Pek çok insan inanamıyor ama şu bir gerçek, Nasreddin Hoca, Mevlana müridi ve Moğol valisi Cacaoğlu Nurettin tarafından öldürüldü.
Gözümüzün önünde dururken ilginçtir algılayamamışız, olan biteni bize Mikail Bayram anlattı.
Tanık +
olacaksınız, hakarete varan karşı duruşlar birkaç yılda güneş altındaki kar gibi eriyecek ve gerçeklik herkes tarafından kabul edilecek.
Şimdilik bizi ilgilendiren soru şu:
Hoca hangi gerekçeyle öldürüldü?.
İlk Nasreddin Hoca, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi +
Müsameratül Ahbar, Anadolu Selçuki Tarihi, Anonim Selçukoğulları Tarihi ve Ariflerin Menkıbeleri gibi kaynaklarda üç ayrı kişiye Hace Nasreddin dendiği görülür ve adları şöyledir:
Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, Hace Nasreddin Muhammed el-Tusi, Hace Nasreddin b. Yavlak +
Arslan. Ayrıca Rum Selçuklu Devleti'nin kurucusu Kutalmış Oğlu Süleyman Şah'ın, tarihçi İbni Bibi'nin ve yaklaşık 20 tarihi kişiliğin daha şeref adı Nasırüddin'dir.
Mevlana'nın ve Mevlevilerin, Mesnevi, Divan-ı Kebir ve Ariflerin Menkıbeleri gibi eserlerde Hace Nasreddin Mahmut+
b. Ahmet el-Hoyi'yi düşman belledikleri ve Arap Cuha tiplemesinin seçme fıkralarını onun kişiliğinde Anadolu'ya taşıdıkları görülmektedir.
Mikail Bayram, bu gerekçeyle Hoca'nın, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi olduğu sonucuna varıyor.
Bu yaklaşıma göre ilk Nasreddin +
Hoca, Ahi Evren oluyor. Çünkü onun adının geniş şekli "Ahi Evren Ebu'l-Hakayık Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi"dir. Çıkarımı biz de akla yatkın buluyoruz.
Genç Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'nin, Bağdat halifesi Nasır Lidinillah'ın, özel görevle Bağdat'tan +
gönderdiği grubun arasında Rum Selçuklu topraklarına geldiği biliniyor.
Kayın pederi Evhadüddin-i Kirmani ölünce dini liderlik ona geçiyor. Muhaliflerinin onları, Halife Nasır Lidinillah'ın temsilcisi olmaları nedeniyle Nasırcılar, Nasreddiniler diye +
adlandırdıklarını düşünmekteyiz.
1200'lü yılların bölgedeki tarihi gelişmeleri
1100'lü yıllarda Cengiz Han, Moğolistan'da Moğol birliğini kurdu ve bazı bölge liderlerine barış antlaşması imzalamayı önerdi. Bunların başında Harizm lideri Muhammed geliyordu.
Büyük Selçuklu'nun +
mirasına konmuş olan bu mağrur hükümdar, 100 kadar Moğol elçisini gerekçesiz öldürdü ve mal varlıklarına el koydu.
Bu, Cengiz Han'ın İran, Anadolu, Suriye ve Irak üzerine yönelmesine neden oldu. O dönem Rum Selçuklu'nun sultanı olan Alaaddin Keykubat, Alamut'un efendisi +
Celaleddin Hasan III, Bağdat'ın halifesi de Nasır Lidinillah'tı. Lidinillah, kendine askeri korumacı olarak, köle neslin çocukları oldukları için dışladığı Harizm'i değil, Alamut'u seçti ve bu üç ülkeden oluşan bir "Moğol'a direniş ittifakı" kurdu. İttifakın Moğol'u üstlerine +
çektiğini düşünen oğulları, yaklaşık 4 yıllık süre içinde babalarını öldürterek direniş ittifakını teslimiyet ittifakına dönüştürdüler.
Çünkü Moğol'a el kaldırmazlarsa, kendilerine dokunulmayacağına inanıyorlardı.
*
Hoca ve Mevlana'yı iki zıt devlet politikası çatışmaya +
sürükledi.
Nasır Lidinillah'ın kurduğu direniş ittifakının Anadolu'daki yeni dini lideri Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'yi idi. Oysa teslimiyetçi ittifak ülkelerinin oğul liderleri Anadolu'da işbirlikçi temsilcilere gereksinim duyuyorlardı.
