Sovyetler Birliği’ne giriş yapan ilk Batı’lı şirket 1972 yılında Pepsi olur. Ancak o dönem Ruble’nin Dolar karşısında konvertibilitesi olmadığı için satılan yıllık 1 milyar şişe ürünün bedeli ayni olarak Stolichnaya marka Rus votkası ile(takas/trampa yoluyla) ödenir.
Pepsi hem yıllık 1 milyar şişe eksta ürün sattığı bir pazar bulması, hem de karşılığında çok ucuz maliyetle votka alabilmesi sebebiyle 1972 ile 1985 yılları arasında rakibi Coca Cola firmasını piyasadan siler.
1990 Yılı geldiğinde Ruslar tasarruf önlemleri sebebiyle Votka üretiminde kısıtlamaya gitmek zorunda kalırlar. Stolichnaya iç talebi bile güçlükle karşılayabilmektedir, yani Pepsi’ye verecek Votka artık ellerinde yoktur.
Ruble ise serbest piyasada değişime açılmıştır ancak itibarı olan bir para birimi olmadığı için Pepsi, puldan farksız olan Ruble ile ödemeyi kabul etmez.
Rusların elinde de dolar olmadığı için 1990 yılına dek birikmiş 2 milyar dolarlık borca karşılık Pepsi firmasına 17 denizaltı, 1 fırkateyn, 1 kruvazör ve 1 destroyerden oluşan dev bir deniz filosu verilmesi teklif edilir.
Başlarda teklife temkinli yaklaşan ve bu savaş araçlarını ne yapacağını bilmeyen Pepsi, o dönem dünyanın en büyük 6. donanması demek olan bu filonun toplam değerin 3 milyar dolar olduğunu öğrenince anlaşmayı kabul eder.
Pepsi firmasının kısa süreliğine dünyanın en büyük 6. filosuna hükmetmesi sonucunu doğuran bu anlaşma ile firma Sovyetler’den birikmiş alacağını kurtarmayı başarır. Sovyetler’de çok büyük emek ve maliyetle üretilen gemilerin serüveni ise İsveç’te bir jilet fabrikasında son bulur.
Jatomí Fitness Salonu'nun Türkiye'deki 60 Dakikada Gerçekleşen Çöküş Hikayesi
Jatomi Fitness ve Spa. Bir dönemin en popüler spor salonu. Cazip fiyatlarıyla, özellikle de alışveriş merkezlerinde açtığı salonlarıyla pek çok kişinin uğrak noktası olmuştu. 40 bin civarı müşterisi ve 350 çalışanıyla dev bir oluşumdu. Bu dev oluşum bir saatte tabiri caizse kepenkleri indirdi ve ortadan kayboldu. Bu salonlara giden kimse Jatomi’nin kendisini bu denli yoracağını ve terleteceğini muhtemelen tahmin etmemişti. Keşke bu yorgunluk ve ter atma yaşanan sıkıntılardan ötürü değil, o salonda yapılan spordan dolayı olsaydı. Jatomi 'nin aşırı hızlı iflası başlıyor.
İlk olarak sizlere Jetomi hakkında genel birkaç bilgi vereyim. Jatomi yerli bir işletme değildi. Polonya merkezli bir işletme idi. Jatomi, İngiliz yatırımcı Michael Belfort'un oğlu James Belford tarafından hayata geçirilen bir işletme. James isminden ilk iki harfi Michael isminden de ilk iki harfi aldığınızda ve araya to ifadesini eklediğinizde Jatomi ortaya çıkıyor. Yani James'ten Michael anlamına geliyor. Bu arada dünyaca ünlü İngiliz milyarder John Coldwell da şirketin büyük yatırımcısı olduğu bilgisi basında geçiyor. Hatta iddiaya göre bir dönem Jatomi’nin %91'ine sahipmiş. John Coldwell internet sitesinin güncel durumuna baktığımızda, yatırımları arasında yat hizmeti sunan ve bot motorları üreten denizcilik alanındaki şirketlere ve finans alanında şirketlere rastlıyoruz.
