Bugünün Antalya Konyaaltı’sında, o günün Uncalı orman köyünde dünyaya gelen Muhittin Böcek, Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirmiş, askerliğini yapmış, Kemer’de otobüs şoförü olarak işe başlamıştı.
1988’de bir düğünde, çalıştığı otobüs durağının bile sahibi olan Kemer’in en zengini Hasan Minta’nın kızı Havva’yı görüp aşık oldu. Hikaye öyle başladı.
Bu tam anlamıyla "zengin kızla fakir oğlanın aşkı"ydı. Çünkü Muhittin Böcek otobüs şoförüydü, Havva’nın babası Hasan Minta ise turizmci, otobüsçü, toprak sahibi bir zengindi.
Muhittin’in çalıştığı durak, Havva’nın evinin de yanındaydı.
Muhittin için artık durakta sıra, Havva’nın evin dışına çıkışana bağlıydı.
O evin önünden geçerken havalı kornayı öttürmek en büyük zevkiydi. Havva da sık sık kapı önüne çıkıyordu.
Hasan Minta’nın kızı ile konuşmak yasaktı ama da bakışmalara yasak konamazdı.
Muhittin sonunda kararı verdi. Pek çok büyüğüne, "Sevdalandım. Allah’ın emrini sen yerine getir" dedi, ilk başka "Ne demek hemen" yanıtını aldı ama kızın Hasan Minta’dan isteneceğini öğrenen, "Ben yokum" diye kenara çekiliyordu.
Muhittin, hangi cesaretle Minta’nın tek kızını istiyordu? Sonunda ağabeyinin kayınbabası işi üstlendi, bir perşembe günü Minta’nın karşısına çıktı; ama hayır yanıtını aldı. Muhittin’in ısrarıyla iki perşembe daha kız istendi, Minta’dan yine "Hayır" yanıtı alındı.
HAVVA BAK BU EVDE YAŞAYACAKSIN
Hasan Minta sonunda eşine, "Şu kıza bir sor" dedi. Annesi sordu Havva sessiz kaldı; bu "Evet, seviyorum" demekti. Babası kızını aldı, gitti Muhittin’in köyüne, Havva’ya orman içindeki bir evi gösterdi; "Bak kızım o evde yaşayabilecek misin?" dedi.
Havva yine sessiz kalınca babası dördüncü perşembe teslim oldu.
Ama söz yüzüğü takılana kadar birbirleriyle hiç konuşmadılar, yüzükler de ayrı yarı yerlerde takıldı. 19 Kasım 1989’daki nişandan sonra bu hasret bir ölçüde bitti.
1990’ın 11 Nisan’ında da düğün olacaktı. Kız tarafı evi döşemeye başladı. 4 Nisan’da düğüne bir hafta kala baba Minta kızıyla mobilya bakmak için Antalya’ya doğru yola çıktı.
Kemer’de tüneller bölgesine geldiğinde öndeki araç bariyerlere çarptı. Hemen indi, otomobildeki tek kişi sürücü Alman kadındı, kıyafeti açılmıştı. Bunu görünce Havva’yı yardıma çağırdı, kendisi tehlike işareti levhasını yola koydu.
Havva, şok geçiren kadına sarıldı, kendi otomobiline götürdü. Bu sırada kadının ayağının değdiği tehlike levhası devrildi.
Tam otomobile bineceklerdi ki kağıt toplamada kullanılan bir kamyon geldi Havva’yı önüne katıp bariyerlere sıkıştırdı.
Havva’nın bilinci yerindeydi, ayakları kucağına gelmişti; kafasında sadece iki sözcük tekrarlanıp duruyordu: "Muhittin" ve "Düğünüm". Hemen hastaneye götürüldü.
KİM BU MUHİTTİN
Muhittin hastaneye vardığında iri yarı bir doktor koridorda bağırıyordu, "Kim bu kızın nişanlısı Muhittin?"
