Bu #TrakyaBalkanSerisi'nde Osmanlı'nın zayıf döneminde öne çıkan yerel güçlerden en popüleri Tepedelenli Ali Paşa var.
Paşa, günümüzde Yunanistan'ın kuzeybatısındaki Epir bölgesinde hüküm sürdü.
Avrupa'ya yakın bir bölge olduğu için Batı'nın çok dikkatini çekmiş ve kayda geçmiş.
Tepedelenli Ali Paşa'dan 19 yy Avrupa tarih kitapları "Yanya Sultanı" ve "Müslüman Bonapart" diye bahseder.
Aralarında şair Lord Byron gibi ünlülerin de olduğu Avrupalılar, onunla tanışmak için ayağına giderdi.
Hakkında bilgi çok ama hangisi doğru, hangisi rivayet ayırmak zor.
Ali Paşa, Napolyon ve İngiltere kraliçesiyle hediyeleşip mektuplaşabilen biriydi.
Victor Hugo onun hakkında şöyle yazmıştı:
"Napolyon'la kıyas edilebilecek döneminin tek dâhisi. Aslanın yanında kaplan, kartalın yanında akbaba neyse Ali Paşa da Napolyon'un yanında odur."
Arnavutlar bugün Tepedelenli Ali Paşa'yı milli kahramanlarından biri kabul eder.
Türkiye'den Paşa'nın başını istemişlerdi hatta bu yüzden.
Hatta Arnavutluk'ta heykelleri vardır (biri ekte) ancak Ali Paşa muhtemelen Arnavut bile değildi.
Sadece Arnavutluk'ta doğmuştu.
Anlatalım:
Kayseri (veya Kütahya) kökenli Mevlevi bir ailenin oğlu olarak Tepedelen'de (Arnavutça Tepelena) dünyaya gelir Ali.
4 bin nüfuslu bir kasaba Paşa nedeniyle halen ünlüdür.
Ali henüz küçükken, babasının düşmanlarından ötürü ailece Kumanova'ya kaçarlar (bu bilgi tartışmalıdır).
Ancak Kumanova halkı Ali'nin babasını düşmanlarına ihbar eder, baba öldürülür.
Ali, annesi ve kardeşi ile birlikte doğduğu Tepedelen'e döner.
Annesi Hanko, Kumanovalıların bu davranışını asla unutmaz hatta oğluna ölüm döşeğinde kasaba ahalisinin hepsini katletmesini vasiyet eder.
Böyle bir psikolojik ortamda büyüyen Ali 10 yaşına geldiğinde ele avuca sığmaz bir çocuk oldu.
En büyük eğlencesi, babasından kalan tüfekle oynamaktı.
Dağlardaki eşkıyaya özenmek, mektebe gitmekten daha ilgi çekiciydi onun için. Bundan dolayı da hiç mektebe gitmedi.
Biraz büyüyünce Eğriboz'da Osmanlı kolluk kuvvetlerine katıldı.
Burada ilerleyen yıllarda kuracağı tiranlığın komutanları olacak, eli silah tutan Arnavut gençleri etrafına toplamaya başladı ve Teselya'da kendine ait çetesini kurdu.
Ama sonra Kurt Paşa tarafından yakalandı.
Kurt Paşa, çetenin çoğunu idam ederken zekâsı ve kurnazlığından faydalanmak için Ali'yi yanında tuttu. İkili çok iyi dost oldular.
Ali, çetecilikten ziyade devlet görevinde bulunmanın daha önemli olduğunu burada kavradı.
Ali, Kurt Paşa ile yakınlığını daha da ilerletmek ve paşanın nüfuzundan faydalanmak için kızıyla evlenmek istedi fakat paşa, Ali'den daha soylu olan ve gelecek vaat eden Avlonyalı İbrahim Paşa'yı kendisine damat seçti.
Bu olay, Ali'nin İbrahim Paşa'ya kinlenmesine sebep oldu.
Kurt Paşa'nın, onu öldürene ödül vaat etmesi üzerine yanındaki iki adamına; bir koça kendi kıyafetini sarmalarını ve birkaç el ateş ettikten sonra da kanlı kıyafeti paşaya götürüp kendisinin öldüğünün kanıtı olarak göstermelerini istedi.
(eşkiyalık tarihine geçecek üç kağıt)
Kendi infazı için alınan parayı elde eden Ali, bu parayı da Kurt Paşa'ya karşı daha güçlü bir çete oluşturmak için kullandı.
Sonra da Kurt Paşa'nın can düşmanı Delvinyeli Kaplan Paşa'ya yanaşıp güvenini kazandı.
