1493 yılında Kristof Kolomb ve yanındakiler Küba’dan Barselona’ya ellerinde “Tobacco” dedikleri, duman tüten çubuklarla dönmüşlerdi.
“Tobacco” bir süre sonra tüm dünyaca bilinen, insan sağlığına zararları yanında, ülkelerin ekonomilerine yaptığı katkı ve
yarattığı iş olanaklarıyla önemli bir ürün haline gelmişti.
Tütünü Osmanlı topraklarına 16. yüzyılın son yıllarında Cenevizli tüccarlar getirdi. Cenevizliler tütünü birtakım hastalıkların tedavisinde kullanılan bir çeşit ilaç olarak tanıtmışlardı.
Osmanlı topraklarında tütün tarımı ilk olarak Makedonya, Kırcaali, Yenice’de; Anadolu’da ise Bursa, Avunya, Söke, Foça ve Akhisar’da başladı. Anadolu toprağına çok iyi uyum sağlayınca da uluslararası pazarlarda “Türk Tütünü” ya da “Şark / Oriental Tütünü”
(Turkish / Oriental tobacco) adıyla en çok aranan tütün türlerinden biri oluverdi.
Avrupa’da daha eskilere uzanan tütün tekeline Osmanlı’da 1882 yılında geçildi.
1854’de Kırım Savaşı’nı finanse etmek üzere alınan ilk borcun ardından Osmanlı’nın büyük bir mali krize girmesiyle 1881’de Sultan II. Abdülhamid, devletin ekonomik iflası anlamına gelen Muharrem Kararnamesi’ni ilan eder.
Osmanlı’nın dış borçlarına karşılık tütünü de kapsayan altı gelir kalemi, Osmanlı Borçlarına Mahsus Gelirler İdaresi’ne devredilir.
Osmanlı sınırları içinde tütün imalat vergilerini toplama ve tütün fabrikası açma imtiyazı 1883’ten itibaren
30 yıl süreyle yıllığı 750.000 altına Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı Bankası), Viyana'da Credit Anstald ile Berlin'de Bleichroeder şirketlerinden kurulu Regie co/interessee des Tabacs de l’Empire Ottoman, kısaca “Reji” adı de bilinen şirkete teslim edilir.
Aynı yıl tütün işlemek üzere Cibali Tütün Fabrikası açılır ve günde 12.000 kilo sigara üretim kapasitesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük ve önemli fabrikalarından biri haline gelir.
Reji idaresi dönemi Osmanlı’nın sonunu hazırladığı kadar; ekiminden üretimine, atımından satımına, çiftçisinden işçisine kadar tütün üzerinde büyük bir sömürü düzeninin kurulduğu ibretlik bir dönem olarak anılmaktadır.
Reji İdaresi, tütün üzerinde kesin söz sahibiydi.
Tütün yetiştirmek için her yıl Reji İdaresinden izin almak gerekiyordu.
Fiyatları Reji belirliyor, üreticiye avans vererek tütünü daha tarladayken satın alıyordu.
1913’de Osmanlı Devleti, Balkan Savaşları’nın maliyetini karşılamak için çaresizce Reji yönetiminden önemli miktarda borç para almak zorunda kalır. Bunun karşılığında ise Osmanlı Devleti Reji’nin görev süresinin 20 yıl daha uzatılmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.
1923 İzmir iktisat Kongresi’nde başlayan, Reji İdaresi’nin ve tütün tekelinin kaldırılma süreci 1925’te yönetimi millileştirme kararı ile tamamlanmıştı.
Reji İdaresi 1925 yılında 4 milyon liraya satın alınarak devletleştirildi ve
çıkarılan bir kanunla iç tüketimle ilgili tütün alımı, işletilmesi, tütün-sigara imali ve satılmasından sorumlu bir Geçici Tütün İdaresi kuruldu.
Yerine 1930’da “Türkiye Cumhuriyeti Tütün İnhisarı idaresi” adıyla kurulan devlet kurumu getirilmiş.
Tütün tezgahlara bohça bohça yayılır ve gibi kepenklere asılırmış.
Kaim kıyım, ince kıyım, cıvan perçemi, ovalama, kasap gibi kıyım türleri varmış. Tütünün sarıldığı kağıt da böylece yan sektör haline gelmiş.
Tütün, Saatli, Anahtarlı vb. markalar altında ve ikramiyeli 25 dirhemlik paketler halinde satılıyordu.
Hacı Şeyhoğlu Ahmet Kemal, l905’de 78 yaşında ölen, yani sigara öncesi dönemi gören dostu Halil Efendi’den nakleder:
"Bir gün tütüncüye gittim. Her günkü gibi on para ile tütün kesemi uzattım.
Tütüncü: 'Halil Efendi, bugünden itibaren bandrol kondu, paket içinde satılacak, paketi 30 para amma ikramiyesi var. Belki bedava içersin' dedi.