Muhittin, dikildi Dr. Erol İnce’nin karşısına. Doktor "Giydirin bu adamı sokun yoğun bakıma çıkmasın" dedi.
Sonradan anladılar, Havva, sayıklayıp duruyordu: "Benim nişanlım vardı. Muhittin. Nerede? Bizim düğünümüz ne olacak?"
Havva 14. günün sonunda gözünü açtığında yanında elini tutan Muhittin vardı. Bir bacağı kesilmişti, ağır hasarlı diğeri de kesilecek gibiydi.
Havva 76 gün hastanede yattı, Muhittin hiç yanından ayrılmadı. Bir gece eve gidip uyumak istedi yapamadı, 2 saat sonra nişanlısının başucundaydı.
Havva’ya bu sürede 13 ameliyat yapıldı, Muhittin’in kanı da dahil 33 ünite kan verildi, hasarlı tek ayakla hastaneden taburcu oldu.
Diğer ayak için "Kesmek gerek" denilince bir de Ankara’ya gidildi.
Orada da aynı şey söylenmişti ki, Dr Tarık Kıztan devreye girdi. Havva’yı Almanya’ya davet etti. 45 gün sonra Havva o ayağı koruma mutluluğu içindeydi.
Bu tedavi süresince Havva ilk kez bir haftalığına Muhittin’den ayrıldı.
PLAK TERSİNE ÇALIYOR
Onu, terapi amaçlı Vietnam’da sakat kalmış kız çocukları ile dolu merkeze yerleştirdiler.
Havva, o hafta Muhittin’e hayatının ilk mektubunu yazdı.
Şimdi "O romantik mektubu nasıl yazdığımı hala bilemiyorum; ama yüreğimi dinledim" diyor. Muhittin de maniler, şiirlerle dolu duygusal bir mektupla yanıt verdi.
Biri protezli, diğeri hasarlı ayaklarla döndü Havva Antalya’ya.
Havva’nın deyimi ile bu kez plak tersten çalınıyordu, artık onu Muhuttin’e layık görmüyorlardı:
"O oğlan seninle evlenecek mi?", "Sen bu kızla nasıl evleneceksin?"
Muhittin’in yanıtı netti: "Bu kaza düğünden bir hafta sonra da olabilirdi. Ben Havva’yı zaten seviyorum. O da beni seviyor. Bizi ancak ölüm ayırır."
Havva düğünde ikinci kez dünyaya geldi. Birincisi, artık yürümeye başlamıştı, ikincisi de evleniyordu o gün.
ŞİMDİ BELEDİYE BAŞKANI
Aradan 17 yıl geçti, Havva ve Muhittin Böcek çiftinin 15 yaşında Gökhan adında bir oğulları var. Havva önce dışardan liseyi bitirdi, sonra Muhittin’le birlikte Açık Öğretim Halkla İlişkiler’den mezun oldu.Muhittin hızını alamadı, şimdi İktisat son sınıfta.
Muhittin geçen yıllarda siyasete ısındı. Önce Meclis üyesi oldu, sonra onu Mesut Yılmaz keşfetti, Konyaaltı İlçe Başkanı oldu. 1999 seçimlerinde belediye başkanlığını kazandı. 2002’de CHP adayı olarak girdiği seçimde bu kez yüzde 52 oy aldı ve göreve devam etti.
Geçen kurban bayramında lik kez Havva’dan ayrı kaldı. Havva hasarlı ayağında oluşan yara nedeniyle tedavi için oğluyla Almanya’ya gitti. Muhittin Böcek, bayram namazını kılar kılmaz karısına mesaj geçti:
"Hayatım, bu ilk ayrı bayramımız. İnşallah bir daha senden, oğlumdan ayrı bayramımız olmaz" diye yazdı; "öptüm" sözleri için tuşlara basmak istiyordu ama birden ağlamaya başladı, şoföre zorlukla, "Beni eve götür" dedi.
