Tipik bir #Rumeli sehri Defterdar Kalaun Yusuf Paşa Camii , #Maglaj Kalesi ve Saat kulesi #Maglay -Bosna Hersek
Günümüzde küçük bir kasaba durumunda olup Bosna’daki eski Osmanlı şehirleri içinde en iyi korunanlarından biridir. Eski yerleşim yeri Ozren dağlarının yamaçlarıyla
kuşatılmış dar bir arazide yer alır. Nisbeten iyi korunmuş, Ortaçağ’a ait bir kalesi güneyden bu yerleşme yerine hâkim bir kayalığın üzerinde kurulmuştur. Kale Ortaçağ’dan kalma, daha küçük olan Yukarı Kale ve daha büyük olan Aşağı Kale olarak ikiye ayrılmıştır. Aşağı Kale
XVIII. yüzyılda yapılmıştır. Kasabanın yeni kısmı ise Bosna çayının sol (batı) yakasında küçük bir ovada bulunur. Şehrin Bosna’nın Avusturya tarafından işgali döneminde, XIX. yüzyılda Bosanski Samac’dan Saraybosna’ya uzanan bir demiryolu inşasının sebep olduğu bu yeni kesimi
özellikle 1950’lerden sonra hızla gelişti.
Maglay, küçük bir Ortaçağ kalesinin nasıl önemli bir müslüman kasabasına dönüştüğünün güzel bir örneğidir. Merkezî Bosna’nın ana girişlerinden birinde yer aldığı için, her ne kadar buna dair arkeolojik deliller henüz bulunmasa da tarih
öncesi dönemlerden itibaren bir yerleşim yeri olmalıdır. Maglay bölgesinde, XIII-XV. yüzyıllar arasına ait tipik Bosna lahdi tarzında mezar taşlarına rastlanmıştır. Şehrin esas merkezi olan Yukarı Maglay Kalesi ilk defa, Eylül 1408’de bir sefer dönüşünde Macar-Hırvat Kralı
Sigismund’un bir fermanında “Maglay kalemizin altında” şeklinde zikredilmiştir. Ancak kale daha eskidir. Kalenin 1962-1963 yıllarındaki kapsamlı restorasyonu sırasında gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, XIII-XV. yüzyıllar arasına ait birçok Slav seramik eşyanın yanı sıra XIV.
yüzyıla ait “Kesselhaube” tarzında yapılmış demir miğferleri de gün yüzüne çıkardı. Kale büyük bir ihtimalle, XIV. yüzyılın sonlarında Macar-Hırvat Kralı Lajos’un ölümünün ardından (1388) Macarlar’la savaşlarında başarı kazanan Bosna Kralı I. Tvrtko tarafından inşa edilmiştir.
Osmanlı fethine kadar Maglay’a dair başka bir kayda rastlanmamaktadır. Osmanlılar’ın Bosna’yı 1463’te fethetmesinden ve Macarlar’ın Bosna’nın kraliyet merkezi Jajče’yi (Yayça) Osmanlılar’dan alıp burayı bir savunma hattı merkezi haline getirmesinden sonra (1464) Osmanlılar, Macar
sınırında bir tampon devlet kurdular. Bu küçük devletin merkezi, Bosna tarafında yer alan ve Maglay’ın 40 km. güneyinde bulunan Vranduk Kalesi’ydi. Bu tampon devlet 1476 yılına kadar sürdü. Maglay Kalesi, Türkler’in eline bundan kısa bir süre sonra geçmiş olmalıdır.
