Abdullah Bekci Profile picture
Jul 16, 2022 415 tweets >60 min read Read on X
TÜRKİYE - YUNANİSTAN HAVA GÜCÜ KARŞILAŞTIRMASI

Daha önce Yunanistan'ın hava gücünü incelemiş ve yorumlarda bulunmuş, fakat objektifliği etkilememesi adına Türkiye ile herhangi bir kıyasta bulunmamıştım.

İstek üzerine yine objektiflikten uzaklaşmadan bir karşılaştırma yapacağım.
Yunanistan'ın hava gücü için yazdığım flood 83 tweet ile yazmış olduğum en uzun flood idi. Bu defa kıyas yapacağımdan ötürü oldukça uzun (400'den fazla tweetlik) bir flood olacak.

Zira bilgim dahilinde hava gücüne yönelik her konuya değinmeyi planlıyorum.

Hadi başlayalım...
Bu arada en başta şu açıklamayı yapmak mecburiyetindeyim:

Flood içerisinde geçen bilgilerin tamamı açık kaynaklardan edinilmiştir. Yani basitçe Google'a yazarak siz de bulabilirsiniz. Gizli bilgiler değildir. Herkes tarafından ulaşılabilir bilgilerdir.
1) Muharip Envanter:

Yunan Hava Kuvvetleri (HAF) envanterinde farklı modellerde toplamda ~154 adet F-16 uçağı bulunmaktadır. Model dağılımları ise şu şekildedir:

- 29 adet F-16 Block 52+ADV
- 55 adet F-16 Block 52+
- 38 adet F-16 Block 50
- 32 adet F-16 Block 30
Bu uçaklardan B52+ ve B52+ADV olarak isimlendirilen modeller F-16V Block 70 standardına modernize edileceklerdir. Bu modernizasyon sayesinde uçaklar APG-83 AESA radarına sahip olacaklardır. Bu adım ile birlikte uçakların radar kabiliyeti önemli ölçüde artırılacaktır.
Bununla birlikte uçakların kazanacağı en büyük kabiliyet Link-16 taktik veri bağı sistemidir. Yunan F-16 uçaklarının (B52+ ADV modelleri hariç) bu kabiliyeti bulunmamakta idi.

Bu sistem sayesinde uçaklar haberleşerek durumsal farkındalık kabiliyetini artırmış olacaklar.
Tabi burada elektronik ve kriptolu şekilde haberleşmeden yani bir veri bağından bahsediyoruz.

Bu uçaklar özlerinde Block 52+ olmaları hasebiyle aynı zamanda CFT dediğimiz gövde üzeri yakı tanklarına da sahipler. Bu da aynı zamanda "derin darbe" görevlerini aklımıza getiriyor.
Bilindiği üzere Yunan Hava Kuvvetleri envanterinde tanker uçak bulunmuyor. Dolayısıyla komşu yakıt ile alakalı problemini CFT'li F-16 sayısını yüksek tutarak çözmeye çalışmış diyebiliriz.

Bu uçaklar AIM-9M, IRIS-T ve AIM-120B/C5/C7 füzelerini kullanabilirler.
Açık kaynaklara göre 165 adet AIM-9M, 350 adet IRIS-T, 240 adet AIM-120B, 150 adet AIM-120C5 ve 130 adet AIM-120C7 envanterlerinde bulunmaktadır.

Bunlarla birlikte B70 seviyesine yükseltilecek olan B52+'lardan çıkan parçaların B30 ve B50 uçaklarına takılacağı söylenmektedir.
Uçakların hava-yer kabiliyetini ise klasik MK-80 serisi bombalar ve bunların lazer güdümlü hali Paveway ve GPS/INS güdümlü hali JDAM oluşturmaktadır.

Aynı zamanda 40 adet AGM-154C ve 200+ adet AGM-65A/B/G'nin yanı sıra 84 adet AGM-88 ile SEAD kabiliyetleri de vardır.
Bunlarla birlikte uçaklar 2 adet DB-110 keşif podu, 23'er adet AN/AAQ-13 ve AN/AAQ-14 LANTIRN seyrüsefer ve hedefleme podları ile donatılmışlardır.

Yunan Hava Kuvvetleri'nin F-16 filosunu bu şekilde özetlemiş olalım ve gelelim Türk Hava Kuvvetleri'nin F-16 filosuna...
Türk Hava Kuvvetleri envanterinde şuan itibariyle açık kaynaklara göre ~238 adet F-16C/D tipi savaş uçağı bulunmaktadır.

Model dağılımları ise şöyledir:

- 29 adet F-16 Block 50+
- 71 adet F-16 Block 50M
- 102 adet F-16 Block 40M
- 36 adet F-16 Block 30TM
Bu uçaklardan B40M ve B50M uçakları CCIP modernizasyonuna tabi tutularak B50+ seviyesine gelmişlerdir. Yani aslında envanter sayısını;

~ 200 x F-16 B50+
- 36 x F-16 B30TM

olarak da verebiliriz.

Bu uçaklar radar olarak APG-68 türevlerini kullanmaktadır.
Bildiğim kadarıyla Türk Hava Kuvvetleri'nin tüm F-16 filosu Link-16 TDL kabiliyetine sahiptir.

Ayrıca Türk Hava Kuvvetleri bünyesinde bulunan F-16 uçaklarından 29 adedi CFT'ye sahiptir. Sayı az olsa da Türkiye tanker uçak sahibi olduğu için bu çok büyük bir dezavantaj değildir.
Türk F-16'ları da tıpkı Yunan F-16'ları gibi AIM-9L/M/X ve AIM-120B/C7 füzelerini kullanabilirler.

Yine açık kaynaklara göre ~350 adet AIM-9X ve ~250 adet AIM-120C7 envanterde mevcuttur. Diğer hava-hava mühimmatlarının net sayıları bilinmemektedir.
Yine de açık kaynaklarda AIM-9L/M için ~200 adet, AIM-120B için ise ~400 adet şeklinde sayılar dile getirilmektedir.

Hava-yer kabiliyetleri konusunda ise Türk Hava Kuvvetleri gerek çeşitlilik, gerekse etkinlik anlamında oldukça güçlü durumdadır.
Yine açık kaynaklara göre:

~ 48 adet AGM-84K SLAM-ER
~ 100 adet AGM-88 HARM
~ 100 adet AGM-154A/C JSOW
~ 400+ adet AGM-65 Maverick
~ 100+ adet CBU-58/105

envanterde bulunmaktadır. Bunların yanı sıra binlerce adette MK-82/83/84, NEB, JDAM, Paveway, HGK ve LGK bulunmaktadır.
Tüm bunların yanında yine sayısı belli olmayan adette SOM, KGK ve Teber de envanterde yer almaktadır.

Bunların dışında şuanda proje halinde olan SOM-J, Minbo, Laçin, Kuzgun, Çakır, Sert-82, Sarb-83, Gökçe, Gözde ve Akbaba gibi çözümler üzerine çalışmaya devam ediliyor
Ekipman anlamında ise Türk HvKK envanterinde:

~ 40 x AN/AAQ-14 Hedefleme Podu
~ 30 x AN/AAQ-33 Hedefleme Podu
~ 70 x AN/AAQ-13 Seyrüsefer Podu
~ 4 x DB-110 Keşif Podu
~ 42 x AN/ALQ-211 ECM Podu
~ 10 x AN/AWW-13 Data Link Podu

ve bilmediğim sayıda ASELPOD bulunmaktadır.
Türkiye şuanda hem teçhizat anlamında hem de hava-yer kabiliyetleri anlamında Yunanistan'dan oldukça üstün durumdadır diyebiliriz.

Gelecek yıllarda Gökdoğan, Bozdoğan, Akdoğan ve Gökhan projeleri ile birlikte hava-hava konusunda da büyük kabiliyet artışları yaşanacak.
F-16 filolarıyla alakalı bilgileri burada sonlandıralım ve komşunun diğer uçak tiplerini inceleyelim:

Yunan Hava Kuvvetleri aynı zamanda Mirage-2000 kullanıcısıdır. 2 farklı modelde toplamda 42 adet Mirage-2000 tipi savaş uçağı envanterlerinde mevcuttur.
Bu uçaklar ise:

- 18 adet Mirage-2000EG/BG
- 24 adet Mirage-2000-5EG/BG Mk2

olarak ayrılmaktadır.

Bu uçaklarda hava-hava görevlerinde kullanılmak üzere 300 adet MICA füzesi ve 300 adet Magic-II füzesi mevcuttur.

Hava-yer görevleri için ise 90 adet SCALP-EG füzeleri vardır.
Bunlarla beraber gemisavar füzesi olarak 36 adet AM-39 Exocet bulunmaktadır.

Mirage-2000 uçakları genel anlamda F-16'lardan biraz daha az kabiliyetli uçaklar olsalar da Yunanistan'ın en tehlikeli vuruş gücünü Mirage-2000 uçakları oluşturmaktadır.
Fakat ellerinde 24 adet bulunan Mirage-2000-5EG/BG Mk2 modellerinde Exocet taşıma kabiliyeti bulunmuyor. Bu kabiliyet yalnızca ellerinde 18 adet bulunan Mirage-2000EG/BG'lerde bulunuyor.

SCALP-EG için ise durum tam tersi. Mk2'ler Scalp kullanabilirken diğerleri kullanamıyor.
Ayrıca Mirage-2000 uçakları için modern Data Link gibi, IFF gibi veya ekipman anlamında hedefleme podu gibi kabiliyetlerden de bahsedemiyoruz.

Komşu F-16 ve Mirage-2000 dışında F-4E'leri de aktif olarak kullanıyor. Toplamda 30 civarı F-4E AUP envanterde yer alıyor.
Bu uçakların özellikleri ise AIM-120 atabilme kabiliyeti ve Litening hedefleme poduna sahip olmaları. 15 adet Litening podunun yanı sıra bu uçaklardan AFDS pist delici mühimmat da kullanılabiliyor.

Yunan Hava Kuvvetleri yakın zaman içerisinde bu uçakları emekli etmeyi planlıyor.
Türk Hava Kuvvetleri de F-4 kullanıcısı olmaya devam ediyor. Envanterde ~25 adet F-4E Terminatör 2020 olduğu tahmin ediliyor.

F-16'larda kullanılan hemen hemen bütün hava-yer mühimmatları F-4'lerde de kullanılabiliyor. Bunun haricinde F-4'lere özel olarak Popeye füzesi de mevcut
Bu füzelerin envanterdeki sayılarının ve raf ömürlerinin oldukça azaldığı tahmin ediliyor.

Türk F-4'leri aynı zamanda, AN/AVQ-23 Pave Spike hedefleme poduna ve ELTA ECM poduna da sahip.

Türkiye F-4'leri özellikle TMH'de hava-yer görevlerine yönelik olarak kullanıyor.
Özellikle yüksek nitelikli hava-yer mühimmatları sayesinde F-4'ler hava-yer görevleri için halen daha etkinliğini korumaya devam ediyor.

Mevcut muharip envanterler bu şekilde iken an itibariyle Yunan Hava Kuvvetleri'ne Dassault Rafale F-3R teslimatları da başlamış durumda.
Komşu 12'si 2. el, 6'sı yeni toplamda 18 adet Rafale siparişi verdi. Bu uçakların F-3R seviyesinde teslim edilmesi planlanıyor. Siparişin daha sonradan 24 adede yükseltildiği konuşulsa da ek 6 uçağın siparişi kesin olarak verildi mi bilmiyorum.
Uçaklarla birlikte ekstra olarak SCALP-EG, Exocet ve Meteor füzelerinin alınacağı konuşuluyor.

Bu uçaklar stealth seviyesinde olmasa da düşük radar görünürlüğüne, güçlü bir AESA radara ve güçlü bir EH sistemine sahipler.

Meteor atma kabiliyeti de ayrıca konuşulmayı hak ediyor.
Oldukça uzun menzili ile Meteor füzesi başlı başına uçağın hava-hava kabiliyetini önemli ölçüde yükselten bir kalem. Bu da uçağı görüş ötesi angajman (BVR) kabiliyetinin oldukça yüksek olacağını bize gösteriyor.

Bir diğer dikkat edilmesi gereken mühimmat ise MICA IR.
MICA IR sayesinde Yunanlar BVR (görüş ötesi) bir ısı güdümlü füze kabiliyetine sahip olacak. Füzenin, güdüm sistemi dolayısıyla füze ikaz sistemlerini atlatabileceği söyleniyor. Benim bu konu hakkında bilgim yok

Rafale ayrıca it dalaşı konusunda da çevikliği ile ön plana çıkıyor
Komşunun gelecek vizyonunda ise en az 1 filo (~20 adet) F-35 alabilmek var. F-35'i anlatmaya sanırım pek gerek yok.

DAS, EOTS, SAR, AESA, stealth, ağ merkezli harp, yüksek durumsal farkındalık...

F-35, F-16V'yi bir kenara bırakın, Rafale'i bile katlayabilecek bir uçak.
Türkiye ise bu alımlara karşı henüz kesin bir çözüm yoluna gitmiş durumda değil. Şuana kadar atılan en resmi adım ABD'den 40 adet yeni F-16V B70 ve eldeki 80 adet uçağın B70 seviyesine modernizasyonun talebi oldu.

Bu taleple alakalı herhangi olumlu bir gelişme yaşanmış değil.
Öte yandan Türkiye ile İngiltere'nin kısa zamanda hızla yakınlaşması ile Türkiye'nin EF-2000 Eurofighter Typhoon uçaklarını ikinci el ve/veya yeni üretim olarak temin etme planları olduğuna yönelik dedikodular gün geçtikçe güçleniyor.

Açıkçası başka şansımız da yok gibi duruyor.
Ayrıca ilerleyen dönemlerde silahlı Hürkuş ve silahlı Hürjet gibi çözümler planlanıyor.

Havacılık alanındaki en önemli projemiz olan MMU projesinin ise 2030'lu yılların ilk çeyreğinde (2032-2033 gibi) ilk filonun harbe hazır hale gelmesi planlanıyor.
Bunların dışında taarruz helikopteri olarak komşunun elinde 19 adet AH-64A, 9 adet AH-64D Lonbow olmak üzere 28 adet AH-64 Apache helikopteri mevcut.

Ayrıca ABD'den ikinci el olarak alınan 70 adet OH-58D helikopteri mevcut. Bunlardan 36 adedi faal olarak kullanılacak.
Güvenlik güçlerimizin (TSK, JnGK ve EGM) envanterinde ise toplamda ~70 adet T-129 ATAK helikopteri yer alıyor.

Aynı zamanda Türk Deniz Kuvvetleri envanterinde 10 adet AH-1W Super Cobra da mevcut.

Gelecek yıllarda T-629 ve T-929 ATAK-2 gibi projelerin hayata geçmesi bekleniyor.
Yunan envanterinde bildiğim kadarıyla herhangi bir silahlı insansız hava aracı ya da kamikaze drone bulunmuyor.

Buna karşılık TSK, EGM, JnGK ve MİT envanterinde toplamda 120'den fazla TB-2, 30'dan fazla Anka, en az 5 adet Aksungur ve en az 6 adet Akıncı SİHA mevcut.
Ayrıca yine Türkiye'nin envanterinde kamikaze drone olarak kullanabileceği Harpy drone'ları mevcut.

Bunun yanında yine kamikaze drone ve sahte hedef olarak kullanılabilecek Şimşek, Kargu, Kargı ve Alpagu gibi yerli projeler üzerine de çalışılmaya devam edilmekte.
Bunlardan bazıları envanterdeyken bazıları ise envantere girme aşamasında.

Yine bunların yanı sıra mutlaka üzerinde durulması gereken diğer projeler ise MİUS-Kızılelma ve Göksungur projesi.

İki proje de hava gücümüzü doğrudan etkileyecek seviyede öneme sahip.
Muharip platformlar bu şekilde iken AEW&C kabiliyetlerine de değinmek lazım.

Yunan Hava Kuvvetleri AEW&C platformu olarak EMB-145H Erieye'ı kullanıyor. Envanterlerinde toplamda 4 adet mevcut. TDL ile veri paylaşımı, C/SAR desteği ve ELINT kabiliyeti gibi imkanlar sunuyor.
AEW&C kabiliyeti konusunda Türkiye E-7T HEİK uçakları ile daha güçlü bir yapıya sahip. 30 bin feet irtifadayken ~400 km (bazı şartlarda 600 km'ye kadar çıkabildiği söyleniyor) ileriyi görebilen bu uçaklardan envanterde 4 adet bulunuyor.

TDL, ELINT gibi kabiliyetleri de mevcut.
Türk Hava Kuvvetleri bu uçakları düzenlediği operasyonlarda yoğun olarak kullanıyor.

Özellikle sınır ihlali yapan veya tehdit oluşturan hava araçlarının F-16'larca düşürüldüğü olaylarda arka planda bu uçakların da rol aldığı biliniyor.
Uçar platformların yanı sıra karadan ve denizden atılabilecek uzun menzilli hassas mühimmat çeşitlerini (balistik, seyir ve gemisavar füzeler) de saymakta fayda görüyorum.

Türkiye'nin eli bu alanda da yerli ve milli çözümler sayesinde komşusuna göre çok daha kuvvetli durumda.
Karadan karaya atılan balistik füze konusunda Türkiye Bora ve Yıldırım füzeleri ile ciddi bir güce sahip.

Ayrıca Kasırga ve Sakarya gibi ÇNRA sistemleri ile birlikte kullanılacak güdümlü/güdümsüz T-122, TR-300, TRG/TRLG-122/230/300 roket ve füzeleri ciddi kabiliyete sahibiz.
Buna karşılık Yunanistan tarafında ise oldukça mütevazi bir ÇNRA (MLRS) yapılanması mevcut.

Açık kaynaklara göre envanterlerinde 36 adet M270 ve ~150 adet MGM-140 ATACMS mevcut.

Ayrıca 116 adet RM70 sistemine sahipler. Bora muadili bir balistik füzeye ise sahip değiller.
Bu arada Türkiye'nin yine kısa süre içerisinde kavuşmayı beklediği Gezgin ve Kara-Atmaca gibi uzun menzilli seyir füzelerini de unutmamak gerekiyor.

Tüm bu projeler sayesinde Türk ordusu gerekli gördüğü noktaları uzak mesafelerden etki altına alabilecek.
Mevcut muharip kabiliyetlere baktığımız zaman Yunanistan'ın en büyük dezavantajı havadan-yere saldırı kabiliyetinin oldukça az olmasıdır.

