"Türkiye'de kanlı pazar olayını kışkırtan islamcı-(MI6) ajanı Mehmet Şevki Eygi'nin gazetesinde köşe yazıları yazan Şule Yüksel Şenler, o yıllarda Anadoluyu gezip kadınlara "başlarına türban bağlamazlarsa cehennemde yanacaklarını" söyler.
1. 1960'larda türbana "Şulebaş" denirdi. Tesettürün nasıl yapılması gerektiğini Anadolu'yu il il gezerek anlattı. Şule hanımı türbana sokan kişi ise Alman CIA ajanı Rotraud Scheer'dir. Bu Alman kadın Said-i Nursi cemaatinden Muhsin Alev ile evlenmişti.
2. Daha sonra bu Alman kadının ismi değişti, Cemile Alkonavi oldu.Nursi'ci eşi de Muhsin Alkonavi olmuştur. Şule Yüksel Şenler bu Alman kadınla illeri gezerek "bakın o eski bir hristiyan ve komünistti, ancak şuan tepeden tırnağa tesettürlü" diyerek.
3. Türkiyede bu Alman kadınla beraber türban propagandasına başladılar.Alman kadınla beraber illeri gezerken alman kadının 6 yaşındaki çocuğu mikrofonu alıp bağırarak toplanan Türk kadınlarına şunu haykırıyordu "Sen ey müslüman! Sen içki içoğ? Yazık sana. Sen başı açık geziyoğ?
4. Makyaj yapıyooğ? Yazık sana , sana şazım cehennem! " salonda önce sessizlik, sonra da gözyaşları ve hayret dolu bakışlar...
5. İşte Türkiye'ye türban bu şekilde sokulmuştur. Kadınlar bu toplantılara tesettürlü Alman kadını ve 6 yaşındaki oğlunu görmek için koşuyorlardı.
6. Şule Yüksel Şenler "Alman bile müslüman olup tepeden tırnağa örtünüyorsa, siz neden halen açık geziyorsunuz" diyerek tesettür propagandasını yapıyordu. Başlarında öğretmenlerle bu toplantılara katılan kız öğrenciler, toplantı sonrası başlarını örtüyorlardı.
7. Kaynak; (Daha fazla bilgi için sn. Cengiz Özakıncı'nın "İblisin Kıblesi" kitabını okuyabilirsiniz...)
8. Türban meselesinin altında yatan gerçek doğrudan doğruya Atatürk ilkelerine ve Rejime karşıdır demişti ve şehit edilmişti.Mesele dini açıdan olsaydı başörtüsüne saygı duyardım ancak inanç değil,siyaset konusu oldu ve Atatürk ilkelerinin ortadan kaldırmak için ortaya çıkmıştır!
9. Rövanş alır gibi ilk türban ile ilgili toplantı Samsun’da, sonra Bandırma, Kayseri, Sivas’ta verilir. Yani Atatürk nereleri dolaşmışsa, aynı yerler bir organizasyon ve örgütlenme çerçevesindedir!
10. Uğur Mumcu:
“Bahriye Üçok niçin öldürüldü? Bu sorunun yanıtı bellidir.Atatürk ilkelerini savunduğu için! Evet bunun için.
11. Üniversite ve yüksekokullarda kız öğrencilerin başörtü takmalarının İslam dini ile ilgisinin bulunmadığını, türban ve başörtünün birtakım tarikatların bayrağı gibi kullanıldığını kanıtladığı için.”
12. Zinciri Sn Suay Karaman’ın tarihi konuşmasından alıntılarla tamamlayarak,
Türban sonrasındaki, ampül öncesindeki gelişmeleri de anımsatmak istiyorum.
Yıl 2007, ADD’deki “Bahriye Üçok Neden Öldürüldü?” panelinden:
13. (…) 7 Ekim 1990 Pazar günü, Cumhuriyet Gazetesi’nin haberi şöyleydi:
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü.
14. İstanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. İki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü.
15. Bu alçakca cinayeti
👉“İslami Hareket” 👈 üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok’u
👉“tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” 👈cezalandırdıklarını söyledi.
16. Aynı kişi
👉“İslama sınır koyanları idam etmeyi borç bildiklerini” 👈belirtti.