Annesinin girişimiyle Kaplan Paşa'nın kızı Emine ile evlendi.
Bu evlilikten Muhtar ve Veli adında iki oğlu oldu.
İkbali için gereken aile bağlantısını kuran Ali, kayınpederinden kurtulmak için kolları sıvadı
Çevirdiği entrikalar ve verdiği rüşvetlerle yükselmeye başladı.
İstanbul'da edindiği dostları vasıtasıyla Derbentler Nazırı oldu.
Ali, etraftaki bütün haydutları kısa zamanda yakaladı ve bunların paralarına el koyarak kendi hazinesine aktardı.
Şehir ahalisini, bölgede güvenliği bir tek kendisinin sağlayabileceğine inandıran Tepedelenli, bu sayede destekçisi olan fedai sayısını da artırmayı başardı.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'nda gösterdiği yararlılık sayesinde hayalindeki şehir Yanya'nın valisi olan Ali, uzun bir süredir isyan halinde olan Hıristiyan Suliyotlarla da mücadele etti önce.
Bunlar sayıları adlarıyla anılan dağda yarı yaban hayatı süren vahşi bir halktı👇
Kısa sürede Suliyotlara tüm hiddetini gösterdi Paşa.
Babıali nezdinde göze girmek ve yaptığı insanlık dışı uygulamaları gölgelemek için ele geçirdiği yerlere cami inşa etti.
Asayişi sağlamada gösterdiği başarılar ve artan nüfuzuyla beraber bir süre sonra Rumeli Beylerbeyi oldu!
Osmanlı idaresi ile arasının iyi olduğu bu günlerde İstanbul'dan gönderilen paşalık beratında Ali Paşa'dan "Arnavut" yahut "Rumelili" şeklinde değil, "Anadolulu Ali" diye bahsediliyordu.
Bu da Paşa'nın aile köklerinin Anadolu'ya dayandığını gösteren kanıtlardan biridir.
Rumeli Beylerbeyi olduktan sonra düşmanlarını bir bir ortadan kaldırmaya başlayan Tepedelenli döneminde Yanya şehrinin her yönüyle gelişti ve merkez haline geldi.
İstanbul'a vergisini düzenli ödemesi ve padişaha koşulsuz bağlılık göstermesi makamını korumasına yardımcı oldu.
Bu arada Tunuslu bir korsanın esir tuttuğu Fransız topçu ve istihkamcı subayları satın aldı.
Alışveriş sırasında iletişimi ise, kritik noktalardaki adamları zehirlemek için kullandığı İtalyan kökenli doktoru Tozzoni gerçekleştirdi.
Bu topçu subaylara askeri okul kurdurdu.
İngilizlerden, Fransızlara karşı kullanmak sözüyle aldığı havan topları ve Congreve fişeklerini kendi düşmanlarına karşı kullandı.
Yetiştirdiği askerler sayesinde oldu tabi bunlar.
Yanya'nın Fransız konsolosu; "O, İngilizleri bile kullanabilecek zekâya sahip biriydi" diyecekti.
Tepedelenli'nin oğullarından Veli, Mora valisi olduğu sırada Yunan isyanının ilk safhası başladı.
Yunanlar evvela Tepedelenli'den sonra da Osmanlı'dan kurtulup bağımsız olmak istiyordu.
İsyanın istihbaratını alan Paşa, ele başlarını yakaladı ve çok ağır işkenceler uygulattı.
Tepedelenli isyanı bastırmakla İstanbul'un gözüne iyice girdiğini sandıysa da yaptığı zulümlerinden herkes haberdar olmuştu.
Rum Ortodoks Kilisesi'nin azlini istediği de söylenir.
Zaten bir dönemdir merkezin emirlerine uyma konusunda Tepedelenli'nin isteksiz olduğu söyleniyordu.
Örneğin İstanbul Rus savaşına katılmasını istendiğinde, hasta olduğunu gerekçe göstermişti. İstanbul'dan gönderilen müfettiş geldiğinde Ali Paşa'yı hasta bir şekilde yatarken gördü.
Müfettiş gelmeden bir süre önce kap merhemi karnına boca etmiş olduğu devrin kaynaklarında geçer.
Müfettiş, Tepedelenli'nin sağlığının kötü ve yaşının ilerlemiş olduğunu bildirdiği raporu İstanbul'a sunması üzerine merkez, paşaya istifa etmesini tavsiye etti.
Paşa reddetti.
Tepedelenli beylerbeyliğinden, oğlunu da Yunanistan valiliğinden azledildi.
