır.
Onun kaleme aldığı bu eser "LALE DEVRİ" denmekte meşhur olan dönemi anlatır. Bu dönem başka isimlerle de anılmış olup, Osmanlı döneminin lüks ve refahını dile getirmektedir. Çelebinin esetinin adı "LALE RİSALESİ'dir.
54-OSMANLI DEVLETİ'NİN BATI'YA AÇILIŞININ BAŞLAMASI

Gerçekte Sultan 3. Ahmed Osmanlı aydınlarından sayılırdı. Zarûri olarak devletin kurumlarının istikrar içerisinde olmasını arzu ediyordu. Fiilen bu gerçekleşti. Ülkede Osmanlı idaresinin istikrar halinde olması, dönemin seçkin,
55-aydınlarının beğendiği şahsiyetler vardı. Bunlardan birisi Damad İbrahim Paşa idi.
İbrahim Paşa bu dönemde uzun bir süre Sadrazamlık(Başbakan) makamında bulundu. 12 yıl 4 ay olan bu sürede (1718-1730), Şeyhülislam Abdullah efendi de meşiyat(Diyanet B.) makamında bulunmuştur.
56-Bu durum devletin istikrar içinde olduğunu göstermektedir...
Devletin uygulama mekanizmasındaki, yani sadrazamlık makamındaki bu istikrarla birlikte Batı devletleriyle diplomatik ilişkilere ehemmiyet verme durumu hasıl olmuştur...
57-Osmanlı Devleti Batı'nın ilerlemesindeki sebepleri anlamak ve Batı'daki hayat tarzından ve teknik gelişmelerden haberdar olmak konusunda ısrarcı olmuştur.
Yani hep Batı... hiç Semerkand'ı Buhara'yı, Taşkent'i düşünmediler!.
58-Sonuçta Osmanlı Devleti İstanbul'daki Batılı devletlerin temsilcileriyle ilişkileri yoğunlaştırdı ve devletin Avrupa'daki önde gelen başkentlere; Viyana, Paris, Moskova ve Polonya'ya gözlemciler gönderdi.
Bunların en dikkat çekeni 28 Mehmed Çelebi idi.
59-Çelebi zorunlu olarak kültür, medeniyet ve Fransız teknolojisi tanıtımcısı olmuştu.
O derece ki, Paris elçiliğinde kaleme aldığı sefaretnâmesi sadrazamı etkilemişti...
Yakın tarihli ABDullah Gül ile Powell'in anlaşmasını hatırlayınca, mankurt aydın modeli daha iyi anlaşılır.
60-Paris'ten esinlenen bu yeni hayat tarzı, Sâdâbat Sarayı gibi saraylar yapmak, Marmara kıyılarında aristokrat konutları inşa etmek, Fransa'daki parklar modelinde parklar yapmak, çeşitli bayramlar, eğlenceler düzenlemek şeklinde kendini gösteriyordu.
61-lll. Ahmed sultan ve aydın sıfatıyla kendi ülkesine yabancı sanatçıları davet ederek israf içerisinde eğlenceler düzenliyordu.
Yine Sultan, yönetimde bulunan bireyleri yeni hayat tarzına davet ediyordu.(1930'lardaki Atatürk'ün de dans ettiği baloları diline dolayanlar okusun)
62-Bu yeni hayat tarzı zihinlerde derin değişiklikler meydana getirmiş, toplumdaki genel hava, eğlenceye ve zevk veren şeylere yönelmiş bulunuyordu. Aynı dönemde Osmanlı edebiyatı da lüks ve soytarılık içeren bir havaya yönelmeye başlamıştı. (M. Harb, Osmanlı Aydını, s.48)
63-Batı'dan etkilenen hayatın görüntüsüne göre câmiler, mektepler, genel ve özel su sebilleri(çeşmeler) yapılıp göze çarpar şekilde süslemeler yapılmıştı. (Detay için bakınız:
Nihat Sami Banarlı, a.g.e. 2/729)
64-1727'de 28 Mehmed Çelebi'nin oğlu Said Efendi tarafından Arap harfleriyle basım yapan İstanbul'da bir matbaa kuruldu. Said Efendi, Paris'e babasının yaptığı meşhur yolculuğunda onunla beraberdi.