Öyle ki bu kapsamda 90 adet olan SCALP-EG füzeleri dışında yalnızca 40 adet JSOW'a sahipler. Paveway sayıları az, JDAM sayısı ise oldukça az.
F-16V modernizasyonu ile birlikte resmi olarak verilen bir sipariş olmasa da ekstra JSOW, JASSM ve Harpoon gibi mühimmatlardan alma ihtimalleri mevcut. Bu alımlar gerçekleşirse hava-yer kabiliyetlerini önemli ölçüde geliştireceklerdir. Hem nicelik hem de nitelik anlamında.
Benzer şekilde F-35 alımı ile de özellikle deep strike kabiliyetlerini önemli ölçüde artıracaklardır. Bu da Yunan ordusu için olası bir savaşta uygulayabilecekleri yegane yöntem olan Preemptive Strike yani önleyici vuruş veya ani baskın yönteminde ellerini güçlendirir.
Diğer tarafta Türkiye ise özellikle yerli ve milli çözümlerin bir araya gelmesi ile oluşturulan konseptler sayesinde hava-yer görevleri için oldukça güçlü durumda.

Temel ihtiyaçları gidermenin yanı sıra artık kısa süre sonra her anlamda daha gelişmiş mühimmata sahip olacağız.
Dolanan mühimmatlar, modüler yapılı müşterek mühimmatlar, uzun menzilli itkili/itkisiz mühimmatlar vs. derken mühimmat stoklarımız hem genişleyecek hem de oldukça çeşitlenecek.

Ayrıca deniz ve kara platformlarından atılacak saldırı mühimmatı konusunda da ilerlemeler kat edeceğiz
Tabii Yunanistan da hazır alımlar yoluyla envanterini genişletmeye ve çeşitlendirmeye devam ediyor.

Son açıklamalarla Sniper Pod, AGM-84L BII, ASSM Hammer, AARGM gibi tedarikler yapmayı planlıyorlar.

Yine de hava-yer görevlerinde şuan için Türkiye'nin bir üstünlüğü mevcut.
Hava-Hava kabiliyetlerinde ise Yunanlar özellikle Rafale ve Meteor takviyesi ile önemli ölçüde kazanım sağlayacaklar.

Mirage-2000'ler ve modernize edilmemiş F-16'lar büyük kabiliyetlere sahip olmasalar da F-16V Block 70 seviyesine getirilen uçaklar da yine büyük kabiliyete sahip
Yine az önce belirttiğim gibi TDL sistemine sahip olacak olmaları da F-16 uçakları açısından oldukça büyük bir kabiliyet artışına sebep olacaktır. Yani kısaca şuan için hava-yer olarak çok büyük bir caydırıcılığa sahip değiller. Hava-Hava konusunda ise büyük bir takviye yaptılar.
F-35 ile birlikte hava-hava konusunda daha da ön plana çıkabilecek kabiliyetlere erişecekler.

Diğer yanda Hava-hava görevleri Türkiye'nin maalesef pek iyiye gitmediği, gelecek konusunda karamsarlığa düştüğümüz alanlardan bir tanesi.

Bunun elbette çeşitli sebepleri var.
Ancak akla gelen en temel sebep tabii ki hava-hava görevlerinin tamamen AESA radarı olmayan F-16 uçaklarına kalmış olması.

Yunanlar AESA radarlı uçak sayısını bir hayli arttırma hedefindeyken, Türkiye'nin gelecek bir kaç yıl da dahil AESA radar sahibi olmadığı bir gerçek...
Bu sebeple maalesef uçaklarımız öz kabiliyet anlamında rakiplerinden geride kalıyor.

Bu açığı E-7T ve veri bağına sahip mühimmat ve platformlarla gidermek mümkün olsa da yine de en kötüsüne hazır olmak açısından uçakların öz kabiliyetlerinin de yüksek olması bir zorunluluk.
Bunların dışında muharip gücü destekleyen bir diğer kuvvet çarpanı Tanker uçaklardan da bahsetmek gerek.

Yunan Hava Kuvvetleri bir tanker uçak desteği olmadığının da altının çizilmesi gerekir. Muharip ve Lojistik kavramlarının bir kesişimi olan tanker uçaklar çok kıymetlidir.
Havadan yakıt ikmal kabiliyeti ile tanker uçaklar bir hava gücü için kuvvet çarpanı rolündedir. Zira gerek daha uzun havada kalış gerek daha uzun erimli operasyonlarda tanker uçak desteği şarttır.

Komşumuzun envanterinde ise bu kabiliyete sahip bir platform bulunmamaktadır.
Türk Hava Kuvvetleri envanterinde ise 7 adet KC-135R tanker uçak bulunmaktadır.

Bu uçaklar yaklaşık 90 tona kadar yakıt transferi gerçekleştirebilirler.

Yine bu uçaklar da Türk Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen operasyonlarda yoğun olarak kullanılmaktadır.
Yunan AH-64 helikopterleri ciddi bir güç olarak dursa da bunlardan yalnızca 9 tanesi AH-64D seviyesindedir.

OH-58D helikopterleri ise kendi çaplarında komşuya güzel bir takviye sağlayacaktır. 70 helikopterden 36'sı aktif, 24'ü eğitim, 10'u ise yedek parça amaçlı kullanılacaktır.
AH-64A'lara Spike-NLOS takılması da gündemdedir.

Türk tarafında ise gerek çevikliği gerek modernliği sayesinde Atak helikopterleri ve emektar Super Cobralar yine düzenlenen operasyonlar sayesinde yoğun kullanım tecrübesine sahiptir. Yeni nesil mühimmatlarla daha da güçlenecekler
"Muharip Envanter" başlığını bu şekilde değerlendirmelerle bitirmiş olalım.

2) Lojistik Envanter:

Yunanların ulaştırma filosunun bel kemiğini 11,5 tonluk kapasitesi ile 8 adet C-27J ve 19 tonluk kapasitesi ile 7 adet C-130B/H uçakları oluşturmaktadır.
Türkiye'nin ulaştırma filosu ise:

- 10 adet A-400M (37 ton)
- 19 adet C-130B/H (19 ton)
- ~50 adet CN-235 (6 ton)

uçaklarından oluşmaktadır. Emektar C-160D uçaklarının ise envanterden çıkarıldığı tahmin edilmektedir.
Yunanlar 12 adet Bell-205 ve yine 12 adet AS-332 ile hem ulaştırma filosu desteklemektedir hem de arama-kurtarma görevleri icra etmektedir.

Karacıların elinde ise 27 adet Bell 205, 11 adet Bell 206, 25 adet CH-47, 14 adet NH-90 ve 65 adet UH-1H vardır.
Türk HvKK, KKK, EGM ve JnGK'nın elinde ise açık kaynaklara göre toplamda:

- 10 adet CH-47
- ~90 adet S-70
- ~45 adet AS-532
- ~18 adet Mi-17
- ~230 adet UH-1/H/Bell 205, Bell 206

sahiptir. Özellikle UH-1 türevlerinin ne kadarının aktif olduğuna şüphe ile yaklaşmak lazım.
Yine diğer sayılarda da (CH-47 sayısı hariç) yanlışlıklar olabilir.

Envanter adedi bu şekilde iken aynı zamanda şuanda bizim için en önemli projelerden birisi de T-70 projesidir. Proje kapsamında 109 adet T-70 Genel Maksat Helikopteri envantere alınacaktır.
Komşu her ne kadar çok büyük bir coğrafyaya sahip olmasa da ulaştırma filosunun biraz zayıf olduğunu söyleyebiliriz.

Nitekim ellerindeki platformlar nitelik olarak kısıtlı imkanlara sahip olmakla birlikte nicelik anlamında da epey azdır.
İhtiyaçlarını 11,5 tonluk uçaklarla ne kadar karşılayacağı tartışılabilecekken, 19 tonluk uçaklarının da sayısı oldukça azdır. Esasen 11,5 tonluk uçakların sayısı da azdır.

Bu bağlamda "Lojistik envanter" konusu komşunun zayıf olduğu noktalardan birisi olarak değerlendirilebilir
İlerleyen bölümlerde ele alacağımız üzere coğrafi şartlar gereği Yunanların yüksek kabiliyetli bir havadan nakliye gücüne ihtiyaç duyacağını vurgulamak gerekir.

Türkiye için de benzer söylemlerde bulunmak mümkündür. Türkiye'nin envanteri de ihtiyaç duyduğu seviyeden uzaktır.
Özellikle GMH (genel maksat helikopteri) ihtiyacı kapsamında T-70 ve T-625 Gökbey projeleri önemli bir ihtiyacı giderecektir.

Zira Türkiye elindeki GMH'leri uzun yıllardır yoğun olarak kullanmaktadır. Üstüne son zamanlarda yangınla mücadelede de bu helikopterlere iş düşmüştür.
Ayrıca mevcut durumda en büyük kapasiteli helikopter olan CH-47 helikopterlerinin de sayılarının az olduğu düşünüldüğünde T-925 projesinin de önemi anlaşılmaktadır.

Özetle Türkiye'nin hava nakliye/hava ulaştırma gücüne hem helikopter hem uçakla takviye yapması gerekmektedir.
3) İstihbarat, Keşif, Gözetleme Kabiliyeti

Yunan Hava Kuvvetleri'nin elinde ELINT ve SIGINT görevleri için kullanılan 2 adet C-130H uçağı bulunuyor. Uçakların teknik kabiliyetlerini yorumlayabilecek düzeyde bilgi sahibi olmadığım için maalesef değerlendirme yapamıyorum.
Türk Hava Kuvvetleri'nin elinde ise yine benzer yapıya sahip C-160D ve CN-235-100M uçakları bulunmaktadır. Bu uçaklar ayrıca lazer işaretleme, görüntü alma gibi kabiliyetlere de sahiptir.

Uçaklardan kaçar adet olduğuna dair güvenilir bir bilgi bulamadığım için belirtemiyorum.
Ayrıca yine diğer kurumlarımızın elinde King Air-350 tipi insanlı keşif uçağı (İKU) bulunmaktadır. Açık kaynaklara göre bu uçaklardan envanterde ~5 adet mevcuttur.

Aynı zamanda muharip envanter bölümünde saymış olduğumuz İHA kabiliyetini aynen buraya da ekleyebiliriz.
SİHA olarak kullanılan tüm platformlarımızın aynı zamanda keşif ve gözlem maksadıyla da kullanılabileceğini unutmamak gerekiyor.

Ayrıca ANKA-I gibi istihbarat görevleri için özelleştirilen İHA'larımız da mevcut ve bazı İHA'larımızda SAR gibi ekstra kabiliyetler de var.
Komşu ise İsrail'den 2 adet Heron kiralamıştı. Yine 2 adet daha kiralama girişimleri var.

Bu İHA'lar silahlı platform olarak değil istihbarat ve gözetleme amacıyla kullanılıyor. Heron'larda deniz gözlem radarı, SAR kabiliyeti ve ELINT donanımlarının da bulunduğu söyleniyor.
Keşif görevleri için kullanılabilecek RF-4E uçakları 2017 yılında emekli edilmişlerdi. Bunların haricinde bildiğim kadarıyla Yunan ordusuna katkı sağlayacak bir askeri uydu kabiliyetleri de bulunmuyor.

Denizcilerin elinde ise modernize edilen ~5 adet P-3B Orion mevcut.
Ayrıca deniz helikopteri olarak 7 adet Bell 212 ve 11 adet Seahawk bulunmakta. Ekstra 7 adet de Seahawk siparişleri var. (Teslimatlar başladı mı bilmiyorum.)

Türkiye'nin elinde ise 24 adet SH-70 ve 9 adet AB-212 helikopteri bulunmaktadır.
Bunların yanında deniz karakol ve genel maksat görevleri için 6 adet P-235 ve 4 adet P-72 uçağı yer alıyor.

Burada yapılabilecek başlıca değerlendirme komşunun İHA konusunda Türkiye'ye göre oldukça geri kalmış olduğudur. Türkiye milli çözümler sayesinde bu kulvarda üstündür.
İHA'lar, Yalnızca silahlı görevler açısından değil ISR kabiliyetleri açısından da günümüzde oldukça önemli bir yere sahiptir. Komşu ise 2+2 adet Heron ve belirsiz (az) sayıda Pegasus II işletmektedir.

Dolayısıyla bu konu komşunun yumuşak karnıdır denilebilir.
Benzer şekilde yalnızca 2 adet DB-110 poduna sahip olmaları, 2 adet C-130H uçağı ile istihbarat toplama görevlerine yönelmiş olmaları nitelik açısından belki yeterli görülüyor olsa bile nicelik açısından yetersiz olacağı aşikar.

Ben nitelikleri hakkında bilgi sahibi değilim.
Özetle genel anlamda Türkiye'nin bu alanda eli yine daha güçlü durumda. Gerek insanlı gerek insansız platformlar, gerekse Göktürk uyduları gibi ekstra kabiliyetler sayesinde komşumuza göre daha iyi durumdayız.

Ancak deniz karakol uçağı ve helikopter konusunda takviye gerekli.
Özellikle LHD-Anadolu'nun envantere girmesi ile birlikte Deniz Kuvvetlerimizin envanterine gerek nitelik olarak daha kabiliyetli, gerekse nicelik olarak daha fazla sayıda hava araçları girmek durumunda olacaktır diye tahmin ediyorum...

Diyelim ve sıradaki başlığa geçelim.
4) Elektronik Harp Kabiliyeti

Yunanistan'ın elektronik harp konusundaki kabiliyetleri tartışmaya açık olsa da bu alanda ciddi bir varlığının olduğunu söylemek zor.

Komşunun elinde ciddi kabiliyetlere sahip bir kara-SOJ sistemi ya da hava-SOJ sistemi bulunmuyor.
Türkiye'nin elinde ise Milkar, Redet, Koral ve Vural gibi SOJ sistemlerinin yanı sıra bu kabiliyetin havaya taşınması da gündemde.

Hava-SOJ projesi ile birlikte Global 6000 tipi uçaklar kullanılarak tabir-i caizse 4 adet "Uçan Koral'a" sahip olacağız.
Yine açık kaynaklardan öğrenebildiğim kadarıyla F-16 ya da Mirage-2000 uçaklarında kullanmak üzere herhangi bir harici ECM podu da envanterlerinde yok.

F-16 uçaklarında ise dahili EH süiti olarak AN/ALQ-187 ASPIS-II kullanılıyor.
F-16V B70 modernizasyonu sayesinde uçaklar AN/ALQ-254(V)1 Viper Shield dahili EH süitine sahip olacaklar.

Mirage-2000 uçaklarında ise (tüm modellerde var mı bilmiyorum) ICMS Mk3 sistemi kullanılıyor.

Kara sistemleri olarak SPN-2 ve SPN-4 gibi eski nesil Rus sistemleri mevcut.
Adet bilgileri ve nitelikleri hakkında ise maalesef bilgim yok. Bu sistemler güncel saha için yeterli mi, ne kadar efektif, faal olma durumları nedir bunlar soru işareti olarak kalacak.

Yine de komşu EH alanında ciddi kabiliyete sahip bir ülke konumunda yer almıyor diyebiliriz.
Komşunun elini EH anlamında en çok güçlendirecek hamle SPECTRA EH süitine sahip Rafale F3R uçakları ve ilerleyen yıllarda alabilirlerse F-35 uçakları olacak.

Ayrıca İHA'lara ve Dronelara yönelik olarak İsrail'den Drone Dome sistemi almayı planlıyorlar.
Türk Hava Kuvvetleri'nin F-16 B30 ve B40 uçaklarında ise ALQ-178(V)3 Rapport III dahili EH süiti yer almaktadır.

F-16 B50 uçaklarında AN/ALQ-178(V)5+ SPEWS-II, F-16 B50+ uçaklarında ise AN/ALQ-211(V)4 AIDEWS dahili EH süiti yer almaktadır.
Ayrıca yine ilk bölümde saymış olduğumuz gibi F-16 uçaklarında kullanılmak üzere AN/ALQ-211(V)9 harici ECM podu, F-4 uçaklarında kullanılmak üzere ELTA ECM podu envanterimizde mevcuttur.

Milli imkanlarla geliştirilen EHPOD ve EDPOD isimli ECM Podu projeleri de devam etmektedir.
Dahili EH süitlerinin nitelikleri hakkında detaylı bilgiye sahip değilim ancak yine de üretim ve entegrasyon yılları itibariyle düşünüldüğünde Yunan F-16 uçaklarının kazanacağı Viper Shield kabiliyeti ve Rafale sayesinde elde edecekleri Spectra onlar adına önemli bir kazanımdır.
F-35 sahibi olmaları taktirinde AN/ASQ-239 Barracuda dahili EH süitinin nimetlerinden de faydalanma imkanı bulacaklardır.

Bu kapsamda Türkiye için Hava-SOJ, EHPOD ve EDPOD projeleri elektronik harp kabiliyeti anlamında hayati önem taşıyan projelerdir.
Türkiye'nin EH alanındaki diğer avantajlarından birisi de yerli üretim kabiliyetidir.

Yerli ürünlere sahip olmanın sayısız avantajı vardır. Bunlara maliyetin daha düşük olması, envantere alma konusunda bir kısıtlama olmaması, ihraç edilip para kazanılması örnek verilebilir.
Bunların dışında çok önemli bir başka katkısı da Elektronik Harp (EH) uygulamaları ile ilgilidir.

Günümüz modern ordularının envanterinde mutlaka Elektronik Harp/Stand Off Jammer (SOJ) sistemleri, dahili ECM suitleri ve harici ECM podları bulunmalıdır.
Fakat orduların bu sistemlere sahip olması tek başına bir anlam ifade etmez. Çünkü bu sistemlerin birde "tehdit kütüphanesi" olması gerekir. Yani herhangi bir antene sahip her türlü unsur, mühimmat ve teçhizat için bir kılavuzun olması gerekir. Bu kılavuz dalgalar/sinyallerdir.
Bu sebeple dalgalar yayan her tür askeri ekipmanın mümkün olduğunca yaydığı veriler depolanır. Her ekipmanın kendine has frekansı, dalga formu, frekans atlama değeri ve ECCM teknikleri vardır. Bunlar önceden bilindiği takdirde karşı koyma yöntemleri kolaylıkla uygulanabilir.
Yani örneğin bir Harpoon füzesinin veya bir AMRAAM füzesinin yapısı ve zayıf noktaları önceden analiz edilmiş, buradan elde edilen veriler EH sisteminin tehdit kütüphanesine eklenmişse, bu füzelerin EH sisteminin menzili içerisinde etkin şekilde kullanılması kolay olmayacaktır.
Çünkü EH sistemi, sahip olduğu veriler sayesinde gelen tehdide karşı nasıl bastırma/karıştırma yapacağına dair antrenmanlı olacaktır.

Aynı şey mühendislik anlamında incelenmemiş, verileri elde edilmemiş bir ürün için geçerli olamaz. Dolayısıyla tehdit seviyeleri daha yüksektir.
İşte tam bu noktada yerli olarak üretilen ürünlerin asıl değeri ortaya çıkmaktadır. Zira bir ülke tarafından onlarca farklı ülkeye satışı yapılmış bir uçağın, bir füzenin, bir akıllı bombanın yapısı mutlaka kullanıcı tarafı için belli seviyede deşifre olmuştur.
Ancak sizin yerli olarak yaptığınız bir ürünün bu tür bilgileri, sızdırılmadığı takdirde yine sadece sizde kalacaktır. Bu da savaş zamanı sizin ürününüze EH uygulanmasını zorlaştıracak bir etkendir.

