Grigory Sivkov Profile picture
Feb 23, 2022 65 tweets 13 min read Read on X
Ukrayna-Rusya gerilimi, bu gerilim üzerinden ABD-İngiltere’nin temel hedefleri, Rusya’nın Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgeleri tanıması, Rusya’ya yönelik yeni yaptırımlar ve bunların Rusya-Çin ilişkilerine dolayısıyla küresel güç rekabetine etkilerine dair pek çok şey yazdım. Image
Ancak sorular çerçevesinde ve parçalı olarak değindiğim için bu konuya dair bütünlüklü bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim. Bu konuyu önemsiyorum zira 2019’da yazdığım gibi, küresel rekabetteki sertleşme, ülkeleri saflarını net ve keskin bir şekilde belirlemeye zorluyor. Image
Ukrayna’nın belli bölümlerinin Rusya tarafından doğrudan ya da dolaylı ilhak edilmesi de safları netleştirme baskısının bir sonucu. Image
Zira ABD, Soğuk Savaş döneminden bu yana Rusya’yı ekonomik, siyasi ve askeri olarak tecrit etme ve mümkün olduğunca zayıflatmaya dönük süreğen bir strateji izliyor. Ne var ki Rusya ile mücadeleye kilitlenen ABD, gözlerden uzak şekilde büyüyen Çin’i ihmal etme hatasına düştü. Image
ABD, Rusya ile nükleer silahları azaltma anlaşmasını imzalarken ya da füze menzillerine dair taahhütleşirken, Çin’in bu anlaşmalar dışında kalarak askeri gücünü bu denli büyütebileceğini öngöremedi. Image
Durum böyle olunca Çin ekonomik ve askeri olarak ABD’nin karşısındaki başlıca rakip olarak sahnedeki yerini aldı. Ekonomik ve askeri olarak büyüyen Çin, Afrika ve Asya başta olmak üzere birçok ülkede siyasi nüfuz oluşturmayı başardı. Image
Dahası teknolojik alanda da önemli atılımlar yaparak bu alanda da ABD’nin karşısına dikildi. Oysa ABD’nin temel tehdit olarak tanımladığı Rusya askeri gücüyle ve kısmen enerji kaynakları kozuyla öne çıkıyordu. Image
Üstelik Soğuk Savaş sürecinde ABD eliyle yaratılan başarılı kamplaşma sürecinin neticesinde, rahatlıkla izole edilebilir durumdaydı. Ve fakat ABD’nin Çin faktörünü hesaba katamaması ya da yanlış hesap etmesi, Image
onu sadece yeni bir rakip/tehdit olarak Çin ile karşı karşıya bırakmakla kalmadı, yıllardır mücadele ettiği ve yaptırımlarla ekonomisini yaraladığı Rusya’nın kendisine can simidi bulmasını da beraberinde getirdi. Image
ABD’yi öncelikli tehdit olarak algılayan bu iki aktör, ABD ve onun liderlik ettiği Batı bloğuna karşı güçlerini birleştirdiler. Rusya, doymak bilmez bir iştahla büyüyen Çin’i enerji kaynakları ile besleyip savunma sanayisini silah/teknoloji satışları ile güçlendirdi. Image
Bunun karşılığında Çin’in büyük finansal gücünden yararlanarak ekonomisini yüzdürmeyi başardı. Üstelik Çin’in sağladığı bu finansman, Rusya’ya, Batı’nın yaptırımları karşısında daha güçlü durabilme imkânı sundu. Image
Rusya ve Çin, uzun vadeli karşıtlıklarını unutmadan, kısa ve orta vadeli ortak paydalarda buluşarak küresel güç dengesinde yeni durum yarattılar. Image
Çin’in hızlı atağı ve global piyasada büyüyen etkisi, dünyanın 2. Büyük ekonomisi haline gelmesi, çok sayıda ülkede altyapı projelerini ele alması, teknoloji/elektronik ve sayısız ürün grubunda çok sayıda ülke pazarında ön sıralara çıkması, Image