Said, Fransa'daki matbaalardan fazlasıyla etkilenmişti. İstanbul'a döndüğünde,+++
65-+++kişiliğinde matbaayı çalıştıracak güçte bir uzmanlık özelliği olan, esasen Hun/Macar asıllı iken müslüman olan İbrahim Müteferrika'nın desteği ile matbaayı çalıştırdı. ( Bakın hep Hun/Macar...)
66-Bu matbaada Türkçe, Arabça ve Farsça eserler basıldı. Bunlaea ek olarak Fransızca ve İngilizce yazılmış olan kitaplardan, özellikle tarih, coğrafya ve çeşitli ilimlere ait kitaplar tercüme edildi.
Bu matbaa 1745 yılında 20 cilt eser yayınladı. (Müteferrika'nın öl.Tarihi 1745)
67-Böylece devletin dış dünyaya açılışı başlamış oldu. Yakın bir gelecekte birinci derecede Fransızlar'dan olmak üzere, askeri alanda özellikle top imal etmek üzerine çalışmaları için yabancı teknik elemanlar davet edilmek suretiyle bu (Batı'ya) açılış daha da yoğunlaşacaktı.
68-EKONOMİ VE BATI KÜLTÜRÜNDEN ETKİLENMİŞ OLAN SEÇKİN OSMANLILAR'IN OLUŞUMU

1838 yılında İngiltere ile ticaret anlaşması imzalamak için ekonomik ortam ne idi?

15. Y.y.da tekniğin gelişmesiyle beraber sermaye artmış, Avrupalı aydın, kilisenin baskısından kurtulmuştu.
69-Öte yandan Avrupa'da büyük miktarda altın ortaya çıkmış, süratli ve düzenli bir şekilde fiyatlar artmış ve Batı ekonomisinin artan ihtiyaçları karşısında Batı, yeni deniz yolları elde etmişti. Aynı zamanda Avrupalı sermayedarlar geleneksel demiryolunu bilmiyor, +++
70-bir ekonomik sistem olan feodalite sallanıyor ve tarihi karayollarının yıldızı sönüyordu. Anadolu Doğu ile Batı arasında ticari bir geçit önemini kaybediyor, Anadolu'daki karayolları boyunca yapılmış bulunan hanlar ve kafilelerin mola verdiği evler, kapılarını kapıyordu...
71-Bundan dolayıdır ki, bu yollar üzerinde bulunan, (ticari) kafilelerin ihtiyaçlarını karşılamakta uzmanlaşmış olan köyler önemini ve canlılığını kaybetmiş bulunuyordu. Dolayısıyla pek çok köyde meydana gelen el işçiliği de kaybolmuştu.
72-Bu sanatlar, sayıları binlere ulaşan bireyler için yaşayışlarını sürdürmek ve ekonomik bağlamda bir canlılık ifade ediyordu.
Bütün bunlardan dolayı ortaya çıkan işsizliğin de baskısı söz konusuydu.
73-Anadolu içerisindeki transit yolların değerini kaybetmesiyle Osmanlı Devleti'nin dengesini bozan ekonomik sarsıntı meydana geldi.
Zira devlet büyük bir gelir kaybından ve büyük bir ticari hareketten mahrum kalmıştı.
74-Buna ek olarak işsizlerin sayısının çokluğu da sözkonusuydu.
Bu durumun Anadolu'da meydana getirdiği sosyal ve ekonomik problemler Osmanlı ekonomisinin mühim sorunları idi.
75-Bu sırada Batı ekonomisinin canlanmasının sonucu olarak Avrupa'nın ham maddeye olan ihtiyacı artmış bulunuyordu.
Bu ekomomik denge karşısında Osmanlı Devleti'nin durumu şu idi: Osmanlı ekonomisinin bozulmaya başlamasına karşılık, Avrupa ekonomisi canlanmıştı.
76-Osmanlılar aynı zamanda altın ve gümüş gibi stratejik madenlerin azlığı sıkıntısı da çekiyordu.
Bu durumun yanında, Avrupa'da fiyatların y0ksek olmasına karşılık Osmanlı'da fiyatlar düşük haldeydi. Avrupalı tüccarların parası, memleketinde sıradan bir para değerinde iken,+++
77-+++Osmanlılar'a göre yüksek değerde bir paraydı. Bu durum onların memleketinin ihtiyacına göre böyle idi. Dolayısıyla bu hal, Osmanlı Devleti'nin Avrupa için önemli bir ham madde kaynağı olmasını sağlamıştı.