Bu yüzden örneğin AMRAAM yerine Gökdoğan çok daha avantajlıdır.
Harpoon yerine Atmaca, Heron yerine Aksungur çok daha avantajlıdır.

Üstelik ürünün sahibi yine siz olduğunuz için ihraç etseniz bile ürünün zayıf noktasını yine en iyi siz bileceğinizden dolayı size karşı kullanılma tehlikesi de çok daha azdır.

Yunanistan'da bu avantaj yoktur.
Yunanistan'da olmayan bir diğer avantaj ise detaylarına bir sonraki başlıkta daha detaylı belirteceğimiz "Elektronik Harp Test ve Eğitim Sahası" ya da kısaca EHTES'dir.

Türk personelinin eğitimi için muazzam bir avantaj olan EHTES gibi bir kabiliyet Yunanlarda bulunmamaktadır.
5) Pilotaj ve Personel Kabiliyeti

Yunanistan'ın elinin güçlü olduğu kalemlerden birisi de pilotaj kabiliyetidir. Her ne kadar tecrübe anlamında zayıf olsalar da kabiliyet ve yetkinlik anlamında gayet kaliteli bir personel yapısına sahip olduklarını söylemek mümkün.
Eğitim kalitesi iyi dedik ancak dediğim gibi tecrübe konusunda ise bir o kadar eksik yanları var. Uluslararası tatbikatlara katılım sağlasalar da ve hatta kendi uluslararası tatbikatlarını oluşturmuş olsalar da "gerçek durum" tecrübeleri oldukça sınırlı.
Bu tecrübe yalnızca bomba bırakma tuşuna basma tecrübesi değil elbette.

Bu noktada esasen "sevk ve idare" kavramından bahsediyoruz. Yani uçakların patern kurabilmesi, bir bölge içerisinde koordine olabilmesi, İHA, Tanker, HEİK gibi platformlarla ortak hareket edebilmesi gibi...
İlerleyen bölümlerde değineceğimiz üzere komşunun coğrafyası ve tehdit algısı böyle bir tecrübe edinimine olanak sağlamıyor. Bununla beraber gerçek operasyonlara da (örn: NATO misyonları) pek katılmıyorlar ya da geri hizmet gibi bir görev tanımı ile katılıyorlar.
Dolayısıyla bu sevk ve idare kabiliyetinin ve kurmay akıl tarafından ortaya konan plan, prensip, doktrin ve stratejilerin sahada test edilmesi gibi bir durumdan bahsedemiyoruz.

Bunların test edilmesi ve elde edilen tecrübeler ışığında eksik yönlerin giderilmesi gerekir.
Gerçek durum tecrübesi de ancak gerçek durumlarla kazanılabiliyor.

Özetle komşunun eğitim kalitesi yüksek standartlarda olmasına rağmen sevk ve idare konusunda ciddi bir tecrübe ve geri besleme eksikliğine sahip. Yine de küçümsenmeyecek kadar potansiyel vaat ediyor.
Diğer tarafta Türkiye'nin ise elinin açık ara en güçlü olduğu başlık bu başlıktır desek abartılı olmayacağı kanaatindeyim. Öyle ki milli ürünlerin sağladığı avantajları buraya kadar yeterince vurguladık. Bu başlık da kendi başına o avantajlardan birisini oluşturuyor.
Türkiye'nin hali hazırda en büyük sorunlarından birisi şüphesiz terör sorunudur. Uzun yıllardır yurt içinde ve yurt dışında süregelen terörle mücadele harekatları zaman zaman bizi maddi ve manevi olarak yaralasa da günün sonunda şuan ki seviyemize ulaşmamıza da sebep olmuş oldu.
Türkiye, içinde bulunduğumuz gün itibariyle askeri gücünü aktif olarak sahada kullanan dünyadaki sayılı ülkelerden biri. Ve bunu hakkıyla yapan daha ender ülkelerden de birisi konumunda yer alıyor.

Irak ve Suriye'nin kuzeyi bu konuda Türkiye'ye büyük tecrübeler sağladı.
Bu tecrübeden kasıt yukarıda da örneğini verdiğim gibi yalnızca bomba bırakma tuşuna basma tecrübesi değil elbette.

Hava harekatları veya daha genel olarak sınır ötesi operasyonlarda planlama oldukça önemli bir kavramdır ve bu kavram üzerine çokça çalışmalar yapılır.
ToT (Time on Target) süresi, kullanılacak bombalar, vurulacak hedefin yapısı, uçağın gideceği rota, irtifa ve sürat, birden fazla hedef için hangi uçağın hangi hedefi vuracağı, uçuş başları, bomba bırakma bacakları vs. vs. titizlikle üzerinde durulması gereken konulardır.
Gerek geniş alanda gerekse dar alanda uçakların koordine edilmesi ayrı bir meziyettir. Geniş alanda yaşanabilecek durumların parametreleri değişmekte ve çeşitleri artmaktadır. Dar alanda ise uçaklar birbirlerine karşı risk oluşturabilmektedir. İşte burada tecrübe devreye girer.
Flood'un şu anına kadar Türkiye'nin gerek HEİK uçakları ile gerek Tanker uçaklar ile gerekse İHA'larla savaş uçaklarının koordineli bir şekilde hava harekatı düzenlediğini anlattım. İşte bu koordinasyonun sağlanması ancak bu tür harekatların gerçekten düzenlenmesi ile elde edilir
Yani uçak kullanmayı uçağı kullana kullana, mühimmat atmayı da mühimmat ata ata öğrenirsiniz. Üstelik bu uçakları kullananların da insan olduğunu düşünürsek, heyecan, adrenalin gibi duygu durumlarını da hesaba katmamız gerekir.

Evet eğitim bu işin olmazsa olmazıdır.
Ancak eğitim bombası atmakla, hiçbir riskin olmadığı bir ortamda hareketsiz bir hedefe atış yapmakla gerçek bomba atmanın, gerçek bir hedefe atış yapmanın insan üzerinde oluşturacağı etkiler aynı olmayacaktır.

Buna alışkan olan ve olmayan arasında ciddi fark olur.
Bunu sadece bomba atmak olarak düşünmeyin. Havada onlarca uçakla koordineli bir şekilde harekat düzenlemek bir orkestrayı idare etmeye benzer. Bildiğiniz gibi orkestralarda müzik aletleri sırayla tek tek çalınmaz. Hep birlikte bir ahenk ile çalınır.

Havada da işler böyle.
Onlarca savaş uçağının, İHA'nın, Tanker uçaklarının belli bir koordinasyonla idare edilmesi gerekir. Burada maestro görevini de E-7T HEİK uçakları üstleniyor.

Yani havada düzenlenen bir operasyon yine anlık olarak havadan yönetiliyor. Bu oldukça büyük bir kabiliyet.
Düşmanınızın önemli birden fazla generalinin o an bulunduğu bölgeleri öğrendiniz. Ancak kısa süre içerisinde oradan ayrılacaklar. Generallerden birini önce vurursanız diğer generaller kaçacak.

Dolayısıyla eş zamanlı bir operasyon düzenlemeniz gerekiyor.
Ortalama 900 km/h hızla giden onlarca uçakla bunu nasıl yapacaksınız? Dediğim gibi hedefleri geç kalıp kaçırmamak gerektiği kadar saldırının açığa çıkıp, diğer generallerin kaçarak operasyonun başarısız olmaması için birini diğerinden önce de vurmamak gerekiyor.
İşte sevk ve idare kabiliyeti burada öne çıkıyor. E-7T içerisinde oturan ve uçakları idare eden personel daha önce böyle kritik bir görevde bulunmadıysa insanlık hali olarak gerilebilir ya da heyecanlanabilir. Saniyelerin önemli olduğu anlarda bu tarz durumlar hata doğurabilir.
Bu senaryolardan biriydi.

Bir de şu senaryoya göz atalım: Size tahsis edilmiş ve notamlanmış bir alan ve o alan üzerinde 4 tane uçak var. Belirli bir hedefin belirli bir süre içerisinde vurulması gerekiyor ancak herhangi bir tehdit durumu, aciliyet ya da kritiklik yok.
Yani adı üzerinde tatbikat...

Bu senaryoda AWACS içerisinde oturan personel bu uçakların idaresi için pek de zorlanmaz herhalde? Ama birinci senaryodaki personelin ne kadar ter akıtacağını tahmin edebiliriz...

İşte Türkiye ile Yunanistan arasındaki fark burada ortaya çıkıyor.
Türk personeller birinci senaryodaki durumu bugüne kadar üst düzey teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için düzenlenen operasyonlarda yaşadılar. Yunanlar ise ikinci senaryodan daha fazlasını yaşamadı.

Türk personel sayısı 100'den fazla hava aracını aynı anda idare etti.
Yunan personel ise en fazla 4 tane ya da 8 tane hava aracını idare etti. Üstelik bunu da gerçek bir durumda yaşamadı. Türk personel o gerçekliği yaşadı.

Türk pilotu o güne kadar yüzlerce gerçek hedefe bomba attı. Yunan pilot hurda arabaya ya da toprağın üzerine 100 tane atmadı.
Basitçe uçakları tabanca, bombayı da mermi olarak düşünün. O güne kadar 10 tane mermi atan kişi ile 10000 tane mermi atmış kişinin silaha hakimiyeti aynı olur mu?

Yani durum "HSS'si olmayan teröriste bomba atmak" kadar basit değil. Bunu yeterince açıklayabildiğimi düşünüyorum.
Kaldı ki şuana kadar yalnızca hava-yer odaklı olarak baktık. Bu işin bir de hava-hava boyutu var.

Türkiye hava-yer görevlerinin yanı sıra az çok hava-hava konusunda da tecrübe sahibi.

2013 yılından beri çeşitli sebeplerle toplamda 6 hava aracı düşürülmüş durumda.
Bu olaylardan bazılarında Link-16 sisteminin de aktif olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Yani E-7T tarafından işaretlenen hedefe F-16 uçağından AIM-120C7 füzesi atılıyor ve bir uçak düşürülüyor.

Türk tarafı bunu bir kaç defa yapmışken Yunan tarafında böyle bir yaşanmışlık yok.
Yine hava-yer konusunda dile getirdiğim gibi burada tecrübe yalnızca mühimmat atma tuşuna basmak değil. Hedefin tespit edilmesi, takip edilmesi, aktif veri bağı kullanımı, o sırada belki ana baba günü olan telsiz kanalında sağlıklı iletişim kurulabilmesi vs. bunlar çok önemli.
Bunları gündelik hayatta ilk defa trafik kazası yapan/daha önce kaza tecrübesi olan birisinin davranışları gibi veya ilk defa çocuğu olan/3. veya 4. çocuğu olan ebeveynler gibi düşünebilirsiniz.

İlk defa kaza yapan kişi ne yapacağını bilemez, ama kaza tecrübesi olan bilir.
Veya daha ilk çocuğunu kucağına alan anne babanın eli ayağına dolanacakken 4. çocuğunu kucağına alan ebeveynin çok daha rahat olması gibi düşünebilirsiniz.

Havacılıkta da aynı şekilde tecrübe, hata yapmanız kadar, hataya sebebiyet verecek konuları da öngörmenizi sağlar...
Daha karacılarla koordineli yapılan hava harekatlarından, yakın hava desteğinden, JTAC ile hedef imha etmeden, Manpads riski olan bölgede helikopterle hava hücum harekatı yapmaktan vs. özel olarak bahsetmiyorum bile.

Şuana kadar anlattığım şeyler aynen bunlar için de geçerli.
Türkiye düzenlediği sınır ötesi operasyonlarla müşterek yani farklı kuvvetlere bağlı unsurların koordineli kullanımı konusunda da Yunanistan'a göre fersah fersah yüksek tecrübeye sahip.

Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri personelleri birlikte çalışmaya oldukça alışmış durumda.
Bunlar işin gerçek tecrübe kısımlarıydı.

Eğitim konusuna gelecek olursak, Türkiye kendi pilotunu kendi yetiştiren ülkelerden bir tanesi.

Türk pilotları eğitim konusunda dünya standartlarını belirleyen niteliklere sahip. Bunu detaylandırma gereği görmüyorum bile.
Çiğli uçuş okulunda başlayan yüksek standartlardaki eğitim uçuş hayatı boyunca devam ediyor.

Eğitimlerin yanında Uluslararası Anadolu Kartalı tatbikatı gibi dünya çapındaki tatbikatlara da ev sahipliği yapabilecek düzeyde bir yapılanmaya ve imkanlara sahibiz.
Bununla beraber gerek yurtiçinde düzenlenen, gerek yurtdışında düzenlenen diğer çok uluslu tatbikatlarla tecrübelerimizi artırabiliyoruz.

Aynı zamanda yine yurtiçinde düzenlediğimiz Efes, Mavi Vatan, Deniz Kurdu, Anadolu Kartalı vs. tatbikatlarla müşterek tecrübe de ediniyoruz.
Gerçek ortam tecrübesinde de anlattığım gibi müşterek yani farklı kuvvet komutanlıkları tarafından ortaklaşa düzenlenen harekatlar da yine sevk ve idare noktasında zorlayıcı harekatlardır.

Bunun farkında olan TSK tüm birimleriyle aynı anda en az 2-3 farklı büyük tatbikat yapar.
Tatbikatların biri biter diğeri başlar. Örneğin Milli Anadolu Kartalı bitti, Mavi Vatan tatbikatı başladı. O bitti Efes tatbikatı yapıldı o da bitti Uluslararası Anadolu Kartalı tatbikatı yapıldı..

Bunların arasında Akdeniz'de ve yurtdışında farklı tatbikatlara da katılındı.
Ve yine belirtmek gerekirse bir yandan kimisi içerde kimisi dışarda tüm bu tatbikatlar yapılırken bir yandan da terörle mücadele harekatları da tam gaz icra edilmeye devam ediliyor.

Neden elimizin en güçlü olduğu başlık bu dediğim bu yazdıklarımdan sonra daha net anlaşılmıştır.
Bunların dışında elimizdeki kabiliyetlerden biri de Elektronik Harp Test ve Eğitim Sahası EHTES'dir. EHTES, Türk ordusu tarafından kullanılan çok kritik öneme sahip bir eğitim sahasıdır. Bu sahada birçok hava savunma sistemine ait radar ve çeşitli başka bileşenler bulunmaktadır.
EHTES sayesinde savaş pilotlarının hava savunma tehdidine karşı kaçma/kurtulma ve kilit kırma manevralarını deneyimlemesinin yanı sıra hava savunma sistemlerini imha etmek üzere taarruz senaryolarının da denenmesine olanak sağlanır

Bu sayede pilotlar gerçeğe yakın tecrübe edinir
Aynı zamanda yeni geliştirilen elektronik destek ve elektronik karıştırma podlarının, SOJ sistemlerinin ve dahili elektronik harp süitlerinin denenmesi ve yeni unsurların EH kütüphanelerinin doldurulması ve genişlemesi için de EHTES sisteminden faydalanmak mümkündür.
EHTES sayesinde Türk pilotları S-300, S-125, Tor, Buk, Osa, Shilka ve Hawk gibi sistemlere karşı uçuş yapmayı simüle olarak deneyimle şansı yakalamaktadır.

Bu sayede kilit kırma manevralarından ECCM prosedürlerine çok zengin bir seviyede fikir ve tecrübe edinmektedir.
Özellikle Anadolu Kartalı tatbikatı gibi geniş kapsamlı tatbikatlar içerisinde kullanıldığında EHTES sistemi pilotların eğitiminin yanı sıra Anadolu Kartalı tatbikatının dünya çapında ne denli öneme sahip bir tatbikat olduğunu da bizlere hatırlatmaktadır.
Zira gerek EHTES gibi imkanlar, gerek oldukça geniş bir hava ve deniz sahası, gerek tecrübeli personel sayesinde Anadolu Kartalı tatbikatı, hava kuvvetlerimiz için geçmiş yıllarda yapılan en değerli yatırımlardan ve havacılık alanında marka değerlerimizden birisi.
Son dönemlerde Yunanlar da Iniochos ismini verdikleri bir tatbikat organizasyonu ile Anadolu Kartalı'na bir alternatif oluşturmaya çalışıyorlar.

Özellikle politik güçleri sebebi ile bunu da teknik açıdan olmasa da politik açıdan bir nebze başarmış durumdalar.
Özellikle İsrail ve Arap ülkeleri ile yakın ilişkiler, bunların dışında ABD ve AB ülkelerinin sağladığı katılımlar Yunanlar adına büyük bir avantaj ve büyük bir tecrübe.

Diğer tatbikatlar da yine aynı şekilde...

Yunanlar şuana kadar üslerinde F-22 ve F-35 bile ağırladılar...
Bunların dışında Yunanlar eğitim için İsrail ile 20 yıllık bir anlaşma imzaladı.

Yapılan anlaşma ile birlikte İsrail, Yunanistan’a simülatör, eğitim ve lojistik alanlarında destek sağlayacak ve İsrail’in uçuş akademisi modelini temel alacak bir uçuş okulu inşa edecek.
Son olarak gündeme gelmeye devam eden pilot açığı konusuna da çok kısaca şöyle değinmek istiyorum:

15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminden sonra atılan fetöcü pilotlar yerine bugüne kadar ~220'si tecrübeli ~300'ü yeni toplamda ~520 pilot hava kuvvetlerine kazandırıldı.
Hava yollarından dönen pilotlar zaten belli bir tecrübe seviyesine sahipken, yeni yetişen pilotların da yaşadığımız coğrafya gereği tecrübe edinmesi zaten çok daha kısa sürede gerçekleşebiliyor.

Bunun yanında eğitim temposunun eskiye göre daha da arttığını da iddia etmek mümkün.
Kısaca Türk Silahlı Kuvvetleri şuanda gerek harbe hazırlık oranı anlamında, gerek sevk ve idare kabiliyeti anlamında, gerek müşterek harekat becerisi anlamında dünyanın en önde gelen ordularından biridir.

Pilotaj ve personel başlığını bu şekilde bitirmiş olalım.
6) Hava Savunma ve Radar Sistemleri Envanteri

Yunanistan'ın zamanında yapmış olduğu hamlelerden birisi de hava savunma yeteneklerinin artırılmasıdır. Bu kapsamda atmış oldukları en büyük adım ise ABD'den 6 batarya Patriot PAC-2/3 sistemi alımıdır.
Bugün envanterlerinde kaynaklara göre 6 batarya, 36 atıcı araç ve 190 civarı füze mevcuttur. Spesifik füze dağılımlarını ise bilmiyorum.

Patriot sistemleri tamamen Türkiye odaklı bir tehdit algısına göre Yunanistan'ın kuzey doğusunda ve Atina'nın doğusunda konuşlandırılmıştır.
Patriot'un haricinde komşunun elinde GKRY tarafından alınan fakat Türkiye'nin baskısı sonucu adaya yerleştirilemeyen 2 batarya S-300PMU1 yer almaktadır. 12 atıcı araç ve ~90 füze bulunmaktadır.