Aslında bu gerici, irticacı gelişmelerin hiçbiri birdenbire olmadı;
17. Atatürk’ün ölümünü izleyen yıllardan itibaren Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık; 1950 yılında iktidara gelen sadece adı demokrat olan Demokrat Parti tarafından ezan Arapça’ya çevrildi. Sustuk, hep birlikte dinledik…!!!
18. Sonra Demokrat Parti’nin Genel Başkanı “Odunu koysam seçilir” ve “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” dedi. Sustuk, demokrasi sandık…
Daha sonra hızla Kuran kursları ve imam okulları açıldı.
19. Sustuk, eğitim özgürlüğü sandık..
1980’li yıllarda devletin imamlarına Rabıta-ül Alem örgütü maaş verdi.
Sustuk, “devleti yönetmeye çalışan paşaların yaptığı doğrudur netekim” dedik…
20. 👉Din dersleri anayasal zorunluluk oldu.
👉Cami sayısı okulları geçti, tesettür arttı.
Sustuk, bütün bunları inanç özgürlüğü sandık…
21. Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın annesi ölünce, Bakanlar Kurulu kararıyla cenazeyi
Fatih Camisi’nde Nakşibendi şeyhinin yanına gömdüler.
Sustuk, ölüye saygı sandık…
22. 1991 yılında DYP – SHP koalisyon hükümetinin, DYP’li bir devlet bakanı
“Biz devletin emrinde din değil, dinin emrinde devlet istiyoruz” demişti.
Sustuk, vicdan özgürlüğü sandık…
23. Gazetecileri, bilim insanlarını vurdular. Şairleri, yazarları, dansçıları yaktılar.
Sustuk, tepkisiz kaldık, şaşırdık…
10 Nisan 1994 Pazar günü Ankara ve İstanbul ‘da şeriat düzeninin gelmesi için gövde gösterisi yapıldı.
28. 👉Ben tekkeye değil, dergaha gittim. (22.1.1997 Gözcü)
Susmayan, hep konuşan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1996′da yaptığı bir konuşma, 21 Ağustos 2001 tarihindeki tüm gazetelerde yayımlandı. Bakalım neler konuşmuş:
29. ”Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. Bu ne menem şey?.. Çıkıyor İçişleri Bakanı, ‘Devlet dine karışır’ diyor. Eeee.. gerisini niye söylemiyorsun?..+
30. Din devlete karışır demiyorsun!..”
”Hem laik ve Müslüman olunmaz.. Ya Müslüman olacaksın ya laik ”
31. “Ben Müslümanım, diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
32. “Yahu bu milletin bütünlüğü
👉‘Ne mutlu Türküm diyene’ ifadesiyle sağlanır mı? Osmanlı otuzu aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de inanç birliği ile tutacağız.”
33. “Türkiye 👉Cezayir olur mu,
diye soruyorlar.
Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Allah’ın izniyle!..
Şimdi artık millet yalnız aktörleri değil, senaryoyu da değiştirmeye talip!..
Bu çalışmalarımız senaryoyu değiştirme çalışmalarıdır. Biz onun için geliyoruz.
34. Bu düzenin koruyucusu olamayız; bu mümkün değil.
Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar.”
35. Bir buçuk milyar nüfuslu İslam âlemi Müslüman-Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor… Ayağa kalkacağız.. Işıkları göründü, Allah’ın izniyle
👉kıyam başlayacak!..”
36. “Doğumevlerinde yalnız kadın doktorlar çalışacak!..
Öğretmenlikte yetişmiş başörtülü kızlarımız var; şimdi işe alınmayan 👉bu başörtülü kızlarımız anaokullarında yavrularımızı yetiştirecek…”
Hayaliydi gerçekleştirdi.
37. Ülkemizde dört yüzün üzerinde radyo ve televizyon kanalında şeriat çığlıkları atılmaktadır.
Yerel ve ulusal yirminin üzerindeki gazete Hizbullah çizgisinde yayın yapmaktadır.
Üniversiteli gençlere ücretsiz dağıtılan iki yüzün üzerinde şeriatçı dergi bulunmaktadır.
38. İki binin üzerindeki ‘Işık Evi’ denen medreselerde, onbinlerce üniversite öğrencisine şeriat eğitimi verilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetiminde olan binlerce camide, El Kaideciler ve Hizbullahçılar cirit atmaktadır.
39. 2005 yılında dört binin üzerinde açılan kuran kursunda, yüz elli binin üstünde çocuk eğitim almıştır. Çocukların beyninin yıkandığı kaçak kursların sayısı ise kırk binin üzerindedir.
