HAN-I YAĞMA 1-" Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu ++
2- han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir
Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler +++
3- yiyin, bu han-ı zi-safa sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...
++
4- Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var
Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar+
5- Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin +++
6- efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
+++
7- Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin " TEVFİK FİKRET
#ZamGeldi ne demişti şair " Bunlar daha iyi günleriniz"
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1- AHMET ALTAN: ne zaman ermenilerle ilgili bir yazı yazacak olsam, tuhaf bir şekilde elim insanın içini acıtan müzik parçalarından birine uzanıyor. keskin bir keman sesi ya da boğuk ve hüzünlü bir duduk dinlemek istiyorum
bu ülkede bunun söylenilmesinden +++
2- hoşlanılmıyor biliyorum ama yeryüzünün en büyük acılarından birini çektiler. sakın “onlar da bizi öldürdü” demeyin.
bunu söylemek gerçekten ayıp.
rus sınırındaki ermeni çetecilerle bursa’daki ermeni kadının, adana’daki yaşlı adamın, sivas’taki bebeğin ne ilgisi var...
+++
3- ermeni olmaktan başka?
ittihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler.
çok insafsız.
bir an durun...
durun ne olur bir an.
ve, düşünün...
bir gece evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor ve sizi zorla alıp götürüyorlar.
MUHTEŞEM BİR SANAT ESERİ
" İcadiye caddesi. bereketli sokak
Perihan abla dizisinde Berber Raşit'in dükkanı
şimdi ise Nail Kitabevi
Kuzguncuk ÜSKÜDAR
Mimarı Sarkis BALYAN
Balyan Kardeşler’in tarihi binası Kitabevi oldu
Kitabevinin sahibi ise 26 yıldır okul kıyafeti üreten bir +++
firması olan, kitapları ve yayınevlerini yakından takip eden birisi Erhan Nailoğlu… 19’uncu yüzyılın sonlarında inşa edilen, Osmanlı döneminin ünlü mimarlarından Balyan Kardeşler’in Mimarlığını yaptığı Kuzguncuk’taki tarihi binanın satış ilanını gören Nailoğlu’nun aradığı +++
fırsat da ayağına gelmiş.
Hatalı restorasyon nedeniyle mühürlenen, ikinci dereceden tarihi eser olan yapıyı satın alan Nailoğlu 2.5 yıl sonra, Haziran 2015’te kitabevini de hayata geçirmiş. Bu süreçte ‘Nail Yayınevini de kurmuş. “Yetmişiki milletten insanın kol kola yaşadığı, ++
Gireceği kadar bir delik açıp cevizin içine girer.
Cevizin içi insan beynine benzer, başlar onu yemeye...
*
Buraya kadarı normal…
*
Yedikçe şişmanlar…
Karnı büyür…
Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister, ama girdiği delikten çıkamaz…
*+
2- Daha da kötü olanı; içi yenilince ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, deliği genişletmek artık olanaksızdır…
*
Kurtçuk oturup bakar, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır:
Zayıflamayı beklemek…
Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner. Ve bir gün çıkar…
Ama +++
3- çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile bir içsiz ceviz kalmıştır…
*
Aynen böyle oldu.
Yalanla, dolanla insanların beynine girdiler…
Onlar semizleyip zenginleşirken, ülkenin içi boşaldı...
Tam 35 bin mal varlığı yok edildi. İçinde fabrikalar, limanlar,++
1- " Shamsia Hassani, gerçek adıyla Ommolbanin Hassani, 1988 yılında doğmuş bir Afgan grafiti sanatçısıdır. Aynı zamanda güzel sanatlar öğretim görevlisi olarak çalışmakta ve Kabil Üniversitesi'nde Çizim ve Anatomi Çizimi alanında doçentlik yapmaktadır. Hassani, Kabil +++
2- sokaklarında "sokak sanatını" popüler hale getirmiş ve sanatını Hindistan, İran, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, İsviçre, Vietnam, Norveç, Danimarka, Türkiye, İtalya, Kanada ve diplomatik misyonlarda sergileme fırsatı bulmuştur.
Hassani, çalışmalarında savaşın olumsuz ++
3- etkilerini gizlemeye çalışmaktadır. Sanatın, sözcüklerden daha etkili olduğunu ve "savaşmanın dostça bir yolu" olduğunu savunmaktadır. Afganistan'daki kadınların karşılaştığı trajedileri hatırlatmayı ve yüzleşmeyi sürdürdüğünü insanlara anlatmayı amaçlamaktadır. "Savaşın +++
1-" Almanya tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu. Genç bir teolog olan Dietrich Bonhoeffer bu zalimliğe yüksek sesle itiraz etti ve bu sebeple hapse +++
2- atıldı. Hapisteyken papaz bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?
Bonhoeffer "sorunun kökeninde kötülük değil +++
3- aptallık yatıyor" dedi.Hapisteyken yazdığı mektuplarda aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunu fark etti. Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü.
Oysa organize olmuş ahmaklar sürüsüne +++
1- " Mina Urgan'ın anlatımına göre, Necip Fazıl Kısakürek her türlü gösterişi seven biridir. Buna örnek olarak da Beylerbeyi tepelerinde eski bir konakta, kalabalık bir aydın grubuna verdiği şöleni gösterir..
Necip Fazıl, o güne kadar Beyoğlu'nun "kıytırık" Rum pansiyonlarında +
2- kalmıştır. Bir gün Mina Urgan ve arkadaşlarını, Beylerbeyi'ndeki konağın zemin katına davet eder. Davetliler, şatafatlı mobilyalar arasında, inanılmaz bir lüks içinde bulurlar kendilerini.. Gösterişli yemek takımlarıyla süslü, pahalı ve lezzetli yiyeceklerle dolu bir büfe +++
3- hazırlanmıştır...
Sonrasını Mina Urgan anlatıyor :
"Necip Fazıl, yemeğe başlamadan önce, büyükannesinin elini öpmemiz gerektiğini söyledi. Bahçeye gittik. Biri sağda, biri solda iki merdivenle, birinci kattaki balkona çıkılıyordu. Balkonun ortasında, başörtülü yaşlı bir +++