Bu sistemler ise Girit'te konuşlandırılmıştır. Eğitim amacıyla kullanılmaktadırlar.
Ancak savaş durumunda da tabii ki faal olarak kullanılabilirler.

Bunlar yüksek irtifa HSS'lerdi. Yunanlar orta irtifa için ise I-HAWK sistemini kullanıyor. Bu sistemlerin de yine Atina ve Selanik çevresinde konuşlandırıldıklarını biliyoruz.
Toplamda 7 batarya ve 42 atıcı araçtan müteşekkil sistem için kaç adet füzenin envanterde olduğunu ise maalesef bilmiyorum.

Bir başka sistem olarak komşunun elinde TOR M1 (SA-15) sistemleri de yer alıyor. Toplamda 25 adet TOR M1 sistemine sahipler.
Bununla birlikte komşuda Rus yapımı bir başka HSS olan 9K33 OSA (SA-8) da yer alıyor. Bu sistemlerin envanter adedi ise toplamda 39 adet. Bu sistemlerin Ege denizinde yer alan adalara yerleştirildiği söyleniyor.

Bunların da haricinde 9 atıcı araç ile Crotale NG/GR sistemi mevcut
Güdümlü füze kullanılan diğer HSS'ler ise ASRAD ve VELOS sistemleri. ASRAD sistemleri 54 atıcı araç ve 400'den fazla Stinger füzesinden müteşekkil durumda.

VELOS envanteri ise 20 atıcı araç, 280 adet Skyguard (AIM-7F Sparrow) füzesi ve 24 adet Oerlikon topundan oluşuyor.
Son olarak 400'den fazla Stinger MANPADS, 30+ adet Artemis 30, 300+ adet Mk20, ~500 adet ZU-23-2 sisteminin Yunan ordusu envanterinde olduğu açık kaynaklardan derleyebildiğim bilgiler arasında.

Komşunun hava savunma kabiliyetleri en azından nicelik anlamında kötü değil.
Alçak ve orta irtifa HSS'ler için çeşitli modernizasyon projelerinden bahsediliyordu. Hangi sistem modernize edildi ne kadar edildi bunları kesin olarak bilmek mümkün değil. Ancak nitelik anlamında da komşunun küçümsenmeyecek imkan ve kabiliyetleri olduğu ortada.
Yüksek irtifa için de aynı şekilde komşunun özellikle başkentine adeta duvar örmeye çalıştığını görüyoruz. Bununla beraber Ege denizinin merkezi diyebileceğimiz noktayı (İskiri adasının doğusu) da Patriot sistemleri ile kontrol veya en azından gözlem altında tutmaya çalışıyorlar.
Bunların haricinde söylenebilecek pek bir şey yok çünkü sistemlerin niteliğini aktif kullanılmadıkları sürece görmemiz ve dolayısıyla yorumlayabilmemiz mümkün değil. EH'ye ve karşı tedbirlere karşı ne kadar dayanıklılar bunlar bilinmez.

Yine de fena değiller.
Deniz Kuvvetlerinin hava savunma kabiliyetleri de yine kendilerine yetecek kadar.

Envanterlerinde 4 adet bulunan MEKO-200HN fırkateynlerinde ESSM füze atma kabiliyeti bulunuyor. Bunun yanı sıra Phalanx sistemleri de bu gemilerde kullanılmakta.

Adalara da radarlar yerleştirilmiş
Yunan sistemlerinin maksimum mühimmat menzilleri ise şöyle:

- Patriot (160 km)
- S-300 (150 km)
- I-Hawk (40 km)
- Crotale NG (20 km)
- 9K33 OSA (15 km)
- TOR M1 (12 km)
- VELOS (4-10 km)
- ASRAD (8 km)
- Stinger (8 km)
- ZU-23-2 (2,5 km)
- Mk20 (2,5 km)
Deniz sistemlerinin maksimum mühimmat menzilleri ise şöyle:

- RIM-162 ESSM (50+ km)
- RIM-7M Sea Sparrow (18 km)
- CIWS Mk15 Phalanx (3,5 km)

Yunan savunma sistemlerinin nicelik ve nitelik özeti bu şekilde. Kendi çaplarına kıyasla oldukça kuvvetli bir yapılanmaya sahipler.
Türk ordusunda da yüksek irtifa haricinde benzer bir yapılanma olduğunu görüyoruz

Yüksek irtifada Rusya'dan alınan 2 batarya S-400 sistemi bulunuyor. Bu sistemde kullanılmak üzere 120'den fazla füze teslim alınmış durumda. S-400'de 40, 120, 250 ve 400 km'lik 4 farklı füze mevcut
Bu füzelerin hangisinden kaçar adet alındığı bilinmiyor. Alınan sistemler içerisinde toplamda 16 adet atıcı araç alındığı tahmin ediliyor. 1 araç üzerinde genelde 4 adet füze atışa hazır halde bulunuyor.

S-400, 1+1 sistem olarak alındı. 1 sistem 2 batarya demek. +1 kısmı opsiyon
Bu opsiyonun işletileceği söylendi ancak bu alımla birlikte teknoloji transferi gerçekleşmesi bekleniyordu. Anlaşma sağlanamadığı için sipariş verilemedi.

İlk sistem ile teknoloji transferi gerçekleşmedi. Bu bilgiyi yetkililerin yapmış olduğu açıklamalardan çıkarabiliyoruz.
Aynı zamanda S-400'le alakalı önemli bilgilerden bir diğeri de bu sistemin ihraç versiyon olarak alındığı ve herhangi bir radar ağına entegre edilmeden kullanılmak durumunda olduğu bilgisidir.

İhraç versiyon demek kabaca özelikleri kırpılmış versiyon anlamına gelmektedir.
Örneğin açık kaynaklarda paylaşılan bilgilere göre Rusya için üretilen orjinal S-400 sistemleri 600 km menzilli radarlara sahipken, ihraç versiyonlarında bu mesafe 250 km'ye kadar geriliyor.

Bu uygulama tabii ki diğer üretici ülkeler tarafından da ürünlere uygulanıyor.
Yani örneğin ABD'den F-16 alırken de ABD'nin kendisi için üretmiş olduğu F-16 ile birebir aynı konfigürasyonda F-16 uçağı alamıyoruz. Bu iş böyle.

İhraç versiyonun yanı sıra S-400'ler radar ağına bağlanmadan (stand-alone) çalışacak. Bu da maalesef büyük dezavantajlardan biri.
Bilmeyenler için bu konuyu bir bina içerisindeki güvenlik kameraları sistemleri olarak anlatayım.

S-400 sisteminin radarlarını güvenlik kameraları, sistemin füzelerini güvenlik görevlileri, komuta kontrol merkezini ise kamera odası olarak düşünelim.
"Erken ihbar radar ağı" kavramını ise kamera odasındaki personelle güvenlik görevlileri arasındaki telsiz/telefon bağlantısı olarak düşünelim.

Bildiğiniz gibi önemli binalarda güvenliğin sağlanması için güvenlik kameraları yoğun olarak kullanılmaktadır.
Ancak kameralar takıldıkları yüksekliğe ve açıya bağlı olarak belli bir görüş alanına sahiptirler. Yani binanın farklı odaları içerisindeki görüntüleri alamazlar ya da duvarların arkasını göremezler. Bunun için o odalara veya koridorlara da kamera takılması gerekir.
Aynı şekilde kameraları zemine yakın bir noktaya kurmak da mantıklı olmaz. Çünkü masa, sandalye, sehpa vs. gibi eşyaların görüşü engelleme ihtimali olur. Bu yüzden görüş açısını artırmak için kameraların tavan hizasında kurulduğunu görürüz.
Fakat yine de sabit ve normal lens kullanan kameraları düşündüğümüzde bu kameraların görüş açıları (kaplama alanı) sınırlıdır.

Görüş açısını artırmak için kamera sayısını artırmanız gerekir.

Aynı zamanda binada ne olup bittiğini görebilmeniz için de bir kamera odası gerekir.
Kamera odasında birçok kameradan gelen görüntüler aynı anda tek bir büyük ekrandan takip edilebilmektedir. Görevli personel tek bir ekrana bakarak bütün bir binanın içerisinde ne olduğunu görebilir ve güvenlikleri buna göre yönlendirebilir.

İşte radar ağı konusu da buna benziyor
S-400'ün radar ağına bağlı olmaması tek bir kameradan alınan görüntü ile güvenlik sağlamaya çalışmaya benziyor. Yani hırsızların yakalanması için mutlaka o tek olan kameranın önünden geçmesi gerekiyor. Kameranın kör noktasından ya da duvarın arkasından geçerlerse yakalanmıyorlar.
Bu noktada "Bizim zaten tüm binamızı kaplayan bir kamera sistemimiz yok mu?" şeklinde bir soru gelebilir.

Evet o sistemimiz var ancak bu defa da güvenliklerimizin elinde telsiz yok. Yani hırsızın hangi katta hangi odada olduğunu güvenliğe haber veremiyoruz gibi düşünebilirsiniz.
İşte gerçekte de kamera görevi gören radar ağı ile güvenlik görevi gören S-400'lerin arasında bir bağlantı olmayacak. (Telsiz bağlantısı değil veri bağı gibi bağlantılardan bahsediyorum.)

Dolayısıyla S-400'ün yapılan çoğu propagandadaki kadar iyi olamaması yüksek bir ihtimal.
Üstüne üstlük IFF yani dost düşman ayrım sistemi konusunda bile herhangi bir netlik yok. Yani güvenliği sağlayan personel plaza çalışanlarını tanımıyor veya plaza çalışanlarımızın bir kimlik kartı yok.

Dolayısıyla güvenliğimiz kim bu plazanın çalışanı, kim yabancı bunu bilmiyor.
S-400'de işte maalesef buna benzer bir yapıda çalışacak. Elimizdeki diğer radar sistemlerinden faydalanamayacak. Yalnızca kendi radarı ile gördüğü hedefe angaje olabilecek.

Örneğin Çiğli Üssüne konuşlandırsak adaların arkasını ya da ufuk çizgisinin daha altını göremeyecek.
Ankara'nın korunması için Mürted üssüne konuşlandırsak herhangi bir balistik füze erken ihbar sistemi ile birlikte çalışmadığı için balistik füzeyi gerektiği kadar çabuk görüp müdahale etmesi çok zor olacak.

Düşman uçağını vururuz desek dağların arasından gelen uçağı göremeyecek
Radarlar bilindiği üzere yer şekillerinden etkilenir.

Örneğin Atina üzerinde uçan uçağın tespit edilmesi için o uçağın 50.000 ft (15 km) irtifada uçması gerekiyor. Alçak irtifadan yani 150 ft (50 metre) den gelen uçağın tespit mesafesi ise gördüğünüz gibi yeşil alanla sınırlı.
S-400 dışında şuanda envanterde güncel başka yüksek irtifa hava savunma sistemi bulunmuyor.

Orta irtifada ise yine Yunanistan'da olduğu gibi I-Hawk sistemleri kullanılıyor. Bu sistemler Hawk-XXI seviyesine modernize edilmişti.

Orta irtifada Hisar-O+'ların teslimi de başladı.
Alçak irtifada ise yine bir yerli çözüm olan Hisar-A+'lar geçen sene itibariyle teslimata başlamıştı. Bir diğer yerli çözüm olan Sungur sisteminin ise envantere girme aşamasında olduğu biliniyor. İlk teslimatların 2022 içerisinde yapılması planlanıyor.
Sungur'un yanı sıra elimizde KMS-Atılgan ve KMS-Zıpkın sistemleri de yer alıyor.

Bunların dışında elimizdeki bir diğer alçak irtifafa hava savunma füze sistemi ise Rapier füzeleri. Bu füzeler muhtemelen Hisar-A+'ların envantere girmesiyle envanter dışına çıkarılacaktır.
Omuzdan atılan hava savunma füzeleri (MANPADS) olarak da yine KMS araçlarında kullanılan Stinger füzeleri kullanılıyor.

Bu füzelerin yerine/yanına da yine Sungur sisteminde kullanılan yerli üretim PorSav füzesinin gelmesi bekleniyor. Teslimatların başlamış olması yüksek ihtimal.
Namlulu uçaksavar sistemleri olarak ise elimizde 35 mm Oerlikon topları ve yine yerli bir çözüm olan Korkut sistemi yer alıyor.

Bunların dışında M42A1 Duster, L-60, L-70T vs. gibi aktiflik durumunu bilmediğim çok sayıda uçaksavar da mevcut. Kayda değer olduklarını sanmıyorum.
Deniz platformlarında ise:

Gabya sınıfı fırkateynler RIM-66 SM-1 ve RIM-162 ESSM füzeleri ve Phalanx CIWS (20 mm) sistemlerini kullanıyor.

Barbaros sınıfı fırkateynler ise yine ESSM füzelerinin yanı sıra yakın hava savunma sistemi olarak Sea Zenith CIWS (25 mm) kullanıyor.
Yavuz sınıfı fırkateynlerde RIM-7 Sea Sparrow sistemi ve yine Sea Zenith CIWS (25 mm) kullanıyor.

Ada sınıfı korvetlerde ise RIM-116 RAM yakın hava savunma sistemleri kullanılıyor.

Türkiye'nin lazer silah sistemleri üzerine çeşitli çalışmaları da mevcut.
Gelecek yıllarda ise hem karada hem denizde hava savunması için Hisar-RF, Hisar-G, Siper, Gökdeniz, MKE CIWS gibi projelerin envantere girdiğini göreceğiz.

Ayrıca deniz kuvvetleri için de yine gelecekte TF-2000 gibi projelerin olduğunu da not etmek lazım.
Kısaca tüm bu sistemlerde kullanılan mühimmatların menzillerini listeleyelim:
- S-400 (~400 km(?))
- I-Hawk (40 km)
- Hisar-O+ (25+ km)
- Hisar-A+ (15+ km)
- Rapier (8 km)
- Atılgan/Zıpkın (8 km)
- Sungur (8 km)
- Stinger (8 km)
- PorSav (8 km)
- Korkut (4 km)
- Oerlikon (4 km)
Deniz sistemleri için ise:
- RIM-162 ESSM (~50+ km)
- RIM-66 SM-1 (~50 km)
- RIM-7 Sea Sparrow (18 km)
- RIM-116 RAM (9-15 km)
- Phalanx (3,5 km)
- Sea Zenith (2 km)
şeklindedir.

Kısaca yüksek irtifada şuan için Yunan tarafı, orta ve alçak irtifada ise Türk tarafı üstün duruyor.
Bu üstünlük özellikle de yeni nesil Korkut, Sungur, Hisar-A+ ve Hisar-O+ gibi modern sistemlerle birlikte kazanılmış durumda.

Türkiye'nin ilerleyen yıllarda envanterine katacağı Hisar-RF, Hisar-G ve Siper projeleri ile birlikte orta ve yüksek irtifada eli daha da güçlenecek.
Radar yetenekleri konusunda 2 ülkenin de NATO üyesi olmasından kaynaklı olarak elleri güçlü.

2 ülkenin de hem kendi radar kaplaması yeterince iyi seviyede, hem de NATO'dan gelen bilgilerden de ekstra olarak faydalanılabiliyor.

Gizli saklı bir şeyler yapmak iki taraf için de zor
Türkiye'nin eli ise Yunanistan'dan bir nebze daha iyi olarak görülebilir. Zira yine yerli projeler kapsamında Kalkan radarları, ÇAFRAD projesi, EİRS sistemi gibi ürünler envantere girdi/girecek.

Ayrıca yine E-7T ile HEİK kapasitemiz de Yunan tarafından daha iyi durumda.
Yunan tarafının avantajı ise Ege adalarında bulunan radar statüleridir. Burada bulunan radarların kapasiteleri hakkında bilgim yok ancak yine de Ege üzerindeki faaliyet ve trafiklerin oldukça büyük bir kısmını takip edebileceklerini düşünüyorum.
Öte yandan yer radarları konusunda Türkiye'nin özellikle adaların silüeti dolayısıyla dezavantajda olma potansiyeli mevcut. Zira adalarda bulunan yükseltiler yer radarları için Batıya doğru bir perdeleme imkanı sağlıyor.

Yani hava ve deniz araçları adaların arkasına saklanabilir
Bu konuya aslında S-400'ün dezavantajlarını anlatırken değinmiştim.

Radarlar yer şekillerinden etkilendiği için radarın bulunduğu yükselti azaldıkça görüş açısı içerisindeki yükseltilerden daha fazla etkilenmeye başlar.

Adaların silüeti görüldüğü üzere bu konuda bir dezavantaj.
Bu başlığı da bitirmeden önce gördüğünüz gibi Türk tarafının hava savunma sistemleri ile alakalı niceliklerinden bahsetmedim.

Bu konuda açık kaynaklarda çeşitli bilgiler yer alsa da güvenilir bilgiler bulamadığımdan dolayı sayılara pek girmediğimi belirtmek isterim.
7) Coğrafya ve Yerleşim

Bu bölümde Yunan hava gücünün dağılımından, coğrafyanın sağlamış olduğu avantajlar ve dezavantajlardan ve derinlik anlayışından biraz bahsedelim.

Öncelikle Yunanistan'ın tehdit algısından başlayalım. Yunanistan'ın tek tehdit algısı Türkiye'dir.
Dolayısıyla tüm silahlanma programlarını, tüm konuşlanma düzenini, tüm plan ve prensiplerini Türk ordusuna göre şekillendirmektedir.

Biz ise bu konuda dezavantajlı tarafız. Türkiye kelimenin tam manasıyla 4 taraftan da ayrı tehdit algısına sahip bir konumda yer alıyor.
Yunanistan dikine uzanan bir coğrafyaya sahip. Doğu-Batı ekseninde ise derinliğe pek sahip değil.

Bu durum özellikle de savunma açısından büyük bir dezavantajdır. Zira geri çekilme ihtiyacı hissedilen anda güvenlik elde edebileceğiniz kadar çekilebilme şansınız olmayabilir.
Yunanların yapmış olduğu hatalardan birisi de budur. Askeri üsleri derinlik içerisinde değildir.

Türkiye ise geniş coğrafyası ile hem Doğu-Batı ekseninde hem de Kuzey-Güney ekseninde belli bir derinliğe sahiptir. Hava meydanlarının konumları Yunanistan'a göre daha iyidir.
Adalar üzerinde çok sayıda hava meydanı görülmekte olsa da şuanda askeri maksatla kullanmış olduğu 14 adet hava meydanı bulunuyor.

Bunlardan:
- 6'sı muharip uçak üssü
- 4'ü ileri üs
- 2'si eğitim uçağı üssü
- 1'i Ulaştırma ve HEİK uçağı üssü
- 1'i ise VIP uçak üssü.
Bunların dışında kalan meydanların ise bazıları ulusal, bazıları uluslararası sivil havalimanları. Bazı meydanlar ise zaman zaman askeri maksatlı olarak da kullanılabiliyor. Bunların haricinde bazıları ise kapatılmış durumda.

