1- İnsan Nasıl İnsan Oldu 2- Türklerin Dini 3- Ütopia 4- Tao Sessiz 5- Anılar, Düşler, Düşünceler 6- Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek 7- İstanbul; Hatıralar ve Şehir 8- Genç Plinius'un Mektupları
İNSAN NASIL İNSAN OLDU
İlkçağlardan bu yana insanın oluşum ve gelişimi. Dünya üzerindeki evrimi, insan olabilme sürecindeki akıl almaz serüveni. Dil, yazı, yerleşim, aile, tarım, haberleşme ve kısacası medeniyet nasıl gelişti?! Aşamaları ve bilimsel delilleriyle.. @SayYayinlari
TÜRKLERİN DİNİ
Dünyada en çok din ve yazı değiştirmiş bir ırkın inanç öyküsü. Gök Tanrı ve Şamanizm üzerine yeni dinleri benimserken deneyimledikleri. Kurt Ata, Kutsal Ata, Gök Tanrı, Şamanizm, Maniheizm, Zerdüştlük, İsevilik, Musevilik ve son durak İslamiyet. @salonyayinlari
UTOPİA
Kimi büyük düşünürler ideallerindeki devlet ve ülkeyi hayali bir coğrafya üzerinden anlatırlar. Ünlü İngiliz devlet ve hukuk adamı bilge Thomas More de öyle yapmış ve bir ada devleti Ütopya'yı ideal devlet ve ülke olarak sunmuş. Roman tadında. @SayYayinlari
TAO SESSİZ
Akıl, bilim, teknoloji, bireysellik odaklı Batılı Kafa; Uzak Doğu Bilgeliklerini anlayabilir mi? Kadim Bilgelik o kafaya anlayabileceği biçimde sunulabilir mi? Yazar bunu yapmış. Konuşma ve tartışma olarak akışkan, verimli bir sorgulama... #ArkaBahceYayınları
ANILAR, DÜŞLER, DÜŞÜNCELER
Psikiyatri duayenlerinden #CarlGustavJung 85 yaşındaki vefatından dört yıl önce hayatı, görüşleri, bilimsel çalışmaları ve psikiyatri alanındaki içsel ve dışsal seyrini bir dostuna anlatmış. Röportajdan da öte... Dopdolu bir eser. @canyayinlari
GÜNEŞE BAKMAK, ÖLÜMLE YÜZLEŞMEK
“Güneşin ya da ölümün yüzüne doğrudan bakamazsınız”
Ölüm korkusu ve insan... #IrvinYalom, anksiyetelerin çoğunun özünde ölüm korkusu yattığını söylüyor. Bunu anlamaksa genellikle bir “uyanma deneyimi” ile gerçekleşiyor. @PegasusYayinevi
İSTANBUL; HATIRALAR VE ŞEHİR
Nobel ödüllü yazarımız #OrhanPamuk, çocukluğundan ilk gençliğe uzanan yılları günlük tutarcasına anlatırken bir şehrin; İstanbul'un değişim süreçlerini de can alıcı dokunuşlarla sunuyor. @YKYHaber
GENÇ PLİNIUS'UN MEKTUPLARI
Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde Roma İmparatoru adına Valilik, Denetçilik, Yargıçlık, Danışmanlık yapan genç bir hukukçunun imparatorla mektuplaşmaları. Dönemin hukuk, medeniyet, insanlık anlayışına dair canlı notlar. @DoguBatiYayin
İYİ OKUMALAR
❣️
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İmkansızlar; olmazlar; çok zorlar insan zihni için geçerlidir Evrensel Sistem ve Allah Yaratımı için değil...
İnsan imkansız, zor, olmaz, bana rastlamaz türünden vehimlerle duasını zehirler; sonra da "İstedim ama Allah vermedi" diyerek Rabbine iftira eder!..
Kabul olmayan dualar; gerçekleşmeyen hayaller; vücut bulmayan niyetler sanıldığı gibi Yaratıcımızın onları bize layık görmeyişinden değil, bizim kendimizi onlara layık görmeyişimizden veya vehimle, vesveseyle, kötümserlikle onları daha doğmadan ellerimizle öldürmemizdendir.
Dua ederken, hayal kurarken, niyete girerken dilinin olumlu söyleyip zihninin içten içe olumsuz, yıkıcı konuştuğunu fark ettin mi?
İstiyorum; inanıyorum dediğinde bile içindeki gölge kimliğin olmaz, zor, sana vermez diye konuştuğunu işittin mi? Kendini hiç böyle yakaladın mı?