Ancak Paşa pes etmedi.
İstanbul'a 20 bini aşkın kolluk kuvvetiyle emirlere uymayan Tepedelenli üzerine Hurşit Paşa önderliğinde bir ordu gönderdi.
İngilizler Tepedelenli'ye kendilerine sığınması için teklifte bulunup vatandaşlık teklif etti.
Paşa reddetti.
Osmanlı ile savaşmayı kafasına koymuştu.
Ancak Tepedelenli kuvvetleri ağır bir mağlubiyete uğradı.
Tepedelenli ailesinin ve kendisinin can güvenliğini sağlamak kaydıyla teslim olmayı kabul etti.
Bu arada sarayının altına dinamit döşettiği, hazinelerinin 2/3'ünü sakladığı, geri kalanını Yunan asilere verdiği söylenir.
Osmanlı teslim anlaşmasına uymadı ve Tepedelenliyi idam etmeye karar verdi.
Bun öğrenen paşa son bir hamle ile silahına sarıldı ancak vurularak öldürüldü.
(Temsili resimde kılıçla öldürüldüğü görülüyor)
Sonrasında başı kesilerek İstanbul'a gönderildi.
Kellesi, idamını emreden Sultan 2. Mahmud'a gösterilmek üzere kesilmiş ve bir bal torbası içinde İstanbul’a gönderilmişti.
Arnavutlar Tepedelenli'nin İstanbul'a gönderilen başını talep ediyor ama Paşa'nın asıl mezarı, yani bedeni Yunanistan'da.
Yanya Fethiye Camii haziresinde.
Bu da idamında Paşa'nın üzerine asılması için hazırlanan yafta.
İdamı haber alınca direndiğinden kurşunlanarak öldürüldüğü için bu yafta kullanılmadı.
Bu arada Paşa'nın oğulları ile torunu da öldürüldü ve kesik başları 2. Mahmut'a gösterildikten sonra Silivrikapı'ya gömüldü.
Bu arada Paşa'nın oğulları ve torununun idamı Paşa'dan iki yıl öncedir.
Ali Paşa'nın devlete isyanı uzun yıllar devam etti. Paşa, Yanya'da müstakil bir hükümdar gibi hüküm sürdü, Avrupa devletleri ile görüşmeler yaptı, bir ara Rumlar'ı da ayaklanmaya teşvik etti.
Bu arada oğulları Veli ve Muhtar Paşalar, Babıâli'ye teslim oldular.
Ali Paşa 2 sene boyunca Yanya Kalesi'ne çekildi, idam edilmeyeceği yolunda İstanbul'dan vaad alması üzerine kaleyi terkederek o civardaki Pandeleimon Manastın'na kapandı.
İdam kararı ve kurşunlanması buradadır.
Osmanlı sadece Paşa'yı değil, Yanya'da Paşa'ya hizmet etmiş olan kim varsa idam etti
Kendileri teslim olmuş olsalar da oğulları ve torununun da kafaları kestirildi.
Hepsi Silivrikapı Mezarlığı'na defnedildi.
Soyundan gelenler mezarlara devlet korkusu yüzünden sahip çıkamadı...
Tepedelenli Ali Paşa'nın kesik başı için Murat Bardakçı, "bulunması imkânsız; zira ailenin mezarları, seneler önce yeni definler yapıldığı ve mezar taşları başka yere nakledildiği için kayıp" diyor.
İBB ise mezarların bulunup restore edildiğini açıkladı:
Murat Bardakçı, idam edilen Tepedelenli ailesi üyelerinin mezarları hakkında:
"Mezarlar, yüz küsur sene öylece kaldı ve zamanla bakımsız hale geldi. Mezarların ilk bakımını 1940'lı senelerde Paşa'nın soyundan gelen zamanın meşhur gazetecisi N. Nazif Tepedelenlioğlu yaptırdı"
"Tepedelenliler'in aile mezarlığı ortaya çıktı ve N. Nazif, 1970'teki vefatına dek mezarlara baktı.
Ama Nazif'in torununun vefatından sonra mezarları yine ot bürüdü.
Mezarlarının üzerine yeni definler yapıldı, taşlar da yerlerinden sökülerek boş olan bir başka yere nakledildi."
Tepedelenli Ali Paşa hakkında birkaç ilginç iddia daha:
Paşa birinin evine göz dikerse; o kişi ölünce ona görkemli bi cenaze düzenler sonra da elinde bir kâğıtla merhumun çocuklarına gidip babalarının evi kendisine vasiyet ettiğini söyleyerek aileyi mirastan vazgeçmeye zorlarmış!