3.1 trilyon dolar gibi büyük bir rezerv oluşturması, donanma başta olmak üzere büyük bir askeri güç oluşturması, Asya-Pasifik bölgesindeki başat güç haline gelmesi ABD’nin gözünü açtı. ABD, Obama dönemiyle birlikte Asya-Pasifik bölgesine ve Çin’e daha fazla odaklanmaya başladı. Image
Ancak ABD öyle bir ikilem içinde kalmıştı ki, Çin’e/Asya Pasifik’e odaklanmak için çekildiği diğer alanları hızla Rusya ve Çin dolduruyordu. Bu durum, küresel güç rekabetinin tepesindeki ABD’nin kan kaybettiğini gözler önüne serdi. Image
Kralın da kanadığını, yani etten ve kemikten olduğunu gören, küresel güç dengelerinin değişme potansiyeli ile karşı karşıya olduğunu okuyan Türkiye, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Latin Amerika ülkeleri, Orta Amerika ülkeleri, birçok Asya ve Afrika ülkesi, Image
Merkez Asya ülkeleri Çin ve Rusya ile ekonomik ve askeri ilişkiler içerisine girdiler. ABD’nin geçmişte askeri olarak işgal ettiği ya da saldırdığı ülkeler de bu kervana katılıyordu. Image
Halen dünyanın jandarması olan ABD’nin müttefikleri arasındaki çatlaklar giderek büyüdü. Bu durum NATO içerisine de sirayet etti.
ABD, müttefikleri arasındaki/saflarındaki bu dağılmanın da yarattığı baskı ile kör göze parmak misali güç gösterisine başladı. Image
AB’li müttefiklerine, Türkiye’ye vb yaptırımlar uygulayarak, Almanya örneğindeki gibi “askerlerini çekmek”le tehdit ederek sorunu aşmaya çalıştı. Ne var ki bu tutumu sorunu çözmekten ziyade büyüttü. Image
Misal Almanya, ABD’nin güç rekabeti içinde olduğu Rusya ile Kuzey Akım 2 anlaşması imzaladı ve ABD’nin tüm baskılarına karşın projeyi bitirdi. Çin ile büyük ticari ilişler geliştirdi. Image
Yine örneğin Fransız BNB Paribas, yaptırım riskini de göze alarak ABD’nin yaptırım uyguladığı Sudan, Küba gibi ülkelerin para ticaretine yol verdi. ABD’nin Avrupalı müttefikleri, ABD’ye rağmen İran ile ticaretlerini sürdürdüler üstelik bunu yapmak için doları bypass ederek! Image
Sınırı dibinde ABD eliyle büyük bir tehdit oluşturulan Türkiye, yaptırım tehditlerine karşın Rusya ile askeri anlaşmalar imzaladı, nükleer enerji santrali yapımına başladı ve enerji nakil hattı inşa ederek Rus gazını Avrupa’ya taşımaya köprü oldu.
Tüm bu olgular Rusya ve Çin’i cesaretlendirip daha da etkin olma hevesine iterken, diğer ülkelere de ABD’ye karşı seslerini çıkartabilme motivasyonu sağladı. İşte bugün ABD, saflarındaki bu çatlağı Rusya sopası ile giderme arayışında. Image
Dün bunu Çin ile giriştiği ticaret ve 5G savaşı üzerinden bir ölçüde başaran Amerika, bugün de Rusya sopası ile başarılı olmayı umuyor. Image
Rusya’nın ve Putin’in yeniden büyük güç olma arzusunu tetikleyen ABD-İngiltere ikilisi, Rusya’nın eski nüfuz alanındaki ülkelerin bir bölümünü yem etme pahasına Rusya’yı genişlemeye güdülüyor. ABD-İngiltere ikilisinin bu hamlelerinin elbette birden çok amacı bulunuyor. Image
1-Kanaatimce Rusya'nın bu bölgelere müdahaleleri üzerinden Rusya'nın olası bir savaştaki kabiliyetlerini test etmek. (Bu kabiliyet sadece ABD ve müttefikleri ile karşı karşıya gelmesi durumu üzerinden değil, Çin ile karşı karşıya gelmesi durumu üzerinden de test ediliyor.
