Hiyerogliflerin nasıl çözüldüğünü hiç merak ettiniz mi? Buyrun kısa bir flood.
Burada Mısır dili ve hiyerogliflerden azıcık bahsetmek gerekiyor ki, bu buluşun ne denli önemli olduğunu daha iyi idrak edelim... Tabii ki insanların yıllarını verdiği bir dili birkaç tweette özetlemek mümkün olmayacaktır. O yüzden temel birkaç şeye değinip asıl konumuza dönelim.
Hiyeroglife bir alfabe demek pek mümkün değildir, çünkü harflerden değil karakterlerden (ya da daha doğru bir deyişle sembollerden) oluşur. O yüzden hiyeroglif başlı başına, eşi benzeri olmayan bir yazı sistemidir demek daha doğru olur.
Ama bazı dillerle paralellik gösteren özellikleri de hiç yok denemez. Mesela, bugün nasıl Çincede tek bir karakterle bir kelime anlatılabiliyorsa, bu hiyerogliflerde de yer yer görülen bir özelliktir. Bir de Arapça ve İbraniceye benzer şekilde, bu dilde sesli harf de bulunmaz.
Küçük bir örnekle anlatalım. Antik Mısırlılar şöyle konuşuyordu:
Yc frvn n br prmt ypmmz mrdyr.
"Yüce firavun ona bir piramit yapmamızı emrediyor."
Hiyeroglif, resimde görülebilen 24 temel sembolün farklı kombinasyonlarıyla oluşturulan yüzlerce değişik ifadeden meydana geliyordu. İlle de modern alfabe mantığı ile hareket edelim derseniz şöyle demek mümkün: Hiyeroglif, 700'den harften oluşan bir alfabeydi.
Bir de hiyeroglifler hakkında ilgimi çeken çok enteresan bir yön daha vardır ki o da şudur: Sağdan sola, soldan sağa yukarıdan aşağıya doğru okunabiliyor. Ne şekilde yazıldığına bağlı, metinden metine değişebilen bir özellik. Karakterler nereye bakıyorsa oraya doğru okunuyor.
Gelelim bu hiyerogliflerin nasıl deşifre edildiğine. Aslında her şey 200 öncesine dayanıyor. Dili, bilimi, sanatı ya da tarihi olsun, antik Mısır'ın üzerine yapılan bütün çalışmalar işte bu resimde gördüğünüz taş sayesinde başlamıştır: "Rosetta Taşı".
Rosetta Taşı'nın bulunması 1799'a, malumunuz, Fransa'nın Mısır seferi zamanına uzanır. Taşı, Rosetta'daki (Arapçasıyla Raşit) bir kalenin mevzilerini güçlendirmekte olan Fransız askerleri, tesadüf eseri bulur.
Tarihi İÖ 196'ya dayanan taş 2 dilde, 3 alfabede yazılmıştı: Hiyeroglif ve demotik alfabelerle Mısırca ve de Yunan alfabesiyle Yunanca.
Hiyeroglif o dönemde dinî ya da önemli bürokratik belgeler için kullanılan bir yazıyken; demotik alfabe de Mısır'ın yaygın yazısıydı.
Demotik, bir proto-Amharca denebilir (Etiyopya alfabesi).
Peki Mısır'da bulunan taşta Yunanca ne geziyor diyebilirsiniz. Şöyle ki, Büyük İskender'den beri (İÖ 320~) Mısır'ı Yunan Ptolemaios Hanedanı yönetiyordu, yani Yunanca da o sıralarda Mısır'da yönetici sınıfın diliydi.
Taş bir grup rahip tarafından yazılmıştı; taşta yazanlar, firavunu onurlandırmak adına, onun Mısır halkı ve rahipleri için yaptığı güzel şeyleri listeleyen bir methiyeler dizisinden ibaretti. Ama bu taşı benzersiz kılan şey, içeriğinden ziyade 3 alfabede yazılmış olmasıydı.
Çünkü o dönem hiyeroglifler hakkında tek bir fikir olmasa dahi Amharca ve Yunancayı gayet konuşanlar vardı; yani ölü diller değillerdi. Bu çevirisi verilmiş metinden yola çıkarak hiyeroglifler çözülebilirdi; ki tam olarak öyle de oldu.