Paraya ve mala fazlasıyla düşkün olduğu söylenen Tepedelenli Ali Paşa, bugün Topkapı Sarayı'nda sergilenen meşhur Kaşıkçı Elması'nın da ilk sahiplerinden.
Hatta bu elması Napolyon'un annesinden bir açık artırma esnasında satın almış.
Paşa, zenginlere verdiği ucuz hediyeler karşılığında değerli şeyler beklermiş.
İstediği bir şey olmadığında kendini odasına kilitler sinir nöbetleri geçirirmiş.
Bu sinirli halinin, pek sevdiği eşi Emine'nin sonunu getirdiği de anlatılır.
(Resim Yanya'da adına açılan müzeden)
İddiaya göre Paşa bir gün karısıyla tartışırken karısı Tepelenli'ye, 'insanlara çok zulüm ettiğini' söyledi.
Çılgına dönen Tepedelenli bağırıp çağırır, hakaret eder.
Paşa'nın gazabından korkan Emine, odasına kaçar. Duyduğu hakaretlere çok içerlendiğinden de hasta düşer.
Bir süre sonra eşini ziyarete giden Tepedelenli, oda kapısının kilitli bulunca zorla açmaya çalışır.
Tepedelenli'nin düşmanlarına yaptığı gibi görüşme bahanesiyle kendisini de öldüreceğini düşünen karısı Emine, o esnada ödü koparak can verir.
📷Tepedelenli'nin Yanya'daki mezarı
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Gezi üzerinden 11 yıl geçti.
Twitter'de sahte isimle ahkam kesen ergenler o zamanlar altlarına sıçıyordu.
Bu yaşı tutmayanlar veya unutanlar için Gezi'den değil, öncesindeki 1 aydan bahsetmek istiyorum, çünkü Gezi durup dururken çıkmadı, adım adım geldi, daha doğrusu getirildi.
Nisan 2013.
Az sayıda sanatsever, Emek Sineması'nın kapatılıp AVM yapılmasını protüesto etmek istiyor.
Dünyanın her yerinde şehir hafızasını korumak için yapılabilecek basit bir eylem.
Polis'in tepkisi ise sanatsever gruba gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale etmek oluyor:
Mayıs, 2013.
Beşiktaş'ın maçı var.
Beşiktaş semtinde taraftarlar yola çıkıp takımları lehine tezahürat yapıyorlar.
Taraftarların arasına giren iki motosikletli polisler, tam ortalarından geçerken silah çekip havaya ateş açıyorlar!
Sözde Osmanlı ailesi düğününde "Osmanlı'yı sürenleri lanetle anıyorum" diyerek Atatürk ve TBMM'ne hakaret eden Şevki Yılmaz, yıllar sonra yine hakaret ve yalanla gündem oldu.
Gençler bilmez, bizim gençliğimiz bunun fitneleriyle geçti.
Hem soyunu sopunu, hem geçmişini anlatalım:
Şevki Yılmaz İzmit doğumlu ama Rizeli. Nedense Rize'den Atatürk düşmanı çok cıkıyor (öyle olmayan çoğunluğu tenzih ediyorum).
Büyükköylü.
Köyünün 1913 öncesi ismi Mervan/Leroz Mavran.
1530 tarihli Osmanlı tahrir defterine göre köyde 46 hane Hristiyan, 4 hane yeni Müslüman varmış.
Şevki Yılmaz'ın köyünün ismi Rumca, bazı kaynaklar Hemşinli/Ermeni köyü olduğunu yazıyor (kaynakları sonda vericem).
Osmanlı kayıtlarında Hristiyan köyü ancak tam kökeni bilmek için detaylı araştırmak gerek.
Şevki Yılmaz'ın babası 1922'de İzmit'e göçmüş, Karamürsel müftüsüymüş.
Somali cumhurbaşkanının oğlunun Türkiye'de çarptığı motokuryenin hayatını kaybetmesi ve katilin kaçması üzerine alevlenen tartışmalar bana 187 yıl önce yaşanan bir olayı hatırlattı:
1836 CHURCHILL VAKASI
Osmanlı'nın ne zamanlar, ne durumda olduğunu gösteren ibretlik bir olay bu.
İstanbul'da yabancılar genelde Beyoğlu ve Avrupa yakasının boğaz köylerinde yaşarlardı 1800'lere kadar.
Ancak 1831'de yaşanan büyük bir yangında pekçoğunun evleri yanında kadıköy, Moda civarına yerleşenler çok oldu.
Kapitülasyonlar nedeniyle aşırı şımarık ve ahaliyi çok rahatsız eden hareketlerde buunuyorlardı.