Geçmiş yazılarımda izah ettiğim üzere ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonra yaratılan süreç, Rusya’nın Kazakistan’a asker göndermesine uzanan süreç işte ABD’nin Rusya ile Çin arasında fay hatları oluşturma politikasının bir yansıması.)
2- Rusya'nın kara ve deniz gücünü sevk etme esnekliğini, askeri lojistik alışkanlıklarını, izlediği rotaları, kullandığı iletişim hat ve metotlarını, sahadaki askerlerini koruma kabiliyetini, sahip olduğu vurucu unsurların menzillerini, emir-kontrol-idare kabiliyetini test etmek.
3-Rusya'nın kaybetme korkusunu tetikleyerek aktif olarak savunmak durumunda kalacağı cepheleri genişletmek. Böylece Rusya'nın sınırlı insan ve askeri gücünün olabildiğince zorlamak ve yormak, Rusya'nın gücünü bölmek ve dikkatini dağıtmak,
ABD dışındaki unsurlarla (Örn: Çin, TR, Avrupa ülkeleri) etki kesişim alanları yaratarak çatışma/ayrışma fayları oluşturmak.
4-Rusya'nın bu müdahaleler ile genişleyebileceği maksimum alanı saptamak ve bu suretle kalan bölgelerde katı bir Rusya karşıtlığı inşa etmek.
5-Rusya'nın genişlemesine paralel olarak, Rusya konusunda ikircikli tutuma sahip olan müttefikleri, -örneğin Rusya’nın sınırlarına dayandığı AB’yi- Rusya sopasıyla kararlı birer müttefik olarak hizaya getirmek.
6-Rusya ve Çin'in ekonomik, güvenlik ve askeri politikaları için önem arz eden noktalarda istikrarsızlık yaratılmak.
7-NATO dışında yer alan, Rusya ile ilişkileri bulunan ülkelerde kitleleri Rusya karşılığı üzerinden örgütleyebilecek bir zemin yaratmak.
8-ABD ve müttefiklerinin Rusya ile olası bir savaş durumunda Rusya'nın etki ettiği ülkelerde karşı karşıya kalacakları durumu test etmek.
Rusya ise ABD’nin güç kaybeden kral olduğunun farkında. Bu nedenle etki alanını genişletme arayışında. Bir yandan Çin ile birlikte, savaşı kapılarına getiren ABD’nin yanı başındaki Latin ve Orta Amerika’da etkinliğini artırırken,
öte yandan Rusya’ya komşu ülkeleri kendisine bir güvenlik kalkanı yapmak için efor sarf ediyor, AB içinde kendisine yakın ülkelerle ilişkilerini derinleştiriyor, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde var oluyor/varlığını artırıyor.
Dahası NATO üyesi ya da ABD müttefiki ülkelerle ilişki geliştirmek suretiyle ittifakında çatlaklar yaratma arayışında. Bunu vaktiyle Türkiye-Yunanistan geriliminden istifade ederek Yunanistan’a S-300 satışıyla yapmıştı.
Yakın zamanda ise Türkiye-ABD geriliminden yararlanarak Türkiye’ye S-400 satarak gerçekleştirdi. Elindeki enerji kozunu da ustaca kullanan Rusya, Avrupa’yı enerjide kendisine bağımlı kılma doğrultusunda önemli bir mesafe kat etti.
Yukarıda izah ettiğim süreçlerden kaynaklı ülkelerin bölünerek paylaşılması politikası ilerleyen dönemlerde tekrar edecektir. Burada; "ABD neden bu ülkelerin bir bölümünü Rusya'nın almasına açıyor?" sorusu akıllara gelebilir. Ki bu son derece anlamlı ve önemli bir sorudur.
