Bu hikaye hayatın ne kadar acımasız, şan şöhretin nasıl gelip geçici olduğuna dair ibretlik bir öykü. Bir zamanlar sahnelerin ışıltılı ışıkları altında milyonların delice alkışladığı bir adamın, gün geldiğinde nasıl
yokluğa ve yalnızlığa mahkum olduğunun hüzünlü bir anlatımıdır..
Cemil Özeren’i adıyla değil daha çok 2 numarası olduğu ayna grubuyla tanıdık kendisini. 90’lı yılların sahneleri titreten gruplarından biriydi… Tıklım tıklım dolan konserleri ve milyonları bulan albüm
satışlarıyla kendi zamanlarının efsanelerindendi ancak bu hep böyle devam etmeyecekti… Önce gruptan ayrıldı ardından yalnızlık ve yokluk günleri geldi.
1962 de Balıkesir/Bandırmada doğdu sanatçı. Üniversite eğitimini İzmir'de tamamladı.
Bodrumda bir süre gitar öğretmenliği ve sürücü kursu eğitmenliği yaptı. 1996'da Üniversiteden arkadaşı Erhan Güleryüzün teklifi ile İstanbul'a geldi. Ayna grubunu kurdular.. 1 yıl sonrada tüm Türkiye onları Kafkas ezgisinden uyarlanan Ceylan şarkısı ile tanıdı.
Ceylan şarkısının yazarı Cemil Özerendir. Albümde 3 hit parça vardı. Ceylan, Ölünce sevemezsem seni, Gittiğin yağmurlarla gel.. Son şarkının besteside '' Gittiğin yağmurlarla gel '' Sanatçıya aittir. Kaybettiği annesine yazmış olduğu bir bestedir.
Albüm 1997 Kral Tv müzik ödüllerinde en iyi grup ödülünü aldı. Ayna grubu şöhretler sahnesine çok hızlı bir giriş yaptı. İmajlarının bir parçası olan gözlükleri dönemin gençlerini de etkiledi. Konserler, etkinlikler peş peşe geldi.. Neredeyse her yıl bir albüm yapıyorlardı.
Altın kelebek ödül sahibi oldular. Kısa sürede zirveye yerleşen grup, 2002 yılında duraklama dönemine başladı. Bostancı durağı albümünden sonra Cemil Özeren gruptan ayrıldı.
O dönem medyaya verdiği bir röpörtajında şunları söyleyecektir.
'' Erhanla artık cennete bile gitmem.. ''
Televizyonlarda da çeşitli yarışmalara katılan sanatçı, Arkadaşları ile Destan adı altında grup kurdular. Bu gruplada fazla sürmedi yollarını ayırdı.
Hep bir arayış içerisinde olan Cemil Özeren.. Son konserini Antalyada verdi.
Bir oğlu olan Özeren eşinden de ayılır. Maddi durumu da oldukça kötüye gider.. Her şey peş peşe gelir ve bir gün aniden hastaneye kaldırılır. Medya ya malzeme olmamak için herkesten her şeyi gizler.
Sağlık durumu ve hastalığının medyaya yansımasından sonra kaldırıldığı hastanenin önü kalabalıklaşmaya başladı.. ancak doktorları hiç umutlu konuşmuyordu..
Alkole bağlı siröz hastalığına yakalanan Özeren 20 kasım 2012'de hastanede hayatını kaybetti.. Daha 50 yaşındaydı..
Çevresi ve sevenlerinin göz yaşları ile toprağa verildi..
Özeren'in ardından çok şey yazıldı çizildi.. Erhan Güleryüz hastane sürecinde hep yanında oldu. Uzatılan mikrofonlara '' Ben Cemille hiç bir zaman dargın olmadım. 30 yıllık arkadaşım benim maddi bir
zorlukta yaşadığını zannetmiyorum.. '' açıklamasında bulundu.. Sebep ve nedenler ne olursa olsun aldığı Alkol hayatını altüst etti..
Hayatın acımasızlığını, şan, şöhretin ve gençliğin faniliğini bir çırpıda yaşadı..
Geride daha nice seneler kulakların pasını silecek şarkılar bırakıp 50 yaşında bu dünyaya veda etti. Tugay Başaran. @PalaBiyikRak73 takip etmeyi unutmayın lütfen
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Barış Manço’nun 1979 Yılında meşhur ettiği, Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri Mehmet ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de büyük bir tarla vererek " Karaman’daki Bahçelerin gibi ek, biç,
halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım. Hayvancılık ve Tarımı geliştir" derler...
1810-1920 tarihleri arasında yaşamış Karaman’ dan Kıbrıs’a 5 kardeşinide alıp gelmiştir. Yörük Türkmendir... Kıbrıstaki Köyünün adının Göçeri olması,
Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir. Yörükler köyü de derlermiş Göçeri köyüne ..
