#Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna...
Fatih Sultan Mehmed Han vasiyetnamesine yazmış: Benim bu camimi camilikten çıkartacakların üzerine Allah’ın laneti olsun demiş.
Bu lanet, o ulu mabet kapatıldığından beri Türkiye’nin üzerinde kara bir bulut gibi duruyor.
Islamiyetin en büyük zaferlerinden Peygamber duası olan bu şehrin en kutsal mekanı olan ayasofya 1934de kapatıldı. Agustos 1980 yilinda kısmi namaz kılma yeri açılıp ezan okundu. 12 eylülde darbe olup 1 gün sonra kapatıldı.
Yıllar sonra 1 temmuz 2016da ilk ezan kadir gecesi okundu açılma sinyalleri verildi. 14 gün sonra darbe girişimi oldu.
Amaç Kudüstü, aldılar. Şimdi amaç Ayasofya. Ayasofya ibadete acilmalidir. Fatih Hanın vakfıyesi bellidir.
Peygamber efendimizin duası bellidir. "O ordu ne güzel ordudur. O komutan ne güzel komutandır."
Ordu Fatihin ordusuydu... Başkomutansa zaten bellidir.. #1453
Ayasofya’yı kapalı tutmak, Allah’a sövmeye, Kur’an’a tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını esir etmeye denk bir suçtur. Niçin bu yakıcı, kavurucu, kül edici gerçeği ortaya dökemiyoruz.
Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem; fakat Ayasofya açılacak!.. Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.
Ayasofya açılacak… Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş kan revan içinde masumlar gibi, ağlaya ağlaya, üstünü başını yırta yırta onun açılan kapılarından dışarıya vuracak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik etmiş sanılan kötülerle
kötülük etmiş sanılan iyilerin gizli dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek…
Ayasofya açılacak!..
Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici aziz bir kitap gibi açılacak…
Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin kapısını mühürlediği Ayasofya, yine onların aynı şekilde mühürlemeye yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaşacağı günü dehşetle beklediği mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbine eş açılacak…
Ayasofya’yı, artık önüne geçilmez bir sel, bu sel açacak…
Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın… Her yağmurun arkasında bir sel vardır…
Hepimiz şöyle diyelim, “O selin üstünde bir saman çöpü olsam daha ne isterim”. Gençler, kayaları biçecek, ormanları tıraş edecek ve betonarmeleri söküp götürecek olan bu sel yakındır.
Allah, mukaddes zatının ve Resulünün dostlarıyla beraberdir…
Nasıl bütün yollar Roma’ya çıkarsa, Türk manevi kurtuluş davasının bütün meseleleri de Ayasofya’ya ve onu müzeleştiren ellere çıkar.
Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün kapanık bahtıyla beraber açılmalıdır…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bazı şeyler sadece bazılarına özgü değil. Altı köşeli yıldız sadece yahudilere özgü değil, Orak ve çekiç sadece Komünistlere özgü değil, Hilal sadece İslama özgü değil. Ganalı haç sadece nazilere özgü değildir.
Tarih o zamanki koşullara göre değerlendirilir
Bu bayraklar biri Karamanoğulları beyliği bayrağı, diğeri Candaroğulları bayrağı.
ilk bakışta bir Yahudi devleti bayrağı gibi. Bugün bir Türk devleti kurulsa bayrağı böyle olsa cahiller neler der neler.
Gerçekte Altı köşeli yıldız eski Türklerde çok kullanılan bir muhurdu. Eski tabletlerde, eski Türk mezarlarında bu işaret hep oldu.
Melih Şahgazi nin mezar taşında iç içe geçmiş iki üçgen vardır, bu işaret Ön-Türklerde yaradan ve yaratılanı simgelerdi.
Atatürk öldüğünde yerine geçti ve bakın neler yaptı:
Kur'an-ı Kerim basılmasını yasakladı.
Kur'an-ı Kerimleri toplattı .
Köyleri bile dolaştılar tek tek.
Allah demeyi yasakladı.
Jandarma gönderdiler.