Ben hiddetlendim, ‘Görmeden alınan tütün nasıl içilir,’ dedim. Tütüncü, istersen beş para daha ver paketi kesip yarısını vereyim deyince 12,5 dirhem tütünü 0,375 santime almak çok ağır geldi. Bunun üzerine öfkelendim, otuz senedir geceli gündüzlü içtiğim tütünü o anda terk ettim"
Cumhuriyet’in yirminci yılında Şükrü Saraçoğlu, “İki geniş gelir kaynağımız gümrük ve inhisarlardır. Bunların her ikisinde de sarsıntılara meydan vermeden halkı ve devleti memnun edici ıslahat yolundayız” diyordu.
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde tütün ihracatı tek başına Türkiye’nin toplam ihracat gelirinin % 30’unu oluşturmaktaydı.
1935 yılında teneke kutuda satılan Gazi sigarasının ambalajı ve adı değiştirilerek Samsun adıyla piyasaya verildi.
İlk filtreli sigara da 1959 yılında 300 kuruşa satışa çıkarılan Samsun oldu. Filtreli Samsun üretilmeye başlandığında “Filtreli sigaralar kötü vasıflı nikotin ve katranı fazla, sıhhat için zararlı tütünlerden imal olunuyor. Türk tütünlerinde ise
süzülmeyi icap ettiren bir varlığın mevcudiyetine hiç kimse inanmaz” denilerek itirazlarla karşılanıyordu.
1961’de mentollü Çamlıca ve 1969’da Samsun’un rakibi Maltepe piyasaya verildi. Uzun filtreli ilk sigara olarak da 23 Ekim 1971’de uzun Maltepe çıkarıldı.
Tekel, enfiye, tömbeki ihtiyacını da karşılıyordu. 1933’de puro da üretilmesi kararlaştırıldı.
İlk defa 1940’lı yıllarda devlet tarafından destekleme kapsamına alınan tütün, 1960’lı yıllardan 2001 ürün alım sezonuna kadar Tekel tarafından destekleme alımları ile desteklendi.
Azgelişmiş ülkelere neo-liberal politikaların dayatılmasıyla, Turgut Özal’ın Başbakan olduğu 1984 yılında sigara ithalatı serbest bırakıldı.
İki yıl sonra da sigara üretiminde devlet tekeli kaldırıldı.
Bunu 1989’da tütün ithalatının serbest bırakılması izledi.
Yine Özal’ın izni ile hazırlıkları tamamlanan özel sigara fabrikaları 1992’de üretime başladı.
2001 krizinden sonra jet hızıyla çıkarılan Tütün Yasası ile destekleme alımları sona erdi. Piyasa tüccarın insafına bırakıldı.
Sözleşmeli üretim modeli Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tütüncülüğü bitirdi. Ege ve Karadeniz’de sınırlı alanda üretim yapılırken, üretici sayısı 50 bine, tütün üretim miktarı ise 45 milyon kiloya kadar geriledi.
+++👉👉👉
1980 sonrası uygulanan emek karşıtı politikalar çerçevesinde tütün ve tütün mamullerinin üretim ve ticareti yeni bir değerlenme alanı olarak sermayenin belirleyiciliğine terk edildi.
1984 yılında Amerikan harmanlı sigaraların TEKEL tarafından ithaline izin verildi.
1986 yılında tütünde devlet tekeli, 1988 yılında ise Virginia ve Burley tipi tütünde ithalat yasağı kaldırıldı.
Piyasanın giderek çokuluslu şirketlerinin paylaşımına açıldığı bir dönem yaşandı.
2000 yılının başından itibaren IMF’ye verilen niyet mektuplarında TEKEL’in önce üçe bölüneceği, sonra da içki, tuz ve tütün ürünleri üreten tesislerinin özelleştirileceği taahhüt edildi.
IMF’nin talimatı ile hazırlanan Tütün Kanunu 20 Haziran 2001’de Meclis’ten geçti, dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, kanunu veto etti.
IMF’nin dayatmaları Sezer’in uyarısına baskın gelerek kanun 2002 yılı başında yürürlüğe girdi.
“Sözleşmeli üretim modeli”nin uygulaması 2002 yılında başlatıldı.
TEKEL’in alım garantisi olmadığı bu sistemde; alıcı firmalar dev sigara kartellerinin talepleri doğrultusunda tütün ektirecekleri alanları belirleyerek
üreticilerle dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak(!) “sözleşme” imzalıyor.
Fiyat, sınıflandırma, nevi tanımlarında üreticinin söz hakkı bulunmuyor.
Tütün üreticisi tasfiye edilip göçe zorlanırken TEKEL’in alkollü içkiler bölümü 2003 yılında 290 milyon dolara Limak-Nurol-Özaltın-TÜTSAB Girişim Grubu’na satıldı; söz konusu grup üç yıl sonra şirketi yaklaşık 1 milyar dolara Amerikan Texas Pacific Group’a devretti.