Bu gerekçeyle onlar Hace +
Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi yerine Şems-i Tebrizi'nin hazırladığı Mevlana'ya yöneldiler.
Buna Anadolu Türkmenleri karşı çıktılar ve eski direnişçi devlet politikasını geçerli saydılar.
Moğol desteği de alan Mevlana, yeni ittifakın teslimiyetçi devlet politikasını hayata +
geçirmek için harekete geçti.
Çatışma önce fıkralarla politik yıpratma düzeyindeydi. 1200'lerin ortalarında Moğol işgali tamamlandı, gerginlik arttı ve Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, teslimiyet ittifakının Alamut temsilcisi olan Şems-i Tebrizi'yi öldürttü. Bu, hem +
Moğol'u, hem de Mevlana'yı çok kızdırdı. Bu nedenle Nasreddin Kırşehir'e sürgün edildi.
*
Mevlana da müridi Vali Cacaoğlu Nurettin'e Hoca'yı öldürtüyor
İçi yanan Mevlana'nın acısını, ağır sürgün dindirememişti.
90 yaşında olmasına karşın Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, +
Kırşehir'de Moğol'a karşı ayaklanma girişiminde bulundu, yenildi ve ev hapsine alındı. Bunu fırsat bilen Mevlana, Kırşehir'e müridi Cacaoğlu Nurettin'in Moğol'ca vali olarak atanmasını sağladı. Yeni Valinin ilk işi ev hapsindeki Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi'yi 1 Nisan +
1261 günü(*) öldürtmek oldu.
Böylece hem Mevlana intikamını almış, hem de direniş ittifakının son lideri ortadan kaldırılmış oldu.
*
Kısacası, Hace Nasreddin Mahmut b. Ahmet el-Hoyi, yani ilk Nasreddin Hoca -yan etkenler ne olursa olsun- tam bağımsızlıkçı ve özgürlükçü olduğu +
için öldürüldü; işin gerçeği budur...!!!
~•~#KAYNAK..
(*) Mikail Bayram: "Kırşehir'de Ahi Evren ve arkadaşlarının katliama tabi tutuldukları ..1 Nisan 1261'dır." Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya 2005, s42.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bir dahi, yazar, eleştirmen, sosyolog, çevirmen, ODTÜ öğretim üyesi…
7 dili anadili gibi bilirdi. Muhteşem bir Türkçesi vardı.
ÖDTÜ Sosyoloji bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitede öğretim üyesi olarak dersler vermeye başladı. Fransız, Alman, İtalyan ve Rus +
öğrencilerinden sorularını kendi dillerinde sormalarını ister ve o dillerde cevap verirdi.
Sosyoloji, Felsefe, Sinema, Tarih, Müzik ve Matematik alanlarında olağanüstü bir bilgi birikimi ve anlatım gücüne sahipti.
Sinema üzerine yaptığı eleştiriler halen Avrupa Üniversitelerinde+
ders olarak okutulmakta.
Deleuze, Hegel, Spinoza’dan çeviriler yaptı.
Spinoza’yı o kadar çok okudum ki ondan sonunda beni de Spinozacı etti.
Saçı başı dağınıktı. Yakın dostları uyarmasa günlerce duş almazdı. Kıyafet alırken beden numarasına bakmazdı. Aynı kazağı yıllarca giydi.+
"AVOKADO MEKRUHTUR, MÜSLÜMAN ÜLKEDE OLMAZ" FETVASI VERİLMİŞ.
1700'lü yıllarda yaşayan Molla Kamil Efendi din adamı olmasına rağmen bilime çok önem veren biridir. Avrupa'da gezerek tarım konusunda çok geniş bilgi edinir. Lalelerde çıkan bir hastalığı bile iyileştirir. Avokadoyu +
ülkeye getirip padişaha tanıtınca çok beğenilir ve kendisine Yalova'da meyveyi yetiştirmesi için büyük bir arazi verilir. Fakat Patrona Halil isyanı patlar ve Molla Kamil Efendi de vahşice öldürülür. Çünkü isyancılar meyvenin timsahla ağacın çiftleşmesinden meydana geldiği +
söylentisini yayarlar. "Timsah ağaçla nasıl çiftleşir yahu?" diyen bir tane aklı başında kimse olmayınca fetva verilir ve bütün avokado ağaçları yakılır. Müslümanlığı kullanınca her melaneti yapıyorlar malum.