İnsanın şimdiyi, şu anı güzelce ve huzurla yaşayamamasının en büyük sebeplerinden biri de geçmişin acıları, kayıpları ve sıkıntılarına takılı kalmasıdır.
"Geçmişini kabul et, olduğu gibi olanlara razı ol" dendiğinde genellikle bunu içine sindiremez insan.
Neden mi?
İnsan zihni, geçmişi öylece kabul et, razı ol hitabını şöyle anlamaktadır:
"Sana kim ne yaptıysa hepsi haklıydı. Sana acı verenler de haklıydı. Öyleyse yaşadığın haksızlıkları ve haksızlık edenleri onayla!!"
Geçmişten kurtulamayışımızın altında işte bu yanlış anlama vardır...
Oysa geçmişi olduğu gibi kabul, yaşanmışa rıza ne onları ne de yapanları onaylamadır. Bunun bize acı çektirenlerle hiçbir alakası yoktur. Bu kabul; onları haklı görerek onay değil, kendimize dönük bir yükü omzumuzdan atmaktır.
Burada zihnin bir başka itirazı daha devreye sokar;
Uzun yolda araç kullanmaktan yorgun düştü. Göz kapaklarının ağırlaştığını hissedince bir mola yerine attı kendini. Çay istedi. Garsondaki coşkun hayat enerjisini gözlerinden hissetmişti. Boşalan bardağı almaya bir başka garson yaklaştı. Tazeleyelim, dedi. Hayır dedi, şimdi değil.
O garsonu izliyordu. Coşkun hayat enerjisiyle müşteri karşılamasını, işini adeta raks edercesine yapışını, nazik konuşmalarını göz ucuyla süzüyordu. İşaret etti ikinci çay için. Bardağı masaya koyarken garsona şöyle dedi:
- Çok güzel, çok samimi ve çok temiz bir enerjin var...
- Bu halini hiç bozma olur mu? Negatifliklerin, olumsuzlukların, her iş yerinde yaşanan bazı aksiliklerin seni sarsmasına izin verme lütfen...
Garson bir an neye uğradığını şaşırdı.
Altı üstü bir mola yerinin asgari ücretli çalışanıydı işte. Çokları teşekkür bile etmezdi...
- İnsanlardan görülen aşağılama, nankörlük ve değer bilmezlik sanki seni hiç üzmüyor. Bunu nasıl başarıyorsun?
- Ben daima kendime yakışanı yapmaya çalışır ve yaptığından emin olmak isterim. Eğer bundan emin olduğumda muhatabımın da kendine yakışanı yaptığından emin olurum...
- Yani diyorsun ki; "Üzülme, herkes kendine yakışanı yapar, herkes yaptığı, söylediğiyle kendi seviyesini ortaya koyar." Bunu diyorsun di mi?
- Hayır. Benim duruşum bu değil. Bu senin yorumun. Ve bil ki bu yorumla sen hala karşıya bakarak öfke saçıyorsun! Yanman bitmez senin!..
- Tamam, herkes kendine yakışanı yapar diyorsun; seviyesizlik, düşüklük, yakışıksızlık beklenir kimilerinden. Yakışanı yapar bu demek değil mi?
- Değil. Ve sen beni dinlemiyor; kafana kazınan üzerinden sözlerimi çarpıtıyorsun. Sözün baş tarafını kopardın, sonu üzerinden yürüdün.
- Muradımın gerçekleşmesi için yapmadığım kalmadı. Dualardan terkipler halinde zikir yapmaya; muhtaç kişilere yardımlardan sokak hayvanlarını beslemeye varıncaya kadar. Günlerim, gecelerim bir dizi nafilelerle geçiyor ama ne hikmetse olmuyor, olmuyor olmuyor.
- Olsa şaşardım...
- Olsa şaşardım mı? Alay mı ediyorsun?
- Haşa, söz konusu dua ve yönelişse haşa. Hele ki dertlinin derdini hafife almak, asla! Yapmayacağım şeyler bunlar.
- Eeee? O zaman niye olsa şaşardım diyorsun?
- Dua ve yönelişte olmazsa olmaz önemli bir ayrıntıyı kaçırmışsın da ondan...
- Neyi kaçırmışım?
- Duanın boğazını sıkmış, duanı ellerinle boğmuş, nefes aldırmamışsın!
- Ne demek bu ya?
- Abartmışsın!
- Resulullah (as) Duada Israr edin; Vazgeçmeyin buyurdu, nesi abartı bunun?
- Önce anlaşalım. Açıklamalarıma ayet ve hadisle direneceksen ben ağzımı açmam..