Üzerinde yüzlerce yıl çalışılan ama kompleks sistemi yüzünden asla çözülemeyen hiyeroglifler, uzun süren çalışmasının sonucunda Yunancayı da Amharcayı da çok iyi düzeyde bilen Jean-François Champollion tarafından 1822'de çözüldü.
Diğer antik Mısır metinlerini de inceleyerek karşılaştırmalı ve ciddi bir çalışmanın sonucunda Champollion; 7 demotik harfin hangi hiyerogliflere denk geldiğini keşfedebildi. Zaten gerisi de çok zor olmadı.
İşte insanlığın kurduğu en büyük medeniyetlerden birinin dili de böylece çözülmüş oldu.
60’ını aşıp 70’e yaklaşmakta olan tanıdıklarımızdan birine kendinde ne gibi bir değişiklik hissettiğini sordum. Bana hepinizle paylaşmak istediğim aşağıdaki çok ilginç maddeleri gönderdi...
1- Ailemi, kariyerimi ve pozisyonumu sevdiğim yılların ardından, şimdi eski arkadaşlarımı sevmeye başladım. 2- Bir atlas olmadığımın farkına vardım. Dünyayı omuzlarımda taşımam gerekmiyor.
3- Meyve sebze satanlarla pazarlık yapmayı bıraktım. Sonuçta, bir kaç kuruş fazla ödememle cebimde bir delik açılmayacağını biliyorum ama o bir kaç kuruş, zavallı adamın kızının okul masraflarını ödemesine yardımcı olabilir.
Padişah bir gün:
‘Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!’ demiş.
Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
” Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.”
Padişah,” Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!..”
” Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!”
Padişah,” Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş.
Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!..”
“Eğer 3,6 ve 9 sayılarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz, Evren’in kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu.” Diyen Nikola Tesla, bir binaya girmeden önce o binanın etrafında tam 3 kez tur atardı.+
Ya da otellerde yalnızca 3’e bölünen numaralı odalarda kalmayı tercih ederdi.
Dahası, Nikola Tesla gezegenimizin boğum noktalarını da hesaplamış ve bu noktaların çoğunun 3, 6 ve 9 sayılarıyla derin bağlantılı olduğunu fark etmiştir.+
Tesla 3, 6 ve 9 sayılarına takıntılı bir insandı ancak ona göre bu sayılar yalnızca kendisi için değil, herkes için büyük bir önem taşımaktaydı. Tesla bu konuyu bir icat olarak değil bir keşif olarak görmekteydi. Ona göre, gerçekten de, 3, 6 ve 9 sayılarında+
İki keşiş nehir boyunca giderken, nehrin karşısına geçmek için yardım bekleyen bir kadına rastlamışlar. Kadın yüzme bilmiyormuş ve bu yüzden çok korkuyormuş.++
Keşişlerden genç olanı kadına yardım edemeyeceklerini çünkü inançları gereği kadınlarla temas kurmalarının yasak olduğunu söylemiş. Fakat kesişlerden yaşlı olan, genç kadına yardım edeceğini söylemiş ve kadını sırtına alarak nehrin diğer yanına geçirmiş.+
Diğer keşiş bu durumdan hiç memnun olmamış. Ama kadın keşişe yardım ettiği için çok teşekkür etmiş, şükranını göstermek için tekrar tekrar önünde eğilmiş.
Keşişler yollarına devam etmişler. Yol boyu genç keşiş kendi kendine söyleniyormuş.+
Istakoz sert bir kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak bir hayvandır.
Bu sert kabuk genişlemiyor.
Madem genişlemiyor peki o zaman ıstakoz nasıl büyüyor?
Istakoz büyüdükçe onunla beraber büyümeyen bu kabuk onu sıkıştırıyor. +++
Ve ıstakoz kendini baskı altında ve rahatsız hissetmeye başlıyor. Kendini avcı balıklardan korumak için bir kaya oluşumunun altına gidiyor.
Burada bu kabuğu çıkartıp atıyor...
Ve yeni bir tanesini üretiyor. +
Zamanla, büyüdükçe gelişimine ayak uyduramayan kabuk onu yine rahatsız ediyor.
Tekrar kayanın altına gidiyor kabuğunu çıkartmak için.
Istakoz bunu birçok kez tekrarlıyor.