TEKEL’in sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolara British American Tobacco’ya (BAT) satıldı, Özelleştirme Yüksek Kurulu da 2009’da TEKEL’in kalan 60 adet Yaprak Tütün İşletmesini kapattı.
Türkiye bir zamanlar dünyada şark tipi (oriental) tütün üretiminin dörtte birini gerçekleştiren ihracatçı bir ülke iken,
2000’li yıllar sonrası uygulanan ithalat odaklı politikalar nedeniyle günümüzde “net tütün ithalatçısı” bir konuma düştü.
1986 yılından beri ithal edilen tütünlerde kg başına 3 dolar, sigarada paket başına 40 cent olarak uygulanan tütün fonu 2009 yılından itibaren kademeli olarak kaldırıldı.
2017 yılı itibariyle Türkiye’de üretilen sigaralarda kullanılan tütünün yüzde 88’i yabancı kökenli, yüzde 12’si ise yerli tütünlerden oluşuyor.
1799 , Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı
bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu
1903'e kadar, göçmen sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı.
1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
Ünlü yönetmen Steven Spielberg'in filmine ilham verdi.
1942’de İran’da doğdu. 1973 yılında Bradford Üniversitesinden kabul aldı ve 3 yıl boyunca İngiltere’de yaşadıktan ve okul bittikten sonra ülkesi İran’a geri döndü.
Mehran Karimi Nasseri, hayatı , 2004 yılında Steven Spielberg’in yapımcısı olduğu ve Tom Hanks’in başrolünü oynadığı “Terminal” filmine konu oldu.
O zamanlar İran’da Şah’a karşı başlatılan isyanda Nasseri de yer almıştı.
Annesinin İngiliz olması sebebiyle 1986 yılında İngiltere'ye yerleşme kararı alan Nasseri, yolculuk esnasında evrak çantasının çalınması sonrası yine de Londra uçağına bindi.
Belirli bir bölgeye yeni doğmuş bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) konuluyor. Her tavşan çifti ikinci aydan itibaren yetişkin hale geliyor ve her ay yeni bir tavşan çifti (bir dişi, bir erkek) doğuruyor.
Tavşanların hiç ölmediği varsayılırsa bu bölgede bir yıl sonra kaç çift tavşan olur?
Bu problem İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’nin 1202 yılında yazdığı Liber Abaci (Hesap Kitabı) adlı kitabında yer alır.
Problemin cevabı Fibonacci dizisidir ve {1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, …} şeklinde devam eden sonsuz sayılardan oluşur.
Fibonacci dizisinin özelliği kendinden önceki iki ardışık sayının toplamının kendisinden sonraki sayıya eşit olmasıdır.
Büyük Taarruz zaferi ile Anadolu’daki Yunan işgali sona erip, 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandığında artık ülkenin tek siyasi gücü fiilen TBMM Hükümeti olmuştu.
İtilaf Devletleri, İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan barış konferansına yine ikilik çıkarmak için TBMM’nin yanı sıra İstanbul Hükümeti’ni de davet etti.
İstanbul Hükümeti de Ankara’ya barış konferansına birlikte katılmayı teklif etti. Fakat Mustafa Kemal; ““Barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak TBMM Hükümeti tarafından temsil olunur.” diyerek bu durumu reddetti.
Osmanlı’da 1848’den beri Galatalı İngiliz bankerlerin Sırbistan, Dalmaçya ve Karadağ’dan getirdiği taş ustası işçilerle gerçekleştirilen kömür üretimi ve İngiltere’den ithal edilen kömür, ihtiyacı karşılamadığı için 24 Nisan 1867’de Dilaver Paşa tarafından
“Ereğli Kömür Maden-ü Hümayunu” adıyla bir nizamname yayınlandı.
100 maddelik nizamname Ereğli Sancağı’nın Bartın, Eskipazar, Akçaşehir ve Karasu, Safranbolu, Perşembe, Ulus, Amasra, Gökçebey, Ereğli, Horcanaz, Yenice, Devrek, Karabük ve Eflani gibi 14 kazasını kapsıyordu.
Mükellefiyet yasası 13-50 yaş arasındaki erkeklerin sağlam olanlarının ocakta kazmacı, küfeci ve direkçi olarak çalışmasını zorunlu kılıyordu.
Madende çalışacakları ise muhtar belirleyecekti.
9000 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş olan bu şehir şimdiye kadar keşfedilen en büyük Neolitik yerleşim yerlerinden biridir.
İngiliz kaşif James Mellaart tarafından 1958 yılında keşfedildi.
Konya’nın 52 kilometre güneydoğusunda, Çumra ilçesinin sınırları içinde yer alan tarihöncesi yerleşim alanı Çatalhöyük Batı ve Doğu olarak iki höyükten oluşuyor.
Doğudaki Neolitik, batıdaki ise Kalkolitik döneme tarihleniyor.
MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında tarihlenen 18 adet neolitik yerleşim katmanı bulunuyor.
Neolitik yerleşimler, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama, başka bir deyişle tarım yaşamına geçişi işaret eder.