#12Eylül ile ilgili tek komik anım kimliksiz kalmam olmuştu. Pasaportumun süresini uzatmak için 8-9 Eylül'de Tarsus'tan Mersin'e gittim hem nüfus kâğıdımı hem de pasaportumu almışlardı yani kimliksiz kalmıştım ama darbe olacağını düşünmediğimden çok da önemsememiştim.+
Darbe haberini aldığımız Namrun'da bir hafta kaldıktan sonra pasaport ve nüfus kâğıdımı almaya tekrar Mersin'e gittim. Memur bana pasaportların verilmeyeceğini söyledi. Almanya'da öğrenci olduğumu, öğrencilerin yurt dışına çıkma yasağının kaldırıldığını anlatmam da+
bir şey değiştirmemişti. O halde nüfus kâğıdımı verin çünkü sıkı yönetimde kimliksiz yakalanırsam sorgusuz sualsiz içeri atarlar, demem de memurun fikrini değiştirmedi. Tarsus'a giden otobüslerden birine bindim. En arka sıralardan birinin koridor tarafındaki koltuğa+
oturup kara kara yolda asker çevirmesiyle karşılaşırsam ne anlatabilirim diye düşünmeye başladım. Çünkü kontrolü yapanlar genelde emir eri askerlerin insiyatif almaları söz konusu değildi, kimliksiz dolaşanı sorgusuz sualsiz 'anarşist' olarak içeri tıkmaları emredilmişti.+
Tarsus'a 5 km kalmıştı neredeyse şansımın yaver gittiğini düşünecektim ki, otobüs sağa çekti ve sert bakışlı, elinde makineli tüfekli bir asker namlusu yolculara çevrilmiş olarak ön kapıdan bindi. Herkes korkudan yarım metre küçülmüş olarak koltuklarına yapışmış ve nefesini+
tutmuş bir şekilde ellerindeki kimlikleri askere gösteriyorlardı. Asker tek tek isim ve resimleri elinde tutan kişiyle kontrol edercesine dikkatlice inceliyordu. Artık ben kendimi yüzlerce kişinin tıkıştırıldığı bir hücrede olaylarla hiçbir ilgim olmadığını kaç gün+
sonra anlatabileceğimin hesabını yapıyordum. Asker arka sıralara doğru geliyordu, sol gömlek cebimde Alman üniversite öğrenci kimliğim vardı ama bunu göstermenin bir faydası olmazdı. Sonra birden aklıma delice bir fikir geldi...bugün bile nasıl öyle bir çılgınlık+
yapabilmiş olduğumu çözememişimdir. Hemen ayak ayak üstüne attım. Üstteki ayağım neredeyse koridoru geçilmez hale getiriyordu. Asker dikkatini kontrol ettiği yolculardan bana doğru çevirmiş beni inceliyordu. Meraklı gözlerle bana yaklaşan askerin gözlerinin içine+
bakarak ve ayağımı indirmeden ama askerin geçebilmesi için biraz kendime çekerek gömlek cebimdeki üniversite kimliğimin resimli yüzünü iki parmağımla dışarıya çekip sonra hemen cebime geri koydum. Asker anında esas duruşa geçip bana selam çaktı ve arka kapıdan+
aşağı indi. Bir mucize olmuştu sanki hayretler içindeydim ve tüm otobüs kafasını bana çevirmiş karışık ve meraklı gözlerle beni inceliyorlardı... bense koltuğun servis masasına başımı dayadım ve dakikalarca güldüm. O asker kardeşim yaşıyorsa bu vesileyle teşekkürlerimi iletiyorum
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Kadın ve erkek birbirlerini tamamlayan iki unsurdur. Bir elmanın iki yarısı, demek yerine bir çift ayakkabı örneği daha uygundur çünkü aynı değillerdir. Sağ ayakkabıyı sol ayağınıza giymek ne kadar doğru ise kadınla erkeği her yönden eşit görmek de o kadar+
doğrudur. Rabbimiz bize; "sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık..." diyor. Yani biri tercih edip diğerini ötelemek veya kötülemek sözkonusu değildir.
Kadın tarladır erkekse tohum. Kadın, Rabbimizin Rahiym isminin tecellisi ile embriyoyu 9 ay karnında taşıyan+
ve koruyandır. Yine kadın, Rabbimizin Rezzak isminin tecellisiyle dış dünyaya bağımlı olmadan bebeğini besleyendir...ve yine Kadın Rabb isminin tecellisinin bir parçası olarak çocuklarını terbiye edendir. Ancak kulluk ve beşeri boyutta kadın ve erkek eşit haklara+
İnsanlar arası sevgi fedakârlığa dayanmıyorsa ona 'beğeni' denir. Her ne kadar gençler bir pop yıldızını "seviyorum" dese de aslında beğeniyorum demek istemektedirler. Oysa çocuğunu seven bir baba canını vermeye hazırdır. Evlilikte de bağı ancak fedakârlık sağlamlaştırır. İlk+
görüşte aşk, aslında doğal dürtüler ve çağın sloganlaşmış modellemelerinin sonucudur. Bundan 200 sene önce tombul hanımlar revaçtayken son yüzyılda zayıf hanımlar moda ikonu haline gelmiştir. Güzelliğin sevgi temeli olarak alınması 'sevgi' kavramına haksızlıktır. İnsan+
karşısındaki kişiyi karekteri, inancı uğrundaki mücadelesi ve insanlığı sebebiyle sevebilir. Bu sevgi temeline fedakârlık da eklenince gerçek aşk olur.