Beni takip edenler bileceklerdir, eski yazılarımda da mevcuttur, öteden beri emperyalizmin artık yekpare, güçlü, büyük ve merkezi devletleri istemediğine dikkat çekiyorum. Zira dünya, I. ve II. Paylaşım Savaşları’nın ardından yeniden bir paylaşım savaşına tanık oluyor.
Uzun yıllardır dünyayı adeta tek başına yöneten ABD, ilgi alanındaki ülkeleri büyük oranda rahatça kontrol edebiliyordu. Fakat gelinen durumda küresel güç dengesi yeniden farklı aktörler arasında parçalanıyor. Artık ABD’nin karşısında Çin, Rusya ve kimi AB ülkeleri bulunuyor.
Küresel pazar yeniden paylaşılıyor. Bu realiteden hareketle her bir aktör, ilgi ve yarar sahasında gördüğü ülkenin kontrolünü ele almak ya da mevcut kontrolünü korumak için savaş veriyor.
Bununla birlikte artık tek tek ülkelerin içinde dahi yukarıda zikrettiğimiz güçlere yönelik yaklaşım konusunda bir ayrışma olduğu malumumuz. Ukrayna’da Rusya yanlılarının oluşturduğu tablo, Suriye yönetiminin Rusya’yı davet etmesi,
şu sıralar bazı Balkan ülkelerinde yaşanan durumlar bunun bir tezahürü niteliğinde.

Emperyal ülkelerin bu durumdan hoşnut olmadıkları -özellikle de egemen güç olan ABD’nin- ortada.
Ne var ki bu paylaşım sürecinin yeni bir küresel savaşa evrilmemesi ya da bu evrilme sürecinin ötelenmesi için bu durumu kabullenmek durumundalar. Zira aksini, yani nükleer silahlar ve gelişmiş silah sistemleri ile donanmış küresel büyük güçlerin savaşının kazananı olmayacaktır.
Irak’ta, Kosova’da, Suriye’de, Yemen’de, Gürcistan’da, Libya’da, Ukrayna’da kabullenilen durum budur.

Olaya Türkiye cephesinden bakarsak fırsatlar ve tehditlerin iç içe geçtiği bir tablo karşımıza çıkıyor.
Türkiye; yeniden oluşan ittifakların henüz yerine oturmamış olması nedeniyle çok taraflı siyaset izlemeyi ve gücün hangi yöne kayacağını görmeyi bekliyor. Bu, bir yanıyla iyi iken diğer yanıyla Türkiye’nin her iki tarafın da ara ara hedefi olmasına neden oluyor.
ABD’nin Suriye politikası ve YPG’ye biçtiği değer, FETÖ olgusuna yaklaşımı gibi konular iki ülkenin arasına mesafe koymuştu. Türkiye’nin F-35’ten dışlanması, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması, Çin ile ekonomik bağlarını güçlendirmesi vb karşılıklı adımlar neticesinde ABD,
doğudaki savunma hattını Türkiye’den Yunanistan’a kaydırma eğilimi gösterdi. Bu, Türkiye’nin NATO/AB-D açısından sahip olduğu rolü sulandırırken, Rusya’nın Türkiye’ye olan ilgisini artırdı. Nitekim bu ilgi kendisini özellikle enerji alanındaki anlaşmalarla gösterdi.
Ek olarak ABD’nin savunma hattını Yunanistan’a kaydırma eğilimi ve Yunanistan’a yaptığı büyük askeri yığınak; Atina ile Moskova arasındaki ilişkilerin negatif etkilenmesi sonucunu doğurdu. Ki bunun da Türkiye için bir anlamda olumlu olduğunu belirtmek gerekiyor.