(Bu durum günümüzle tanıdık mı?)
78-Bu gelişme zorunlu olarak Osmanlı ham maddesinin Avrupa yoluna girmesini sonuçlandırdı.
Fakat bu durum yine zorunlu olarak Osmanlı memleketinde ham maddenin pahalılaşmasını getirdi ve ekonomik krize yol açtı.
79-Bu krizler, Anadolu transit yolunun önemini kaybetmesi yanında Osmanlı el sanatlarının durgunlaşmasına da yol açtı.
Tüm bunlar tarım ürünlerinin ve hayvanların fiyatlarını etkiledi.
79-Ham maddenin Avrupa'ya yönelmesinden sonra Avrupalı tüccarın sunduğu fiyatı Osmanlı ekonomisi kabul etti. Bu durum Osmanlı Devleti'nin ekonomik durgunluk, likiditenin gizli hale gelmesi ve ham madde kaçırma hareketi gibi problemler karşısında ekonomisini korumak için +++
80-+++bir takım kanunlar çıkarmasına rağmen olmuştur.

Dolayısıyla bu hal, önceki dönemde memleketin görmediği korkunç bir pahalılığa yol açmıştır.
Aynı zamanda Osmanlı'da ham madde ve gıda maddelerinde kıtlık meydana gelmiştir.
Bknz: İ. Cem-Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi.
81-1568 yılında İranlı tüccarlardan oluşan bir heyet Anadolu'ya gelerek Kastamonu'nun Küre beldesinden yüksek fiyatla bakır satın aldı.
Bu bakır alışı, yerli bakırcıları işlerine devam etmek için bakır temininde sıkıntıya soktu. Sanatkarlar bakır bulamıyorlardı. Durumu, +++
82-Osmanlı hükümetine şikayet ettiler. Hükümet bu durum karşısında bir takım tedbirler aldı.
Detay için bakınız,
İsmail Cem A.g.e. s. 161-164
83-Bu örnek, hükümetin ve devletin ekonomisini korumak için cebri bir duruş ortaya koymasının zaruri olduğunu göstermiştir. Devletin aldığı tedbirler bu korumayı sonuçlandırmıştır.
Lakin İngiltere gelişmiş sanayisi için ham madde kaynaklarından ve pazardan malzeme arayan +++
84-+++Avrupa Devletlerinin önde gelenlerindendi.
İngiltere, Osmanlı Devleti'nin ekonomisini korumak için aldığı tedbirleri içeren Osmanlı Kânunlarından şikayet etmeye başladı. Bu durum İngiltere'nin Osmanlı pazarından ihtiyacını ucuz yolla karşılamasına engel oluyordu.
85-İngiltere'nin o dönemki şikayetlerini yazalım da aynı hataların günümüzde de "maalesef" nasıl yapıldığını görün...

1. Osmanlı kânunları yabancı tüccarın Osmanlı memleketi içerisinde iş yapmasını engellemektedir. Değiştirilsin!
86-Yine bu kânunlar Osmanlı tüccarı dışındakilere yabancı tüccarların mallarının Osmanlı halkına satışına müsaade etmemektedir. Aynı durum bu malların Osmanlı iç pazarında dağıtımı ve satışı içinde geçerlidir. Bu kânunlar Değiştirilsin!
87-2. Osmanlı kânunları "tekel" sistemi getirmiştir. Bu sistem belirli bir malın belirli bir tüccar eliyle satılmasını gerektirmektedir. Bu sistem yabancı tüccarların önünde bir engeldir.
Değiştirilsin!
88-Osmanlı kânunları gayr-ı menkûl alım satımında işlem yapma hakkını sadece Osmanlı vatandaşına tanımış, başkalarına bu hakkı tanımamıştır.
Değiştirilsin!
89-Bundan dolayıdır ki Avrupa, -özellikle İngiltere- çöküş belirtilerinin ortaya çıkmasından, güçsüzlüğünden ve bir takım çağrılarda bulunmasından yararlanarak Osmanlı'ya çeşitli baskılar uygulamaya başladı.
90-Bu baskılar Osmanlı Devleti'ni çeşitli antlaşmalar imzalamaya ve Osmanlı Devleti'ni iflasa ve acizliğe götüren muhtelif fermxnlar çıkartmaya sevk etmiştir.
91-Çıkarılan bu fermanlar dolayısıyla Osmanlı'nın bu durumu, böylece büyük bir ekonomik sömürgeye dönüşmüştür.
