Bir gün rektör, Ebulfez Elçibey'i odasına çağırır ve aralarında şu konuşma geçer:
-Ebulfez seni çok sevdiğimi biliyorsun.
-Biliyorum.
-Seni takip ediyorlar, biliyor musun?
-Biliyorum.
-Seni cezaevine atacaklar Ebulfez.
-Biliyorum.
-Gel, şu işlerden vazgeç.
Türkiye'yi kötüleyen bir yazı yaz, sonra hangi makama istersen, seni o makama atayacaklar.
-Ben Türkiye'yi kötülemem.
-Makaleyi biz yazalım, sen altına imzanı at. Cezaevinden kurtul, hem de yüksek maaşlı bir makama gel. Fena mı olur?
-Ben Türkiye'yi kötüleyeceğime, cezaevinde taş taşırım.
Sonuç: Elçibey tutuklandı ve sürgüne gönderilip taş taşıdı ama yolundan dönmedi, kimseye eğilmedi. Tarihe namuslu ve şerefli bir Cumhurbaşkanı olarak geçti! O parayı ve makamı reddeden adam.
Bir Ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunda dahi kirada oturuyor, ayakkabı isteyen kızına maaşımı çekince alırım kızım diyordu...
■Türkiye’de yaşanmış ancak kimselere duyurulmamış basında çıkmamış Amerikan Dehşeti Kronolojisi!
■Marshall Yardımı ve NATO görevleri nedeniyle Türkiye’de bulunan Amerikalılar, 1950–1970 yılları arasında
Türk bayrağına ve Atatürk’e hakaret başta olmak üzere ırza geçmek, kaçakçılık, adam öldürmek, esrar satmak gibi sayısız suç işlemiş, ancak bu suçların hiç birisinden ceza almamışlar.
■ Ve Amerikalılar geldiler Türkiye Teksas’a döndü!
■ 7.09.1050. Ankara Yenişehir’de oturan Mr. Morris adındaki Amerikalı uzman kapısınının önünde bıraktığı motorsikletinin çamurluğuna dokunan 11 yaşındaki Turhan adındaki çocuğu evinin penceresinden av tüfeği ile vurdu. Yaralı çocuk hastaneye kaldırıldı.
■Araplar Puta taparken, Türkler Araplardan bin yıl önce Tanrı'yı biliyordu!
■Ne kadar sade ve kalpten bir dua
■Arapların putlara Perslerin ateşe taptıkları dönemden 800 sene önce, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları şu duayı okurlardı:
■“Ulu Tanrı. Her şeyi yaratan Tanrı. Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı. Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı.
■Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı.
Gazi Jandarma Albay Abdülkerim Kırca, 1998 yılında Pkk'lıların Antalya ili Serik ilçesine sızmasını engellemek için girdiği çatışmada omuriliğinden yaralanmış ve felç olmuştu. Sonraki dönemlerde 2004 yılında kendisine
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Devlet Övünç Madalyası verilmişti. Fethullah Gülen ve çetesi marifetiyle Pkk'lı Abdülkadir Aygan tanık gösterilerek kendisi de diğer Kahramanlarımız gibi sanık olarak gösterilmiş, Star, Taraf gazetesi Samanyolu Tv ve diğer
Fethullahçı Medya tarafından türlü iftiralara uğramış, ailesine leke atılmaya çalışılmış ve bunlara dayanamayarak 19 Ocak 2009 tarihinde beylik silahı ile evinde intihar etmiştir. İntihar etmeden konuştukları ise şimdilerde herkesin unuttuğu gerçeklerdir.
Saçlarımda aklar tek tük düştüğünde
Vay be yaşlanıyorum dedim kendime..
Sonra hayatımda
Değişmeye başladı kendi kendine..
Mesela ,
Fazlalıkları atmaya alıştı elim
Eşyalara çula çaputa gençliğimdeki gibi kalmadı hevesim..
Hızlı müzikler yerini slova bıraktı ..
Sağlığım yerinde olsunlar sardı dilimi...
Camım çerçevem pis olsun
Eller ne derse desin umursamıyorum artık ...
Desinler diye değil
Dilediğim gibi yaşamanın zevkine vardım..
Eskisi gibi insanları da dinlemiyorum ...
Çünkü dinlersem yanlışlara kayıtsız kalamayacağımı biliyorum..
Zira çok yorgunum kimseye laf
Anlatmaya da çalışmıyorum
Herkes nasıl olsa kendi bildiğini okumuyor mu sonuçta...
Haklısın diyorum geçiyorum bende..
- Doğru! Aslanın doğum gününe tüm hayvanlar gitmiş, biri hariç. Hangisi?
Öğrenci:
- Zürafa. O hâlâ buzdolabında.
- Doğru! Bir nine Timsah'lı bataklıktan geçmek istiyor. Bataklıkta kaç Timsah var?
- Sıfır. Onların hepsi Aslanın doğum gününde.
Profesör:
- Doğru. Nine bataklığı geçmeye başlamış, fakat ölmüş. Neden?
Öğrenci: