Vidin'in ilerisinde, nehrin kıvrıntı yaptığı yerde, sağ sâhilinde büyük kaleyi hâvî askerî bir mevkidir. Kale, Kânûnî Sultan Süleyman zamânında yapılmıştır. Diğer bir adı Kladve olarak geçer. #Sırbistan’ın #Bor İli’ne bağlı
#Kladovo İlçesi’nin birkaç kilometre batısında bulunur. Ortaçağ’da Sırbistan’ın bu bölümünün fethinden sonra Türkler Kladovo şehrine "Barış Kapısı” anlamına gelen Fethülislam ismini verdi.
“Târih-i Cevdet”, kalenin bulunduğu sahada bir kale, câmi, bir hamam ve kale dışarısında
üç-beş yüz kadar büyük dükkân bulunan bir kasaba olduğu, birkaç orduyu alabileceği, düz bir sahra kenarında olduğu, câmi ve çeşme târihlerinin I. Mahmut'a âit olduğu işâret edilmiştir.Fethülislam Kalesi üç asır oyunca Tuna kenarında mühim rol oynamıştır.
Avusturya-Macaristan olayları ve XVIII. yüzyılda ortaya çıkan Sırp meseleleri ile kalenin ehemmiyeti daha da artmıştır. Sırpların arzu etmelerine rağmen Akkirman ve Edirne antlaşmaları ile Osmanlılar Avrupa’da nüfuzlarını kaybetmekle berâber Belgrad, Semendire, Fethülislam ve
Böğürdelen kalelerinde asker bulundurmak hakkını muhâfaza ettiler.
1862’de yapılan İstanbul Antlaşması ile Sırbistan’daki kaleler Osmanlılarda kalmış ise de Sırpların devamlı olarak Bâb-ı Âlî nezdindeki tazyikleri ile Belgrad Kalesi’nden başka diğer kaleleri birkaleye benzemediği
ve düşman hücumlarına dayanamayacakları ve siyası durum îtibâriyle bu kaleler için bir harp göze alınamayacağı düşüncesi ile Bâb-ı Âlî 3 Mart 1867’de üç maddelik bir teklifte bulunmuştur. Sırp Beyi Mihal ilk iki maddeyi reddederek Osmanlılar için kaleler üzerinde sembolik bir
hak tanıyan ve kaleleri Sırplara terk eden üçüncü maddeyi kabul etti. Sultan Abdülaziz 20 Mart 1867 târihli bir fermanla teslim ettiği kaleler içerisinde Fethülislam da elden çıkmış oldu.
Yalnız üçüncü madde gereğince bir zaman kale burçlarında Sırp Bayrağı yanında Türk Bayrağı da dalgalandı.
Fethul-İslam Kalesi'nin gümüş anahtari ve detaylari
Topkapı sarayı müzesi
110 yıl önce bugün 15 Kasim 1912'de Balkan Muharebeleri Sırasında #CisriMustafapaşa'da(Bulgaristan) Bulunan İngiliz Gazeteci Philip Gibbs’in İzlediği Balkan Harbinin simge fotoğraflarına yansıyan elim bir vaka İki Türk’ün İdam Edilmesi İle İlgili #TheGraphic Dergisine Yolladığı
Fotoğraflı Haber.
The Graphıc – 30 November 1912 No:2244
s:818-819
15 Kasım Cuma günü, akşamüstü günesi Marita’ya altın parıltıları gibi vurduğu zaman, arka bahçede yaşanan bir olayı izlemek üzere Bulgaristan Cisri Mustafa Paşa’nın ana caddesine gittim.
Binlerce insanın öldürüldüğü bir savaşta cinayet sonrası suçüstü yakalanan iki Türk’ün asılması pek de önemli bir olay sayılmazdı. Ancak onlar için hayatlarının son perdesinde arka bahçede Bulgar izleyiciler önünde sergileyecekleri davranış, Türk hakimiyetinde geçen yıllarda
Siyasal bir söylem ve yalandan ibaret olan 1915 olaylarıyla Her 24 Nisan ısıtılıp gündeme getirmeye çalışanların asıl amacı üzeri bir duvar gibi örülmeye çalışılan bir gerçek olan bizim bile hatırlamadığımız 144 yıl önce bugün (24 Nisan 1877) 93 harbi ile başlayan 5 milyon
soydaşımizin canına ırzına malına malolacak bununla birlikte yerinden yurdundan vatanindan edecek 19 yy başlarindan ilk Sırp isyanları ve ilerdeki isyan ve katliamlara örnek teşkil edecek 1821'deki Yunan isyani, 93 harbi ile Balkan Harbi katliamlari ve soykırmlarıdir
Asil soykırim ve katliam 1804'den 1912 kadar olan süreç içinde isyanlar ve 144 yıl önce bugün başlayan 93 harbi ile 1912 deki Balkan harpleri neticesinde Balkanlarda Türklere karşı yapılmiştir..
