Gaflet, Rasulullah'ın "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanır" hadisidir. Allah ayette de buyurduğu gibi Zahir'dir. Göremememizin sebebi uyuyor oluşumuzdur. Uyanmak için ölmek gerek. Azrail'den önce, mürşidin elinde ölmek. Allah ölmeyi nasip etsin.
Bu yüzden mürid intisap ettiği andan itibaren şeyhin elinde gassalda yatan ölü gibidir. İradesi yoktur. Kişinin zaten iradesi yoktur. Kendini Allah'ın iradesine teslim edemediğinden mutsuz yaşar. Önce mürşidin iradesine teslim olur. Esasında teslim olduğu Hakk'tır.
Mürşitte teslim olan, Rasulullah'ta yok olmayı öğrenir. Mürşitler, Rasulullah'ın mirasçısıdır. Velayeti ondan almışlardır. Ehli Beyt'e dahildirler. Teslim olan, Ehli Beyt halkasına girer. Oradan da nihayette Hakk'ta yok olur.
Bütün bunlar kişinin gücüyle, başarısıyla gerçekleşmez. Allah'ın keremiyle gerçekleşir. İradesi olmayanın başarısı olabilir mi? Namaz kılan Hakk'ın huzuruna çıkmaz, bilakis Hakk onu huzuruna aldığı için o namaz kılar.
Biz (avam) Allah'a inanırız. Allah'ı bilmeyiz, anlamayız, tanımayız. Allah'ı hakkıyla idrak eden Rasulullah'tır, tek insan-ı kamil. Arifler, onun mirasçısı, Ehli Beyt'ten olarak Rasulullah'ın nuruyla Allah'ı bilir, tanırlar.
Ariflerin Rasulullah'ın himayesine girmesi gibi, bizler de Allah'ı bilmek için ariflerin himayesine gireriz. Böylece silsile oluşur, biz de silsileye dahil oluruz. Bunlar şükür sebebidir.
Bizim Allah hakkındaki bilgimiz bu sebeple zandır, tasavvurdur. Zandan kurtulup (zan, haramdır) hakikate ermek bir arife el açmakla mümkündür.
Allah "Ben kulumun zannı üzereyim" buyurur. Bu, sen Allah'ı bilemezsin, bildiğin zannındır, Allah'ı Allah bilebilir demektir. Arifler bu yüzden Hakk ile Hakk olmuş kişilerdir. Dikkat! Arif, Hakk olmaz. Arif yok olur, geriye Hakk kalır. Varlığı Hakk iledir.
Bu kudsi hadisi yanlış yorumlayıp istediği gibi hayat yaşayan, benim Allah'ım merhamet edecek öyle inanıyorum ona diyenler olabiliyor. Bu, şeytanın aldatmacasıdır. Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez. Ancak şeriat olmadan da kemal olmaz. Çaba, şeriat ile başlar.
Dolayısıyla şeriat her mertebede sabittir. Bir makama geldik ve mesela namaz bizden kalktı diye bir şey olmaz. Bu sapkın şeyh alametidir. Bilakis namaz beş vaktin üstüne çıkar, daimi olur, bu da hakikat namazıdır. Göz daim kıblededir, dünyayı görmez.
Burada dil susar, sustuğunda kalp zikre devam eder. Allah bir kudsi hadiste "Mümin kulumun kalbine sığdım" der. Beşeriyetten kurtulan kalp aslına kavuşur ve daim Allah zikriyle meşgul olur. O kişiler de beşeriyetten kurtulduğu için taşın dahi zikrini duyar.
Allah, Azrail gelmeden ölmeyi nasip etsin. Yok olup tek Var olan O'nunla var olmayı, böylece ebediyete kavuşmayı nasip etsin.
O zaman aşk ile bir daha:
"Uyan ey gözlerim gafletten uyan!"
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Hep soranlar oluyordu: Tasavvufi kitap okumak istiyorum, ne okumalıyım? Maneviyat Yolcusunun El Kitabı başucu kitabı, bir rehber kitap. Tasavvuf değil sadece, iyi bir mümin olmak için boşluksuz eksiksiz bir hikmet pınarı.
Ahmed el Alavi Hazretleri, Ebu Medyen'in sözlerine neden şerh yazdığını şöyle anlatır:
"On altı seneden beri bu hikmetler bizim ve fukaradan (müritlerden) bir topluluğun elinde Allah'a giden yoldaki ihsan makamları hakkında bize bir rehber oldu.
Böylece onu tetkik etmede bir kolaylık kazandık ve göğüslerimizde o hikmetlerin müşahedesi için bir inşirah meydana geldi... Bu hikmetler nice isyankarlara bir öğüt oldu.