ABD, TR’nin çok taraflı ilişki politikası nedeniyle şu an için ikili oynasa da Yunanistan hattını öne çıkarttığını, söylemek mümkün. Fakat son Ukrayna gelişmeleri, bu durumu değiştirmek için Türkiye’nin önüne fırsatlar çıkartmış bulunuyor:
1-Öncelikle Rusya enerjisinin bir bölümünden mahrum kalacak olan Batı, enerji ihtiyacını karşılayabilmek adına yeni rota ve kaynak arayışına girecektir. ABD son yıllarda bu sürece hazırlık niteliğinde Avrupa ülkelerine yönelik LNG ihracatını hayli artırmıştı.
Katar’ın da bu noktada devreye gireceğini daha önce belirtmiştim. Bunlara ek olarak İran, enerji tedariği konusunda Rusya’dan rol çalmak isteyecektir. İşte böylesi bir tabloda Türkiye, bir enerji koridoru olarak öne çıkartacaktır, daha doğrusu mantıken böyle olması beklenir.
2-Bunun olduğu bir senaryoda Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkilerde ABD ve AB'nin Yunanistan tarafında yarattığı ağırlığın yeniden balanse edilmesi söz konusu olacaktır. Bu durum Akdeniz ve Ege'de Türkiye'nin elini yükseltmesi için uygun atmosfer oluşturabilir.
3-Yine bu süreç, Türkiye'nin enerji zengini ülkelere entegrasyonunu getirecektir. Bunlar sadece Körfez ülkeleri değil ama aynı zamanda Azerbaycan üzerinden bazı Hazar ülkeleri de olacaktır.
Bu noktada Batı, Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusunda yeni adımlar atılmasını isteyecektir. Ki bunu da geçtiğimiz yıllarda belirtmiştim. Karabağ süreci ve Nahçıvan koridorunun bu yapboz içinde yer aldığına işaret etmiştim.
4-Rusya'nın olası büyük izolasyonu -özellikle enerji ve finans konusunda- ekonomik olarak sıkışmış ve enerji konusunda pazar bulma güçlüğü çeken İran'ı, Batı'ya enerji satışı için, Türkiye'yle daha fazla çalışma arzusuna itebilir.
5-Karadeniz'de Rusya karşısında elle tutulabilecek güce sahip olan tek NATO unsuru Türkiye'dir. Bu bakımdan NATO ve ABD Türkiye konusunda oturup yeni bir değerlendirme yapmak durumunda kalacaktır. Ancak bu, Türkiye'nin izleyeceği politikayla da doğrudan ilintili.
Çünkü Türkiye bir süredir küresel güç yarışı nedeniyle oluşan boşluğu, çok taraflı oynama siyasetiyle kullanma çabası içerisinde. ABD ve NATO, Rusya ile oluşacak yeni halde, Türkiye'yi safını daha net belirtmeye zorlamak isteyecektir.
Türkiye ise güç dengelerinin nereye kayacağını görmek adına bunu mümkün olduğunca Rusya'yı tahrik etmeyecek şekilde yapma tutumu içinde olacaktır. Çünkü bana göre; küresel güç rekabetinde ağırlığın ne yöne kayacağı şu an muğlak ve ABD'nin zafer ihtimali günden güne düşüyor.
Dolayısıyla Türkiye, giderek ağırlığını yitirme ihtimali olan bir kutuba aidiyet bildirmekten ya da daha doğru bir ifadeyle bunu bir manifesto, bir meydan okuma havasında gerçekleştirmekten imtina edecektir. İzlenen politikadan bunu görüyorum.
6-Yine AB-D/NATO'nun Türkiye'ye zaruri önem atfetme sürecine girmeleri halinde Türkiye'nin Suriye'deki YPG durumunu masaya sürmesi beklenebilir. Her ne kadar ABD'nin bu konuda çok keskin bir dönüş izlemeyeceğini düşünsem de bir dizi taviz vermeye yanaşabilir.