Özellikle spor salonlarının olmazsa olmaz aleti koşu bandında spor yapmak işkence gibi geliyorsa bu hissetmeniz gayet normal. Çünkü koşu bandının ilk kullanım amacı işkence çektirmekti. Formda kalmak, yağ yakmak ve kalp sağlığını korumak için en çok kullanılan spor aleti olan +
koşu bandının çok enteresan bir tarihsel hikayesi var.
Koşu bandı, 1818 yılında İngiliz mühendis Sir William Cubitt tarafından icat edildi. Ancak koşu bandının üretim amacı, formda kalmak veya yağ yakmak değildi. Koşu bandı bir işkence aleti olarak tasarlanmış ve üretilmişti.
+
St. Edmunds, hapishanesindeki mahkumların tembel tembel yattığını gören Sir William Cubitt, mahkumların kas gücünden faydalanılabileği düşüncesine bir proje geliştirdi. Böylece mahkumların daha etkin ceza çekmeleri sağlanabilirdi.
Dedesi doğum gününde bir muhabbet kuşu alır torunu Hasan'a, fakat kuş o kadar huysuzdur ki...
Sürekli küçük çocuğun elini ısırır durur. Gagasıyla attığı güçlü ısırık darbeleri yara içinde bırakmıştır Hasan'ı parmaklarını.
Can acısıyla dedesinin yanına koşar bir gün ve +
parmaklarını gösterir.
Dedesi ise gülümser.
Birbirlerine fazlasıyla alışmışlardır. Fakat hırçın kuş yine de arada sırada gaga darbeleriyle parmaklarında yaralar açar küçük çocuğun. Hasan da her defasında dedesinin yanına gidip kuşu şikayet eder. Dedesi ise her zaman ki gibi;+
"İnsan yaralarıyla büyür oğlum. Sen aldırma bu yaralara. Geçer gider bunlar. Önemli olan sevdin mi sarı kuşun Limon'u? O seni sevdi mi?" deyince çocuk gülerek kuşu Limon'u çok sevdiğini anlatır.
Fakat kuş Hasan'a alışana kadar narin parmaklarında birçok yara açmıştır. +
SON DERS!
Yaptığı işlerle öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu bizlere bir kez daha gösteren Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burcu Demirel, 120 öğrencisinin final sınavında öğrencilere soru sormak yerine kendine sorular+
sorarak öğrencilerini duygulandırdı.
“Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır dememiş miydi Shakespeare” cümlesi ile sınava başlayan Prof. Dr. Burcu Demirel, “İşte geldi o vakitlerden biri daha. Yuvadan uçma vaktiniz artık. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma +
çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, kültür mahallesine, melteme, kantinin yengesine, kankanın el şakalarına, yerine imza atmalara, çaktırmadan kopyalara, sorumluluk bilmeden, ev geçindirme derdi çekmeden, sabah +
OKUYAN BİR KEZ DAHA OKUSUN.
O, ADAMDI…
1999’ un Eylül ayıydı, boşanmıştım.
Reklam ajansımdaki ortağımdan kazık yemiş, batmıştım.
Televizyonu bırakmıştım.
İftiralarla boğuşuyordum.
Savruluyordum.
Telefonum çaldı, tanımadığım numaraydı açmadım.
Mesaj geldi; “Beni ara”. İsim yoktu+
Aradım. “Benim ben Zeki abin” dedi. “Aramazsın diye ismimi yazmadım” dedi.
Daha once hiç ama hiç konuşmamıştık. Yani özel olarak.
Karşılaştıkça saygıdan selam o kadar.
Sanki akranıymışım, sanki kırk yıllık dostuymuşum, sanki Metin’mişim, sanki Ahmet’mişim, sanki Kandemir’mişim +
gibi konuştu benle.
“Sen şimdi sıkılıyorsundur, daralıyorsundur, kafan bozuk, bulanıktır, araba gönderiyorum, benim balıkçıya geliyorsun. Adresi mesaj at” dedi kapattı.
Gelen arabada, yeğeni, çocukluk arkadaşım, babası babamın gençlik arkadaşı Mesih Alasya’nın oğlu vardı.
O gece+