Kadıköylüler bu yabancılardan illallah dedi (gayrimüslim yerliler değil, yabancılardan bahsediyoruz bu arada).
Yabancılar Kadıköy çevresinde, evlerin arasında tfükleriyle dolaşıyor, tavuklara bile ateş edip kafalarına göre avlanıyorlardı mesela.
1815 yılında İzmir'e yerleşen İngiliz vatandaşı William Churchill daha sonra İstanbul'a taşınmıştı ve yukarıda bahsettiğim nerdenlerden dolayı Kadıköy'e yerleşmişti.
Bir süre, Amerika Birleşik Devletleri Sefâreti'nde kâtiplik yaptı. Olmadı, ticarete girdi. Bir yandan da bazı Avrupa gazetelerine muhabirlik yapıyordu.
Aslında işsiz güçsüzdü. Üstelik alkole de çok düşkündü. Neyse bu İngiliz vatandaşı 1836'da, arkadaşlarıyla içtikten sonra yanına oğlnu da alıp, sarhoş kafayla Kadıköy civarında ava çıktı.
Neredeyse tüm dünyanın desteklediği haklı Filistin mücadelesi, nasıl oldu da bugün neredeyse herkesin kınadığı bir kimliğe dönüştü?
Buyrun okuyun:
Yaşı yetenler İsrail-Filistin çatışmasının önceki dönemini hatırlar:
İsrail gene aynı dinci terörist devlet İsrail idi ama Filistin mücadelesini HAMAS değil FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) veriyordu.
FKÖ, bugünkü İslamcı terörist HAMAS'tan çok farklıydı:
Sokaktaki masum Yahudilere zarar vermez, direkt İsrail devleti ve ordusunu hedef alırdı genelde.
İsrail devletinin terörüne karşı bu duruş, büyük bir ahlaki üstünlük sağlardı FKÖ'ye ve dünya çapında sempati uyandırırdı.
>>
>
Filistin mücadelesinde FKÖ'nün başı çekmesinden rahatsız 3 grup vardı:
- İsrail
- ABD
- Siyasal İslamcılar
Türkiye'deki siyasal İslamcılar mesela o zaman Filistin mücadelesine asla destek vermezdi çünkü FKÖ dinci değildi, sola meylediyordu.
Türkiye'de Filisitn mücadelesinin en büyük destekçisi solculardı mesela (fotoğrafta Cem Karaca İzmir Fuarı'ndaki Filisti standında)
>
>
İsrail ve ABD, mücadelesi ile tüm dünyada sempati toplayan "solcu" FKÖ'yü zayıflatmak için, dünyanın birçok yerinde kullandığı taktiği kullandı:
Karşılarına çıkan bu örgütlü, ideolojisi olan, sınıf mücadelesi de veren karşıtlarını, din ile zayıflatmak...
Bu projenin bir de ismi vardı:
YEŞİL KUŞAK.
ABD ve İsrail, asıl korktukları sol gücü zayıflatmak için, Fas'tan Afganistan'a, Türkiye'den Filistin'e kadar tüm İslam coğrafyasında radikal dinciliği desteklemeye başladı.
Örneğin İsrail, hapisteki Filistinlilere tüm gün Kuran yayını yapıyordu.
Filisten'deki solcu liderleri yok ederken, dinci liderlere serbestlik sağlıyordu vb.
Evet, baklava her yerde yapılır ama hiçbiri Trakya'da (özellikle bayramlarda) yapılan ev baklavasının yerini tutamaz!
Bu iddiama karşı çıkan çok oldu, gene olacak ama dünyanı başka hiçbir yerinde böylesini yemedim. Yemeden yargılamayın.
#TrakyaBalkanLezzetleri
9⃣
TRAKYA SİNİ MANTISI
Bize özgü, farklı bir mantı bu.
İçinde pirinç ve tavuk/hindi/av eti oluyor.
Fırında pişiriliyor.
Kahvaltıda bile yeniyor.
Benim bildiğim yapan restoran yok.
Yapılışı ekte, isteyen evde kendi yapsın :)
https://t.co/0iDzk0REF1trakyagezi.com/trakya-sini-ma…
#TrakyaBalkanLezzetleri
🔟
KAVALA KURABİYESİ
Türkiye'den Yunanistan'a gidenlerin artmasıyla ünlendi oysa Trakya'da Bademli Kurabiye diye yapılırdı.
Yunanistan'da yapanlar da buradan göçenler.
Tatlı konusunda biraz zayıfız ama yok da değiliz!