(İsmail Cem, a.g.e. s.239-241)
92-Osmanlı Devleti Mısır'da Mehmet Ali Paşa problemi ile meşgul iken İngiltere, Osmanlı'nın kendisine olan ihtiyacını değerlendirerek onu 1838'de bir ticari imtiyaz anlaşması imzalamaya ikna etmiştir.

Esasen Mısır'daki M. A. Paşa'yı Osmanlı'ya karşı kışkırtan da İngiltere idi.
93-İngiltere, Osmanlı Devleti'yle yaptığı 1838 ticaret anlaşması gereğince " tekel" sistemini ortadan kaldırmakta başarılı olmuştur.
Dolayısıyla İngiliz tüccarı artık Osmanlı şehirlerinde kolaylıkla dolaşabiliyor, alım satım yapabiliyor, pazarlıklar gerçekleştiriyordu...
94-Nitekim İngiltere bu antlaşmadan sonra İngiliz tüccarı ile Osmanlı tüccarını Osmanlı kanunları önünde eşit kılmayı başarmış, daha sonra İngiliz tüccarını Osmanlı tüccarı karşısında çok avantajlı hale getiren kanunlar çıkarttırmıştır.
95-Bu yüzden İngiliz tüccar, Osmanlı tüccarından servet ve mal yönünden daha zengindi.
Böylece 16 Ağustos 1838 de yapılan bu anlaşma(BALTALİMANI ANT.) ile İngiliz tüccarın elde ettiği kârın derecesini anlamak mümkün olmaktadır.
96-Fakat, diğer Avrupa ülkeleri de aynı tarz ve konumdan faydalanmak istemiş, 1838 İngiliz-Osmanlı antlaşmasının yapıldığı senede Fransızlar, aynı yılın Kasım ayında yani adı geçen antlaşmadan 3 ay sonra Osmanlı Devleti'ni kendisiyle, İngilizler'inki gibi bir ticari antlaşmaya...
97-mecbur etmiştir.
Osmanlı Devleti, 2 Mart 1840 tarihinde İspanya, 14 Mart 1840 da Hollanda ile benzer antlaşmalar yapmak zorunda kalmıştır.
98-Burada bir parağraf da KADIZADELER'e açmalıyız. 1660’larda İstanbul’da ortaya çıkıp Devlet-i Aliye’nin Rönesans’ı
ıskalatmasına sebep olan bir diğer faktör de radikal dinci bir tarikat olan Kadızadeler’dir. Hz Peygamber eliyle pilav yerdi diyerek kaşık yapanları dövüyorlardı!
99-Kadızadeler ile ilgili bir çok arkadaşımız doktora tezi ve kitap yazmıştır.
Merak edenler bu kitaplardan KADIZADELERİ okuyup, aynı kafadaki günümüzün tarikatları ile Türkiye'nin sonunun nereye gideceğini de düşünsün...
100-Islahat Fermanları,
Tanzimat Fermanları birbirini izledi ama ‘kantarın topuzu kaçmıştı bir kere….’

İhtilalci Osmanlı Aydını Oluşturma Çabaları:

1831 yılında ilk Osmanlı resmi gazetesi çıktı. Resmi gazetenin
yayımlanması Osmanlı düşünce tarihinde miheng taşı olmuştur...
101-1840 yılının yeni Osmanlı aydınının teşekkülünde resmi
gazetenin ayrı bir yeri vardır.
Zira aynı sene William Churchill
resmi olmayan bir gazete çıkartmıştı…
böylelikle İhtilalci
Osmanlı aydınını yetiştirmenin temeli de atılmış oldu.
102-Zira gurbetteki Batı yanlılarının yayınları, açılan İstanbul’a ve
Anadolu’ya ulaşma imkanı buldu. Bu aydınlar ya gurbet diyarına
sürülmüşler veya devlet otoritesinin aleyhinde olup kendi
rızalarıyla gurbeti yerleşme mekanı olarak seçen ihtilalci
Osmanlılar’dı…
103-Misyoner Okulları da Açılıyor:

İlk lise sistemi eğitim,
1868'de Galatasaray’da açıldı.
Burada eğitim Fransızca yapılıyordu. Artık burası görevli
aydınları yetiştiren bir kuluçka makinası olmuştu.
104-Hayret!
