Şarkıcı Ebru Yaşar kızını kaybeden acılı depremzedeye ev hediye etti
Şarkıcı Ebru Yaşar ile eşi Necat Gülseven, depremzede Mesut Hançer'e evini teslim etti.
Türkiye'yi yıkan Kahramanmaraş'taki depreme ziyaretine gittiği babaannesinin evinde yakalanan ve enkaz altında
can veren 15 yaşındaki Irmak Leyla Hançer, hayatını kaybetmişti. Baba Mesut Hançer'in Kahramanmaraş'ta enkaz altında kalan kızının elini tuttuğu fotoğraf depremin sembol karelerinden olmuştu.
Mesut Hançer'e ünlü sanatçı Ebru Yaşar ve iş adamı eşi Necat
Gülseven yardım eli uzatmıştı.
Enkaz altında vefat eden kızı Irmak Leyla'nın elini bir an olsun bırakmayarak yürekleri yakan Mesut Hançer'e ev alacaklarını açıklayan Ebru Yaşar, şunları söylemişti:
"Yaşadığımız facianın 7'nci gününde yaralarımızı tek yürek oldukça sarmaya çalışıyoruz. Mesut Bey ve kızının yüreğimizi dağlayan bu karesi hafızalarımızdan silinmeyecek. Acılı aileyle görüştük, Ankara'da yaşamak istiyorlar. Biz de en acil şekilde Ankara'da hem evlerini kuracağız
hem de tüm ailenin iş imkanlarını sağlayacağız. Rabbim tüm bu acıyı yaşayan vatandaşlarımızın yardımcısı olsun, yapılan tüm iyilikleri ve duaları kabul etsin."
Ebru Yaşar ile Necat Gülseven, kızlarını depremde yitiren, kendi evi de kullanılamaz hale gelen
Mesut Hançer'e bir ev aldı ve Ankara'daki yeni evini teslim etti.
Kutlarız sizi güzel insanlar..🙏⚘
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ağaç Kesmeden Odun Elde Edebilen Japonlar, Bunu Nasıl Yapıyorlar? Cevabı ‘Daisugi Tekniği’nde Gizli!
Hangi amaçla olursa olsun bir ağacı kestiğimiz zaman onu öldürmüş oluyoruz ve bir daha ondan yararlanamıyoruz.
Peki ya tıpkı meyve toplar gibi ağacı öldürmeden odun ve kereste elde etsek nasıl olurdu? Japonların yüzlerce yıldır uyguladığı daisugi tekniği ile bu mümkün. Üstelik elde edilen odunlar çok daha esnek ve güçlü oluyor.
Ağaçlar Dünyamızın oksijen depoları olmalarının yanı sıra pek çok eşya ve ürünün hammaddesi ve yakacak olarak da kullanılırlar. Kereste yapmak ya da yakmak amacıyla bir ağacı kestiğiniz zaman onu öldürmüş olursunuz ve bu nedenle de onu bir daha kullanamazsınız.
Papazı uzak bir köye atadılar…
Gitti baktı, kimsenin kiliseye gelip gittiği yok…
Her taraf kir pas içinde…
Kolları sıvadı:
Kiliseyi boyadı…
Çanı parlattı…
Bayrak astı…
İnsanları ibadete davet etti…
Her şey yoluna girdi…
🌹
Tek sorun vardı:
Karga…
Bir karga gelip çana çişini…
Haça kakasını yapıyor…
Bayrağı gagalıyordu…
Papaz yarım gün canı çıkana kadar temizliyor…
Ertesi gün yine karga geliyor…
Her gün yaptığını yapıyordu…
Canı sıkıldı Papaz’ın…
Çare aradı, bulamadı…
Gidip Belediye Başkanı’na danıştı:
“Şu karga azizim, gelip her şeyi berbat ediyor… Ben temizliyorum, paklıyorum, tam yerime oturmuşken yine geliyor…”
“Kolay” dedi Başkan… “Oraya bir parça tuzlu peynir sakla, hırsızdır… Yanına susuz rakı koy, bedava bulunca kaçırmaz…
Uzun yıllar boyunca kimsenin tatmin edici bir açıklama getiremediği bu esrarengiz olay, içinde bilim insanlarının da bulunduğu pek çok insan tarafından "doğaüstü bir takım güçlerin eseri" zannedildi. Bu açıklamalar arasında kayıp kıta
Atlantis'in orada bulunup (bu düşünceyle paralel olarak Atlas Okyanusu ismini almıştır) Kayıp Kıta'nın hiçbir zaman anlaşılamayan teknolojik ve manyetik kayıp aygıtlarından birinin etkisinden veya o bölgenin defalarca
Dünya dışı varlıkların ziyaretlerinde orada yarattıkları manyetik alanın bir etkisi olduğu, hatta Kristof Kolomb'un bile tuttuğu günlüklerde, o bölgede gökyüzünde uçan tanımlanamaz cisimlerden bahsedildiği iddia edilmiştir. Öte yandan meydana gelen olayları ani hava değişimleri,
Artık sırası gelmiştir herhalde böyle tesbitleri paylaşmanın...