Sayıları ve dağılımı sizi yanıltmasın...
Yanıltmasın diyorum çünkü meydanların çoğu yalnızca uzun ve düz bir yoldan hallice. Yani birden çok sayıda pist, pist boyunca uzanan taksi yolları, koruganlar, teçhizat depoları gibi yapılardan bahsetmek güç. Pistlerin uzunluğu da pek fazla değil.

Örnek görselleri bırakıyorum:
Hava meydanlarının bir çoğunun bu şekilde olmasının sebebini net bir şekilde bilmiyorum ancak tahminim Olympic Air ve Sky Express gibi bölgesel turboprop uçak kullanan Yunan Hava Yolu şirketlerinin ihtiyacını karşılayabilecek seviyenin yeterli görüldüğü yönünde.
Özellikle Ege adaları üzerindeki meydanların tamamına yakını bu tarz bir yapıya sahip. Tüm Yunanistan genelindeki bu tarz pistlerin görünümünü ise ilk görselde bulabilirsiniz.

İkinci görselde ise daha büyük (muhtemelen uluslararası) hava meydanları görülüyor.
Daha büyük meydanların sayısının oldukça az olduğunu görebiliyoruz.

Bu arada bir dip not bilgisi olması açısından dikkatimi çeken bir konuyu da belirteyim.

Yunanistan kapatmış olduğu meydanların pistlerinin çoğunu yıkmış değil. Yani meydanlara aktif olmasa da pek dokunulmamış.
Şimdi gelelim "Adalarda bulunan meydanlar Yunan Hava Kuvvetleri için avantaj mıdır, Yunanlar bu meydanları efektif şekilde kullanabilir mi, bu meydanlar Yunanların ne işine yarar?" kısmına.

Öncelikle adalardaki meydanların hiçbir işe yaramayacağını tabii ki söyleyemeyiz.
Ancak aynı şekilde bir game-changer etkisi olacağını söylemek de oldukça iddialı bir yaklaşım olacaktır.

Adalarda bulunan meydanlar genel olarak 1-1,5 km uzunluğa sahip tek bir pisti bulunan, korugan ve taksi yolu bulundurmayan bir yapıya sahip.
Buna rağmen elbette acil bir durumda uçağın denize çakılmasındansa güvenli iniş veya en azından minimum hasarla iniş için şansını deneyebileceği alternatiflerin olması elbette Yunanlar adına bir avantaj.

Ancak savaş durumunda bu avantajı ne kadar sağlayabilir merak konusu...
Öncelikle Türkiye'ye oldukça yakın konumda bulunan adaların neden bir alternatif veya avantaj yaratamayacağını detaylı anlatma gereği duymuyorum.

Obüsler, ÇNRA'lar ve topçu roketlerinin menzili içerisinde yer alan meydanların efektif şekilde kullanılması pek mümkün olmayacaktır.
Zaten görüldüğü üzere çok sayıda meydan bu yüzden alternatif olamayacaktır.

Yunan ana karasına daha yakın olan adalarda ise hem lojistik anlamda hem de güvenlik anlamında zafiyetlerin olması çok muhtemeldir.
Yine de kısaca özetlemek gerekirse bir karayolu ya da demiryolu kullanılarak adalara ulaşılmayacağına göre adaların ihtiyacı olan lojistiğin ya denizden ya da havadan taşınması gerekir

Denizden yapılacak ikmal bana nispeten daha mümkün geliyor. Ancak yine de zorlayıcı olacaktır.
Havadan yapılacak ikmal ise görece yakın adalar için daha kolay olsa da uzak adalar için çok zordur.

Yunan Hava Kuvvetleri'nin hava ulaştırma gücü meydan sayısına kıyasla yetersizdir. Komşunun nakliye filosu pek geniş değil. Dolayısıyla dikkatli kullanmak durumundalar.
O yüzden özellikle de bir savaş durumunda yakın adaların dahil pek fazla havadan desteklenebileceğini düşünmüyorum. Öncelikler çok farklı noktalara kayacaktır.

Bu adalara hem uçak mühimmatı, hem bakım teçhizatları, hem yakıt, hem de insani ihtiyaçlar gönderilmelidir.
Yunan Hava Kuvvetlerinde bunu sağlayacak lojistik anlayış yok. Üstüne zaten platform anlamında imkan da yok.

Denizden yapabileceklerse onlar için ne ala...

(Bu arada bu yorumlar hava üstünlüğü kazanmamış bir Yunanistan için yapılmaktadır.)
Dolayısıyla hava üstünlüğünü mutlak olarak ele geçirmeyen bir Yunan Hava Kuvvetleri için adalar çok bir avantaj ya da alternatif olamayacaklardır diye düşünüyorum.

Yine de acil durumlarda uçağı/pilotu kurtarabilmek adına tabii ki iş görebilirler.
Yunan hava gücü açısından daha önemli olan husus ana karasında ya da Girit'te yer alan meydanlardır.

Görüldüğü üzere bu meydanların sayısı hem oldukça fazladır hem de hava/kara/deniz yolları ile üsler arası ikmal/kaydırma yapmak çok daha kolaydır.
Az önce Yunanistan'ın eski pistlere pek dokunmadığına değinmiştim. Özellikle bu pistlere karayolu ile lojistik sağlanması çok muhtemeldir. Bu sebeple savaş durumunda kullanılabilme potansiyellerinin de oldukça yüksek olacağını düşünüyorum.

Gelelim filo konuşlanmalarına.
Görüldüğü üzere adalar üzerinde (Girit'in batısı hariç) aktif filo bulunmuyor. 6 muharip üsten 1'i Girit'te, 3'ü ise anakaranın doğusunda yer alıyor. Kalan 2 üs ise anakaranın batısında yer alıyor.

Adalardaki meydanlar ise ileri üs görevi görüyor.

Ulaştırma üssü ise Atina'da.
Yeni alınan Rafale B/C F-3R uçakları ise Tanagra üssünde konuşlu 332. filoda görev yapacak. Alınması durumunda F-35'lerin de F-4'ler ile değiştirileceğini düşünürsek, F-35'ler de Andravida üssünde 338. filoda konuşlanacaklardır.

Yunan üslerinin bazıları Türkiye'ye çok yakın.
Özellikle 3 farklı F-16 filosunu bünyesinde barındıran Neo Anchialos üssü ve 1 F-16 filosunu barındıran Larissa'nın yanı sıra 2 Mirage-2000 (ilerleyen zamanlarda Rafale) filosunu barındıran Tanagra ve ulaştırma/HEİK filosunu barındıran Elefsis üslerinin herhangi bir derinliği yok
Bu üslerin Türkiye tarafından etki altına alınması oldukça kolay olacaktır. Bunu hem balistik füze veya seyir füzesi gibi uzun menzilli mühimmatlar için söylüyorum hem de savaş uçakları ile yapılabilecek hava harekatları için söylüyorum.

Ancak tabii ki bu o kadar kolay değil.
Çünkü yalnızca balistik füze ve seyir füzesi ile bir üssü susturmak mümkün değil maalesef. Örneğin Yunan Hava Kuvvetleri'nin 4 büyük üssünü ele alalım.

Attığınızı vuracak olsanız bile üs başına en az 12-15 adet füze atmanız gerekir.
Çünkü hem pistleri hem de taksi yollarını vurmanız gerekir. Ayrıca savaş şartlarında mümkün olan her yol deneneceği için pistleri yalnızce 1'er 2'şer yerden vurmak da çözüm olmayacaktır. Pistin vurulmayan 2 noktası arasından uçak kalkamayacak kadar sık aralıkla vurulması gerekir.
Bir pistin uzunluğunun ortalama 3 km olduğunu düşünürsek attığınızı vuracak olsanız bile pist başına en az 4 hatta 5 füze atmanız gerekir. Ayrıca yine pist kenarında yer alan taksi yollarını da tahrip etmeniz gerekir çünkü savaş durumunda bulduğunuz düzlükten kalkarsınız.
Tüm bunları hesap ettikten sonra üs başına en az 12-15 füze atmak gibi bir sonuç çıkıyor. Bu füzelerden bazıları HSS'lerce etkisiz hale getirilebilir. Bazıları hedefini vuramayabilir. Bu durumda attığınız füze sayısını artırmanız gerekir.

Kabaca x2 deseniz etti size 30 füze.
Eğer bir hava harekatı düzenlemeyecekseniz attığınız füzenin tesir etkisine göre değişkenlik gösterecek bir süre zarfında o pistlerin ve taksi yollarının tamir edileceğini de unutmamak gerekiyor. Bu yüzden yalnızca balistik füze/seyir füzesi ile her şey bitmiyor.
Balistik füze/seyir füzesi ile bir askeri üsse saldırıp hem o üssü yapısal olarak tahrip etmek hem de içerisindeki uçakları tahrip etmek çok zor. Daha doğrusu çok maliyetli bir iş. Var olan envanterinizin ciddi bir bölümünü sırf bu iş için ayırmanız gerekir.
Üslerde Shelter denilen koruganlar bulunuyor. Bu koruganlar genellikle 1-1,5 metre betondan oluşuyor. Ve bir üste bunlardan 30-35 adet kadar olabiliyor.

Üstelik bunlar pist kadar da büyük hedefler değiller. Dolayısıyla bunlara BF/SF ile tesir etmek de zorlayıcı olacaktır.
Bu yüzden bir balistik füze/seyir füzesi saldırısının mutlaka Offensive Counter Air (OCA) harekatları ile desteklenmesi gerekir.

En optimum koşullarda 30 dk, daha gerçekçi ve uygulanabilir senaryolarda ise en az 1-2 saat süreyle üslerin susturulması amaçlanmalıdır.
Bu süre zarfında 2. dalga olarak sığınak delici bombalarla yüklü olan uçaklar tarafından üs tekrar vurulmalıdır.

Bunun için kaç uçak gerekir, kaç bomba gerekir bunlar da hedef sayınıza, bomba tipinize, uçak tipinize vs. bağlı olarak oldukça değişkenlik gösterir.
Tabi bir de bu koordinasyonu yakalayacak silahlı kuvvetler personeli gerekir.

Mutlaka sorulacaktır, TSK özelinde bakarsak bunlar için:
- Koordinasyon var
- Mühimmat var (SERT-82, SARB-83, NEB-84, MİN-BO)
- BF/SF var (BORA/SOM ve yakında KARA-ATMACA/GEZGİN)

Yani malzememiz var.
Ama yine de bu işlerin buraya yazmak kadar kolay olmadığının farkında olmak lazım.

Bu konuyla alakalı görüşlerden biri de içerisinde filo bulunan üslere 30-40 adet değil 100-200 adet füze atarak üssü tamamen imha etmek üzerinedir.
Düşünce odur ki 200 füze ile 1 milyar $ maliyetli bir saldırı düzenlesek, içerisindeki 40 tane uçakla birlikte üs tamamen imha olacağından karşı tarafa 3-4 milyar $ değerinde hasar verilecektir.

İlk bakışta bu kulağa oldukça mantıklı gelebilir ancak gerçekte bu ihtimal çok az.
Çünkü 40 tane uçağı aynı anda tek bir üste yakalama olanağı çok zor.

Tamam Yunanlar bu kadar meydana lojistiği ne kadar sürede ve ne ölçüde sağlayabilecek bunlar soru işareti ancak neticede 40 tane, 60 tane uçağı aynı yerde tutmayacaklardır.
Dolayısıyla kesin istihbarat olmadan bir üsse 200 tane füzeyi boşaltamayız.

Harita üstünde de görüldüğü üzere Yunanların bu uçakları kaçırabileceği onlarca alternatif meydanı var.

Yani tamam uçakları o meydanlarda faal tutamaz ancak en azından imha olmalarının önüne geçebilir.
Bu kadar meydanın tamamını aynı anda susturmak gibi bir durumun mümkün olamayacağı da gayet açık

Bu arada dediğim gibi, uçaklar bir aradayken gafil avlamak da pek mümkün değil. Gerçek bir tehdit hissettikleri anda zaten meydanlara dağıtırlar uçakları. Vurulmayı beklemezler
Son olarak Yunanistan'la alakalı değinebileceğimiz bir nokta da radar statüleri olabilir.

Görüldüğü üzere Yunanlar hem Ege adalarına hem de Kıbrıs'a çok sayıda radar yerleştirmiş durumda. Bu radarların niteliği hakkında bilgim yok ancak iyi bir kaplama sağlayacakları aşikar.
Özellikle Türkiye'ye yakın olan adalardaki yükseltilere konuşlandırılan radarlar gözetleme ve durumsal farkındalık açısından Yunanistan'ın elini güçlendiriyor..

Bu yüzden daha önceki bir twitte "tarafların birbirinden gizli saklı iş yapması pek kolay olmayacaktır" dedim.
Yunanistan'ın coğrafyası ile alakalı değerlendirmeleri burada nihayete erdirelim ve kısaca Türkiye'nin de coğrafyasına biraz değinelim.

Başta da dediğim gibi Türkiye Yunanistan'a nazaran çok daha problemli bir coğrafyada yer alıyor. Özellikle de Doğusundan ve Güney Doğusundan...
Bu sebeple olası bir savaşta tüm odağını batıya kaydırabilmesi mümkün değildir.

Yine de hava meydanlarının dağılımına bakacak olursak batıdan gelebilecek tehditlere karşı gerekli önlemlerin düşünüldüğünü söylemek mümkün.

Türkiye derinlik avantajını kullanmış.
Örneğin toplamda şuan için 4 F-16 filosunu barındıran Balıkesir ve Bandırma üslerine ulaşmak için Türk anakarası üzerinde 120 ila 150 km arasında bir mesafe kat etmek gerekiyor. Bu mesafe bölgeye en yakın üçüncü muharip üs olan Eskişehir için 350 km'ye çıkıyor.
Benzer şekilde Yunanlar Kıbrıs adasına yönelik bir niyete giriştiklerinde de Kastelli'den kalksalar 650 km'ye yakın mesafe almaları gerekiyor. Souda üssünden kalktıkları takdirde bu mesafe 750 km'yi aşıyor.

Ancak İncirlik üssünden kalkan Türk uçağı yarı yarıya daha avantajlı.
İncirlik ile Kuzey Kıbrıs toprakları arasındaki mesafe ~285 km iken Baf tarafı ~375 km. Söylediğim gibi Yunanlar için Baf'a gelmesi ise en kısa yoldan bile 650 km'yi buluyor.

Bu, tanker uçak kabiliyeti olmayan bir kuvvet için uçakların yakıtlarını önemli ölçüde tüketmesi demek.
Ters taraftan bakacak olursak Eskişehir, Konya, Mürted gibi meydanlardan kalkacak Türk uçaklarının Ege'ye ulaşması için fazla yakıt yakmaları gerekmiyor mu?

Elbette gerekiyor ancak Türkiye'nin elinde bu dezavantajı giderecek tanker uçak kabiliyeti bulunuyor.
Örneğin Kütahya, Uşak veya Manisa gibi illerimizin semalarında yapılacak bir havadan yakıt ikmali ile uçaklarımız sanki o an bir üsten havalanmış gibi full yakıtla Ege'ye çıkabilirler.

Bu uçaklar daha sonra yine güvende olacakları üslerimize de geri dönebilirler.
Örneğin Türk uçakları Çanakkale üzerinden Ege'ye çıktıkları anda uzun erimli mühimmatlarla ~280 km mesafede Yunan hava üslerine tesir edebilecekken yani kendi anakarasından henüz çıkmışken, Yunan uçakları Türk üslerine tesit etmek için Ege'nin orta bölümüne kadar gelmek durumunda
Bu konunun dışında yine Türkiye'nin yedek meydanlarına da göz atabiliriz.

Ana üsler her ne kadar ülkenin iç kesimlerinde yer alsa da sınırlara daha yakın konumda bulunan yedek meydanlar da bulunmaktadır. Tıpkı Yunanlar gibi biz de uçaklarımızı bu meydanlara dağıtabiliriz.
Konusu gelmişken ani baskın durumlarıyla alakalı da bir şeyler söylemek gerek. Öncelikle Rusya-Ukrayna savaşında da gördüğümüz üzere savaş gelmeden önce "geliyorum" diyen bir olgu.

Bu baskın harekatlarından en meşhuru olan 6 gün savaşı (Odak Operasyonu) için de böyle.
Yani İsrail Mısır'a saldırdığında zaten taraflar savaşın eşiğindeydi. Zannedilenin aksine İsrail uçakları durduk yere bir anda Mısır üzerinde belirmedi. Bir barış/ateş kes statükosu veya konjonktürü yoktu.

Dolayısıyla gerilim yükselmeden ve savaş pozisyonu alınmadan savaşılmıyor
Türk-Yunan ilişkileri özelinde de ciddi anlamda savaş çıkma olasılığı yükseldiğinde (Kardak Krizindeki gibi) orduların buna göre pozisyon aldığını görürüz.

Bu noktada bir karambol yaşanmaması için hangi pilotun, hangi uçakla, hangi meydana intikal edeceği önceden bellidir.
Kısaca özetlemek gerekirse coğrafya anlamında tehdit algısı olarak Türkiye dezavantajlı tarafken, derinlik anlamında da Yunanistan dezavantajlı taraftadır.

Yunanistan hava üstünlüğünü kazanamadığı noktada güvenli bölge tesis etme anlamında oldukça zorlanacaktır.
Yunan hava gücünün önemli bir kısmının ülkenin doğu taraflarında yer alması onlar adına önemli bir risktir. Türkiye kendi anakarasından çıkmadan dahi bu gücü hedef alabilecek potansiyele sahiptir.

Türkiye'nin hava üstünlüğünü kaybetmediği takdirde güvenli alanı daha fazladır.
Fakat olası bir savaş durumunda Yunan Silahlı Kuvvetleri'nin bütünüyle Türkiye'ye karşı organize olabileceğini, buna karşılık Türkiye'nin mutlaka Doğu ve Güneydoğu'da belli bir kuvvet bırakması gerektiğini de unutmamak gerekir diyelim ve bu bölümü de sonlandırmış olalım.
8) Geleceğe Bakış

Esasen bu ana kadar iki ülkenin de geleceğe yönelik olarak planlarını kendi ilgili bölümlerinde anlatmaya çalıştık ancak tekrar bir özet geçersek sanırım zararı olmaz.

Öncelikle iki ülkenin geleceğe yönelik perspektifleri birbirinden çok farklı noktalarda.
Bu perspektifler tabii ki ülkelerin izlemiş olduğu politikalara bağlı. Flood'un önceki kısımlarında değindiğimiz üzere Yunanistan'ın tek tehdit algısı Doğusunda bulunan Türkiye üzerine şekilleniyor.

