Tarihi derinlikleri indiği çağın çok ötesine giden bir kıssa bu.
Nasıl mı?
Ama lütfen RT
Din ve mitolojileri bilmeyen ne kadar dünyadan habersiz varsa hepsi burada.
Sanırsın ki Mısırbilimci hepsi, tüm Mısır tarihini hatmettiler, bulunamayanları da buldular eksik kalmadı.
Sıra twitter.com da ahkam kesmeye geldi!
Yazdıkları kendilerine ait bilgiler değil. Bunlar bu konuları okumuş insanlar da değil.
İslama cevap veren misyoner sitelerden alıp ctrl+c=>ctrl+p
Google Translate tamam.
Araştırmayan bin kişi daha ateist.
İyiliğin kötülükle savaşı bu ama bazılarımız farkında değil malesef.
Şimdi ne diyor bu çok bilmişler. Haşa;
"Kuran-ı Kerim'de hata bulduk" diye gülerek paylaşıyorlar. Ancak aslında sadece kendi cehaletlerini ve kendine ait bir fikir değeri olmadığını ortaya koyuyorlar.
Siz kim, Allah sözünde haşa summe haşa hata bulmak kim be?
Öncelikle şunu gösterelim,
Kur'an-ı Kerîm'e kaynak olarak bahsettikleri Musevi edebi kaynağı Pirke de Rabbi Eliezer, İslam sonrası bir eserdir.
Hatta Hz. Âişe’den (radiyallahu anha) bahsetmektedir.
Ayrıca Tevrat'ta Sâmirî kıssası ve böğüren buzağı anlatımı yoktur.
Altın Buzağı kıssası anlatımında Kur’an-ı Kerim ile Tevrat arasındaki en büyük farklardan biri buradadır. Tevrat yazarları Altın Buzağı’yı Hz. Harun’un (as) yaptırdığını yazarak Hz. Harun’a (as) iftira atarlar! Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyrulur:
Kur’an-ı Kerim’de verilen derse göre, Hz. Musa (as) kavmine Altın Buzağı’nın ilah olamayacağı şu gerçeklerle beyan etmiş olmaktadır:
O altın buzağı;
Bir altın buzağı anlatımıyla putperest topluma nasıl ders veriliyor dikkat edelim.
Muharref Tevrat’a göre Altın Buzağı’nın ustası (haşa!) bizzat Hz. Harun’dur (as). Çıkış Kitabı’nda onun Altın Buzağı’yı dökerken etrafında yaşanan olaylar şu şekilde anlatılır:
Bir peygamber putperest bir eylemde kavmine nasıl öncülük edebilirdi? Elbette bu imkânsızdır. Tevrat’ta, Kur’an-ı Kerim’dekinin aksine Sâmîrî’den bahsedilmez. Put dökme suçu Hz.Harun’a (as) atılarak Sâmîrî’nin izleri neredeyse silinmiştir.
Ancak yine de Tevrat Sâmîrî konusunda
tamamen sessiz de değildir. Tevrat’taki Çıkış hadisesinde birden Zimri adında ilginç birinin isyan hadisesinden bahsedilir. Anlatılanlara göre Zimri, İsrailoğullarına Ba’al Peôr (İbr. בעל פעור) adlı bir sapkınlığını aşılamaya çalışmış ve öldürülmüştür.
Zimri’nin, Samiri olduğuna şüphe yoktur. Neden mi? Çünkü Zimri kelimesi bu kişinin müzikle alakalı olduğunu gösterir. Zimri, Mezmur (ilahi/Mizmor/מִזְמוֹר) kelimesinin köküdür.
Kur’an-ı Kerîm’de de boğazlanan bir dişi buzağıdır. (فَذَبَحُوهَا) Onu kestiler cümlesi kesilen buzağının dişi olduğunu göstermektedir:
“Mûsâ, “Rabbim şöyle buyuruyor, dedi: O, henüz boyunduruk altına alınıp yer sürmemiş, ekin sulamamış, serbest dolaşan ve alacası bulunmayan bir inektir.” “İşte şimdi doğrusunu anlattın” dediler ve ineği (bulup) kestiler, ama az daha (bunu) yapmayacaklardı.” (Bakara, 71)
Bakın harika bir detay
Sâmirî ismi aslında bazı gafiller bilmese de Tevrat'ta Hz. Musa'dan (as) çok öncesine girmektedir.
Peki Eski Mısır’da Sâmirî’nin Yeri nerededir?
Araştırma yaptığımızda gördük ki; Yahudi literatürü Samirilerin soyunu Hz.Yakub’un (as) oğullarına dayandırsa da alternatif tarihi kayıtlar bize Samirinin Mısırlı (Kıbtî) kökenlerine dair başka ipuçları sunmaktadır. Zemahşerî,
Sâmirî’nin adını Mûsâ bin Zafer olarak kaydetmektedir. O ayrıca Sâmirî’nin aslen ineğe tapan bir topluluktan geldiğini ve bir münafık olduğunu söylemektedir. (Zemahşerî, el-Keşşâf, Beyrut 1403/1983, II, 549.).
