Birazdan Yerli ve Milli silah sanayisinin temellerini atan Nuri Killigil hakkinda ufak bir bilgisel paylasacagim.
Tarihin gizli sayfalarında kalmış bir isim O, son zamanlarda sık sık gündeme gelen Nuri Paşa, Azerbaycan halkı için Bakü'nün Fatih'i. Milli mücadelede görev almış azimli bir asker, hem de bir silah fabrikatörü.
Osmanlı Ordusu’nun üst düzey kademelerinde komutanlık yapan, Trablusgarp ve Kuzey Afrika en ön saflarda bulunan İstiklal Madalyalı bir gazi.
I. Dünya Savaşı sonrası İngiliz destek birliği, Rus ordusu ve Ermeniler, Azerbaycanlılara karşı katliama başlamıştı.
Ağabeyi Enver Paşa'nın talimatıyla henüz 28 yaşındayken, 12 bin kişilik Kafkas İslam Ordusunun başına geçti
Haftalarca devam eden çarpışmalar sonucu büyük sevgi gösterileri ile Bakü’ye giren Nuri Paşa, Azerbaycan’da ‘Bakü Fatih’i’ olarak biliniyor.
‘Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına’ şiiri Azerbaycanlı Ahmet Cevat tarafından Bakü Fatihi Nuri Killigil Paşaya yazılmıştır.🇦🇿🇹🇷
Savaştan sonra Almanya'da yaşayan Nuri Killigil, 1938 yılında Türkiye'ye döndü ve Zeytinburnu'nda kok kömürü satan bir şirketi satın alıp burayı bir madeni eşya fabrikasına dönüştürdü. Bu fabrikada tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretmeye başladı.
1941 yılında Nuri Killigil, Ankara'daki Alman büyükelçisi Franz von Papen ile görüşmeye başladı ve Türkiye'de Turancı harekete gizli destek vererek Almanların müttefikliğini kazandı.
Nuri Paşa, Türkiye ile bütünleşecek diğer Türk halklarının ilk olarak Türkiye sınırlarına yakın yaşayan Azerilerle Türkmenler olacağına inanıyor, bunlardan sonra da Tataristan'a kadar uzanan bölgede yaşayan diğer Türk halklarının bütünleşeceğini öngörüyordu.
Daha sonra Killigil fabrikasını genişleterek Sütlüce'ye taşıdı, yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı. Bir süre sonra fabrikanın silah üretmeyeceğini beyan etti. Fakat üretim gizlice devam etti.
1944 senesi sonuna doğru savaşın Almanya tarafından kaybedildiği anlaşıldığında İsmet İnönü ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti Almanya'yı destekleyenlere karşı sert tedbirler almaya başladı.
Bu arada, 2 Mart 1949 günü saat 17.10'da fabrikada faili meçhul peş peşe üç büyük patlama meydana geldi. İlk patlama kimyahanede olmuştu. Oradan cephane deposuna sıçrayan ateş, mühimmatın patlamasına yol açmış, ertesi gün bile duman ve patlamalar devam etmişti.
Nuri Killigil'in cesedi bulunamadı ve boş tabutla defnedildi. Patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiği ise meçhul kaldı. Olayın siyâsî bir sabotaj olduğu da iddia edildi.
Vücudu patlamadan 10 gün sonra Haliç'ten çıkarılan Killigil Paşa, dönemin İstanbul müftüsünün "Vücut tam bulunamadığı için cenaze namazı kılınmaz fetvası" nedeniyle cenaze namazı kılınmadan toprağa verilmişti.
Edirnekapı Şehitliği'nde bulunan mezarında ölümünden 67 yıl sonra kılındı cenaze namazı.
KİLLİGİL TABANCASI
Nuri Killigil tarafından sınırlı sayıda üretilmiş 9 mm çapında yarı otomatik tabancadır. Zamanının ötesinde bir tasarıma sahiptir. Mükemmel durumda saklanmış bir örneği İstanbul Harbiye Askeri Müzesi'nde bulunabilir.
Nuri Paşa, İsrail'in kuruluşuna karşıydı ve 'Devlet üstüne devlet olmaz.' diyordu. Bu dönemde Araplara silah konusunda yardımda bulunuyor. Vefat ettiği dönemde Mısır'da iki fabrika kuruluş aşamasındaydı, Suriye'de ise kurulmuştu.
Begendiysenız Rt Ve Fav Atarak Destekleyebilirsiniz
Burada kopukluk var, bu alttaki tweetten devam edebilirsiniz okumaya
Bazı şeyler sadece bazılarına özgü değil. Altı köşeli yıldız sadece yahudilere özgü değil, Orak ve çekiç sadece Komünistlere özgü değil, Hilal sadece İslama özgü değil. Ganalı haç sadece nazilere özgü değildir.