Rasulullah, aleme nurunu yaydı. O nur, Allah'ındı. İnsan, O'na iman ettikçe (O, Allah ve Rasulullah'tı) nura büründü. Yaklaştıkça giyindi nuru. Böylece alem, Allah'ı insanda gördü. İnsan tecellide Allah'ı müşahede etti. Hepsinin kaynağı ise Rasulullah'tı.
Rasulullah'tan uzaklaşan Allah'tan uzaklaştı. Çünkü Allah batın oldu, Rasulullah zahir. Zahirde görünen Rasulullah kendi hevasından konuşmadı. Onun sözü ile ayetin arasındaki tek fark, kaynaktı. O kaynak, kemal yolculuğunun nihayetinde birlendi. Vahdet tamam olunca, insan öldü.
İnsan esas yaşama, ölünce kavuştu. Çünkü yaşam, var olmayı gerektirir. Var olan ise Allah'tır. O halde insana tek bir şey düştü: Yok olmak. İnsan yok olabilince, var oldu. Tek Var, zahir oldu. Allah zahir olunca, insan batın oldu. Orada ise tek bir tecelli çıktı meydana: Aşk.
Merkezefendi'de bir gün bir Şeyh Efendinin kabrinin yanında, mermere oturmuş, Süleyman kuş dilin bilir'i söyleyen derviş bir abi gördüm. Seyrettim uzun uzun. Yüzündeki huşu özenilecek cinstendi. Bu, aşktır. Ölüm, bitirmez. Çünkü aşıklar ölmez.
Ölüm, aşıklık mertebesine eremeyenler içindir. Daim nefsini besleyen, ruhunu öldürmüş, bedeniyle hemhal olmuştur ve ona ölüm vardır. O kişiler, Rasulullah'ın "ölmeden önce ölün" hadisinin sırrına erememişlerdir.
Kişi ancak benliğini öldürdüğü takdirde ölmeden önce ölmeyi başarabilir. Ben sahibi kişi, Varlık'ı kendinden bildiği için kendisini Azraile teslim edecektir. Varlığından soyunan, Hakk ile Hakk olana Azrail ne edebilir? O zaten ölmüştür.
Şimdi siz bir komünist olarak kendinden olmayana yaşam şansı tanımayan bir ideolojinin neferi olduğunuz için böyle parmak sallayarak sloganvari konuşmanız normal. Fakat bu söylediğinizin bir karşılığı yok. Bu konu o kadar basit değil. Siz kaç tarikat biliyorsunuz mesela?
Mustafa Kemal tekkeleri kapattığında tekkeler resmi olarak bir kurumdu. Nerede ne tekkesi var, şeyhi kim, kaç mürit var hepsi kayıtlıydı. O yüzden kapatmak kolaydı. Gerçekten bir bina kapatılıyordu vb. Kanunen yasak olduğu için bugün tekkeler bir kurum olarak yok.
Tarikatları kapatacağız diyen birine say bana tarikatları desen muhtemelen menzil, çarşamba, süleymancılar, iskenderpaşa deyip susacak. Süleymancıların tarikat değil cemaat olduğunu da, aradaki ayrımı da bilmeyecek.
Ashabı Kehf bize ne söyler? Bir başka açıdan yorumu:
"Uykuda oldukları halde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış yatmaktaydı.
Onları görseydin mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı."
Hak ile Hak olmuş arifler, zahirde halk iledir; oysa içlerinde nice deryalar kaynamakta, Hakk iledirler. Dışarıdan beşer gördüğün içeride Hakk'tır." Sen dağları durur hareketsiz sanırsın oysa onlar süzülmektedir" ayeti onlarda vuku bulur.
İbnü'l Arabi gençken bir gün bir siyahi ile iki açık kadının içtiğini ve eğlendiğini görür. Hareketleri nahoştur. İçinden "Allah'ım herhalde katında bunlardan iyiyimdir" der. Çünkü o günahı işlemiyordur. Birazdan denizden boğulmakta olan bir adamın çığlıkları duyulur.
İbnü'l Arabi korkar. Siyahi atlar denize, adamı kurtarır. İbnü'l Arabi'ye bakar ve "Büyüklenmek kolay. Kurtarsaydın ya adamı" der. Yaraya merhem olmayı Allah, siyahiye nasip etmiştir.
Cüneyd-i Bağdadi müritleriyle gezerken sandalda içip eğlenen insanları görürler.
Müritlerden biri "Efendim dua etseniz, onlar da doğru yola gelse" der. (kibirdir) Hazret "Allah'ım bu kullarını bu dünyada eğlendirdiğin gibi ahirette de eğlendir" der. Bir zaman sonra adamlar tövbe eder, Cüneyd-i Bağdadi'ye mürit olur.