Ne kadar hızlı bir şekilde Fransız kökenli okullar ve fakülteler
açıldığı açıklandı...
Bunların çoğunda
Katolik rahip ve rahibeler yöneticilik
yapıyordu.
Bu okullar, yabancı ırktan olan azınlıklar ve bazı
Türkler tarafından ilgi görüyordu…
105-Bunun ilk örneği şudur:
Müşir Fuat Paşa, 8 çocuğunu İstanbul Kadıköy’de açılan Saint Josef okuluna gönderdi.
O, bunu yapan ilk Osmanlı idi.
Diğer Osmanlı aileler ona uyarak çocuklarını azınlıkların
okullarına ve yabancı okullara gönderdiler. Sonra virüs gibi yayıldılar.
106-Amerika Birleşik Devletleri de Avrupa heyetine karşılık, Batı
kültürüne, Amerikan ve Batı siyaset kurumlarına hizmet etmek
üzere yarışa katıldı. Hırıstiyanlaştırma da Amerika’nın
hedeflerindendi.
Bunun sonucu olarak Amerika Robert Koleji 1863 yılında açtı.
107-Robert Koleji’nin masraflarını, Rorthschild ailesine mensup
Christopher Rhinelander karşılamıştır.
Bu New York’lu tüccar ölünceye dek (1878) masraflarını
üstlenmiş, öldükten sonra servetinin beşte birini bu okul için
harcanmak üzere vasiyet etmiştir!!..
108-Bu Amerikan koleji Dünya Hırıstiyan Öğrenciler Birliği’nin, özel
kongreler gerçekleştirme alanının öncüsü olmuştur.
Bu kongrelerde İslam dünyasında Hırıstiyanlık uyarınca yapılan
eğitimin durumu ve İslam üniversitelerinin gelişmesi hakkında
araştırmalar yapıyordu...
109-Bunun sebebi eğitim alanındaki çalışmaların Avrupa’nın çağa uygun istekleriyle aynı paralelde
yürümesiydi.
Kolejin ilk müdürü C. Hamlin idi. O, yegane işi kolejin yönetimi
olan bir Hırsitiyan misyoneriydi.
Osmanlı kendi kendini gömecek İhtilalci Aydın yetiştiriyordu.
110-Artık Osmanlı’yı yıkacak tüm ortamın altyapısı kurulmuş,
yetiştirilecek devşirme aydınlar için kuluçka düzeni oluşturulmuştur.
Ve maalesef Saray ve çevresi de bunlara çanak tutup, ıslahatlar yapıldığını, yenileşme çalışmaları yaptıklarına inandırılmışlardır.
111-Velhasıl
 Osmanlı bir İslam Devleti olarak kurulmuştu ve uzun bir sürede
öyle devam etti. İslam kültürü gerek devletin ve gerekse bireyin
hayatının pek çok alanının ta içine kadar girmişti. Bu durum, bireyin
devlette tatmin içerisinde olmasının bir sonucuydu. +++
112-+++Devletin aydını da Müslümandı, ama köklerinden uzaklaşıp, Araplaşıp, Türk kimliğini de kaybedince Rönesans’ı ıskaladı ve
yenileşme çabaları adı altında kendine has kültüründen uzaklaşıp batı
taklitçisi bir yapıya bürünüp, Batı tarzı yaşayışa ve de şekilciliğe
büründü.
113-Bu Osmanlı’nın aradığı manivela değildi daha doğrusu Osmanlı’yı
ayağa kaldıracak kaldıraç bu Batı taklitçiliği, şekilciliği olamazdı ama
dermansız kalan kültür, yeni değişiklikler karşısında kendini
savunamaz hale düşüp duraklama ve bekleme durumunda kalıp adeta
teslim+++
114-+++olmuştu…
Özünden kopup, kültürü ve ideolojisinden gittikçe uzaklaşan aydın,
dışarıdan gelen kültürü, gözü kamaşmış halde karşıladı, ithal edilen
kültürü benimsedi, ona değer verdi, eskiden oluşan öz kültüründen
çıkarak yeniye sarıldı ve bunu makbul gördü ve kaybetti.
115-İşte yeni Osmanlı seçkinleri böyle oluştu ve Osmanlı toplumundaki rolü,
Türkiye’de ‘Jön Türkler’ ve ‘İttihat Terakki’ gibi yeni isimlerle devam
etti...