Onlar varken Koç'un, Sabancı'nın adları bile bilinmiyordu. İstanbul'un en güzel yerlerinin sahibi onlardı. Rüya gibi yaşanan yılların sonu çok kötü bitti. Cumhuriyet döneminin en zengin ailesi. İparların inanılmaz hikayesi.
Mehmet Hayri Bey, 11 Ekim 1922'de imzalanan ve tarihte Mudanya Mütarekesi olarak bilinen, Kurtuluş Savaşımızın zaferle taçlandırıldığı, imzaların atıldığı bu evde 1886 yılında dünyaya geldi. Topçu harbiyesinde eğitim almış, ardından Darülfünu’nda hukuk öğrenimi görmüştü. Subaylığı sırasında Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı. Birinci Dünya Savaşında İsmet İnönü'nün komutanlığı altında çarpışan Mehmet Hayri Bey, savaş sonrasında yüzbaşı rütbesi ile ordudan emekli olarak kurduğu şirketlerle ticarete atıldı. Daha sonra Şeker Kralı lakabıyla anılmasına neden olacak Alpullu Şeker Fabrikasını kuran üç ortaktan biri oldu. Mutlu bir evlilik yapan İpar çiftinin Şaziye, Muazzez, Ali, Muzaffer, Selma ve Mehmet isimlerinde altı çocukları oldu. 1934'te Soyadı Kanunu çıktığında İPAR soyadını alan aile için asıl hikaye bundan sonra başlayacak. Şaşalı yaşamın sonu çok acıklı bitecekti. Hayri İpar'ın işleri nedeniyle o dönem Türkiye'nin en zengin ailesi olan İparlar, yazları Cemil Topuzlu Paşa'dan satın aldıkları Çiftehavuzlar'daki köşkte, kışları ise sahibi oldukları Teşvikiye'deki meşhur Park Apartmanı'nda geçiriyordu.
Crocs'un kurucu ortağı, 2002'de ayakkabı prototipini ilk gördüğünde ''Bu çirkin'' demişti. Fakat bu çirkin ayakkabılar, milyar dolarlık bir şirket yarattı ve ünlüler tarafından da giyildi. Hatta Paris Moda haftasında bile sergilendi. Ayakkabı konusunda tecrübesiz 3 kurucu, nasıl bu kadar başarılı oldu? İşte Crocs'un şaşırtıcı hikayesi.
2002'de Lyndon Hanson zor zamanlar geçiriyordu. Eşinden ayrılmış, işini kaybetmiş ve annesini kaybetmişti. George Blaker ve Scott Siemens, Lyndon'u neşelendirmek için karayiplerde bir yelkenli gezisi düzenlediler. Scott bu gezi sırasında Lyndon ve George'e Kanada'da gördüğü lastik benzeri terlikleri denemelerini istedi. Bu terlikler, Quebec'teki Foam Creations Incorporated tarafından üretilmişti.
Ayakkabılar özel bir reçineden yapılmıştı. Koku ve suya dayanıklı, kaymaz ve ayağa uygundu. Scott ayakkabının tasarımında arka kayışın eksik olduğunu düşündü ve kendisi ekledi. Üç arkadaş bu ayakkabıları Amerika'da dağıtmayı planladı. İlk başta çirkin bulsalarda. Ayakkabıları giydiklerinde inanılmaz derecede hafif ve rahat olduğunu fark ettiler. Şirketin adını Crocs koydular. Çünkü bu ayakkabılar timsahlar gibi hem karada hem de suda başarılıydı. George başarılı bir girişimciydi. Zor bir çocukluk geçirmiş, genç yaşta Çin biçme işi kurmuş ve ardından yüzden fazla Domino's Pizza bayisi sahibi olmuştu.