Türkiye ise Doğu-Batı-Kuzey-Güney her yönden farklı tehdit algısına sahip.
Üstelik Katar, Somali, Libya vs. gibi farklı ülkelerde de varlık gösteriliyor

Buna karşılık Türkiye'ye geçmişten bu yana takınılan bir negatif tavır ve izlenilen politikalar mevcut. Bu tavır zaman zaman olumlu yönde seyretse de özellikle son yıllarda bir hayli kötü noktaya geldi
Geldiğimiz bu son nokta itibariyle açık bir şekilde gözlemiyoruz ki Türkiye bugün dışarıdan bir ürünü (bir hazır sistem (örneğin gemi baş topu), bir alt komponent (örneğin elektronik kart) veya komple bir platform (örneğin uçak) fark etmez) kolay kolay alabilecek durumda değil.
Buna karşılık Yunanistan ise istediği hemen her şeyi oldukça kolay bir şekilde ve masrafını düşünmeden elde edebiliyor.

Dolayısıyla tek tehdit algısı Türkiye olan ve her şeyi kolaylıkla elde edebilen bir ülke olarak Yunanistan'ın yerli bir sanayiye ihtiyacı yok.
Diğer tarafta Türkiye ise mevzubahis örtülü/açık ambargolar sebebiyle yerli bir sanayiye mecburen sahip olmak durumunda.

Bu kapsamda ülkelerin geleceğe yönelik tedarik planlarının, genel çerçevede kendilerine göre doğru bir yol izlenerek oluşturulduğunu değerlendirebiliriz.
Yunanistan'ın gelecek planları dışarıdan yapılan hazır alımlar üzerine kuruludur.

Bu alımlar sırasıyla:

Fransa'dan Aster füzelerine sahip Belharra sınıfı fırkateynlerdir. Bu fırkateynler sayesinde Yunan Donanmasının hava savunma gücü şuanki durumlarına nazaran ciddi artacaktır.
Bunun dışında yine Fransa'dan 18 adet alınan Rafale uçaklarının +6 siparişle kısa vadede 24 adede çıkarılması, orta/uzun vadede ise 48 adede kadar çıkarılması gündemdedir.

Aynı zamanda ABD'den 20+20 şeklinde toplam 40 adet F-35 için ikinci defa resmi taleplerini ilettiler.
Bunlara ek olarak yine ABD'den 3 adet MQ-9B SeaGuardian alma niyetinde olan Yunanlar, Türkiye'nin hava gücünü durdurmaya yönelik olarak da bazı alımlar yapma niyetinde.

Bunlar İsrail'den Iron Dome (Demir Kubbe) ve Drone Dome sisteminin alımı ve ABD'den Patriot modernizasyonu.
Iron Dome ile savaş durumunda Türkiye'nin atacağı mühimmatları ve İHA'ları durdurmayı hedefleyen Yunanlar, Drone Dome sistemi ile de İHA'lara EH uygulayarak etkisiz kılmayı hedefliyor.

Kesin bir anlaşma yok ancak Yunan tarafının bu sistemlere ilgisi olduğu dedikoduları mevcut.
Öte yandan yine uçaklara ve balistik füzelere karşı korumasını artırmak üzere Yunanların bir diğer adımı ise 1 Patriot bataryasını Suudi Arabistan'a kiralamak suretiyle bu bataryanın PAC-3 seviyesine modernize edilmesini sağlamak.
Suudi Arabistan bilindiği üzere Yemen'de faaliyet gösteren Husilerle çatışma halinde. Bu kapsamda hava savunma gücüne takviye arayışında iken Yunanistan ile anlaşma sağlanmıştı.

Anlaşmaya göre Yunan Patriot bataryası Suudi Arabistan'a götürülecek ve orada görev yapacaktı.
Sistemin ne kadar süre orada kalacağı belli olmasa da Suudi Arabistan sistemin tüm nakliye ve işletim masraflarını karşılayacağı gibi sistemin PAC-3 seviyesine modernize edilmesini de finanse edecek.

Böylelikle bir Patriot bataryalarını ücretsiz modernize ettirmiş olacaklar.
Bunların haricinde 84 adet F-16 uçağını B70 seviyesine modernize edecek olan Yunanlar modernize edilen ilk uçaklarını yakın gelecekte teslim almaya başlayacak. Projenin 2027-2028 yıllarında tamamlanması bekleniyor.

2027-2028 tarihlerinde Yunan hava gücünde ciddi artış yaşanacak.
Zira aldıkları ve alacakları uçakların teçhizat anlamında da kabiliyetlerini artırıyorlar.

Bu kapsamda F-16 uçakları için:
- AGM-84L Harpoon Block II Gemisavar Füze
- AGM-88E AARGM Anti Radyasyon Füzesi
- AN/AAQ-33 Sniper Hedefleme Podu

tedarik etme istekleri mevcut.
Ayrıca yine Rafale uçakları için de AASM-Hammer ve Meteor mühimmatının dışında ekstra MICA, SCALP ve Exocet alma niyetinde olduklarına dair dedikodular var.

Özellikle hava-yer konusunda eksikleri olduğunu söylediğimiz Yunan tarafı için Hammer, Harpoon ve AARGM çok iyi takviyeler
Ayrıca Sniper hedefleme podu ile birlikte mutlaka JDAM, Paveway (LGB), JSOW ve hatta JASSM istekleri de olacaktır.

Son olarak AH-64A'larına da Spike-NLOS takma niyetinde olduklarını söyleyebiliriz. Spike-NLOS da yine kabiliyetleri ile sahanın önemli unsurlarından biri olacaktır.
Türkiye ise yine az önce belirttiğim gibi tedariklerinin çok büyük bir kısmını yerli üretim ile yapmaya çalışmaktadır.

Güdümlü mühimmat konusunda kendimizi oldukça geliştirdik. HGK, LGK, KGK, Teber, Laçin, Gökçe ve Gözde güdüm kitleri ile akıllı bomba ihtiyacımızı karşılıyoruz.
Genellikle ABD orjinli Mark-80 serisi bombalar için kullanılan bu güdüm kitlerini başka konseptlerle kullanabileceğimiz yerli mühimmatlar da mevcut.

Örneğin NEB-84, SARB-83 ve SERT-82 gibi delici bombaları da bu güdüm kitleri ile güdümlü hale getirebiliyoruz.
Yani örneğin KGK güdüm kitini SARB-83 veya SERT-82 ile kombinlediğimizde ~110 km menzilli bir sığınak delici bomba elde edebiliyoruz.

Tabi kendinden güdümlü olan mühimmatlar da mevcut. Şuan envanterdeki en meşhur mühimmatlar MAM-L, MAM-C ve MAM-T.
S/İHA'lar için geliştirilen bu mühimmatlar hem mühendislik ve teknoloji anlamında son derece büyük bir tecrübe kazanımı oldu hem de dünyanın birçok farklı coğrafyasında düzenlenen operasyonlarda çok büyük başarılara imza atılmasına olanak sağladı.
Bunların yanı sıra yine yakın geleceğin en önemli mühimmat konseptlerinden biri olacak olan Minyatür Bomba gibi uzun menzilli (~100 km) ve çok adette taşınabilen çözümlerimiz de mevcut.

Bunlardan sonra da itkili mühimmatları sırasıyla sayabiliriz.
Bu klasmanın ilk ürünü olan SOM füzesi 250 km menzili ile derinlemesine hassas taarruz kabiliyetimizi önemli ölçüde artırmıştı. Şimdi de modüler yapısı ile Kuzgun mühimmat ailesi tıpkı SOM gibi 250 km'lere varan menzillere ulaşabilecek.

Bir diğer itkili mühimmat ise Çakır füzesi
150 km menzili ile Çakır füzesi de yine platform bazında esnek kullanımı ile ön plana çıkacak.

Son olarak şuana kadar siluetini görmediğimiz ancak AGM-88 HARM füzesinin muadili olacağını düşündüğümüz anti radyasyon füzesi Akbaba'yı da sayabiliriz.
Bunlar havadan yere atılabilecek mühimmatlardı. Havadan havaya mühimmat alanında ise sırasıyla Akdoğan, Bozdoğan, Gökdoğan ve Gökhan projeleri yürütülüyor.

Türkiye yakın gelecekte mühimmat zenginliği açısından oldukça iyi bir noktaya gelecek.
Bunun yanı sıra teçhizat ve sensör anlamında da gelişmeler göreceğiz.

Elektronik Harp alanında kullanılacak olan EHPOD/EDPOD projeleri ve Seymen projesi üzerinde çalışmalar devam ediyor. Yerli AESA radar projesi MURAD ile kısa vadede F-16 ve Akıncı için AESA radar geliştiriliyor
Tabi bu mühimmatları, sensörleri ve teçhizatı taşıyacak platformlardan da bahsetmek lazım.

Öncelikle LHD-Anadolu'da kullanılması için geliştirilen ve belki de yeni bir konseptin doğmasına sebep olacak olan TB-3'lerin adını sayabiliriz.
Yine başka konseptlerin ortaya çıkmasını sağlayabilecek olan muharip insansız uçak sistemi MİUS-Kızılelma'yı da sayabiliriz.

MİUS'un da yine LHD-Anadolu'da kullanılması planlanıyor.

Bunların dışında ilerleyen zamanlarda İHA sistemlerinde Aksungur ve Akıncı sayısı artırılacaktır
Özellikle Aksungur'un deniz üstü görevlerde SAR radarı ve Sonobuoy kullanımı ile büyük katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.

Aynı zamanda daha güçlü yapıya sahip Akıncı-B ve Akıncı-C'nin envantere girmesi ile Akıncı'nın faydalı yük yelpazesi ve elastikiyeti artacaktır.
Türkiye aynı zamanda hedef drone & kamikaze drone konusunda da iyi bir noktaya ilerliyor.

Alpagu, Kargu, Kargı, Şimşek ve Göksungur gibi projeler mevcut. Özellikle Şimşek ve Göksungur hem eğitim hem de sahte hedef olarak kullanılabilecek olmaları sebebiyle önemli projeler.
Bunların yanında Bora, Yıldırım, Kaplan gibi füze sistemlerinin yanı sıra yakın gelecekte Kara-Atmaca ve Gezgin gibi projelerle de satıhtan satha taarruz kabiliyetleri geliştirilecek.

Atmaca'nın kıyı savunma versiyonu ile kıyılarımızın ötesinde de hakimiyetimiz artacak.
Bunun dışında sırasıyla Hürkuş, Hürjet ve MMU projeleri de yürümeye devam ediyor.

Diğer yandan helikopter projeleri de devam ediyor. T-129 ATAK helikopterleri teslim edilmeye devam ederken T-625 Gökbey, T-929 ve T-925 helikopterleri de yakın/orta vadede envantere girecek.
Bunun dışında ABD ile iş birliği yapılarak üretilecek olan 109 adet T-70 genel maksat helikopter projesi var.

Deniz sistemlerinde ise uzun vadede hava savunma anlamında çağ atlatacak TF-2000 projesi mevcut.

Bunların dışında hazır alım & ortaklık anlamında bazı konular da var.
Öncelikle herkesin bildiği gibi ABD'den 40 adet F-16V B70 alımı ve eldeki 80 F-16'nın B70 seviyesine modernizasyonu konusunda resmi talep yapıldı.

Bunu haricinde İngiltere ile kısa zamanda ivme kazanan ilişkiler sebebiyle Eurofighter Typhoon uçakları için çeşitli dedikodular var
Uçak ihtiyacıyla alakalı çözümlerden birisi ise yerli modernizasyon projeleri.

Türkiye şuanda en yaşlı durumda bulunan F-16 B30 uçaklarını yapısal anlamda modernizasyona tabi tutuyor. Aynı zamanda yerli görev bilgisayarı entegrasyonlu Özgür projesi de seri üretime girmiş durumda
F-16 B30 uçaklarına Özgür modernizasyonu ve AESA radar entegre edilmesi halinde bu uçakları da büyük oranda B70 olarak addedebiliriz.

Özgür ile birlikte hem uçaktaki yerlilik oranı artacak, hem de görece çok daha modern bir kokpit yapısına kavuşulacak.
Bunun dışında hava savunma başlığında söylediğim gibi 2. sistem siparişi henüz verilmemiş olan S-400 var.

S-400'lerin yanı sıra son zamanlarda resmi makamlarca SAMP/T sistemiyle alakalı demeçler de veriliyor. Türkiye'nin zaten yıllardır Eurosam ile işbirliği yapma isteği vardı.
Yine hava savunma anlamında yerli proje olarak Siper sisteminin Block 2,3 gibi versiyonları üzerine çalışılacak.

Aynı zamanda Hisar-G projesi kapsamında havadan-havaya Göktuğ füzelerinin ABD'nin NASAMS sistemi gibi Hisar sistemlerinden atılması hedefleniyor.
Bunların haricinde yerli Demir Kubbe, GUMS gibi çalışmalar var.

Yine SAMP/T ile alakalı olarak Siper füzesini SAMP/T'den atmak, Aster füzelerini Siper sistemlerinden atmak gibi alternatiflerle alakalı ortaklıklar kurulabileceği söyleniyor.

Olacak mı gelecekte birlikte göreceğiz
Bunların dışında taktik veri bağı ve komuta kontrol teknolojileri konusunda da çalışmalar var.

"Kement" projesi ile birlikte yerli veri bağı geliştirme projesi tamamlandı.

"Hakim" projesi ile de yerli Hava Komuta Kontrol Sistemi geliştirilecektir.
Son olarak eğitim helikopteri kapsamında İtalya'dan 15 adet AW-119T ve eğitim uçağı kapsamında Pakistan'dan 52 adet MFI-395 Super Mushshak tedariki yapılacak.

Görüldüğü üzere Türkiye'nin gelecek planlarının tamamına yakını yerli projeler üzerine kurulu.
Bu durum oldukça olumlu bir durummuş gibi dursa da maalesef her zaman için olumlu olarak kabul etmek hatalı bir yaklaşım olacaktır.

Zira Türkiye yalnızca bunun böyle olmasını istemediği gibi bilakis aslında bunun böyle olmasına bazı noktalarda mecbur kalmıştır.
Yani örneğin bugün ABD'den F-16 haricinde herhangi bir uçağın alınabilme ihtimali olmadığı açıktır. Kaldı ki F-16'yı bile alabileceğimiz kesin durumda değil.

Fransa'dan, İsveç'ten, Rusya'dan ya da Çin'den de ekonomik politik ve teknik yönden uçak alabilecek durumda değiliz.
Dolayısıyla yerli projeler üzerine gelecek planı yapma sebebimiz yalnızca içimizdeki bağımsızlık ateşinden kaynaklanmıyor. Dediğim gibi bir noktada buna mecbur durumdayız.

Öte yandan bazı noktalarda yani elimizin daha rahat olduğu konularda ise kendimiz hatalar yapıyoruz.
Bu hatalar zaman zaman ister belirleme noktasında, zaman zaman talepte bulunma noktasında, bazen harekete geçme noktasında, bazen de bütçe ayırma noktasında yaşanıyor.

Bu konulardan da sonuç bölümünde daha detaylı şekilde bahsederiz

Ülkelerin politikası farklı. Bunu unutmayalım
Yani örneğin Yunanistan bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşmak zorunda değil. Hazır alım yapmak onlar adına bir problem teşkil etmiyor.

Ve en önemlisi zannedildiği şekilde batmayacak. Batsa bile hala güçlü bir orduya sahip olmaya devam edecekler. Uçak uçuramaz hale gelmeyecekler.
Dolayısıyla her şeyi almaları Yunanistan'ın sonunu getirmeyecek.

Aynı şekilde Türkiye'nin yerli sanayiye sahip olması da tüm problemleri kökten çözmeyecek. Yani biz silahımızı kendimiz yapıyoruz diye üstün taraf olmuyoruz.

Yunanlar da o silahın muadiline kolaylıkla ulaşabiliyor
Özetle iki ülkenin de izlediği politikalar birbirinden çok farklı noktalarda ve herkesin politikası kendine göre az veya çok doğru...

Diyelim ve nihayet bu uzun bilgiler sayesinde yaptığımız çıkarımları ele alacağımız son bölüm olan sonuç bölümüne gelelim.
9) Sonuç:

Yunan ordusu özellikle de hava gücü kapsamında kesinlikle hafife alınmaması gereken bir ordudur. Dezavantajlı durumlara sahip olmalarının yanında bu dezavantajları kapatacak hamleler yapmaya çalışmaktadırlar.
Yunan hava gücünün hali hazırda havadan yere taarruz kabiliyetleri çok sınırlıdır. Ancak havadan havaya taarruz konusunda özellikle son alımlarıyla oldukça ciddi bir kabiliyet kazanımı elde etmişlerdir.

Bunların dışında lojistik, ISR ve EH konusunda zayıf oldukları söylenebilir.
Platform bazında İHA konusunda ciddi noksanlıklar söz konusudur. Tanker uçaklarının olmadığını söyledik. Lojistik ve ISR kabiliyetlerine ciddi anlamda yatırım yapmaları gerekmektedir.

Benzer şekilde deniz karakol uçağı anlamında da bir nitel/nicel eksiklik olduğu söylenebilir.
Deniz Kuvvetlerinin hava savunma kabiliyeti de şuan için gemilerin kendilerine yetecek kadardır.

Muharip envanterleri, HSS imkanları ve personel kalitesi ile kalbur üstü bir hava gücüne sahiptirler. Eksik oldukları kalemleri de gidermeye ve üzerine koymaya devam ediyorlar.
Özellikle son günlerde arka arkaya çıkan haberlerle birlikte hava-yer görevlerine yönelik eksikliklerini giderebilmek adına çeşitli yatırımlarda bulunmaya başlayacaklarını anlıyoruz.

Bunun dışında personel eğitimi noktasında INIOCHOS gibi tatbikat işlerine soyunmaları da cabası.
Buna karşılık Türkiye tarafında ise hava gücümüzün özellikle geçmiş yıllarda yapılan yatırımlar ve yerli & milli savunma sanayisi tarafından hissedilir ölçüde desteklenir hale gelmesi ile Türkiye makası açmış durumdaydı.

Son gelişmelerle birlikte ise makas kapanma eğiliminde.
Bu konuda maalesef (fiilen bir karşılık henüz görülmediği için) haklı bir karamsarlık olsa da karamsarlığın asıl sebebi tüm bunların sanki hemen yarın bitecekmiş gibi bir izlenim oluşturulması.

Rafale konusunda çok hızlı sonuç aldılar ama F-16V B70 konusunda alamadılar.
F-35'in de en az 6-7 senesi var diye düşünüyorum. Farklı olursa zaten yorumlarımız ona göre yeniden şekillenir. Bu arada yine takip edebildiğimiz kadarıyla asıl farkın F-35 ile yaratılabileceğinin farkında oldukları için F-35'lere en kısa sürede sahip olmak istiyorlar.
Türkiye doğru hamleler yaptığı taktirde gerekli önlemleri alabilecek zamana sahip. Ancak dediğim gibi "doğru hamleleri yaptığımız taktirde"...

Bu doğru hamlelere örnek olarak ihtiyaç makamının yerli sanayiden halihazırda mümkün olmayacak taleplerde bulunmaması gösterilebilir.
Bir diğer örnek ise tedarik makamının ihtiyaç makamı yerine yorumda bulunmaması, hamaset içeren zorlama iyimser tabloların çizilmemesi ve mevcut ihtiyacın -nasıl olması gerekiyorsa o şekilde- giderilmesi yönünde hareket etmesi olarak gösterilebilir.
Bunun yanı sıra maalesef yerli & milli furyası ile birlikte ihtiyaçların yabancı kaynaklardan giderilmesi noktasında da ciddi anlamda geri kaldığımızı görebiliyoruz.