116-İşte bu yeni oluşumun ortaya koyduğu bu aydın,
Sultan Abdülaziz’i bir darbe ile tahttan uzaklaştırıp yerine Sultan 5.
Murad’ı getirdikten sonra devletin işlerini idare etme gücüne erişti.
Sonra Sultan 5. Murad’ı da değiştirerek Sultan 2. Abdülhamid’i getirdi
tayin etti.
117-Sonra onu da devre dışı bırakarak Sultan 5. Mehmed Reşad’ı tayin etti.
Sultan Reşad’ın vefatı üzerine yerine daha önceki gibi sultan ve halife
olarak Sultan Vahdeddin’in seçti.
118-Süregelen tüm başarısızlıklardan sonra Osmanlı Aydını, Mehmed Vahdeddin’i de devre dışı bırakarak
Saltanat sisteminin yerine Cumhuriyeti getirerek yeni bir sistem ortaya
koydu.
119-Saltanatın yerine Cumhuriyet getirildiği gibi, devletin Şeriat rejimini yerine de laiklik getirildi.
Lakin yine hep Batı'dan alındı tüm kanunlar, çünkü zaman yoktu... Aydınlara da Batı öyle bir benimsetilmiştir ki; artık Batı'ya karşı çıkmak bir çeşit yobazlık sayıldı.
120-Toplumu yeni bir kültüre teşvik edip ülkenin asıl kültürünü dışarıdan gelen kültüre; Doğu kültüründen uzaklaşıp Batı kültürüne giren bir
duruma dönüştürdü.
Ama sonradan bunun da çözüm olmadığı anlaşılıp Ulusçuluk ideolojisine yönelme başladı.
121-Rus aydını Ekim 1917 Rus ihtilalinde, yönetimin başını, yönetimi ve yönetimin organlarını değiştirme gücünü
ortaya koymuştu. 1917 den 1991 yılına kadar da kurduğu Sovyet
komünizmi ve ideolojisiyle adeta dine yasak getirmişti ama bu durum
Komünist Parti, Polit büro ve +++
122-+++ çevresini mutlu etmiş, geniş kesimleri de mutsuz etmişti.
Bu yüzden de 1991 de Sovyetler çökünce insanlar yeniden camilere ve kiliselere koştular. Toplum açıkça ve arzuyla özellikle dini alanda eskiye döndü.
123-Osmanlı aydını da, mutlaka vatanını yenileştirme ve kendi öz
bünyesinden bir yenilik yapmak zorundaydı.
Ama Osmanlı aydınına bunu gerçekleştirmek için vatanını huzursuz
etmek, onların batıcı fikirleriyle vatanını ıslah etmek için inanç ve
kültür olarak başkalarına+++
124-+++sığınması doğru olmamıştır. Ülkenin yönü Batı yerine; Türkler’in İslamiyet’e girdikten sonra Buhara, Semerkant, Taşkent gibi kentlerde kurduğu kurumlar ve müesseselerle, İslam dünyasına matematikte,
tıpta, bilimde, felsefe vs. altın çağın yaşandığı, özgür düşüncenin +++
125-akıl, mantık temelli bilimin Türkleri de İslamı da dünya lideri yaptığı 9. ve 11. Y.y. lardaki o büyük ilim çağını çözüm olarak düşünmemek, yukarıda bahsettiğimiz kuluçka merkezlerinin Tanzimat Aydını yaratma çalışmalarının sonucunda yaratılan Batı hayranı Aydını yüzündendir.
126-Lakin Türkiye içinde İslam dünyası içinde hala en iyi çözüm;
9. ve 11. asırlarda ki o
büyük aydınlanmada, özgür düşüncede saklıdır… İslam Dünyası
yeniden Farabilerini, İbni Sinalarını, Hazermilerini, Birunilerini,
çıkartmak yetiştirmek ve aydınlanmak zorundadır.
127-Türkiye ve İslam dünyasından da istisnalar hariç bilim insanı çıkmıyor, bu kafayla bu yapıyla çıkmazda zaten.
Bu tarikatların tamamı Osmanlıyı yıkan KADIZADELER kafasındadır. Osmanlı'ya Rönesansı ıskalatıp, ekomomik ve kültürel çöküntüyü yaşatanlar aynı şeyleri Türkiye için,
128-yapmaktadırlar.
Her akşam ekranlarda gördüğümüz bu sözde aydınlar ile Tanzimat yani Osmanlı'nın mankurtlaştırılan aydını arasında ne fark vardır?