(Alper Aksoy yazmış)
GARAMARAŞ’TA FAİZSİZ TABUTLAR
Maraş’ın kent düzenlemesi yarışmasını kazanan Yüksek Mimar Bülent Berksan halkın “Garamaraş” dediği bölgede bir kazı yaptırır.
Toprağın 10 m altında 1513 depreminde yerle bir olan Maraş’ın kalıntılarını halka gösterir.
“Bakın der, önceden Maraş buradaydı, Garamaraş denilen bu bölgeden uzak durun, buraya tek katlı kulübe bile yapmayın!..”
1984 yılında ANAP’tan Belediye Başkanı olan Ali Özal, Berksan’ın sözlerini dinledi, “Garamaraş”ta yerleşim izni vermedi, çünkü o bölge Ahır Dağı’ndan inen kar ve yağmur sularının sürüklediği yumuşak zemindi.
1989’da Refah Partili Ali Sezal “Kaderden kaçılmaz,
Üniversite sınavlarında Türkiye 56.sı olmuş, Boğaziçi’ni birincilikle, Harvard’ı 4.00 ortalamayla bitirmiş, üstüne de Cambridge’de Doktora yapmış Özgür Bolat tüm bu başarıların ardından şaşırtıcı şekilde bunların önemsiz olduğuna kanaat getirmiş ve şunları söylüyor:
“Ben Türkiye’deki insan yetiştirme modelini hem ailelerde hem de okullarda değiştirmek isteyen biriyim.
Var gücümle bunun için uğraşıyorum.
Dünyanın en saygın araştırma şirketi Gallup’a göre dünyada mutluluk sıralamasında 74.üncü sırada bir ülkeyiz.
Ailem, akrabalar, komşular, herkes, “Özgür, yine birinci olmuş!” deyince, babamı mutlu görünce, benim bilinçaltıma şöyle bir şey yerleşti:
İnsanlar, beni birinci olduğum için, başarılı olduğum için kabul ediyor ve seviyor.
Babam da…
Ben de başarımla kabul göreceğimi düşündüm.
"Önce Ermeniler gitsin,
İstanbul'u İstanbul yapan değerleriyle;
Dolmabahçe Sarayı'nı,
Çırağan'ı,
Kuleli'yi,
Selimiye Kışlası'nı,
Malta Köşkü'nü,
Beyazıt Kulesi'ni,
Dünyanın hayranlıkla bakakaldığı mimarilerini de alıp gitsinler.
Giderken Ermeniler,
Güllü Agop'u,
Ara Güler'i,
Mıgırdıç Magrosyan'ı,
Onno Tunç'u,
Garo Mafyan'ı,
Adile Naşit'i,
Cem Karaca'yı da unutmasınlar.
İpek puşularını,
Potinlerini,
Nacarlarını,
Vodistlerini,
Çilingirlerini,
Çömleklerini,
Bakırlarını da alsınlar yanlarına Ermeniler.
Topiği,
Kuzu kapamayı,
Çılbırı,
Ciğer bohçasını da alsınlar...
Kürtler de gitsin
Kilimlerini, keçelerini,
İlmek ilmek dokudukları halılarını denk edip gitsinler.
Yaşar Kemal'i,
Ahmet Kaya'yı,
Yılmaz Güney'i,
Ahmed Arif'i,
Aynur Doğan'ı sakın unutmasınlar.
Cigerxun'u,
Ahmede Xani'yi,
Mem u Zin'i,