Sarı Çizmeli Mehmet ağa, Devlete söz verdiği gibi Tarımda ve hayvancılıkta binlerce kişi çalıştırır, İş verir büyük bir aile olurlar...
Zamanla 3 bin dönümden fazla toprağı olur.
Abdi İpekçi
Katledilen Gazeteciler Defterinin İlk Sayfalarından Biri: Abdi İpekçi
Yazılarında Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü savunan Abdi İpekçi, ülkemizde katledilen ne ilk ne de son gazeteciydi.
Bugün onun çirkin bir saldırıda
hayatını kaybedişinin 43.’ncü yılı. Biz de yaşam öyküsü, düşünceleri ve birkaç anısıyla anmak istedik Abdi İpekçi’yi.
İstanbul Maçka’da başlayan yaşam
Abdi İpekçi, 9 Ağustos 1929 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Cevat Bey, annesi ise Vesime Hanım’dı. İlkokulu evlerinin
karşısındaki Işık İlkokulu’nda okudu. Küçük yaşta iki ablasını kaybetti.
Basın dünyasında yenilik yapmak isteyen çocuk
İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi’ne kaydolan İpekçi buradan 1948 yılında mezun oldu. Okul yıllığında kendisiyle yapılan söyleşide gelecek hakkındaki
Nermiye Tüzün Özkazanç, Ankara’nın ilk Valisi olan Mehmet Atıf Tüzün’ün kızı. Nermiye Hanım, oldukça şanslı. Babasının Atatürk ile olan ilişkileri ve sonrasında liseye geçtiğinde öğretmenlerinden birinin Afet İnan olması ve hatta üstüne
İnan sayesinde Çankaya Köşkü’ne davet alıp Atatürk’le farklı zamanlarda birden fazla kez karşılaşıp unutamayacağı anılara sahip olması onun ne kadar şanslı bir çocukluk geçirdiğinin kanıtı olabilir.
Ankara Kız Lisesi öğrencisi Özkazanç, 9 Mayıs günü çok heyecanlı.
Çünkü Atatürk ile ilk karşılaştığı 1924 senesinin üzerinden tam 10 sene geçmiş ve 17 yaşındaki Genç Nermiye Cumhuriyet’in Ebedi Şefi’ni bir kez daha görme şansına erişmştir.
Nermiye Tüzün Özkazanç o anları anlatırken duygulanıyor:
Bu ülkede ezan okunurken mutlaka durup dinlersiniz. Zira hiçbir minarede sonuna kadar açılmış, yarısı da patlak hoparlörler yoktur. Müezzin şerefeye kadar zahmet edip çıkar ve oradan okur.
Ve gerçekten çok güzel okur, herkes te onu dinler.
* Caminin 5-10 metre ilerisinde ki bir kafede ya da barda istediğiniz alkollü içkiyi içebilirsiniz.
* Kadınlar yasalar önünde gerçekten birinci sınıf vatandaştır.Mirasta kız çocukları daha önde tutulur. Kadın istemediği sürece boşanmak çok zordur. veee en çarpıcı fark ta şudur:
BİR SİNANDAN BİR SİNANA
Nedense bazı sözleri sık sık kullanıyorum, bu kıtlıktan değil; daha güzelini, anlamlısını okuyup, duymadığımdan dolayı sanırım.
Şimdi anlatacaklarımı şu sözlerden daha iyi nasıl anlatabilirim ki!
Üstelik bu yalnız benim için değil, sanıyorum dünyanın bir çok insanı için de geçerli. Söz Afrika yerlilerinin bir sözü olduğuna göre:
“Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadıkça, avcıların (kendileri için anlattıkları) hikâyelerini dinlemek zorundayız. (zorundalar)”.
Bu topraklarda yaşayan bir kişi olarak, sosyal, siyasal ve toplumsal olaylara duyarsız olamıyor, kalamıyorum. Bunu bir beklenti için değil, düşüncem, kişiliğim ve dünya görüşümden dolayı yapıyorum.
Bildiğim, katledilen, öldürülen, yok edilen iki SİNAN var.
Sipariş götürdüğü otelde piyano çalmasıyla sosyal medyada gündem olan 19 yaşındaki motosikletli kurye Muharrem Can İncir, piyanoyla nasıl tanıştığını anlattı.
Ünlü piyanist Gülsin Onay ise İncir’e öğrencisi olması için teklifte bulundu.
Hürriyet’ten Emin Mert Kırarslan ve Beyazıt Şenbük’ün haberine göre; Sipariş götürdüğü otelde piyanoyla Mozart'ın Türk Marşı'nı virtüöz gibi çalmasıyla sosyal medyada gündem olan
19 yaşındaki motosikletli kurye Muharrem Can İncir, “En büyük hayalim iyi bir insan olmak, piyanist olmak, güzel yerlere gelmek” dedi.
Sosyal medyaya düşen görüntüler iki gün içinde milyonlarca kişi tarafından izlendi. Ünlü-ünsüz binlerce kişi bu muhteşem performansı çok beğendi.