Onlarca Tv programında hangi Aydın Türkiye'ye bir ümit, bir çıkış sunmaktadır? Sunamaz, çünkü yine kuşatma büyük, kuluçka +++
129-+++merkezlerinde yetiştirilen aydın Türk kültürüne, Türk öz tarihine düşmandır.
Solcusu milli değil, sağcısı da değil, bunlar küçücük Yunan aydınından bile utanmazlar. Yunan 90 sene önce Osmanlıdan bağımsızlık elde etti ama kasettiği mesafeye bakın! Çünkü Yunan'ın +++
130-+++Yunanın komünisti de milliyetçidir, sağcısu da liberali'de.
Tabi bu durum Almanya içinde geçerlidir, İngiliz içinde İtalyan içinde , Fransız içinde.. hatta Rus içinde geçerlidir.
Sanıtım kıta Avrupası'nda bunun tek istisnası bizim mankurt aydınlarımız olmalı!
Ne acı.
131-Misyoner okullarından yetiştirilen Osmanlı Aydını o kadar çok Batılaştı ki adeta rüyalarını Fransızca ve/veya İngilizce görüyordu. Türk kimliğini unutmuş, kendine güveni gitmiş, Batı taklitçiliği özünü inkar etmesine yol açmış idi. Bunlar o kadar güçlü ve tehlikeliydiler ki;
132-Cumhuriyet kurulmadan önce yapılan Kurtuluş Savaşına bile karşı çıkmışlar ve Sultanahmet meydanına topladıkları onbinlere Amerikan veya İngiliz mandasını himayesini tek kurtuluş olarak görüyor, İstiklal Harbi yapıp kazanılmayacağına inandırılmışlardı.
133-Mustafa Kemal Paşa, Kemalettin, Karabekir, Cevat Çobanlı ve Kazım Özalp Paşalar olmak üzere 'İstiklal Harbi'nde en çok zorlandıkları konu Yunanla, İngilizle, Fransızla savaş değildi; Osmanlı aydını denilen o misyoner okullarından yetiştirilen aydınların Manda istekleriydi!..
134-Bu aydınların baskısı ve inançsızlığı o hale geldi ki;
Sivas Kongresini sabote edip, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını bloke edi; illa ki Amerikan Manda ve himayesi altına girelim dediler ve Kurtuluş Savaşından vazgeçirmeye çalıştılar. Kongre bir süre karar bile alamadı.
135-Askeri strateji dehası olan ömrü cephelerde geçen Tuğ General rutbesindeki Mustafa Kemal Paşa da ABD'ye iki mektup yazıp bizi tanırsanız biz de işbirliği yaparız demiş adeta gaz almıştır. Tabi ABD bu teklifimizi kabul etmedi, Çünkü Başkanları Wilson'un dayattığı+++
136-Doğu da büyük Ermenistan ile yine aynı şekilde bir Kürdistanın kurulmasını istemişti.
Ve yine; İstanbul'un da yeni Türkiye Cumhuriyetine geri verilmesini onaylayan Lozan'ı ve akabindeki Montrö'yü kabul etmemiştir. Kanal manal derken te 500 yıllık sırları deşifre etmişim..
137-Okuyan, Rt yayıp yayan herkese teşekkür ediyorum.
Şimdi bu bilgiselin ilk maddesini tekrar okuyup, o mektubu tekrar dinleyin ve 90 yıl önce yaşanan tam bağımsızlık kavgasını daha iyi anlayıp günümüzde düştüğümüz durumu daha iyi idrak edip belki de çözümü siz üreteceksiniz...
138-Araştırmacı-yazar Sinan Meydan'ın o dönemi ve Sivas kongresindeki ABD Mandası isteklerini ve yine; ABD ye yazılan mektup konusunu da aktardığı bu yazısı durumu açıklayıcı niteliktedir.
sozcu.com.tr/2017/yazarlar/…
139-Bu da Şubat 1923 deki ikinci mektup. Bu mektuplar dönemin şartları gereği olduğunu, yukarıda tam 140 maddede anlatmıştık.
ataturkinkilaplari.com/aod/50/ataturk…
140-Yararlandığım kaynaklar. ⏬🔽🔻🔻🔻🔽⏬
Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh.

Enjoying this thread?

Keep Current with Sakalar İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!