Bunlar kulağa hoş gelen bölümleri. Türkiye'nin çok yönlü siyasetini sürdürmesi Rusya açısından kabul edilebilir bir durum. Zira NATO üyesi bir ülke ile siyasi, askeri, ekonomik ve enerji ilişkilerinde bulunmak Rusya açısından bir yönüyle kazanım. Ancak ABD için durum farklı.
ABD açısından Türkiye'nin çok aktörle ilişkileri sürdürme ve keskin ayrışmaktan kaçınma politikası pek de hoş karşılanmayacak, Türkiye'nin keskin tutum belirlemesi için bir dizi sert yaklaşımlar ortaya koyacaktır. Bunun yaratabileceği riskler elbette olacaktır.
Türkiye'nin ABD/NATO ekseninde katı tutum belirlemesi Rusya cephesinde yaratabileceği bir dizi potansiyel riskler de mevcut elbette. Şimdilik bu kısa derleme ile bitirmiş olalım.
Gecikmiş bir dip not:
Analize soyunan kişi için mesele bir savaşı haklı ya da haksız çıkarmak değil, o savaşı ortaya çıkartan şartları ve nedenleri izah etmek, bunların yaratacağı sonuçları muhakeme etmektir. Benim de yapmaya çalıştığımı bu yönde bir çaba olarak görün.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Grigory Sivkov

Grigory Sivkov Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @GrigorySivkov

Feb 25
Avrupa'da patlak veren çiftçi eylemlerinde, Ukrayna'dan vergisiz olarak yapılan tarım ürünleri ithalatı konusu çokça eleştirilmişti. Ortaya çıkan yeni bilgiler, Ukrayna'daki tarım arazilerinin %70'inin Monsanto, Blackrock ve Vanguard tarafından satın alındığına işaret ediyor.
Ukrayna yönetimi ile BlackRock, Vanguard ve JP Morgan arasında gerçekleştirilen görüşmelerde Ukrayna'nın yeniden inşaasını sağlamak üzere Ukrayna Kalkınma Fonu'nun kurulması için imzalar atılmıştı.
ABD Senatosu Azınlık Lideri Mitch McConnell vaktiyle boşuna, "Endişelenmeyin, Ukrayna'ya gönderilen yardımlar gerçekten Ukrayna'ya gitmiyor, Amerikan şirketlerine gidiyor." dememişti.
Read 6 tweets
Feb 11
Göç edenlerin gelişmiş ülkeleri seçmesi bağlamında bu söylem doğru fakat ziyadesiyle eksik. Buradaki "eksiklik" öylesine geniş bir kavram ki, içinde bulunduğumuz küresel yeniden biçimleniş tam da bu eksikliklerin üzerine bina oluyor. Gelin bu konuya girelim, sonuna kadar okuyun👇
1: Nüfus Sorunu:
Avrupa ve Kuzey Amerika'nın sosyo-ekonomik olarak gelişmiş ülkeleri büyük bir nüfus sorunu sorunu yaşıyor:
- Dünya nüfusunun %59.76'sı Asya'da
- %18.68'i Afrika'da
- %9.6'sı Avrupa'da
- %7.6'sı Kuzey Amerika'da
- %5.53'ü Güney Amerika'da
2: Genç Nüfus Sorunu:
- Afrika'nın %40'ı 15 yaşın altında, %3'ü 65 yaşın üstünde
- Asya'nın %23'ü 15 yaşın altında, %10'u 65+
- K. Amerika'nın %18'i 15 yaşın altında, %17'si 65+
- Avrupa'nın %16'sı 15 yaşın altında, %19'u 65+
- Güney Amerika'nın %23'ü 15 yaşın altında, %9'u 65+
Read 21 tweets
Nov 30, 2023
Kör ölünce badem gözlü olurmuş. Henry Kissinger'ın ölümünün ardından kendisinin uluslararası politikadaki ağırlığına dair bolca övgüler yapıldı. Peki "uluslararası politikadaki ağırlığı"nın altını dolduran gerçekler nelerdi? Bunları pek yazan olmuyor. Gelin hafızamızı tazeleyelim
Şili'de Pinochet'in darbesini organize etti ve destekledi. Bu darbe sürecinde sonrasında on binlerce insan öldü, kayboldu, çocuklar kaçırıldı... Image
1976 yılında yine bir başka Latin Amerika ülkesi olan Arjantin'deki darbenin arkasında bu politik deha vardı. Bu darbe neticesinde insanlar uçaklardan atılarak öldürüldü, işkencede binlerce kişi öldü. Plaza de Mayo anneleri halen kayıp çocuklarını arıyorlar!
