Günümüzdeki insan ilk kez ortaya çıktığında yeni doğmuş bir bebek gibiydi.
İnsan kendi bedenini tanımıyordu.
Muhtemelen hastalıklar da onlar için çok büyük gizemlerdi.
İnsanlar hastalıkları ve yaralanmaları yine başka bir bilinmez olan ‘tanrılara’ bırakmayı tercih ettiler.
Böylece Yunanistan’da Asklepios adında bir Tanrı doğdu…
Asklepios Yunan mitolojisinde tıp biliminin ve sağlığın tanrısı olarak bilinmektedir.
Ağaç (asa) ve yılan, en eski mitolojiler ve inançlardan beri inanılan ve sembolleştirilen kavramlardandır.
Ağaç, nasıl mevsimsel olarak yaprağını döküp yeniden canlanıyorsa; yılan da, derisini değiştirip yeniden dirilir. Ağaçlar, hem toprağın üstünde hem de kökleriyle toprağın altında bir yaşam ve bağ oluşturur. Yılanlar da, hem toprağın altında hem de üstünde yaşayabilirler.
Bu yüzden insanın var olduğundan bu yana aradığı şeylerden biri olan iyileşme ve ölümsüzlük arzusu, sembolik de olsa ağaç (asa) ve yılanda kendini göstermiştir.
Ağaç (asa) ve yılan, hayatı ve yenilenmeyi temsil ediyor.
Tıptaki iki sembolden biri olan tek yılanlı asanın Asklepios’a ait olduğu ve hekim tanrının yanında her zaman yılanlı asası, gümüş tası, horozu ve köpeğiyle dolaştığı söylenir. Asa yolculuklarında Asklepios’a eşlik edip yorulduğunda ona destek veren bir denge aracıdır.
Gümüş tas ilaçlarını hazırladığı kabı, horoz doğan güneşi haber veren yardımcısı, köpek şifa dağıtıcı kutsal hayvanıdır. Asklepios'un asasına sarılı yılan ise hem hastalığın hem de sağlık ve gücün simgesidir.
Antik Yunanlılar yılanları kutsal olarak görürler zira yılan zehrinin iyileştirici olduğunu düşünürler.
Ayrıca Anadolu’da da sağlıkla ilişkilendirilen yılan figürü II. Mahmud zamanında kullanılır ve Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’nin amblemi olur
Mısır mitolojisinde de önemli olan yılan, kutsal şehir ve Mısır’ın en önemli sağlık merkezlerinden biri sayılan Teb’in koruyuculuğunu üstlenmiştir.
Teb (Thebai), Tıp kelimesinin orijinini aldığı şehirdir.
Sembolün hikayesinin bir başka versiyonu da mevcut. Söylenenlere göre başlangıçta şifa dağıtması için Asklepios'tan değil, yılandan medet umuluyormuş. Yunanca karşılığı askalabos olan yılanın adı, sağlık tanrısının vücut bulması ile Asklepios'a verilmiş
ve sonrasında yılan iyileşmenin gücünü temsilen Asklepios'un asasına sarılı halde sembolize edilmeye devam etmiş.
İslam ülkelerindeki kıssalarda Lokman Hekim, ölümsüzlüğü keşfettiği formülünü, heyecanla geçtiği köprüden düşürür.
Otları, Lokman Hekim geri almadan bir yılan yer. Yılan bundan böyle yaşama gücü ve sağlığı temsil eder. Uzak doğu felsefesinde çift yılan ölüm ve yaşamın dengesini, Maya ve Aztek kültüründe beyaz renkli ve iri burunlu yılan Quatzalcoatl, şiiri, şifayı ve bilgiyi temsil eder.
Yılanlı tıp sembolüne Osmanlı’da, 1836’da II.Mahmut’un fermanında rastlamak mümkündür. Fermanda, Tıp fakültesi öğrencilerinin, yakalarına yılanlı asa işlemesi takmaları emredilir.
Asklepios’a göre hekim; yılan gibi dilsiz olmalı, kimsenin sırrını başkasına söylememeli, sabır ve sükunet içinde çalışmalıdır.
Anadolu’da Asklepion, Lokman Hekim olarak bilinir. Bergama’da Eskülap kültü ve sağaltım kültürü, Lokman Hekim söylencesinin temeli olmuştur.
Çorum’un İskilip ilçesi, adını Eskülap’tan aldığını ileri sürerek, Lokman Hekimi sahiplenir. Amasya geleneksel kültüründe de Lokman Hekim önemli yer tutar.
Yılanı sağlık sembolü olarak, Selçuklu Dönemi’nde yapılan darüşşifa ve maristan ya da bimaristan gibi
sağlık kuruluşlarının kapılarında ya da duvarlarında da görebiliriz.
Anadolu’da bulunan birçok yılanlı göl, yılanlı çermik gibi adlar taşıyan yerlerde, canlı yılanların şifa bahşedici, tedavi edici özelliğinden günümüzde hala yararlanılmaktadır.