Bu da bizi Hathor kültüne yani mısır mitolojisine götürür.
İbn Abbas’tan Zeccâc ve Atâ’nın rivayet ettiği diğer bir anlayışa göre Sâmirî, Hz. Mûsâ’nın (as) komşusu bir Kıbtî olup ona iman etmiş ve kendisiyle birlikte Mısır’dan çıkmıştı. Bütün bunlar Samiri’nin Mısırlı kökenine ışık tutmaktadır.
Peki Samiri bir Mısırlı idiyse tarihi arka
planı bulunabilir mi?
Cevabımız: Evet!
Eski Mısır yazıtlarında Samiri ismini andıran bir kullanım Smeriu şeklindeki rahip sınıfı isminde görülür. Smeriu rahip sınıfından 9 kişilik bir grubu ölen firavunun “Ağız açma” töreninde görevli bulunduğunu gösteren kayıtlar mevcuttur.
Tapınağın adanmışları Firavun öldükten sonra cansız bedenlerine Ka enerjisini verirlerdi. Ağızdan verilen bu enerji ile cansız bedenlerinin kıpırdadığı kaydedilirdi.
Sâmirî de puta bir şeyler katarak ona hayat enerjisi de denen ‘Ka’ vermiş gibi duruyor. Put koşup hareket etmese
de ses çıkarabiliyor. Buna İslam literatüründe istidrac denmektedir. İstidrac bu tip DECCALÎ insanların gösterdiği sihir tarzı harikalardır.
Smeriu sınıfının rahipleri tek başına SEMER olarak biliniyor. Kutsal kitap araştırmacısı Jan Assmann’ın Eski Mısır’ın bu töreni hakkında
verdiği bilgiler kıssaya ışık tutuyor:
Yukarıda anlatılanlara göre Semer [books.google.com.tr/books?id=o4CdH…];
Ağız açma töreninde yer alan bir tören mensubu idi.
Katıldığı törende bir çeşit illüzyonla ölüyü konuşturulmaktadır.
Bu canlandırma işlemi yeni kurban edilmiş bir inek yavrusunun parçası ile yapılmaktadır.
Samiri isminin gizemi ve bu kişinin Eski Mısır’daki görevini öğrendiğimizde gördük ki; Bakara suresinde anlatılan ; kesilen ineğin uzvuyla ölüye vurup diriltilmesi ile ilgili olayın aslında illüzyon değil de diriltme olduğu konunun muhataplarına ay gibi parlayan kanıt olmuştur.
Bu ritüeli yapan SEMER yani Samirî, Altından buzağı heykeline aynısını yapıyor.
Heykelin ağzına vurarak onu sihir hüneri ile konuşturuyor. Bu bağlamda Altından buzağıya da ayetlerde (جَسَدًا) ceset denmesinin bir tesadüf olmayacağı güneş gibi ortadadır.
“O, onlara bir buzağı heykeli yapmıştı ki böğürmedeydi. O ve ona uyanlar işte bu dediler, sizin de mabudunuz, Musa'nın da mabudu, fakat Musa, unuttu bunu.” (Tâ-Hâ, 88)
Heykelin gövdesinin sabit, başının büyü ile hareket edebildiği ve böğürdüğü sahneyi hayal edin şimdi.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Hz.Yusuf’un (as) Mısır’daki Hatırası: 7 Yıl Kıtlık Anıtı
7 Yıl Kıtlık anıtı, Mısır’ın Asvan bölgesi yakınlarında, Nil'deki Sehel Adası'nda bulunan ve III. Hanedan kralı Djoser döneminde 7 yıl süren kuraklık ve kıtlık dönemini anlatan Mısır hiyeroglifleriyle yazılmış bir yazıttır. Anıtın M.Ö. 332-31 yılları arasında hüküm süren
Nebiler (asm) Allahuteala'nın konuşan delilleridir. Hz.Yusuf (as) zindana girse dahi vazifesine yani tebliğe devam ediyor:
37. Yûsuf dedi ki: "Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım."
38. "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler."
Kur'an-ı Kerîm'den Hz.Musa'nın (as) dilinin çözülmesi için yaptığı duayı biliyoruz.
Peki sonra ne oldu hiç dikkat ettik mi? ve Mısır edebiyatına bu olanlar nasıl yankı buldu?
İnceleyelemeye ne dersiniz?
Daha fazla RT ve Fav istiyorum yalnız :)
Musa: "Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Ailemden kardeşim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl ki Seni daha çok tesbih edelim ve çokça analım. Şüphesiz Sen bizi görmektesin" dedi.
Bu soruya misyoner siteleri inanmadıkları Kuran-ı Kerim'den delil getirmeye çalışıyor ve bozulmadı diyorlar.
Kendi kitaplarına yaptıkları gibi kitabımızın ayetlerinin de manasını işlerine geldiği gibi eğip bükmeye çalışıyorlar.
Ancak Kuran-ı Kerim'den onlara asla onlara delil çıkmaz!