Çanakkale Kara Savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915’te Alman Akdeniz Donanması komutanı Amiral Wilhelm Souchon’un günlüğüne bakacak olursak düşman, karaya çıkarma denemesiyle eşzamanlı olarak denizaltılar ve savaş gemileri ile Çanakkale Boğazı’nı zorluyordu.
'5:00: 3 savaş gemisi
Boğaz’ın girişinde Hisarlık ve İntepe tablayalarına ateş ediyor, gerilerinde 17 gemi yer alıyor. 6:50, Düşman denizaltıları Boğaz’a saldırdı…
İngilizler 29 savaş gemisi ve 14 nakliye vapuru ile Kabatepe’ye çıkarma yapmayı deniyor. İngiliz gemileri Hisarlık ve İntepe’deki
Türk mevzilerini aralıksız bombalıyor. Barbaros gemisi 7’de Çanakkale’ye hareket için emir aldı.
12:00, Amiral von Usedom, Çanakkale Boğazı savunmasının tek elden idaresi ve herşeyden önce Türk komutanın kendi başına delilik yapmaması için Çanakkale’ye gidiyor. Anlaştığımız gibi
Enver Paşa, Çanakkale’de kara ve deniz kuvvetlerinin Amiral v. Usedom’un idaresine verilmesi emrini çıkarttı.
.. Filotilla komutanları ile Çanakkale Boğazı’nın düşman denizaltılara karşı savunması hakkında görüşme.... 14 torpidobotu oraya/Çanakkale'ye gönderiliyor.
Botlar, plan dahilinde Boğaz’ı kapatacak ve bunun yanı sıra özellikle değerli gemileri koruyacaktı..
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Yaklaşık 1 asır önce, 1914-18 yılları arasında Türkiye’de bulunmuş bir Alman doktorun kaleminden Türk erkekleri:
'Seyahat etmek, dağlarda veya deniz kenarında dinlenmek, sanatsal/bilimsel hobiler, kitaplar, konserler, spor, şarap, bunların hepsi Türk'ün bilmediği ihtiyaçlardır.'
'Hiçbir şey, Türkler (erkekleri) için baskı ve aceleden daha nefret uyandırıcı olamaz.
Sabahın erken saatlerinde sokakta kahvede oturan Türkleri görebilirsiniz.
Sigarayı özenle sarıyorlar ya da nargileyi özenle içip kendilerini hiçbir şey yapmamaya, keyfe bırakıyorlar.'
Bunun için gazeteye, müziğe ve yemeğe de ihtiyaçları yoktur; sadece küçük bir fincan sıcak, tatlı kahve, keyfini artırır.
Türk'ün bırakın sıkı çalışmayla öne çıkma ihtiyacı bir yana, bir işletmede ustabaşı olma ya da demiryolunda daha iyi bir pozisyon elde etme arzusu da yoktur.
Sultan II. Abdülhamid ve çevresindeki paşalar, yabancı konuklar için düzenlenen davetlerde alkol içermiydi/içmezmiydi sorusuna kısmen cevap veren anekdot, 1898 İstanbul seyahatinde Alman İmparatoru II. Wilhelm’in beraberindeki bir Alman subayın hatıratından. Bahsi geçen,
subayın aktardığına göre II. Abdülhamid’in Kayser II. Wilhelm'in onuruna verdiği yemekte Alman misafirlere Berlin Borchardt şarabı sunulurken, Sultan ve paşaları yalnızca su içiyormuş. Alman Diplomat gözlemlerini şu satırlarla sürdürmüştür:
''Ancak sofra kalktıktan sonra,
uzun sohbetler sırasında yan odaya büfe kurulduğunda, paşalar sırtlanlar gibi oraya hücum ederek bir ellerine şişe şampanya, diğer ellerine bardak alarak acısını çıkarttılar...''