Siyonist Rothschild hanedanı Osmanlı'yı ancak içerden satılık örgüt yardımıyla sızarak yıkıp, filistinde ancak böylece bir yahudi devleti kurabileceklerini kanaat getirdiler.
Bunun için yahudilerin son derece saygı duyduğu Teodor Hertzel ile bir olup "ittihat ve terakki" cemiyetini kurdurttu.
Bu cemiyet bir kaç sözde Osmanlı subayından oluşan bir İHÂNET yuvası idi.
Siyonizm Devlet-i Aliyye'yi savaş ile yenemeyeceğinin farkındaydı.
Çünkü yahudiler o zamanlar vatansız haliyle orduya sahip olmayan dağılmış insanlardı.
Bunum farkında olan Rothschild Sultan Abdülhamid Han'ın huzurına varıp ona filistine girmeleri için izin vermesini istedi.
Sultan Abdülhamid Han ona defol ey sefil diyerek kovdu.
Sultan Abdülhamid hanı devirmek için çalışan ihtilal komitesinin gizli üyelerinden biriside
M.kemal'dir.
Ama son derece derinden çalıştığını dagobert von Mikusch" Mustafa Kemal" adlı biyografi eserinde Şöyle anlatıyor.
İ
"Gizli çalışmak konusunda mason locaları, özellikle Selanik'te bulunan İtalyan büyük doğu locası çok elverişli bir paravan oldu.
Liberal mason localarında destek buldular, toplantılarını orada yaptılar.
Birçok yandaşları zaten masondu örgüte alınacak adayın seçiminde sınama yöntemi kullanılıyor ve masonların gizli yürütülen haberleşme kanalları sayesinde Istanbul'la,hatta padişahın sarayının içindekilerle sürekli bağlantı sağlanıyordu.
Örgütlenmede Mason locaları model alınmıştı.
Örgüte kabul edilme uzun uzadıya sınanmalar ve bir hayli gözetlenmeden sonra olabiliyordu. S,54
Mikusch; M.kemal, bütün bu çalışmalarda geri planda kalmaya dikkat ediyordu.
Ne var ki, bütün dikkatine rağmen, faaliyetleri İstanbula ulaşmıştı, Bundan haberdar olan M.kemal süratle Yafa' daki karargaha dönmüştü Kendisini koruyan lütfi bey, emrindeki M.kemalin izinsiz ayrılmadığını söyleyince paçayı kurtarmıştı.
Mikusch; M. kemal bundan sonraki günlerde daha kurnazca hareket etti.
Hicbir eyleme kalkışmadığı gibi, adını nahoş biçimde hatırlatabilecek her şeyden kaçındı
"S,56.
İhtilal komitesi sonunda 1908 temmuzda harekete geçip Abdülhamid hanı devirmişlerdi.
M.kemal yinede şuurlu bir şekilde geri planda kalmaya devam etti.
Mikusch şöyle diyor"Akşam üzeri Selanik'te Olimpos palas oteli'nin önündeki geniş alanda, büyük bir kalabalık toplanmıştı.
Otelin balkonunda jön Türk subaylarından bir grup yer almıştı. Aralarında m.kemal de vardı; yine her zamanki gibi suskun, sakıngandı, genel coşkudan pek etkilenmemiş gibiydi.
Devrimci olan 24 yaşındaki Enver öne çıkıp bir konuşma yaptı." S,68..
YİNE BU SÜREÇTE M.Kemal'in 3'üncü Ordusu, Bulgar, Yunan, Sırp Yahudi ve ermeni çetelere Sultan Abdülhamid'i içeriden vurmaları için 160 Mavzer ve 200 Martin tüfek dağıttı..
Taşnak lideri Ruben, 1908'deki meşrutiyetle birlikte anayasal rejimi savunmak için Ermeni toplumunun harekete geçmesini sağlamak üzere İstanbul'a gelmişti.
Ermeniler tüm gücüyle çalınan çanlar aracılığıyla kiliseye çağrıldı.
‘Yoldaşlarımız sokaklarda koşturarak halkı kilisede toplanmaya çağırıyordu.
Kalabalık gitgide çoğalırken ben de gönüllü yazılmak isteyen gençler arasında bir toplantı düzenledim; hepsi de ateşli savaşçıların ruhuna sahipti.
İçlerinden bir tanesinin,İstanbul'daki ayaklanmayı bastırmak için dövüşmeye yemin etmiş 140 adamı vardı. Bir tanesi de polis şefi tarafından olmak kaydıyla birçok söylev verildi.
Toplantının sloganı,'Parlamentoyu koru, hükümetimize güven, devrim merkezi SELANİK'i destekle ve orduya yardım et' idi.
Kendiliğinden ve bir anda oluşan bu sadakat gösterisi karşısında,İttihatçı liderlerden biri 'Fevkalade.Ermeniler tek vücut halinde meşrutiyetin yanında.
Adeta devletin bir parçası gibiler, diğer bütün parçaları da peşlerinden çekiyorlar' diye haykırmıştı.
