10 Kasım 1938’de Türkiye’yi yasa boğan o haberin ardından İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda hızlı adımlarla ilerleyen Alman Profesör Schwartz, rektörün odasına girer:
“Derse girip girmemekte kararsızım. Ne yapayım?”
Rektör Cemil Bilsel şöyle yanıtlar...
“Böyle büyük bir adam öldüğü zaman ne yapıyorsanız onu yapın, öyle davranın.”
Alman Profesör kollarını iki yana açar ve üzgün bir ses tonuyla:
“Sayın Rektör, bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki…”
Yahudi olduğu için Naziler tarafından sakıncalı ilan edilen Alman Profesör, kendisini Nazilerden kurtaran insanın ölümünün ardından minnet ve hüzünle karışık duygular içerisinde ne yapacağına karar vermeye çalışıyordur.
Atatürk, Profesör Schwartz için ne kadar kahramansa kendisi de (Atatürk’le beraber) Hitler zulmünden kurtararak toplama kamplarında insanlık dışı koşullarda katledilmelerini engellediği yüzlerce bilim insanı ve sanatçı için o derece kahramandır.
Bu nedenden ötürü 24 Kasım 2014’te Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde iade-i itibar amacıyla Schwartz onuruna dikilen anıt “unutulmuş kurtarıcı” temasıyla anılmıştır.
Genç cumhuriyetin yüksek motivasyonlu kadrosu modern anlamda üniversite eğitimi verebilecek, çağın gereklerine uygun şekilde tertiplenmiş yüksek nitelikli kurumlar tesis etmek amacıyla Cenevre Üniversitesi’nin eski rektörü, pedogog/siyaset bilimci Malche’yi Türkiye’ye davet eder.
Malche’nin Türkiye’ye davet ettiği ilk isimlerden biri ise Profesör Schwartz olur. Böylelikle Schwartz, Atatürk’ün isteği ile başlatılan, üniversitelerin yeniden yapılandırılması sürecinin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip ve Profesör Malche ile beraber yürütücülüğünü üstlenir.
Almanya’dan öğretim görevlileriyle ilgili işten çıkarılma, tutuklanma, işkence ve intihar haberlerinin gelmeye başladığı bir dönemde Schwartz, İsviçre’ye sığınır. Burada “Yurt Dışındaki Alman Bilim İnsanları Yardımlaşma Derneği (NdWA)”ni kurar.
Schwartz’ın Zürih’teki faaliyetlerinden haberdar olan Malche, üniversite reformu için yurt dışından seçkin bilim insanlarını davet etme düşüncesini NdWA ve başkanı Schwartz vasıtasıyla gerçeğe dönüştürür. Profesör Schwartz’ın 19 yıl sürecek Türkiye macerası da böylelikle başlar.
1933 yılında Zürih’teki 3 bilim insanının Türkiye’ye kabul edilmesini önermek amacıyla Ankara’da düzenlenen toplantıya NdWA başkanı sıfatıyla katılan Schwartz, anılarında o günden şöyle bahseder:
“Tam yedi saat, soluğumu tutmuş, Fransızca yürütülen bu önemli toplantıda sorulara yanıt yetiştirmeye çalışıyordum. Saat 21.00’de toplantıdan çıktığımda, benden büyük bir merakla haber bekleyen İsviçre’deki arkadaşlarıma telgraf çektim: Üç değil, otuz. Otuz sonra üç yüz oldu.”
Söz verdiği gibi, dilimizi iki yıl içerisinde öğrenerek derslerini Türkçe anlatmaya başlayan Prof. Schwartz, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Bölümü’nde genel patoloji ve patolojik anatomi derslerini verir.
Tümör patolojisi ve nöropatoloji çalışmalarının yanı sıra daha önceki dönemde çok kısıtlı olan otopsi çalışmalarına eğitim programı içinde geniş yer verir. Schwartz’ın tüberküloz konusundaki araştırmaları da patoloji eğitiminde uzun yıllar temel başvuru kitabı olur.
İÜTF’de ilk kez klinik-patoloji derslerini başlatan Schwartz, çeşitli şehirlerdeki devlet ve belediye hastanelerinden derlenmiş ilginç biyopsi ve otopsi örneklerinin üniversiteye gönderilmesini sağlayarak Patolojik Anatomi Enstitüsü’ne zengin bir arşiv kazandırır.
Schwartz’ın uyguladığı eğitim programı öğrenciyi önce pratikle buluşturan, daha sonrasında teorik desteği devreye sokan, öğrencinin eğitiminin henüz başlangıç aşamasında pratiğin içine çekildiği bir modeldi ki bu o dönem için oldukça yenilikçi bir yaklaşımdır.
Oldukça üretken bir akademisyen olan Schwartz, Türkiye’de bulunduğu 19 yıl boyunca (1933-1952) 30 makale ve 8 kitap yazar.