890 (1485) tarihli Osmanlı tahriri Maglay’dan bahseden en eski ikinci kaynaktır. Maglay artık küçük bir idarî merkez haline gelmiş, nâhiye-i Kal‘a-i Maglay olmuştur. Kalenin yer aldığı tepenin eteklerinde dışarıdan gelen ve burada yerleşen Ulahlar’dan (Romence konuşan ve
hayvancılıkla uğraşan göçerler) meydana gelen otuz iki hânelik küçük bir yerleşim yeri bulunuyordu (BA, TD, nr. 18, 24). Osmanlılar, Maglay’ın 25 km. kuzeyindeki Doboy (Doboj) Kalesi’ni de Şubat 1503’te aldılar, böylece Maglay artık doğrudan sınır hattı olmaktan kurtuldu. Ancak
bu fetih daha önce gerçekleşmiş olmalıdır. Zira Hersek sancak beyinin ve Mimar İbrâhim’in sorumluluğu altında 12 Haziran - 1 Temmuz 1490 tarihlerinde yapılan Bosna’daki Doboy Kalesi tamiratına ilişkin kayıtta Doboy’un Osmanlı dizdarından bahsedilmektedir. Bu da fethin aslında
on üç yıl önce, Osmanlılar’ın Tuna nehri kıyısındaki Ram Kalesi’ni ve Drina nehri üzerindeki İzvornik Kalesi’ni güçlendirmeleri sırasında gerçekleştiğini göstermektedir.
Maglay, kuzeyinde bulunan ve bir kaza merkezi olan Doboy’a bağlı bir belediye merkezidir. Bosna’nın
Bosna savaşı sırasında kendisini Sırp Cumhuriyeti olarak ilân eden kesiminde yer almaktadır. Maglay, Bosna-Hırvatistan Federasyonu’nun “görülmeyen sınırları içerisinde” müslümanlar tarafında kalmaktadır.
110 yıl önce bugün 15 Kasim 1912'de Balkan Muharebeleri Sırasında #CisriMustafapaşa'da(Bulgaristan) Bulunan İngiliz Gazeteci Philip Gibbs’in İzlediği Balkan Harbinin simge fotoğraflarına yansıyan elim bir vaka İki Türk’ün İdam Edilmesi İle İlgili #TheGraphic Dergisine Yolladığı
Fotoğraflı Haber.
The Graphıc – 30 November 1912 No:2244
s:818-819
15 Kasım Cuma günü, akşamüstü günesi Marita’ya altın parıltıları gibi vurduğu zaman, arka bahçede yaşanan bir olayı izlemek üzere Bulgaristan Cisri Mustafa Paşa’nın ana caddesine gittim.
Binlerce insanın öldürüldüğü bir savaşta cinayet sonrası suçüstü yakalanan iki Türk’ün asılması pek de önemli bir olay sayılmazdı. Ancak onlar için hayatlarının son perdesinde arka bahçede Bulgar izleyiciler önünde sergileyecekleri davranış, Türk hakimiyetinde geçen yıllarda
Siyasal bir söylem ve yalandan ibaret olan 1915 olaylarıyla Her 24 Nisan ısıtılıp gündeme getirmeye çalışanların asıl amacı üzeri bir duvar gibi örülmeye çalışılan bir gerçek olan bizim bile hatırlamadığımız 144 yıl önce bugün (24 Nisan 1877) 93 harbi ile başlayan 5 milyon
soydaşımizin canına ırzına malına malolacak bununla birlikte yerinden yurdundan vatanindan edecek 19 yy başlarindan ilk Sırp isyanları ve ilerdeki isyan ve katliamlara örnek teşkil edecek 1821'deki Yunan isyani, 93 harbi ile Balkan Harbi katliamlari ve soykırmlarıdir
Asil soykırim ve katliam 1804'den 1912 kadar olan süreç içinde isyanlar ve 144 yıl önce bugün başlayan 93 harbi ile 1912 deki Balkan harpleri neticesinde Balkanlarda Türklere karşı yapılmiştir..