Tarikat, cemaat okulları ve Kuran kurslarıyla, Öğrenim Birliği yasası çiğnenmektedir.
40. ‘Aptes suyu’ nun insan sağlığına yararları tartışılmaktadır.
Evrim teorisi yok sayılmaktadır.
Ülkenin her yerinde sarıklı, takkeli, cüppeli ve kara çarşaflı kişilerin sayısının artmaktadır.
41. İstanbul Fatih’te İsmailağa Camisi’ndeki yobaz görüntüler ve yaşanan linç olayı adım adım dinci bir örgütlenmeyi göstermektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kitaplarında açıkça şeriat propagandası yapılmakta, tarikatlara övgüler yağdırılmaktadır.
42. Türban konusundaki bir dava nedeniyle karar veren Danıştay 2. Daire yargıçlarına yapılan silahlı saldırı, Menemen olayının bir tekrarıdır.
43. AKP kongrelerinde kadınların ayrı, erkeklerin ayrı, haremlik-selamlık oturması, ilkokul çocuklarına türbanrılması, AKP’li Tuzla Belediyesi’nin, ‘9 yaşında kızlarla evlenebilirsiniz’ diyen bir sürü saçma fikirlerden oluşan kitaplar dağıtması,
44. AKP’li belediyenin, ‘başı açık dolaşmak günahtır’ diye broşür dağıtması, şeriatın karanlığını gözler önüne seren olaylardan sadece bir kaçıdır. Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, laikliğin ve kamusal alanın tartışılmasını istemiştir.
45. Çorlu’daki 23 Nisan kutlamalarında
👉çocuklara kara çarşaf giydirilmiştir.
Çocuk Meclisi’nde, 21 yaşındaki çocuğa, imam hatip lisesinin propagandası yaptırılmıştır.
46. Ülkenin birçok yerinde dağıtılan ilanlarda da, 23 Nisan’da “neyin bayramı” nın kutlandığı sorgulanmıştır.
47. Devlet Bakanı ve baş müzakereci Ali Babacan’ın talimatıyla, AB’ye sunulan müzakere pozisyon belgesindeki “Türkiye’nin eğitim sistemi laiktir” ifadesi metinden çıkarılmıştır.
48. Abdullah Gül, 10 Aralık 1995 tarihli Milliyet’te yayımlanan röportajında, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek
“Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti”
olduğuna ilişkin anayasanın ikinci maddesiyle değiştirilmesini yasaklayan maddelerin kaldırılması
49. Abdullah Gül: “Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti”olduğuna ilişkin anayasanın ikinci maddesiyle değiştirilmesini yasaklayan maddelerin kaldırılması gerektiğini savunmuştur.
50. Bu röportajında, “Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz.”
“Başörtüsü örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de açık-gizli bir İslam düşmanlığı olduğuna inanıyoruz.”
51. “Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olan da var, olmayan da… Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim.” gibi değerlendirmelerde bulunmuştur.
52. İngiliz The Guardian gazetesinde yayınlanan röportajında,
👉“Cumhuriyet döneminin artık sonu geldi” demiştir.
23 Kasım 2002 tarihinde Almanya’nın “Die Welt” gazetesine;
53. “Türkiye’nin hedefi çok açıktır: AB üyesi olmak… Bunun ülkemizde demokrasinin ve ekonominin güçlenmesini sağlayacağını ummaktayız. Buna karşılık biz de AB’ye tam üye olarak kabul edilecek Türk Devletinin saydam, demokratik bir İslam Devletinı taahhüt ediyoruz.” demiştir.
54. Artık Cumhuriyet tarihimizin en kritik dönemecine girdik. Çeşitli nedenlerle Cumhuriyetin temel ilkelerine, laik devlet ve toplum düzenine, anayasaya karşı olduğunu açıkça beyan eden bir siyasi kadronun,
55. çoğunluğa sahip olduğu için her istediğini yapabilme yetkisiyle karşı karşıya kaldık.
56. Bahriye Üçok ve diğer aydınlarımız, günümüzde ciddi bir sorun olan laiklik karşıtlığına savaş açtılar, toplumumuzun ve cumhuriyet devrimlerimizin temel taşlarından biri olan laiklik ilkesini savundukları için, gericiliğe karşı direndikleri için yok edildiler..
