Osmanlı Devleti’nde ilk Beylerbeyliği #Rumeli Beylerbeyliği’dir. İlk Beylerbeyi
Lala Şahin Paşa’dır.
İlk Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa
Osmanlı tarihindeki ilk beylerbeyi olarak bilinen ve kaynaklarda lala unvanıyla anılan Şahin Paşa, vakfiyesinde babasının adına Abdülmuin
olarak yer vermesi, onun sonradan Müslüman olup devlet hizmetine girdiği şeklinde yorumlanır. Hayatına dair çok fazla bilgi bulunmaması, onu anlama noktasında bizleri kısıtlamaktadır. Belgradi Haki Efendi’nin Hadâiku’r reyhân adlı Şekâ’ik tercümesinde Orhan Gazi’nin azat edilmiş
kölelerinden olduğu belirtilir. Günümüze ulaşan cami ve külliyesinin Bursa’nın Kemalpaşa ilçesinde bulunması, Şahin Paşa’nın aslen bu kasabadan olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Tarih kaynakların sunduğu bilgilere göre ilk görevi Orhan Bey’in oğlu Murad’ın lalası olan Şahin Bey,
bu sebeple lala unvanıyla anılmıştır. Şehzade Murad’ın yanında İzmit ve Bursa’da bulunduğu anlaşılan Lala Şahin Paşa, büyük şehzade Süleyman’ın ani ölümü üzerine Rumeli yakasındaki fetihleri sürdürmek amacıyla Orhan Bey tarafından küçük yaştaki Şehzade Murad ile birlikte
Gelibolu’ya gönderildi.
Murad’ın yanında Çorlu, Lüleburgaz ve civar kalelerin fethinde önemli rol oynayan Şahin Paşa, Edirne’nin fethinde de büyük sorumluluk üstlendi. Orhan Gazi’nin ölmesi ve Şehzade Murad’ın Bursa’ya gelmesi üzerine Rumeli’deki kuvvetlerin idaresi beylerbeyi
sıfatıyla kendisine takdim edildi. Fetihlerden elde ettiği toprakları çeltik tarımına açan ve tarımın gelişmesine katkı sağlayan Şahin Paşa, elinde bulundurduğu esirlerle ordunun geçmesi için düzenli yollar ve köprüler inşa ettirmesiyle birlikte eğitici kimliğinin de etkisiyle
Bursa’ya mektep ve medreseler yaptırdı. Bir rivayete göre Şahin Paşa, Hisar içinde Balık pazarı kapısı civarında bulunan bu medreseyi İznik’in fethi sırasında mahsur kalanlara yardıma gelen Bizans kuvvetlerini yenerek elde ettiği ganimetle inşa ettirmiştir.
1968 yılında restore edilen bu medrese bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
110 yıl önce bugün 15 Kasim 1912'de Balkan Muharebeleri Sırasında #CisriMustafapaşa'da(Bulgaristan) Bulunan İngiliz Gazeteci Philip Gibbs’in İzlediği Balkan Harbinin simge fotoğraflarına yansıyan elim bir vaka İki Türk’ün İdam Edilmesi İle İlgili #TheGraphic Dergisine Yolladığı
Fotoğraflı Haber.
The Graphıc – 30 November 1912 No:2244
s:818-819
15 Kasım Cuma günü, akşamüstü günesi Marita’ya altın parıltıları gibi vurduğu zaman, arka bahçede yaşanan bir olayı izlemek üzere Bulgaristan Cisri Mustafa Paşa’nın ana caddesine gittim.
Binlerce insanın öldürüldüğü bir savaşta cinayet sonrası suçüstü yakalanan iki Türk’ün asılması pek de önemli bir olay sayılmazdı. Ancak onlar için hayatlarının son perdesinde arka bahçede Bulgar izleyiciler önünde sergileyecekleri davranış, Türk hakimiyetinde geçen yıllarda
Siyasal bir söylem ve yalandan ibaret olan 1915 olaylarıyla Her 24 Nisan ısıtılıp gündeme getirmeye çalışanların asıl amacı üzeri bir duvar gibi örülmeye çalışılan bir gerçek olan bizim bile hatırlamadığımız 144 yıl önce bugün (24 Nisan 1877) 93 harbi ile başlayan 5 milyon
soydaşımizin canına ırzına malına malolacak bununla birlikte yerinden yurdundan vatanindan edecek 19 yy başlarindan ilk Sırp isyanları ve ilerdeki isyan ve katliamlara örnek teşkil edecek 1821'deki Yunan isyani, 93 harbi ile Balkan Harbi katliamlari ve soykırmlarıdir
Asil soykırim ve katliam 1804'den 1912 kadar olan süreç içinde isyanlar ve 144 yıl önce bugün başlayan 93 harbi ile 1912 deki Balkan harpleri neticesinde Balkanlarda Türklere karşı yapılmiştir..