"Bizim sanatımızın mertebesinden, milletimizin ululuğundan en ufak bir şüphemiz yoktur ki başkalarının ağzına bakalım. Böylece en temiz ve saf şekilde sanat ifadesine erişen millet, çapraşık yollara giremez. Ezelden, büyük nimete erişmiştir; onun kadrini bilmelidir"
Büyük Türk mimar-mühendisi ve mimarlık tarihi araştırmacısı Ekrem Hakki Ayverdi'yi vefatının 37.yılında rahmet ve saygı ile anıyorum
Osmanlı nın Kendini En İyi İfade Ettiği Sanat Kolu Mimaridir
''Abideleri seviyor musunuz? Seviniz; çok seviniz. Eğer üstünde durmadınız, onlarla bir alış – veriş kurmadınızsa kalb gözünüzü açınız; abidelerle konuşmayı öğreniniz. Bunun için lüzumu kadar temas imkânı hazırlayın.
Tüm Çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun
Turgut Özakman'dan bir çocuk hikâyesi ;
Sakarya Savaşlarının ilk günleriydi. Ordumuz bazen zor zamanlar yaşıyordu. Tam bir ölüm kalım savaşı idi. Vatan savunmasında çok büyük kayıplar veriliyordu.Sakarya
boylarında zor zamanlar yaşanıyordu. Sakarya boylarında ordumuz bozulsa Ankara'yı kaybedecek, belki de her şeyi kaybedecektik.
İstanbul büyük bir heyecan içinde savaşın sonunu bekliyordu. İngiliz işgaline rağmen İstanbul Hilâl-i Ahmer Şubesi(Kızılayı), kendiliğinden İstanbul’da
birkaç yerde Anadolu’ya bir yardım kampanyası başlattı. Toplanan yardımlarla askerlere silah, cephane temin edilecekti.
Bu bir vatan savunmasıydı.
Yardım toplanan Hilâl-i Ahmer Şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, herkes gönlünden ne koparsa veriyordu.
Güzel #İşkodrâ !! #Rumeli'nin çiçeği ıhlamur kokulu şehri, #Üsküdar'ın isimdaşi idi (Scutari) Çoğumuzun ismini bile bilmediğimiz yada unuttuğumuz Rumeli'den en son çiktiğimiz kale ve bir Vatan topragi idi !! 108 yıl once bugün veda ettik
Kaybının 108. yılında (22-23 Nisan 1913 ) güzel hatıraları ile yad ederken başta #İşkodra Müdafii Şehit Hasan Rıza Paşa olmak üzere tum.şehitlerimizi Rahmet ve saygiyla.aniyorum..
108 yıl önce #İskodra'ya veda 22-23 Nisan 1913 Balkan Harbinde Rumelide'ki son toprağımız İşkodra'da (Arnavutluk) Osmanlı Yönetiminin sonu ;
Karadağ Kralı Nicholas şehri Esat Toptani'den teslim alıyor
Bulgarlar, 3 Kasım’da Çorlu’yu, 6 Kasım’da Tekirdağ’ı işgal eder. Hedef Çatalca üstünden Çarigrad’dır (İstanbul). “Osmanlı ordusu kalıntıları, kovalanmadıkları için”, rastgele yönlere yayılırlar. “Kırlarda, ovalarda 100.000 kaçan asker
yürüyor, dolaşıyor, ‘Ekmek! Ekmek!’ diye bağırıyordu. Korkunç kâbus –açlık- kahrediyordu”. Yenilenler, “aç, tok yürümek zorundaydı. IV., I. ve II. Kolordular, sürü manzarasını taşıyordu. Ne amir vardı, ne emir. Askerler silahlarını atmışlardı. Çoğu, o müthiş soğukta, postallarını
bile çıkarmıştı, aralıksız sağanak altında yalınayak yürüyordu. Çünkü çamura bulanmış olan postallarının ağırlığını o batak yollarda çekmeye takatleri yoktu. Bütün çevre köy ve kasabaların sakinleri de arabaları, eşyaları, hayvanları ve çocuklarıyla İstanbul’a akın ediyorlardı..