Ülkemizin ilk tıp kurumu olan İstanbul Tıp Fakültesi’nin birbirine dolanmış iki yılan figüründen oluşan amblemi, Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver tarafından, Selçuklu devlet adamı Atabey Ferruh’un,
1235 yılında Çankırı’da yaptırdığı darüşşifada bulunan yılan figüründen esinlenerek çizilmiştir.
Daha sonra, yeni kurulan tıp fakülteleri, bu çizimden istifade ederek, farklı amblemler kullanmıştır.
Ünver, figürün hekimliğin sembolü olarak kullanılmasını önerir.
Ünver'in önerisi 1937 yılında kabul edilir.
1956 yılında ise Dünya Tıp Cemiyeti bu figürü Dünya Tıp Birliği'nin sembolü olarak benimser.
Dünyada veterinerliğin sembolü olarak da kullanılan yılan sembolü, ülkemizde Veteriner Hekimler Derneği’nin, 1946 yılı kongresinde dernek rozeti olarak kabul etmesi ile zaman içerisinde ulusal amblem özelliği kazanmıştır.
Yılanlı sembol, bugün tüm dünyada sağlık bilimlerini (hekimlik, diş hekimliği, eczacılık, veterinerlik) temsil eder.
1799 , Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı
bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu
1903'e kadar, göçmen sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı.
1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
Ünlü yönetmen Steven Spielberg'in filmine ilham verdi.
1942’de İran’da doğdu. 1973 yılında Bradford Üniversitesinden kabul aldı ve 3 yıl boyunca İngiltere’de yaşadıktan ve okul bittikten sonra ülkesi İran’a geri döndü.
Mehran Karimi Nasseri, hayatı , 2004 yılında Steven Spielberg’in yapımcısı olduğu ve Tom Hanks’in başrolünü oynadığı “Terminal” filmine konu oldu.
O zamanlar İran’da Şah’a karşı başlatılan isyanda Nasseri de yer almıştı.
Annesinin İngiliz olması sebebiyle 1986 yılında İngiltere'ye yerleşme kararı alan Nasseri, yolculuk esnasında evrak çantasının çalınması sonrası yine de Londra uçağına bindi.
Belirli bir bölgeye yeni doğmuş bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) konuluyor. Her tavşan çifti ikinci aydan itibaren yetişkin hale geliyor ve her ay yeni bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) doğuruyor.
Tavşanların hiç ölmediği varsayılırsa bu bölgede bir yıl sonra kaç çift tavşan olur?
Bu problem İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin 1202 yılında yazdığı Liber Abaci (Hesap Kitabı) adlı kitabında yer alır.
Problemin cevabı Fibonacci dizisidir ve {1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, …} şeklinde devam eden sonsuz sayılardan oluşur.
Fibonacci dizisinin özelliği kendinden önceki iki ardışık sayının toplamının kendisinden sonraki sayıya eşit olmasıdır.
Büyük Taarruz zaferi ile Anadolu’daki Yunan işgali sona erip, 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandığında artık ülkenin tek siyasi gücü fiilen TBMM Hükümeti olmuştu.
İtilaf Devletleri, İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan barış konferansına yine ikilik çıkarmak için TBMM’nin yanı sıra İstanbul Hükümeti’ni de davet etti.
İstanbul Hükümeti de Ankara’ya barış konferansına birlikte katılmayı teklif etti. Fakat Mustafa Kemal; ““Barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak TBMM Hükümeti tarafından temsil olunur.” diyerek bu durumu reddetti.
Osmanlı’da 1848’den beri Galatalı İngiliz bankerlerin Sırbistan, Dalmaçya ve Karadağ’dan getirdiği taş ustası işçilerle gerçekleştirilen kömür üretimi ve İngiltere’den ithal edilen kömür, ihtiyacı karşılamadığı için 24 Nisan 1867’de Dilaver Paşa tarafından
“Ereğli Kömür Maden-ü Hümayunu” adıyla bir nizamname yayınlandı.
100 maddelik nizamname Ereğli Sancağı’nın Bartın, Eskipazar, Akçaşehir ve Karasu, Safranbolu, Perşembe, Ulus, Amasra, Gökçebey, Ereğli, Horcanaz, Yenice, Devrek, Karabük ve Eflani gibi 14 kazasını kapsıyordu.
Mükellefiyet yasası 13-50 yaş arasındaki erkeklerin sağlam olanlarının ocakta kazmacı, küfeci ve direkçi olarak çalışmasını zorunlu kılıyordu.
Madende çalışacakları ise muhtar belirleyecekti.
9000 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş olan bu şehir şimdiye kadar keşfedilen en büyük Neolitik yerleşim yerlerinden biridir.
İngiliz kaşif James Mellaart tarafından 1958 yılında keşfedildi.
Konya’nın 52 kilometre güneydoğusunda, Çumra ilçesinin sınırları içinde yer alan tarihöncesi yerleşim alanı Çatalhöyük Batı ve Doğu olarak iki höyükten oluşuyor.
Doğudaki Neolitik, batıdaki ise Kalkolitik döneme tarihleniyor.
MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında tarihlenen 18 adet neolitik yerleşim katmanı bulunuyor.
Neolitik yerleşimler, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama, başka bir deyişle tarım yaşamına geçişi işaret eder.