Elbette yerli sanayiyi devamlı desteklememiz gerekiyor ancak bir noktada ihtiyaçlarımızı da gidermek zorundayız.
Zira savaş kapıya gelip dayandığında "bizim x projemiz var, 7 sene sonra tamamlanacak, lütfen o zaman savaşalım" deme gibi bir lüksümüz yok.

Karşı tarafa müşkül duruma düşmüş hissiyatı vermeye de gerek yok. Özellikle Yunanistan'ın beklediği şeylerden birisi de bu.
Yunanların askeri güç anlamında kendilerini belirli bir seviyenin üstünde gördükleri taktirde Türkiye ile savaşmak gibi bir maceraya girmeleri ihtimali üzülerek söylüyorum ki hiç de az değil...

Türkiye'nin caydırıcılık seviyesi de bu yüzden büyük önem arz ediyor.
Dolayısıyla son yıllarda mantalitemize yerleşen "yerlisini yapabiliyorsak dışarıdan almayalım" düşüncesini acil ihtiyaçların giderilebilmesi için biraz değiştirmek gerekiyor diye yorumluyorum.

Bizim şuanki en büyük eksiğimiz, ihtiyacımızı gidermeye yönelik yaklaşımlarımız...
Bunun dışında platform bazında, özellikle de hava-hava görevlerini icra edecek platform bazında eksikliklerimiz olduğunu söylemek mümkün.

Her ne kadar veri bağı kabiliyeti ile hava-hava füzesi taşıyan platformların öz kabiliyetlerinin önemi azalsa da tamamen bitecek değil.
Örneğin Türkiye'nin elinde E-7T var. Dolayısıyla F-16'nın radar kapasitesinden ziyade iş artık AIM-120/Gökdoğan'ın menziline kalıyor. Bu füzelerin menzili Rafale'in meteor güdülemesini sağlaması için gerekli olan mesafeden daha fazla mı? Bunları bilmiyoruz ama tahmin edebiliyoruz
Yukarıda paint üzerinde yaptığım basit gösterim herhalde uçakların öz kabiliyetlerinin önemini anlatmaya yetmiştir.

Türkiye'nin hava yer konusunda ise herhangi ciddi bir eksikliği olduğunu düşünmüyorum. Özellikle Yunanistan'a kıyasla hiç düşünmüyorum.
Önceki başlıklar altında anlattığım gibi Türkiye şuanda ihtiyacını büyük oranda karşılayacak mühimmat yelpazesine sahip. Gelecek yıllarda bu yelpaze katlanarak genişlemeye devam edecek.

Anti radyasyon füzeleri, dolanan mühimmatlar, minyatür bombalar... Hepsi çok değerli.
Örneğin bir F-16 uçağında 8 adede kadar taşınabilen minyatür bombaları ele alalım. Bu mühimmatı 4'lü koldaki F-16'lara yüklediğimizde 4x8=32 adet bomba kapasitesine erişiliyor.

Yani 32 farklı hedefe/noktaya taarruz edebilmek ya da savuşturulması gereken 32 farklı mühimmat demek.
Yine önceki başlıklarda belirttiğim gibi bu kabiliyetler başka kabiliyetlerle de kombinlenebiliyor. Örneğin Sarb-83'e KGK güdüm kiti takarak uzun menzilli maliyet/etkin bir sığınak delici mühimmat elde edebileceğimizi söylemiştik.

Bunun benzerinizi platform bazlı da yapabiliriz.
Yani bu modern mühimmatlarımızı illa F-4 veya F-16'larla atmak durumunda değiliz.

Önce Anka ve TB-2, şimdi ise Aksungur ve Akıncı ile birlikte hava-yer görevleri kapsamında İHA'larımızın zannettiğimizin çok ötesinde bir kıymete sahip olduğunu görebiliyoruz.
Bu kapsamda özellikle Akıncı diğer İHA'lara nazaran daha fazla öne çıkıyor. Henüz çok taze olmasına karşın Akıncı'nın aynı anda taşıyabileceği yüklerin reklamının yapılması dünya çapında savunma sanayii meraklıları arasında oldukça büyük bir etkiye sebep oldu.
Daha önceki zamanlarda ben de dahil birçok kişi İHA'ların konvansiyonel harp içerisinde TMH harekatlarındaki gibi bir yüksek tesirle kullanılabileceğini sanmıyorduk. Ancak hem bu anlamda kullanılabildiklerini gördük. Hem de başka kullanım tarzları olduğunu fark ettik.
Örneğin geniş kapsamlı bir çatışma ya da savaş anında şartlara bağlı olarak değişmekle birlikte ilk saatlerde/günlerde genellikle tarafların hava güçlerinin birbirine karşı üstünlük sağlamaya çalıştığını görürüz.

Bu durumda da uçakların genelde hava-hava göreviyle uçması gerekir
Dolayısıyla hava-hava görevlerine çok sayıda uçak ayırmak bir mecburiyet haline gelir. Ancak aynı zaman zarfında tarafların kara ve deniz kuvvetlerinin hava desteğine ihtiyacı olacaktır.

Hava-hava rolünde uçmak zorunda olan hava kuvvetleri bu desteği yeterli ölçüde sağlayamaz.
Benzer şekilde yalnızca hava desteği sağlama noktasında değil SEAD/DEAD, OCA Strike, Deep Strike vs. gibi doğrudan hava-yer görevleri için de belli sayıda uçağa ihtiyaç vardır.

Türkiye elindeki İHA'larla bu tür görevlerin yükünü de F-16'ların üzerinden alabilmektedir.
Örneğin Akıncı ve gelecekte MİUS ile SOM veya Çakır gibi Stand-Off mühimmat atılabileceği gibi; KGK-SİHA ve MAM-T gibi mühimmatlarla düşman hava savunma kaplamasının içerisine girmeden uzak mesafeden yüksek hassasiyetli taarruzlar gerçekleştirilebilir.
Aynı zamanda Akıncı'ya bir AESA radar entegre edilerek hava-hava görevleri için de kullanılabilmesi planlanıyor. Her ne kadar düşük hızlarda hava-hava füzelerinin menzilleri bir hayli düşse de, Akıncı yüksek irtifalara (hava sürtünmesinin daha az olduğu irtifalara) tırmanabilir.
Bu sayede hava-hava füzesini bir muharip jet uçağının atabileceği kadar olmasa da belli bir mesafeye gönderebilir

Burada yine de dikkat edilmesi gereken şu ki Akıncı'dan bir savaş uçağı vurmasını beklememek gerek. Diğer ülkelerin İHA ve Helikopterlerini vurması yeterli olacaktır
Tüm bunların dışında İHA'larla SEAD/DEAD'ten tutun konvoy vurmaya kadar çok farklı görevleri de bugüne kadar defalarca yaptık ve ihraç ettiğimiz ülkelerce yapıldığını gördük. Yani İHA'ların konvansiyonel bir savaşta etkisiz kalacağı tezi büyük oranda yanlış çıktı denilebilir.
Türkiye'nin elinde bu İHA'lardan 3 haneli sayılarda olduğu düşünüldüğünde bir savaş durumunda elindeki F-16'ların bir kısmını hava-yer görevleri için ayırmak zorunda kalmayacağını, bilakis İHA'ların çok etkili şekilde hava-yer görevleri icra edebileceğini görüyoruz.
Üstelik özellikle TB-2 için konuşacak olursak ucuz ve hızlıca üretilebilmesinden dolayı riskli görevlerde feda edilebilir olması sebebiyle büyük bir elastikiyete de sahibiz.

F-16 ile kıyaslandığında bu aslında tüm İHA'larımız için böyle.
Yani her ne kadar Akıncı ile Rafale vurulması pratikte pek mümkün olmasa da gereken durumda Akıncı'nın Rafale'in ya da F-16'nın üzerine gönderilmesi bile mümkün olabilir. Akıncı Rafale ya da F-16'yı vuramasa bile rahatsız edecek, mühimmatını/yakıtını harcamasına sebep olacaktır.
Böylece örneğin arkadan gelen F-16'larımız için çok daha uygun parametrelerde, çok daha uygun pozisyonlarda angajmana girmesi mümkün olabilir.

Akıncı bu tür yetenekler ve uzun havada kalış süresiyle sınırlarımızda bir uçan NASAMS gibi faaliyet gösterebilir.
İHA'larla drone'ların birlikte kullanılması gibi konseptler üzerine de çalışmalar yapılmaktadır.

Örneğin Şimşek hedef drone'unun Anka İHA'nın kanadından atılması gibi kabiliyetler kazanılmıştır. Bu sayede Yunan radarlarının yanıltılması mümkün olacaktır.
Şimşek hedef drone'u kendisini F-16 gibi göstererek Yunan hava savunma ve savaş uçakları için sahte hedef olarak kullanılabilir.

Anka, Aksungur veya Akıncı'dan Şimşek atılması bu kapsamda büyük bir avantaj olacaktır. Özellikle Aksungur ve Akıncı çok sayıda Şimşek taşıyabilir.
Gelecek yıllarda buna Göksungur veya başka projeler de eklenebilir. Ayrıca Göksungur üzerinden süpersonik kamikaze drone çalışmaları da yapılabilir.

Yine gelecek yıllarda İHA konusunda yaşanacak gelişmelerden bir tanesi de MİUS-Kızılelmanın envantere girmesi olacaktır.
MİUS'un sağlayacağı katkılar -yüksek hızlı olmasından dolayı- özellikle hava-hava kapsamında değerlendirilse de hava-yer kapsamında da yüksek hızlı stealth bir platform elde edilmesi mümkün olacaktır.

Aynı zamanda MİUS'un LHD-Anadolu'da kullanılması da planlanmaktadır.
İlk versiyonlarda muhtemelen elimizdeki İHA'ların daha gelişmiş versiyonu olarak görev alacak, ilerleyen zamanlarda ise Loyal Wingman konseptinde otonom olarak görev yapabilme seviyesine gelecektir. Tabi buradaki gelecekten kastım çok yakın bir gelecek değil.
MİUS, F-16 veya MMU'nun kol uçucusu olarak görev yapma seviyesine geldiği taktirde ise gerek deniz havacılığı gerek diğer havacılık disiplinlerinde çok büyük değişimler yaşanacaktır.

Bu yüzden İHA'ların Türkiye için önemi görülenden ve zannedilenden çok daha fazladır.
İHA'ların sağladığı ve sağlayacağı faydaları bu şekilde özetledikten sonra bir diğer kuvvet çarpanımız olan tanker uçaklarına gelelim.

Tanker uçaklar yalnızca daha uzun menzilli operasyonlar düzenlemek, beraberindeki uçakları daha uzak mesafelere götürmek için kullanılmazlar.
Uzak mesafelere gidebilmek kadar havada daha uzun süreler kalabilmek adına da tanker uçaklar çok kritik bir öneme sahiptir.

Öyle ki bu sayede hava-yer veya hava-hava görevlerine yönelik ayırabileceğiniz uçak sayısında, içerisinde bulunulan duruma göre ciddi artış sağlanabilir.
Bunu çok basit bir hesapla ifade edelim:

Bir savaş durumunda fighter uçaklar yalnızca doğrudan angajmana girmek için planlanmazlar. Uçakların bir kısmı örneğin CAP (Combat Air Patrol - Silahlı Hava Devriyesi) denilen görev türü için de planlanmak durumundadır.
CAP görevi ile bir bölge veya bir hat üzerinde silahlı şekilde uçularak o bölgenin/hattın kontrolünün ele alınması amaçlanır.

Bu noktada CAP tutulması istenen bölge sayısı ve CAP süresine göre ihtiyaç olunacak uçak sayısı da değişiklik gösterecektir.
Gelin biz bunu tek bir bölge için değerlendirelim:

Öncelikle 24 saat esasına bağlı olarak bir bölge üzerinde CAP tutulması gerekiyor olsun. Ve elinizdeki uçakların bölge üzerinde 2 saat havada kalabildiğini varsayalım.

CAP görevleri en az 2 uçakla ifa edilmelidir.
Dolayısıyla (24/2)x2=24 uçak eder. Yani sizin bir bölge üzerinde 24 saat CAP tutmanız için 24 uçak gerekir.

Peki, elimizde tanker uçak kabiliyeti varsa sonuç nasıl değişir?

Bu defa elimizde tanker kabiliyeti olduğunu ve uçaklarımızı 3 saat havada tutabildiğimizi varsayalım.
Buna göre yine az önceki hesap adımlarını izlediğimizde (24/3)x2=16 sayısına ulaşıyoruz.

Görüldüğü üzere uçakları yalnızca 1'er saat daha fazla havada tutabildiğimiz takdirde uçak ihtiyacı 24 adetten 16 adede kadar düşüyor.

Yani 1 saat size fazladan 8 uçak kazandırıyor.
Olmaz ama savaş durumunda bu havada kalma süresini (pilotların da özverisiyle) 4 saate kadar çıkardığımızı varsayalım.

Bu defa hesap (24/4)x2=12 şeklinde olacaktır. Yani uçağını 2 saat havada tutabilen ülkenin ihtiyacı olan uçak sayısının yarısı...
Bu arada araya bir ekstra bilgi sıkıştıralım:

1990'larda NATO tarafından düzenlenen Kararlı Güç Harekatına katılan Türk Hava Kuvvetleri, F-16 uçağı ile 9 saat 22 dakika havada kalarak CAP rekoru kırmıştır.

(Geçen senelerde de Libya açıklarındaki tatbikatlarda 7 saat uçmuşlardı)
Sözün özü tanker uçaklar yalnızca daha uzun mesafeli operasyonlar düzenlemek için değil yakın mesafede daha uzun süre havada kalabilmek adına da muazzam bir avantaj sağlamaktadır. Yalnızca bir bölge ve 2 uçak üzerinden hesap edildiğinde bile sayısal etkisini gördük.
Bu CAP görevini 4 uçak için veya 6-8 uçak için düşündüğümüzde işler daha da değişiyor. Bir bölge üzerinde 24 saat boyunca 4 uçak tutmanız gerekirse, tanker uçağınız olmadan 48 savaş uçağına ihtiyacınız oluyor. Tanker uçak ile bu sayı 24'e kadar düşebiliyor.
Savaş uçakları açısından sağlamış olduğunuz bu tasarruf ile çok daha fazla sayıda hedefe, çok daha fazla sayıda uçakla, çok daha fazla mühimmatla, çok daha etkili bir taarruz yapabilmeniz mümkün hale geliyor.

Yani diğer görevlere daha fazla sayıda savaş uçağı ayırabiliyorsunuz.
İşte bu nedenle Tanker uçaklar bir hava kuvveti açısından "kuvvet çarpanıdır".

Hem uzak mesafeleri yakın eder, hem de uçaklarınızı daha uzun süre havada tutarak müthiş bir esneklik kazandırır.

Türkiye'nin elinde bu kabiliyet varken, Yunanistan'ın elinde yoktur.
Lojistik, EH ve ISR kabiliyetleri konusunda Türkiye'nin üstünlüğü olduğunu söyleyebiliriz.

Lojistik anlamda açıkçası Türkiye'nin dünyanın önde gelen anlayışlarından birine sahip olduğunu düşünüyorum. Özellikle hava araçlarını esnek bir şekilde konuşlandırma niteliği konusunda...
Yani bir savaş anında örneğin dağılma meydanlarına konuşlanacak olan savaş uçaklarının faal tutulması noktasında pek bir problem yaşayacağımızı düşünmüyorum.

Bugüne kadar atılan çoğu adım, ileriye yönelik yatırımlar vs. genelde lojistik temelli olarak gerçekleştiriliyor.
Yani bir sistem alınırken ya da geliştirilirken bu sistemin sürdürülebilirliği göz önüne alınıyor. Savaş durumunda sürdürülebilirliği olmayan yani uzun süre bakım isteyen, bakım maliyeti yüksek olan, sürekli kullanılamayacak olan sistemler mümkün mertebe tercih edilmiyor.
EH konusu Yunanistan'a karşı en güçlü olduğumuz alanlardan birisi. Yunanistan'da bildiğim kadarıyla modern bir SOJ sistemi bulunmuyor.

Türkiye'nin elinde ise Redet, Koral, Vural vs. çok sayıda ve farklı niteliklerde EH sistemi yer alıyor. Hava-SOJ ile bu fark daha da açılacak.
Deniz platformları ile ilgili olarak İstif sınıfı fırkateyn için Hisar füzelerinin gemiden atılması hedefleniyor. İlerleyen yıllarda ise TF-2000 projesi ile hava savunma kabiliyetlerimiz farklı noktalara evrilecek.

Şimdiye kadar avantajlı olduğumuz konuları ele aldık.
Ancak tabii ki yalnızca olumlu konular yok. Maalesef adımıza oldukça olumsuz konular da mevcut.

Öncelikle herkesin yakından takip ettiği üzere bir savaş uçağı ihtiyacı olduğu zaten resmi makamların ABD'ye ilettiği F-16V B70 talebi ile resmileşmiş oldu.
Ancak uzun sayılabilecek bir süre önce iletilen talep mektubuna yönelik olarak ABD tarafından şuana kadar olumlu bir dönüş olmadı. Bunun yanında ABD'li senatörlerin Türkiye'ye F-16 satışını engellemeye yönelik attığı adımları da takip ediyoruz.
Zaten halihazırda imzalar atılmış olsa bile en az 5-6 sene sonra yani 2027-2028 gibi (hatta yaşanma potansiyeli olan çeşitli gecikmelerle 2030'da) teslim alabileceğiz.

Bu noktada açıkçası hem tarih anlamında hem de uçakların bize katacakları yetenekler anlamında karamsarım.
Zira 2030'lu yıllarda elimizdeki yegane muharip jet gücünün F-16'dan ibaret olmasının açıkçası bize pek bir şey katacağını düşünmüyorum. Yani her ne kadar F-16V B70 uçağı AESA radarlı güncel bir uçak olsa da en nihayetinde bu uçak F-16'dır. F-35, EF-2000T3 ya da F-15EX değil.
Bu kapsamda 2030'lu yıllarda karşı karşıya kalacağımız tehditler için F-16'nın ne kadar yeteceğine dair olumsuz düşüncelere sahibim.

Olumsuz düşüncelere sahip olduğum diğer konu da MMU projesi. Proje hakkında kötü bir fikrim olmasa da acele işe şeytan karışmasından korkuyorum.
Malum daha önce jet uçağı yapmamış bir ülke için MMU projesinde belirlenen isterlerin oldukça iddialı olduğunu söyleyebiliriz. 2023'de Roll-Out, 2026'da ilk uçuş, 2029'da ise ilk teslimat olarak hedeflenen tarihlerin sarkması hiç de az bir ihtimal değil.