Tarih o zamanki koşullara göre değerlendirilir
Bu bayraklar biri Karamanoğulları beyliği bayrağı, diğeri Candaroğulları bayrağı.
ilk bakışta bir Yahudi devleti bayrağı gibi. Bugün bir Türk devleti kurulsa bayrağı böyle olsa cahiller neler der neler.
Gerçekte Altı köşeli yıldız eski Türklerde çok kullanılan bir muhurdu. Eski tabletlerde, eski Türk mezarlarında bu işaret hep oldu.
Melih Şahgazi nin mezar taşında iç içe geçmiş iki üçgen vardır, bu işaret Ön-Türklerde yaradan ve yaratılanı simgelerdi.
Atatürk öldüğünde yerine geçti ve bakın neler yaptı:
Kur'an-ı Kerim basılmasını yasakladı.
Kur'an-ı Kerimleri toplattı .
Köyleri bile dolaştılar tek tek.
Allah demeyi yasakladı.
Jandarma gönderdiler.
Kur'an-ı Kerim'leri “Devlet tamir edecek" diyerek topladılar ve yakarak imha ettiler
Bu ülkede 1948 yılına kadar Hacca gitmeyi dahi yasakladı İnönü. Sultanahmet Camii'ni bile askeri kışlaya çevirmişlerdi, atlar dolaşıyordu bahçesinde.
Ezanı yıllarca "Tanrı uludur" diye okuttu.
Alimler, "Ezan Türkçe olmaz" dediği için hapis yattı, İdamla yargılandı.
Kur-an-ı Kerim öğreten müftüler işten atıldı.
60 yaşında nineler evlerden toplanıp gözaltına alındı.
Bir defasında hocama dedim ki: “Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir elma uzattı ve dedi ki: “Bunu ağzında çiğneyip ye.” Yedikten sonra sordu: “Şimdi sen büyüdün mü?: “Hayır” dedim.
Dedi ki : “Büyümedin ama o elma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu.
Anladım ki, okuduğumuz kitaplar da öyle dağılıyor. Bir kısmı kelime dağarcığımızı zenginleştiriyor.
Bir kısmı bilgi ve irfanımızı artırıyor. Bir kısmı ahlakımızı güzelleştiriyor. Bir kısmı yazı ve konuşma üslubuna incelik katıyor. Bir kısmı hayata farklı bakmayı sağlıyor. Bir kısmı içimizdeki sevgiyi, merhameti ve öz güveni artırıyor.
Siyasette o kadar kirli çamaşır varki, Akşenere evine, yuvana dön demek, gittiğin yol yol değil, temizlik yakın arada sende kaynama çağrısında bulunuyor Bahçeli, bir gerçek varki önümüzdeki genel seçimler, 2023 vizyonu o kadar önemli ki
Seçime az bi süre kala herkesin kirli camasirları ortaya dökülecek, buralar karışacak şimdiden vaziyet alın, duyduk duymadık demeyin diyen Cumhur ittifakıdır..
Aynı çağrıyı cumhurbaşkanı da virüsten önce yeni parti kuran eski Ak partililere yapmıştı, Chp ve Hdp sürekli tabanını sokağa çağırıyor ne kadar bu çağrı karşılıksız kalsa da Devlet bizim gibi varsayımlar ile çalışmıyor, İstihbarat çalışmaları ve emniyet raporları ile
Vaktiyle çömlek ustasının yanında çalışan bir kalfa artık her şeyi öğrendiğini düşünmüş, kendisine dükkân açmak için ustasının yanından ayrılmaya karar vermiş. Ustası her ne kadar “Dur daha her şeyi öğrenmedin” dese de kalfa ustasını dinlememiş.
Başka bir şehire gidip kendi dükkânını açmış. Ustasından öğrendiklerini uygulamaya başlamış. Ama ne tuhaf ki, fırına verdiği bütün çömlekler ısınınca çatır çatır çatlıyormuş. Kalfa şaşırmış. Onu denemiş, bunu denemiş, ama bir türlü fırından sağlam çömlek çıkarmayı becerememiş.
Çaresiz ustasının yanına geri dönmüş. Ustası onu görünce gülmüş. Belli ki geleceğini bekliyormuş. “Ne oldu çömlekleri sağlam çıkaramadın mı fırından?” demiş. Kalfa çok mahcup olmuş. “Hakkını helal et ustam. Sana saygısızlık ettim. Dediğin gibi oldu; Çömlekler çatır çatır çatladı
#Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna...
Fatih Sultan Mehmed Han vasiyetnamesine yazmış: Benim bu camimi camilikten çıkartacakların üzerine Allah’ın laneti olsun demiş.
Bu lanet, o ulu mabet kapatıldığından beri Türkiye’nin üzerinde kara bir bulut gibi duruyor.
Islamiyetin en büyük zaferlerinden Peygamber duası olan bu şehrin en kutsal mekanı olan ayasofya 1934de kapatıldı. Agustos 1980 yilinda kısmi namaz kılma yeri açılıp ezan okundu. 12 eylülde darbe olup 1 gün sonra kapatıldı.