"Bizim sanatımızın mertebesinden, milletimizin ululuğundan en ufak bir şüphemiz yoktur ki başkalarının ağzına bakalım. Böylece en temiz ve saf şekilde sanat ifadesine erişen millet, çapraşık yollara giremez. Ezelden, büyük nimete erişmiştir; onun kadrini bilmelidir"
Büyük Türk mimar-mühendisi ve mimarlık tarihi araştırmacısı Ekrem Hakki Ayverdi'yi vefatının 37.yılında rahmet ve saygı ile anıyorum
Osmanlı nın Kendini En İyi İfade Ettiği Sanat Kolu Mimaridir
''Abideleri seviyor musunuz? Seviniz; çok seviniz. Eğer üstünde durmadınız, onlarla bir alış – veriş kurmadınızsa kalb gözünüzü açınız; abidelerle konuşmayı öğreniniz. Bunun için lüzumu kadar temas imkânı hazırlayın.
Tüm Çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun
Turgut Özakman'dan bir çocuk hikâyesi ;
Sakarya Savaşlarının ilk günleriydi. Ordumuz bazen zor zamanlar yaşıyordu. Tam bir ölüm kalım savaşı idi. Vatan savunmasında çok büyük kayıplar veriliyordu.Sakarya
boylarında zor zamanlar yaşanıyordu. Sakarya boylarında ordumuz bozulsa Ankara'yı kaybedecek, belki de her şeyi kaybedecektik.
İstanbul büyük bir heyecan içinde savaşın sonunu bekliyordu. İngiliz işgaline rağmen İstanbul Hilâl-i Ahmer Şubesi(Kızılayı), kendiliğinden İstanbul’da
birkaç yerde Anadolu’ya bir yardım kampanyası başlattı. Toplanan yardımlarla askerlere silah, cephane temin edilecekti.
Bu bir vatan savunmasıydı.
Yardım toplanan Hilâl-i Ahmer Şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, herkes gönlünden ne koparsa veriyordu.
Güzel #İşkodrâ !! #Rumeli'nin çiçeği ıhlamur kokulu şehri, #Üsküdar'ın isimdaşi idi (Scutari) Çoğumuzun ismini bile bilmediğimiz yada unuttuğumuz Rumeli'den en son çiktiğimiz kale ve bir Vatan topragi idi !! 108 yıl once bugün veda ettik
Kaybının 108. yılında (22-23 Nisan 1913 ) güzel hatıraları ile yad ederken başta #İşkodra Müdafii Şehit Hasan Rıza Paşa olmak üzere tum.şehitlerimizi Rahmet ve saygiyla.aniyorum..
108 yıl önce #İskodra'ya veda 22-23 Nisan 1913 Balkan Harbinde Rumelide'ki son toprağımız İşkodra'da (Arnavutluk) Osmanlı Yönetiminin sonu ;
Karadağ Kralı Nicholas şehri Esat Toptani'den teslim alıyor
Bulgarlar, 3 Kasım’da Çorlu’yu, 6 Kasım’da Tekirdağ’ı işgal eder. Hedef Çatalca üstünden Çarigrad’dır (İstanbul). “Osmanlı ordusu kalıntıları, kovalanmadıkları için”, rastgele yönlere yayılırlar. “Kırlarda, ovalarda 100.000 kaçan asker
yürüyor, dolaşıyor, ‘Ekmek! Ekmek!’ diye bağırıyordu. Korkunç kâbus –açlık- kahrediyordu”. Yenilenler, “aç, tok yürümek zorundaydı. IV., I. ve II. Kolordular, sürü manzarasını taşıyordu. Ne amir vardı, ne emir. Askerler silahlarını atmışlardı. Çoğu, o müthiş soğukta, postallarını
bile çıkarmıştı, aralıksız sağanak altında yalınayak yürüyordu. Çünkü çamura bulanmış olan postallarının ağırlığını o batak yollarda çekmeye takatleri yoktu. Bütün çevre köy ve kasabaların sakinleri de arabaları, eşyaları, hayvanları ve çocuklarıyla İstanbul’a akın ediyorlardı..