Kur'an-ı Kerim'leri “Devlet tamir edecek" diyerek topladılar ve yakarak imha ettiler
Bu ülkede 1948 yılına kadar Hacca gitmeyi dahi yasakladı İnönü. Sultanahmet Camii'ni bile askeri kışlaya çevirmişlerdi, atlar dolaşıyordu bahçesinde.
Ezanı yıllarca "Tanrı uludur" diye okuttu.
Alimler, "Ezan Türkçe olmaz" dediği için hapis yattı, İdamla yargılandı.
Kur-an-ı Kerim öğreten müftüler işten atıldı.
60 yaşında nineler evlerden toplanıp gözaltına alındı.
Bir defasında hocama dedim ki: “Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir elma uzattı ve dedi ki: “Bunu ağzında çiğneyip ye.” Yedikten sonra sordu: “Şimdi sen büyüdün mü?: “Hayır” dedim.
Dedi ki : “Büyümedin ama o elma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu.
Anladım ki, okuduğumuz kitaplar da öyle dağılıyor. Bir kısmı kelime dağarcığımızı zenginleştiriyor.
Bir kısmı bilgi ve irfanımızı artırıyor. Bir kısmı ahlakımızı güzelleştiriyor. Bir kısmı yazı ve konuşma üslubuna incelik katıyor. Bir kısmı hayata farklı bakmayı sağlıyor. Bir kısmı içimizdeki sevgiyi, merhameti ve öz güveni artırıyor.
Siyasette o kadar kirli çamaşır varki, Akşenere evine, yuvana dön demek, gittiğin yol yol değil, temizlik yakın arada sende kaynama çağrısında bulunuyor Bahçeli, bir gerçek varki önümüzdeki genel seçimler, 2023 vizyonu o kadar önemli ki
Seçime az bi süre kala herkesin kirli camasirları ortaya dökülecek, buralar karışacak şimdiden vaziyet alın, duyduk duymadık demeyin diyen Cumhur ittifakıdır..
Aynı çağrıyı cumhurbaşkanı da virüsten önce yeni parti kuran eski Ak partililere yapmıştı, Chp ve Hdp sürekli tabanını sokağa çağırıyor ne kadar bu çağrı karşılıksız kalsa da Devlet bizim gibi varsayımlar ile çalışmıyor, İstihbarat çalışmaları ve emniyet raporları ile
Vaktiyle çömlek ustasının yanında çalışan bir kalfa artık her şeyi öğrendiğini düşünmüş, kendisine dükkân açmak için ustasının yanından ayrılmaya karar vermiş. Ustası her ne kadar “Dur daha her şeyi öğrenmedin” dese de kalfa ustasını dinlememiş.
Başka bir şehire gidip kendi dükkânını açmış. Ustasından öğrendiklerini uygulamaya başlamış. Ama ne tuhaf ki, fırına verdiği bütün çömlekler ısınınca çatır çatır çatlıyormuş. Kalfa şaşırmış. Onu denemiş, bunu denemiş, ama bir türlü fırından sağlam çömlek çıkarmayı becerememiş.
Çaresiz ustasının yanına geri dönmüş. Ustası onu görünce gülmüş. Belli ki geleceğini bekliyormuş. “Ne oldu çömlekleri sağlam çıkaramadın mı fırından?” demiş. Kalfa çok mahcup olmuş. “Hakkını helal et ustam. Sana saygısızlık ettim. Dediğin gibi oldu; Çömlekler çatır çatır çatladı
Eskiden Korkmaz Hoca adıyla bilinen meşhur bir hoca varmış. Adı üstünde, cesareti ile ün yapmış bu hoca. Bir gün arkadaşları “Yahu hocam, sen gerçekten de denildiği kadar korkmaz mısın?
Bu gece bize mezarlıkta helva pişir de lakabını hak ediyor musun, etmiyor musun görelim” demişler.
Gecenin bir vakti yakacak odununu, helvayı pişirecek kazanını, ununu, şekerini, yağını almış mezarlığın yolunu tutmuş. Arkadaşları “Sen git, biz içeri girmeye korkarız. Seni hep birlikte mezarlığın kapısında bekleyeceğiz” demişler.