Allah sevgisi ise, kulun Allah c.c.'yu ne kadar dikkate aldığı ve hayatının merkezine oturtmuş olmasıyla belli+
Durum tespiti; yaklaşık 100-150 yıldır bizden çıkmış gibi görünen aslında beyin ve ruhen bize düşman olan bir güruh peydah oldu. Bizim dinimiz başta olmak üzere gelenek, görenek, kültür, müzik, dil...yani bizi biz yapan ne varsa nefret eden, aşağılayarak prim yapmaya+
çalışan. En kötü tarafı da kendilerinde olan bu hastalığı sağlam milli temeli olmayanlara da bulaştırıyor olmaları. Gerçek şu ki, TC kimlikli olmalarına rağmen en azılı Türk ve Türkiye düşmanı bunlardır. Türkiye'ye saldıracak her terör grubuyla ortak çalışma yapmaya gönüllü+
olurlar. Bunların bazıları dönme yahudi, bazıları ajan ama çoğunluğu beyni yıkanmış mankurttur. Bizim için en önemli grup beyni yıkanmış olanlar çünkü beyin yıkama işlemi yapabilmek için ya kafatasına deve derisi sarıp güneşte bırakılırsın ya da kemalist bir eğitim+
İnsanın birçok görevi birçok rolü vardır; çocuk, anne/baba, arkadaş, akraba, işveren, vatandaş ve en önemlisi insan rolü. İnsan olabilmenin de en önemli yönü iman etmekten geçer. Çünkü bizleri yaratan Allah c.c. ne yarattığını bilir. Bizlere muhteşem bir yardım+
olarak Kur'an'ı ve efendimiz s.a.s.'i vermiştir. Kur'an'da teorisini öğrendiğimiz şeylerin pratiğini de efendimiz s.a.s.'in hayatında ve bize ulaşan hadislerinde buluruz. Böylece hangi rolde olursak olalım efendimiz s.a.s.'in hayatına bakmamız bizi en doğru yola+
iletecektir. Rabbimiz bir ayetinde "resulüm gönülden iman edenler için en iyi örnektir" diyor.
Örnek almadan, esinlenmeden yeni bir şey yapabilmek sadece Allah c.c.'na aittir. İnsanlar, davranışları için genelde beğendikleri insanları rol model olarak alır ve+
Küfür tek millettir...çalışma şekli ve şablonları da aynıdır. Önce piyasaya bir yalan sürerler ve bu yalanı sürekli tekrarlarlar. Bunun yalan olduğu belgelenmesine rağmen yalana devam ederler. Bu yalanı bilerek veya bilmeyerek yayılmasını sağlaması için de yalana alışmış+
içinde Allah korkusu olmayan, kul hakkına girmekten korkmayan kalabalıklar lâzımdır. Bu günümüzde işin en kolayıdır zaten. Özellikle de sosyal medyada insanların 280 karakteri bile okumaya üşendiği şu günlerde, kendi çıkarlarına uygun gelen bilgiyi araştırmadan,+
soruşturmadan kendi etrafına yaymaya başlarlar. Hatta kendi inanç ve çıkarlarına ters olanlar bile farketmeden bu algının yerleşmesine vesile olurlar.
Bu mecrada bir karikatür dolaşıma girdi; CB Erdoğan, ay yüzeyinde bir su birikintisi üzerine 'mavi vatan' ibaresiyle+
Rad Suresi 11. Ayet; "bir toplum kendindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez" diğer bir ayet, Maide 105; "Ey İman edenler, siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin..."
Bu ayetlerin ışığı altında, biz 'kullar' olarak önce üzerimize düşeni yapmakla mükellef+
olduğumuzu anlıyoruz. Sadece anlamayıp uygulamamız da gerekiyor. Bu sebeple kendimize soralım: İslâm'ı ne kadar anladık ve Allah'ın emirlerine ne kadar uyuyoruz?
-5 vakit namazı ihlasla ikame ediyor muyuz? Namazda Rabbimizin bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu+
hissediyor muyuz? Yalandan, iftira etmekten, kul hakkına girmekten veba salgınından kaçarcasına uzaklaşıyor muyuz? Başkalarının günahını dile getirmek yerine kendimizi düzeltmeye çalışıyor muyuz? Bir ayet duyduğumuzda bunun alemlerin Rabbinin kesin emri olduğunu+