Ayrıca İttihatçıların temsilcisi, Selanikli parti şeflerinin isteksizliğine rağmen, kendi inisiyatifiyle birkaç yüz gönüllüye dağıtılmak üzere 160 mavzer ve 200 martin ile yeterli cephaneden oluşan silah yardımı sağladı"
“Köylü 6 lira yol parasını (yol vergisi) veremezdi. Veremeyince, alıp götürür cebren yol yapımında çalıştırırlardı. Aç, susuz, perişan günlerce çalışırdı. Ruslar gelip Rize’yi işgal etmişti. CHP zulmü bize bu Rus işgalini aratır oldu.
Rus ilk bizim köye gelmişti. İnanın Halk Partisinin zulmü daha fazla oldu. Ruslar, köylüyü limanda, demiryolunda çalıştırırdı, ama parasını verirdi. "Askerler zulüm yaparsa bana getirin" derlerdi.
Rus gitti, CHP geldi, daha çok zulüm görmeye başladık. Köylünün ayağında çarık yok, affedersiniz, kıçında pantolon yok. Yol parası veremeyenleri tutup İkizdere’de çalıştırmaya götürürlerdi. 25 gün çalıştırıyor ama yiyecek yok yatacak yer yok. Peki, bu insanlar neyle geçinecekler
Osmanlı Devletinin yıkılmasına neden olan siyonist batı ülkeleridir.
Bazı Arap aşiretleri siyonistlerin kışkırtması ile Osmanlı Devletine karşı savaş açmış olsalar da, ihanetin arkasında Arap halkı değil İngilizler vardır.
Tarih kitaplarında Araplar Osmanlı Devletine ihanet etti algısı yine siyonistlerin marifetidir.
Bizim baş düşmanımız siyonist batı ülkeleridir, İngiltere'dir, Fransa'dır, İtalya'dır, Almanya'dır, Rusya'dır.
Arap ülkeleri, özellikle Müslüman halkı düşmanımız değil kardeşimizdir.
Bize düşmanlık eden Arap halkı değil, siyonistlerin kuklası olmuş idarecileridir.
Bu ayırımı yapmak zorundayız, aksi durumda siyonizme farkında olmadan hizmet ediyor olacağız.
Dünyadaki tek Yahudi devleti İsrail değildir.
İsrail, kurulan en son Yahudi devleti.
Siz bakmayın birileri'nin karanlık yüzünü örtmek için rengini Şehidlerimiz'in kanın'dan alan bu Şanlı Bayrağımız'ın gölgesine sığınan münafıklara!
Bu Ay Yıldızlı Şanlı Bayrak, bir IRK'ın değil İSLAM'ın ve ÜMMET'in ortak Bayrağıdır!
Bu bayrak, Ayet'leri yok sayanların değil ALLAH'U EKBER diyerek Şehadete koşan Muhammed Ümmeti'nin Bayrağıdır!
Bu Bayrak, yıkılamaz denen surları yıkan, Alınamaz denen İstanbul'u alanların, çocuk yaşta tahta oturan Peygamberimiz (s.a.v) in methine mazhar olan Hanlar Hanı,
Fatih Sultan Mehmet'in Bayrağıdır!
Bu Bayrak, bebeğini bırakıp "Anasız büyür ama vatansız büyüyemez deyip silahını kuşanıp cepheye koşan Nene Hatun'ların Bayrağıdır!
Bu bayrak, kolunu bacağını cephede kaybedip evine dönen binlerce isimsiz Kahramanların Bayrağıdır!
Sultan Abdülhamid han hz.
Küresel güçlere karşı durmanın sarsılmaz rüknüydü. O, İstanbullu kadar Çadlı’nın, Hindli’nin, Bosnalı’nın da halifesiydi.
Afrika’nın susuz Müslüman köylerinde O’nun muvazzafları su kuyuları açar, İstanbul’u Medine’ye bağlayan Hicaz Demir Yolu’nda onun memurları çalışır, İngiliz oyunlarını onun siyasî dehası bozardı.
O, tek başına küfür yobazlarına karşı savaşan “pençeleri sökülmüş bir arslandı”.
O, tarihin dönüm noktasında Allah’ın bu mazlum ümmete bir hediyesiydi.
Sultan Abdülhamid han, müseccel düşmanlarını dahi en fazla sürgüne göndererek cezalandıran “merhamet”in; yataktan kalktığında abdestsiz yere basmamak için başucunda sakladığı,
KEMALİST SABETAİST KADRO CUMHURİYET'İN İLANINDAN SONRA İLK İŞ İCRAATLARINDAN YILDIZ SARAYI'NI
KUMARHANE ve PAVYONA DÖNÜŞTÜRDÜ
Cumhuriyet’in ilânından hemen sonra, Yıldız ile diğer bazı saraylar kumarhaneye Çevrildi.
DOLMABAHÇE SARAYI KİRALANDI
Maliye, 1924’te Dolmabahçe Sarayı’nın karşısında bulunan mefruşat deposu, itfaiyye kalemi, yoklama dairesi, veliahd mutfağı, ahır, odalar ve mutfak kısımlarını Galata’da Bağdat Hanı’nda Human ve,
Şürekâsı Şirketi’nin Genel Müdür Vekili Mösyö Kohen isminde bir Museviye yıllık 1200 lira bedel ile ve üç seneliğine kiraladı.
Yıldız Kumarhanesi’nin sahibi İtalyan işadamı Mario Serra.