"Bizim sanatımızın mertebesinden, milletimizin ululuğundan en ufak bir şüphemiz yoktur ki başkalarının ağzına bakalım. Böylece en temiz ve saf şekilde sanat ifadesine erişen millet, çapraşık yollara giremez. Ezelden, büyük nimete erişmiştir; onun kadrini bilmelidir"
Büyük Türk mimar-mühendisi ve mimarlık tarihi araştırmacısı Ekrem Hakki Ayverdi'yi vefatının 37.yılında rahmet ve saygı ile anıyorum
Osmanlı nın Kendini En İyi İfade Ettiği Sanat Kolu Mimaridir
''Abideleri seviyor musunuz? Seviniz; çok seviniz. Eğer üstünde durmadınız, onlarla bir alış – veriş kurmadınızsa kalb gözünüzü açınız; abidelerle konuşmayı öğreniniz. Bunun için lüzumu kadar temas imkânı hazırlayın.
Tüm Çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun
Turgut Özakman'dan bir çocuk hikâyesi ;
Sakarya Savaşlarının ilk günleriydi. Ordumuz bazen zor zamanlar yaşıyordu. Tam bir ölüm kalım savaşı idi. Vatan savunmasında çok büyük kayıplar veriliyordu.Sakarya
boylarında zor zamanlar yaşanıyordu. Sakarya boylarında ordumuz bozulsa Ankara'yı kaybedecek, belki de her şeyi kaybedecektik.
İstanbul büyük bir heyecan içinde savaşın sonunu bekliyordu. İngiliz işgaline rağmen İstanbul Hilâl-i Ahmer Şubesi(Kızılayı), kendiliğinden İstanbul’da
birkaç yerde Anadolu’ya bir yardım kampanyası başlattı. Toplanan yardımlarla askerlere silah, cephane temin edilecekti.
Bu bir vatan savunmasıydı.
Yardım toplanan Hilâl-i Ahmer Şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, herkes gönlünden ne koparsa veriyordu.
Güzel #İşkodrâ !! #Rumeli'nin çiçeği ıhlamur kokulu şehri, #Üsküdar'ın isimdaşi idi (Scutari) Çoğumuzun ismini bile bilmediğimiz yada unuttuğumuz Rumeli'den en son çiktiğimiz kale ve bir Vatan topragi idi !! 108 yıl once bugün veda ettik
Kaybının 108. yılında (22-23 Nisan 1913 ) güzel hatıraları ile yad ederken başta #İşkodra Müdafii Şehit Hasan Rıza Paşa olmak üzere tum.şehitlerimizi Rahmet ve saygiyla.aniyorum..
108 yıl önce #İskodra'ya veda 22-23 Nisan 1913 Balkan Harbinde Rumelide'ki son toprağımız İşkodra'da (Arnavutluk) Osmanlı Yönetiminin sonu ;
Karadağ Kralı Nicholas şehri Esat Toptani'den teslim alıyor
Bulgarlar, 3 Kasım’da Çorlu’yu, 6 Kasım’da Tekirdağ’ı işgal eder. Hedef Çatalca üstünden Çarigrad’dır (İstanbul). “Osmanlı ordusu kalıntıları, kovalanmadıkları için”, rastgele yönlere yayılırlar. “Kırlarda, ovalarda 100.000 kaçan asker
yürüyor, dolaşıyor, ‘Ekmek! Ekmek!’ diye bağırıyordu. Korkunç kâbus –açlık- kahrediyordu”. Yenilenler, “aç, tok yürümek zorundaydı. IV., I. ve II. Kolordular, sürü manzarasını taşıyordu. Ne amir vardı, ne emir. Askerler silahlarını atmışlardı. Çoğu, o müthiş soğukta, postallarını
bile çıkarmıştı, aralıksız sağanak altında yalınayak yürüyordu. Çünkü çamura bulanmış olan postallarının ağırlığını o batak yollarda çekmeye takatleri yoktu. Bütün çevre köy ve kasabaların sakinleri de arabaları, eşyaları, hayvanları ve çocuklarıyla İstanbul’a akın ediyorlardı..