Türk vatandaşlığına geçmek için 1939 yılında başvuruda bulunan Schwartz, 28 Nisan 1948 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olur.
1952’de Türkiye’deki görevinden istifa eden Schwartz, ABD’nin Pennsylvania eyaletinde yer alan Warren State Hospital’de Patolojik Anatomi Araştırma Enstitüsü’nün başkanı olarak çalışmaya başlar ve 1 Aralık 1977’de Florida’da hayata gözlerini yumar.
Profesör Schwartz hem Nazi zulmünden kaçan yüzlerce bilim insanının hayatını kurtarmış, aileleriyle birlikte binlerce insanın yaşamına dokunmuş hem de yaptığı çalışmalarla Türkiye’nin ilk üniversitesinin, İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasına katkı sağlamıştır.
Yurt dışından çağırdığı seçkin bilim insanları üniversitemizi henüz kuruluşunda dünya standartlarına taşımıştır. Schwartz üniversitemize tam 19 yıl boyunca hizmet ederek ülkemizde hem bilimin gelişmesine hem de pek çok doktorun ve öğretim görevlisinin yetişmesine kaktı sunmuştur.
Frankfurt’ta Profesör Schwartz anısına dikilen anıtın açılış töreninde konuşan kızı Susan Frenz-Schwartz, hiçbir ülkede kök salamadığını, ancak kendisini en rahat, mutlu ve evinde hissettiği ülkenin de Türkiye olduğunu…
…kendisini Türk olarak gördüğünü, ailesinin ve diğer Yahudi bilim insanlarının sığınmalarına ve çalışmalarına olanak sağladığı için ülkemize ve insanlarına, ayrıca kendilerini davet ettiği için Atatürk’e minnet borçlu olduklarını söylemiştir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü yayını olan dergi; Balkan, Kafkas ve Ortadoğu coğrafyasını kapsayan hukuk, iktisat, siyasi bilimler, sosyoloji, tarih gibi farklı disiplinlere ilişkin bilimsel çalışmalara yer verir.
Yılda iki defa yayınlanan dergimizin son sayısı Avrasya coğrafyasına dair araştırma makaleleri ve kitap derlemelerinden oluşan bilimsel araştırmaları akademik dünyayla buluşturmaktadır. @iuturkiyat
Yayın hayatına 1990 yılında başlayan “The Turkish Journal of Ear Nose and Throat” dergisi, yeni sayısıyla okuyucularına araştırma makaleleri ve olgu sunumlarından oluşan kaliteli ve özgün bilimsel içerikler sunar.
Kulüp tanıtımları serimizde bu hafta İşletme Fakültemiz bünyesinde kurulan Kültür Kulübümüz yer alıyor. Mini konserlerden, tasarım eğitimlerine kadar pek çok etkinlik düzenleyen kulübümüzü hadi gelin yakından tanıyalım👇
Kulübümüz, kültür ve sanatla işlenmiş sosyal hayatı, tüm yoğunluğuyla yaşamak ve yaşatmak, üniversiteliler arası iletişimi ve kolektif çalışma ruhunu geliştirmek amacıyla 1991 yılında kuruldu.
Fotoğraf, dans, müzik, tiyatro, sinema gibi 15 kolda faaliyet gösteren Kulübümüz, üniversitemizin kültür ve sanata değer veren tüm öğrencilerine ulaşmayı amaçlıyor.
2017 yılında kurulan Mimarlık Fakültemiz ile Üniversitemize bir yeni fakülte daha eklendi. Ülkemize ve Türk mimarisine büyük katkılar sağlamak üzere Fakültemiz 2019 yılından beri öğrenci yetiştiriyor.
Mimarlık Fakültemiz, Resmi Gazete’nin 11 Mart 2017 tarihli sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile kuruldu.ı
Fakültemizin lisans programı, 2019-2020 Güz Eğitim-Öğretim Döneminde ilk öğrencilerini alarak eğitime başladı.
Kökleri 1453 yılına dayanan Üniversitemizin 150 yıllık çınarı; Türkiye’nin ilk Edebiyat Yüksekokulu ve Üniversitemizin ilk fakültelerinden biri olan Edebiyat Fakültemizin tarihine kısa bir yolculuk yapalım mı?
Edebiyat Fakültemizin tarihinin Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden hemen sonra Medaris-i Semaniye (Sahn-ı Semân) adıyla kurduğu eğitim kurumlarına kadar uzandığı kabul ediliyor.
1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile açılması düşünülen Darülfünun, 20 Şubat 1870’te Darülfünûn-ı Osmanî adıyla resmen faaliyete başladı. Darülfünûn-ı Osmanî programında üç bölümden birisi Hikmet ve Edebiyat Bölümü olmuştur. Ancak bu bölüm faaliyete geçmeden 1873’te kapatıldı.