Kapıdan girerken Havva aradı. Muhittin ağlamaktan konuşamıyor, Havva panik içinde "Ne oldu, birine bir şey mi oldu?" diye soruyordu.
Muhittin zorlukla, "Burada değilsin" diyebildi.
Alıntı
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
"Türkiye'de kanlı pazar olayını kışkırtan islamcı-(MI6) ajanı Mehmet Şevki Eygi'nin gazetesinde köşe yazıları yazan Şule Yüksel Şenler, o yıllarda Anadoluyu gezip kadınlara "başlarına türban bağlamazlarsa cehennemde yanacaklarını" söyler.
1. 1960'larda türbana "Şulebaş" denirdi. Tesettürün nasıl yapılması gerektiğini Anadolu'yu il il gezerek anlattı. Şule hanımı türbana sokan kişi ise Alman CIA ajanı Rotraud Scheer'dir. Bu Alman kadın Said-i Nursi cemaatinden Muhsin Alev ile evlenmişti.
2. Daha sonra bu Alman kadının ismi değişti, Cemile Alkonavi oldu.Nursi'ci eşi de Muhsin Alkonavi olmuştur. Şule Yüksel Şenler bu Alman kadınla illeri gezerek "bakın o eski bir hristiyan ve komünistti, ancak şuan tepeden tırnağa tesettürlü" diyerek.
“Köyünde onu herkes öldü bilmektedir,,,
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.
Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir.+
1. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
2. -Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı.
AL SANA OSMANLI!
1923'te nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı,38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban'dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. 2 milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi,+
1-Verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480'di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8'i Türk'tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı.
2-40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40'tı.
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'tü.
İstihbarat dünyasında "kuş yumurtası üretmek" diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 sene sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var.
1. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir. Bu iş için yetenekli ama geleceği parlak olmayan zayıf karakterli bir "yumurta" bulunur.
2. Mesela bu genç üniversitede devşirilir ve aşama aşama önce öğretim görevlisi daha sonrada medya parlatmaları ve şirket sponsorluklarıyla ülkede sözü dinlenen bir Profesör haline getirilir. Gerekirse tüm araştırma ve kitapları da eline hazır olarak verilir.
Bize yıllarca “Komünist şair” diye tanıtılan Nâzım Hikmet Ran, Türkçüymüş meğer.
1. Türk Milleti'nin düşmanlarının karşısındayız. Türk Milleti daima yaşayacaktır. Milli Sanayinin gelişmesinden yana olmayanlara karşı, hayatın ucuzlamasından yana olmayanlara karşı mücadelemiz sürecektir.
Biz, 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız.
Nâzım Hikmet
2. Resul Rıza’nın oğlunun anlatımıyla, Nâzım’ın Azerbaycan’daki Türkçülüğün nasıl simgesi olduğunu izleyiniz.
“Vefat eden babalarından kalan zeytinlikleri 2 milyon liraya satan Havran'lı iki kardeşin her birine 1 milyon TL düşer.
Türk lirasına güvenmeyen ve zaten bir şey üretme derdinde olmayan birinci kardeş, parasını dolara çevirip bankaya yatırır.
Faiz geliriyle gül gibi geçinir…
1-Bu dünyadan bir şeyler üretmeden gitmeyeyim,
üç beş istihdam yaratayım, memlekete de faydam olsun diyen ikinci kardeş,
memleketinde Zeytin işleme tesisi kurmaya karar verir.
1 milyon dolar maliyeti olan tesis için babadan kalan parayı peşinat yapar, ...
2-6 yıl vadeli döviz bazlı leasing kredisi ile makine+bina yatırımı yapar.Elde ettiği gelirle hem leasing taksitlerini ödeyecek, hem de kar edecektir.Üstelik, devletin tarımsal tesislere karşılıksız hibesi vardır. Yapacağı hibe başvurusuyla AB fonlarından 100,000$ hibe alacaktır.