Biliyor musunuz, en güçlü silah gıdadır.
Bu toplumu yıllardır gıda terörü ile zehirlediler.
Kadim Anadolu toprağının ata tohumunu öldürdüler, bu yetmezmiş gibi GDO'lu beyaz unlara en az 50 çeşit katkı maddesi eklediler.
Ekmek bizde kutsaldır, bu millet ekmeği yerde görse yerden alır, öper ve kuşlara yem olsun diye yüksek yerlere koyardı. Tıpkı o ekmek gibi, o eski nesil gitti bambaşka bir nesil geldi. Genetiği değiştirilmiş ekmek gibi genetiği değiştirilmiş bir nesil türedi.
Evet kesinlikle savunma amaçlı top, tüfek, uçak hepsi çok önemli silahlardır ancak bundan çok daha önemli olan silah zehirsiz, sağlıklı gıda, genetiği değiştirilmemiş ve kısır olmayan ata tohumudur.
En büyük terör gıda terörüdür.
Toplumu hem zehirlediler hem de
iyileştirme adına kişiyi hastanelere mahkum ederek, türlü türlü ameliyatlara maruz bırakıtılar ve ilaçlar pazarladılar.
Sağlık sigortası olanların belki cebinden para çıkmıyor gibi görünür ama bu para tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır, devletin ve milletin parasıdır.
Ve bu para oluk oluk gıda teröristlerine akıtılır.
Bir gün Sokrates yine taleberiyle sohbet ederken bir talebesi Sokrates' e sorar :
- "Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir?
Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur,
yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı?
Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimali daha azdır. Şu halde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadıgı gibi haklı da sayılmaz."
Bunun üzerine Sokrates her zaman oldugu gibi soru cevap yöntemini kullanarak o talebeye önce sorar:
- "Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur yoksa cahil olmak mı daha zordur? "
Talebe:
- "Elbette ve hiç şüphesiz bilge olmak daha zordur.
Lady Godiva 17 yaşındayken kendisinden bir hayli büyük Mercia Kontu Leofric ile evlenir. Evliliğin ilk zamanları iyi giderken Kontun, Coventry halkından istediği yüklü vergiler sebebiyle çiftin arası açılır.
Halk 11. yüzyılda İngiltere Coventry'de uygulanan ağır
vergilerden isyan halindedir. Vergileri arttıran Lord Leofric'in eşi Lady Godiva halktan yana tutum alır. Eşini vergileri indirmesi yönünde ikna etmeye çalışır ancak sonuç elde edemez.
Kont eşinin bu konuşmalarından o kadar çok bunalır ki eşine asla kabul edemeyeceğini
düşündüğü bir teklif yapar. Lady Godiva'nın at sırtında, sadece saçlarına sarınarak, Coventry sokaklarını boydan boya geçmesi koşuluyla vergi yükünü azaltacaktır. Lady Godiva'nın buna cesaret edemeyeceğine inanan Lord eşinin baskılarını bu şekilde kıracağını düşünür.
Resimdeki masum;
Fransa'da 2 yıl boyunca GDO'lu mısır yedirilen bir deney faresi..
2 yıl sonunda geldiği hal bu!
Tüm bedeni kanserli tümörler ile dolan fareye gdolu mısırlar verilmeye devam ettikçe tümörlerin daha hızlı yayıldığı saptanmış.
Şimdi soruyorum sizlere:
-Onu bu hale getiren GDO, sizi sağlıklı mı yaşatacak sanırsınız?
Ne kadar çok duyar olduk bu Mısır'ı heryerde! -Sinema ve televizyon ile hayatımıza giren boyumuzdan büyük paketler içerisinde sunulan "patlamış mısırlar.." -Yine aynı televizyonlar bu kez çocuklara kahvaltıda
"Mısır gevreği" yemelerini emrediyordu! -Bir anda para kartlar, tasolar, hediyeler koyuldu paketlerin içine..Trans yağa bulanmış,çin tuzu ile insanı kendine bağımlı hale getiren "mısır cipsleri" hediyeler saçmaya başladı çocuklara. Ki bu öyle bir bağımlılık ki parmaklarını yiyor;
SİZ DE SORUMLUSUNUZ
Bizde hep alay konusu oldu. Oysa.
İngiliz gazetesi Guardian yazınca öğrendik:
Fransa Kültür Bakanlığı, oyun sektöründeki İngilizce kelimelerin anlaşılmadığını gerekçe göstererek teknolojide İngilizce kullanımını yasakladı.
Fransızların ulusal dillerine önem verdikleri, bu konuda çok hassas oldukları aşikâr. Dillerinden taviz vermezler. Ki Avrupa Yerel Diller Sözleşmesi'ni 1958 anayasasına karşı olduğu gerekçesiyle onaylamadılar!
Bu ülkeye gidenler bilir; İngilizce bilmelerine rağmen sizinle
Fransızca konuşmayı tercih ederler.
Ya bizim Batı hayranlığımız? “İngilizce bilmiyor”diye bugün kimi yöneticiler ile alay ediliyor!“İngilizce bilmeyen makama oturamaz”anlayışı hâkim! Bu nedenle kimi yönetici, dil bildiğini göstermek için kırık aksanıyla komik duruma düşüyor…
ATATÜRK’ün Emriyle Askerlerimize Okutulan “Askere Din Kitabı'' Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından övgülü bir önsözü yazılan ve Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki tarafından hazırlanan,
“ASKERE DİN KİTABI”; ATATÜRK’ün Cumhurbaşkanlığı sürecinde, bütün askeri birliklerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Çünkü ATATÜRK imansız ve İslamsız bir milletin ayakta kalamayacağını ve hele maneviyatsız bir askerin düşmanla savaşamayacağını, vatanını ve halkını hakkıyla
savunamayacağını bilecek kadar akıllı, inançlı ve şuurludur.
ATATÜRK döneminde askerler Kur’an üstüne yemin ediyordu:
Evet, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ATATÜRK’ün ölümüne kadar Harp Okulu öğrencilerine Kur’an üzerine yemin ettiriliyordu.
Bu mektubu /yazıyı son çare olarak yazıyorum. Yazmak, sesimi kitlelere insanlığa duyurmak zorundayım. Yoksa her gün gözyaşlarıyla, sesim kısılana kadar avaz avaz bağırsam da yararı yok. Kimse duymayacak, kimse görmeyecek!
Çünkü bu devirde insanlar muhtaç olana, mazluma, haksızlığa uğrayana, şiddet görene vs. Kör, sağır ve dilsiz kesildiler! Üç maymunu oynadılar!
En azından benim çevrem bööyle. Çok diyarsız, umursamaz ve vurdumduymazlar.
Bu yazıyı tam deprem olmadan hemen önce yazmayı planlıyordum ki, o korkunç, elim facia yaşandı. Herkes can derdindeyken [gerçi ben de canımın derdindeyim] benim yardım talep etmem yakışık olmazdı. İçime sinmezdi. Ben de bir süre beklemeye karar verdim.