Read 6 tweets
Nov 28, 2023
Çin'in düzenlediği, dünyanın ilk tedarik zinciri fuarı bugün başladı. 2 Aralık'a kadar sürecek olan fuarda elektrikli araçlar, çevreci tarım, yenilenebilir enerji, dijital teknoloji ve sağlıklı yaşam alandaki üreticilerle tedarikçiler bir araya geliyor.
en.cisce.org.cn
Fuarın mottosu, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in uzun süredir gündemde tuttuğu ve Çin'in küresel politikasının temel argümanlarından birisi olarak kullandığı "Ortak bir gelecek için dünyayı birleştirmek".
Fuara ABD, Japonya, Birleşik Krallık, ingiltere, Avustralya gibi 55 ülkeden 515 firma katılıyor. Bu firmalardan 53'ü Fortune 500 içinde, 57'si ise China Fortune 500 içinde yer alan büyük ölçekli firmalar.
Read 5 tweets
Nov 27, 2023
Türk Milli Savunma Bakanı'nın Birleşik Krallık Milli Savunma Bakanı'nı ağırlaması ve karşılıklı işbirliğinin güçlendirilmesi mesajları sonrası Yunanistan Başbakanı Miçotakis Birleşik Krallık'ta Türkiye-BK ilişkilerini önleme turunda. Miçotakis 3 günlük BK ziyaretine başladı.
Pazar sabahı BBC röportajıyla başlayan gezi, aynı günün akşamı Yunan diasporası yemeği ile devam etti. Miçotakis bugün ise Morgan Stanley ve Athens Stock Exchange tarafından düzenlenen yatırım zirvesine katılarak Birleşik Krallık sermayesi ile görüştü.
Saat 17:00 sularında ise Birleşik Krallık'taki muhalefet partisi olan İşçi Partisi lideri Keir Starmer ile görüştü. Görüşmede iki ülke arasındaki ilişkiler, Doğu Akdeniz, Ege, Ortadoğu gelişmeleri ve Türkiye meseleleri ele alındı.
Read 6 tweets
Nov 27, 2023
Aşağıdaki anlaşma, GKRY Cumhurbaşkanı Dr. Nikos Christodoulides'in bugün Katar'a yaptığı resmi ziyarette imzalandı. Christodoulides, Katar emeri Şeyh Tamim ile görüştü. Görüşmede, Katarlı yatırım fonlarından bir heyetin yakın zamanda GKRY'yi ziyaret etmesi de karar altına alındı.
Yatırım fonları temsilen ziyarete gidecek olan heyet, GKRY'de altyapıdan enerjiye, turizmden finansa kadar geniş bir çeperde yatırım fırsatlarını değerlendirecek. Ziyaret esnasında çeşitli alanlarda imzaların atılması güçlü ihtimal.
Katar ile GKRY arasındaki diplomatik ilişkiler 2001 yılında başladı. 2004 yılında GKRY, Katar/Doha'da bir büyükelçilik açtı. Bu adımı 2007 yılında Katar takip etti ve GKRY'de bir büyükelçilik açtı. Akabinde iki ülke arasında imar, altyapı ve enerji alanında işbirliği hız kazandı.
Read 4 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(