Hürkuş örneği önümüzde.
Ve biz özellikle motor konusu başta olmak üzere gerekli adımları attığımızı pek söyleyemeyiz. Dolayısıyla "2029'da MMU gelecek zaten" şeklinde bir yaklaşımın son derece hatalı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

İşin daha kötü kısmı bu yaklaşımı ilk defa görmüyoruz.
Kısaca muharip jet uçağı konusunda oldukça ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor. Elbette yerli projeler sayesinde büyük kabiliyetler ediniyoruz ama B ve C planları düşünüp onları da cebimizde tutmamız gerekiyor. Sadece A planı olmaması gerekiyor.
Türkiye'nin şuanda mevcut F-16'lar üzerinde de çeşitli projeleri ve talepleri var. Öncelikle ABD'den 40 adet yeni F-16 talebinin yanı sıra elimizdeki 80 adet F-16'nın da F-16V B70 standardına çıkarılması resmen talep edildi.

80 sayısı açıkçası biraz enteresan bir sayı.
Zira elimizdeki aynı jenerasyon uçakların tamamına yetmeyecek bir sayı. Elimizde 29 adet F-16 B50+ uçağı varken, 71 adet F-16 B50, 102 adet B40 ve 36 adet B30 var.

80 sayısı onaylanırsa farklı block modellerinin kendi arasında da farklılıklar olacaktır.
Bu çok büyük bir problem değil ancak en azından olmuşken eldeki 29 adet B50+ ve 71 adet B50 uçağı için toplamda 100 adetlik modernizasyon talebi olsaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Eldeki B40 ve B30 uçaklarını ise Özgür ve AESA radar projeleri ile kendimiz B70 yapardık
Elimizdeki mekanik radarlı F-16 uçakları, modern mühimmatlar ve E-7T uçağı ile günümüz için etkinliğini sürdürse de 2030'lu yıllar ve ötesi düşünüldüğünde bu uçaklar gövde ömründen ziyade aviyonik kabiliyet anlamında pek iyi durumda olmayacaklar.

Buna göre önlem almak gerekiyor.
Muharip kısım böyle

Gelelim lojistik ve tanker kabiliyetlerine. Türkiye'nin lojistik kabiliyeti her ne kadar Yunanistan'dan daha iyi durumda olsa da, Türkiye'nin son yıllarda genişleyen etki alanına bakıldığında havadan nakliye imkanının zaman zaman yetersiz kaldığını görüyoruz.
Bunu barış zamanı Katar'a ait C-17 uçaklarıyla giderebiliyor olsak da savaş zamanı bu desteği alıp alamayacağımız muamma.

Türkiye A-400M projesine girerken ihtiyacını 26 uçak olarak belirlemişti. Daha sonra bu ihtiyaç son olarak 10 adede kadar düşürüldü.
Gerek doğal afetler gerek pandemi koşullarında da bu uçakların çok önemli görevler üstlendiğini yakinen gördük. Dolayısıyla bu kapsamda bir takviyeye ihtiyacımız olduğu kanısındayım. A-400M bandı açık.

Sadece ağır kargo açısından değil, hafif kargo açısından da bir ihtiyaç var.
Şuan hafif kargo görevlerinde kullanılan CN-235 uçaklarının bazı görevler için yetersiz kaldığı söyleniyor. CN-235 uçaklarının C-295 veya C-27J gibi platformlarla desteklenmesi de bizim için uygun olacaktır.

Yine C-130 filosuna da benzer takviyeler düşünülebilir.
Tanker uçak konusunda ise bir ara A-330 MRTT uçakları gündeme gelmişti. Bu uçakların ise hava yolları firmalarından ikinci el olarak alınıp MRTT'ye dönüştürülmesi ele alınmıştı. Şuan o düşüncenin hangi boyutta olduğunu bilmiyorum ancak KC-135R'lerin yaşlandığı bir gerçek.
Yine de tabii ki şuanda iş görür durumda olduklarını, daha yeni bir modernizasyon projesine tabi tutulduklarını da unutmamak gerek.

Bir diğer hava aracı ihtiyacı ise deniz kuvvetleri bünyesinde devam ediyor. LHD-Anadolu için başta olmak üzere deniz helikopteri sayısı artmalı.
Deniz Karakol Uçaklarının ne kadar yeterli görüldüğünü ise bilmiyorum. Ancak kuvvetin turbofan motorlu bir deniz karakol uçağı isteği olduğuna dair söylemler mevcuttu.

Son olarak pek az konuşulan bir diğer hava aracı ihtiyacından da bahsetmek gerek: Testbed uçağı.
Şuana kadar bu kapsamda bir alım kararı ya da alım düşüncesi ile ilgili açıklama yapılmadı. Bilakis özellikle AESA radar projesi için testbed platformunun Akıncı İHA olacağı söylendi.

Uzmanlar bir İHA üzerinde yapılan radar testlerinin İHA ile sınırlı olacağını söylüyorlar.
Yani Akıncı'da yapılan testlerle ortaya çıkacak ürünün Akıncı için uygun bir ürün olacağı, F-16 için uygun olmayacağı söyleniyor.

Bu tarz geliştirme projelerinde büyük gövdeli yolcu uçakları daha uygun veri toplama/işleme/analiz etme/test etme imkanı sunuyor.
Dolayısıyla Türkiye'nin hem F-16 için hem MMU projesi için bu tarz bir uçak edinmesi elzem.

Platform bazında bu tarz eksiklikler ve olumsuzluklar mevcutken, maalesef bir başka boyutta da çok ciddi olumsuz şartlara sahip olduğumuz bir alan var:

"Ambargo".
Ülkemiz adına önemli olumsuzluklardan birisi de örtülü veya açıktan maruz kaldığımız ambargolar. Maalesef bu ambargolar yüzünden birçok projede gecikmeler yaşanıyor. Yaşanılan gecikmeler bize hem zaman hem de maliyet anlamında daha fazla yük bindiriyor.
Bu kapsamda tank motorundan, baş topuna, İHA kamerasından, mühimmat içindeki bir alt komponente kadar oldukça geniş bir skalada ambargolarla karşılaşıyoruz.

Ve maalesef geliştirmekte olduğumuz birçok projede de ambargo riskiyle -mecburen- karşı karşıyayız.
Özetle Türkiye askeri anlamda her ne kadar ihtiyaçlarını yerli ve milli imkanlarla gidermeye çalışsa da çeşitli sebeplerle bu konuda tam olarak "olmuş" bir ülke değil.

Yerli sanayiden mümkün olmayan istekler, diğer ülkelerden abartılı talepler ve bazı gereksiz politikalar...
Bunlar yetmez gibi bir de dışarıdan yapılan engellemeler yani ambargolar bir araya gelince maalesef işler yürümüyor, işler yürümedikçe ordunun kabiliyetlerinde mecburi bir düşüş yaşanıyor.

Yani dışarıdan alsak alamıyoruz, kendimiz yapsak yapamıyoruz gibi bir durum oluyor.
Dediğim gibi Hürkuş örneği ortada. Hürjet ve MMU için bu kadar iddialı olunması yanlış. Hava-SOJ projesi ertelendi. TF-2000 projesi yanlış bilmiyorsam ertelendi. ÖZGÜR projesi daha yeni seri üretime geçebildi.

Bazı konularda (İHA, EH vs.) iyiyiz ama sadece bunlarla olmuyor.
Hazır almaya çalıştığınızda ise zaten lojistik, harbe hazırlık vs. nitelikleri sebebiyle belli bir havuz içerisinden seçim yapmak durumundayken, güncel durumda havuz içerisine bir ya da iki ürün ancak girebiliyor.

Onların da satılıp satılmayacağı bir kesinlik arz etmiyor.
Kısaca doğru hedefler belirlemiş olmamıza rağmen tam olarak doğru yollardan gittiğimizi söylemeyiz.

Mevcut durumda Yunanistan'a karşı büyük üstünlüklerimiz olsa da Yunanlar arayı kapamak adına ciddi ve seri adımlar atıyorlar.

Yakın gelecekte büyük güç artışı yaşayacaklar.
Üstelik flood boyunca belirttiğim gibi istediği her şeye kolaylıkla ulaşabiliyor ve bunların maliyetini düşünmek durumunda kalmıyorlar.

Örneğin mühimmat çeşidi yetersiz, depoları boş diyoruz ancak bugün Ukrayna'ya yapılan mühimmat yardımının Yunanlara da yapılması mümkün.
Bu uzun çalışmanın sonuna gelirken son söz olarak şunları söyleyeyim:

Hem Türkiye hem de Yunanistan birer NATO ülkesi. Dolayısıyla iki ülkenin de belli seviyede bir askeri disiplini ve gücü var.

Özellikle Yunanistan kendi kalıbına oranla zannedilenden çok daha güçlü bir ülke.
Hafife almanın ölümcül sonuçlar doğurabileceği kadar güçlü bir ülke.

Özellikle ayaklarına gelen fırsatı sonuna kadar kullanarak gelecek yıllarda (eğer Türkiye'nin planları tutmazsa) Türkiye karşısında en güçlü dönemlerinden birini (muhtemelen en güçlüsünü) yaşayacak.
Yunanlar milliyet duygusunu had safhada yaşayan milletlerden.

Bu yüzden bu orantısız güçlenme sebebi ile bir takım maceralara girişme potansiyellerini (Karasularını 12 mile çıkartma) oldukça ciddi bir ihtimal olarak değerlendiriyorum. Bu macera da 2-3 günden fazla sürmeyecektir.
Ancak olan da olacaktır...

Bu sebeple Türkiye'nin elindeki caydırıcılığı asla geri plana atmaması gerekir. Maalesef son yıllarda nitelik ve bazı teknolojiler konusunda gelişim göstersek de bu gelişimleri ordunun envanterine yansıtma konusunda daha alacağımız çok yol var.
Yine de gerek şuanda, gerekse (doğru adımlar attığımız takdirde) gelecekte Türk-Yunan dengesinde yine Türkiye ağır basacaktır. Şuanda da her şeye rağmen az farkla da olsa ağır basmaktadır.

Ancak yine de tekrar etmekte fayda var ki, Yunan ordusu kalbur üstü, kaliteli bir ordudur.
Tek tehdit algısı Doğusundaki Türkiye olan Yunanistan, her ne kadar borç harçla ya da hibe ile bir takım ürünlere erişebilse de mevcut durumda hala dengeyi sağlayabilmiş değildir.

Ancak özellikle yakın gelecek için oldukça ciddi bir tehdit haline geleceği gayet açıktır.
Bu sebeple Türkiye'nin elde ettiği şansları iyi değerlendirmesi, yerli ve milli üretim politikalarından asla vazgeçmemesi ve fakat aynı zamanda acil ihtiyaçlarını üçe beşe bakmadan gidermesi gerekmektedir

Zira bugün harcanmayan 10 milyar $, yarın 100 milyar $ olarak harcanabilir
İşte tüm bunları göz önünde bulundurarak her şeyden önce savaşmamaya, yok eğer savaşacaksak da bu savaşa hazır olmaya gayret göstermeliyiz.

Bu kapsamda atabileceğimiz ilk adım hem kendimizi hem de karşımızdaki ülkeyi tanımaktır.

Bu çalışma ile birlikte biz de bu adımı attık.
Bundan sonrası için ise her şeyden önce ayaklarımızın yere basması gerekiyor.

İzlediğimiz politikalardan, takındığımız tavırlara, gelecek planlamalarımızdan diğer tüm noktalara kadar hamasetle değil realite ile hareket etmemiz yani "ayaklarımızın yere basması" gerekiyor.
Açıkçası şuanki duruma bakarak 2020'lerin ikinci yarısının ve 2030'ların ilk dönemlerinin bir geçiş evresi olacağını düşünüyorum. Bu geçiş evresini sağ salim atlattığımız taktirde savunma alanında bir üst lige çıkabileceğimize inanıyorum.

Tabi gelecekte ne olur bilinmez.
Son olarak umarım iki ülkenin çok daha dostane ilişkiler kurduğu, turizm gibi, yer altı zenginliklerinin paylaşılması gibi konularda iş birliği yaptığı, boşu boşuna başka ülkelerin silah lobilerine para kazandırmadığı, barış, huzur ve refah içerisinde bir gelecek görebiliriz.
Ukrayna-Rusya savaşının yaşandığı şu günlerde görüyoruz ki savaşın kazananı yok.

Bu yüzden dileğimiz odur ki böyle bir hadise hiçbir zaman vuku bulmasın.

Umarım yapmış olduğum bu uzun çalışma beklentiyi karşılayan, okumaya değer bir çalışma olmuştur.
Hatırlatma: Çalışmada açık kaynak araştırmalarından derlediğim bilgileri kullandığım için, flood içerisinde vermiş olduğum bilgilerin %100 güvenilirliğini teyit edemiyorum. Özellikle de envanter bilgisi ve bazı ürünlerin niteliği anlamında...

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Abdullah Bekci

Abdullah Bekci Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @1savasansahin

Jan 28, 2024
2024 | Yunanistan ve F-35

Daha önce çok kez değinmiş olduğumuz bu konuya güncel bilgiler ve güncel durum ışığında bir kez daha değinmekte zarar olmayacaktır.

Bildiğiniz üzere dün Türkiye'ye F-16 satışı için, Yunanistan'a ise F-35 satışı için DSCA bildirimi yayınlandı.
Image
Yayınlanan bildirimlerle birlikte hem Türk hem de Yunan tarafında ortalık alev almış durumda.

Aslında şaşırılacak bir durum yok çünkü uzun zamandır bunun böyle olacağı tahmin edilmekteydi. Gelmiş olduğumuz gün itibariyle beklenen gerçekleşmiş durumda.
Aramızdaki ilişkiler sebebiyle bu karar elbette ki ülkemizi de yakından ilgilendiriyor.

Kimileri hamaset edebiyatına kendini fazla kaptırmış vurdum duymaz bir görüşteyken kimileri de olumsuzluklar açısından vur deyince öldüren bir bakış açısına sahip.
Read 40 tweets
Nov 24, 2023
"RAFALE vs TYPHOON"

Öncelikle kolay bir soru değil. 2 uçağın da bizim açımızdan daha faydalı olduğu farklı alanlar söz konusu.

Paylaşım altına gelen yorumlarda hocalarımız da farklı noktalara değinmişler. Ben konuyu THvKK'nın vereceği cevap ve benim cevabım olarak 2'ye ayırayım
Image
En başta bizim HvKK'mız net şekilde bu kıyasta kendisi için Rafale'i tercih ederdi. Rafale'in bazı konularda Typhoon'a göre büyük üstünlükleri mevcut. Bu üstünlükler de muhtemelen bizim HvKK'mızın tercih edeceği gruba giriyor.
Bunları:

- Uçağın Multirole hatta Omnirole olması
- Diğer kaynağa göre çok daha performanslı ve maliyet etkin işleyecek lojistik sistem vaat etmesi
- Daha geniş bir mühimmat portföyüne sahip olması
- Daha geniş bir harekat yarıçapına sahip olması

şeklinde sıralamak mümkün. Image
Read 37 tweets
Mar 17, 2023
TF-X'in taksi testlerinin başladığına dair görüntülerin paylaşılması ile birlikte en çok üzerine konuşulan konulardan birisi uçağın dış görünüşü oldu.

Genel olarak hiçbir şeyde estetik kaygısı gütmeyen bir toplum olarak savaş uçağında estetiklik istenmesi tabii ki şaşırtmadı.
(Uçağın kabiliyetlerine yönelik avantaj/dezavantajlarını merak edenleri tenzih ederim.)

Öncelikle yapısal konularda pek fazla bilgi birikimim yok. Bu konular hakkında daha detaylı ve doğru bilgileri çok daha iyi bilen kişilerin açıklamasını beklemek lazım.
Yine de görüntülerden yola çıkarak MMU'nun nihai halinin bu olacağının düşünülmemesi gerektiğini söyleyebilirim.

Fabrikadan çıkan ilk prototiplerin nihai tasarımı birebir yansıtmadığını dünyadan örneklerle gözlemleyebiliriz.

Sırasıyla F-22 ve F-35'in ilk ve son haline bakın:
Read 40 tweets
Jul 27, 2022
Biraz gecikmeli de olsa Kıbrıs Barış Harekatı'nın yıl dönümü vesilesi ile Yunanistan'ın Kıbrıs Türkiye'ye oranla ne kadar dezavantajda olduğunu gösteren şu haritayı bırakayım.

Souda'dan kalkan bir hava aracının Lefkoşa üzerine gelmesi için tam ~875 km yol alması gerekiyor.
Bu yaklaşık kuş uçuşu mesafe için böyle.

Türkiye'nin kara radarlarına veya E-7T'ye yakalanmak istemiyorlarsa hem çok daha alçaktan hem de çok daha açıktan gitmeleri demek.

Açıktan gittiklerinde mesafe 1000 km'lere dayanıyor. Alçaktan gitmek ise daha fazla yakıt sarfiyatı demek.
Dolayısıyla Yunan savaş uçakların Kıbrıs üzerinde CAS, CAP, DCA gibi görevler yapmaları çok zor.

Görev profiline göre mertebesi değişmekle birlikte Yunan uçaklarının Türk uçaklarıyla karşılaşmaları durumunda işleri oldukça zor olacaktır.
Read 6 tweets
Jul 15, 2022
15 Temmuz 2016, saat 22:10 civarları:

Akay kavşağından Genelkurmay'a doğru giden yol.

Akıncı'dan kalkan F-16 uçağının <50 m irtifadan cadde boyu geçmesi. Özellikle dalış sonrası AB'ye girerek bilinçli şekilde sesin şiddetini artırıyor.
Aynı güzergah üzerinde halkın toplanmaya başlaması ile birlikte videoyu çeken abimizin de dediği gibi milleti sindirmek için Full AB ile geçiş.
Ankara Emniyet Müdürlüğü binası önünün bombalanma anı.

Atılan bombalar 2 x GBU-10 LGB. Yaklaşık 1 tonluk bombalar lazer güdümü ile atıldı.
Read 7 tweets
Jul 15, 2022
✅ "Biz istedik, Patriot vermediler"

✅ "Altay projesi hazırdı ama Alman hükumeti Türkiye'ye tank motoru vermedi"

✅ "Proje ortağı olduğumuz ve bize teslim edilen F-35'lerimizi vermediler"

⌛️ "F-16'ları vermemek için çabalıyorlar"

⏳ "Müttefiklerimiz bize jet motoru vermiyor"
MMU ve Hürjet için teknik anlamda en uygun motorlar ABD yapımı olabilir. Ama politik alana geldiğimizde ABD motorları bunun için uygun olmayabilir. Günün sonunda ABD motor vermiyorum derse ikinci Altay vakasını yaşamamak işten bile değil...
Buna rağmen ABD motorunda kararlıysak politik adımlarımızı da ona göre atmaktan başka şansımız yok.

ABD ile zıtlaşacaksak başka alternatifler bulmamız gerekiyor. Yok illa ABD motoru istiyorsak da ABD ile zıtlaşmamamız gerekiyor.
Read 4 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(