57. Üçok’un bedenini ortadan kaldıran “İslami Hareket”, bugün “Ilımlı İslam” kimliğine sokularak emperyalist güçlerle işbirliği halinde onun savunduğu Tam Bağımsız ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için çalışmaktadır.
58. Yeni bir anayasa ortaya çıkarma adına iktidarın, laikliğe yeni tanımlar getirme çabaları ibret vericidir. Bu bağlamda sadece türbana karşı olanlarsa, ardındaki emperyalizmi görmek istememektedirler.
59. Bahriye Üçok, 3 Ekim 1990 tarihinde SHP Genel Başkanlığı’na sunduğu raporda irticayı,
“gücünü kutsal inançlardan alan şeriatçı mihrakların eylemleri olarak” tanımlamıştır ve çözüm için şu görüşlere yer vermiştir;
60. “Dış mihrakların Türkiye’yi içine düşürmek istedikleri uçurumu hepimiz biliyoruz. Bunu tabanın da bilmesi gereğine inanıyorum.
61. Bugün yapılacak iş, her şeyden önce gerçekleri tabanın bilincine indirmek, bu konuda deyim yerindeyse bir seferberlik yapmaktır. Bu da bize düşer. Bunu iktidardan bekleyemeyiz.”
62. Artık susma zamanı bitmiştir. Çünkü bundan sonra sırada tüm çalışanlara Cuma namazı izni verilmesi gündeme gelecek. Sonra herkesin ‘inancı doğrultusunda’ giyinmesi gündeme gelecek… Daha sonra Cuma gününün resmi tatil ilan edilmesi gündeme gelecek…
63. Ve en sonunda alıştıra alıştıra İslam devletine doğru gidiş gündeme gelecektir… Evet artık susma zamanı bitmiştir, güçlerimizi birleştirerek, örgütlenme zamanını gelmiştir. Kemalist ilke ve devrimlerle birlikte, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkma zamanı gelmiştir.
64.Ancak böyle yaparak Bahriye Üçok ve diğer devrim şehidi dostlarımıza layık olduğumuzu gösterebiliriz.Örgütlenerek yılgınlıktan,vurdumduymazlıktan sıyrılmanın zamanı gelmiştir.Kemalist ilke ve devrimlerle birlikte tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkma zamanıdır.
65. Ancak böyle yaparak Bahriye Uçok ve diğer devrim şehidi dostlarımıza laik olduğumuzu gösterebiliriz…
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.
Suay Karaman Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri
Zincire uyumlu hale gelmesi için bazı küçük değişiklikler yaptım, saygılarımla.
Fescilere ve şapka devrimindeki yalanlara inanan, Yunan kazansaydı diyenlerin torunlarına hediyem/cevabım olsun bu zincir!
Şapka devrimini çarptıranlara inat, o günlerdeki anılarıyla kılık kıyafet yeniliklerinden mutlu olan kadınların hikayesini okuyunuz, İlmiye’nin annesi ‘gayri müslimlerin yalnız taktığı’ şapkaları dikiyordu, okuyunuz:
“Köyünde onu herkes öldü bilmektedir,,,
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.
Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir.+
1. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
2. -Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı.
AL SANA OSMANLI!
1923'te nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı,38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban'dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. 2 milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi,+
1-Verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480'di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8'i Türk'tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı.
2-40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40'tı.
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'tü.
İstihbarat dünyasında "kuş yumurtası üretmek" diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 sene sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var.
1. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir. Bu iş için yetenekli ama geleceği parlak olmayan zayıf karakterli bir "yumurta" bulunur.
2. Mesela bu genç üniversitede devşirilir ve aşama aşama önce öğretim görevlisi daha sonrada medya parlatmaları ve şirket sponsorluklarıyla ülkede sözü dinlenen bir Profesör haline getirilir. Gerekirse tüm araştırma ve kitapları da eline hazır olarak verilir.
Bize yıllarca “Komünist şair” diye tanıtılan Nâzım Hikmet Ran, Türkçüymüş meğer.
1. Türk Milleti'nin düşmanlarının karşısındayız. Türk Milleti daima yaşayacaktır. Milli Sanayinin gelişmesinden yana olmayanlara karşı, hayatın ucuzlamasından yana olmayanlara karşı mücadelemiz sürecektir.
Biz, 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız.
Nâzım Hikmet
2. Resul Rıza’nın oğlunun anlatımıyla, Nâzım’ın Azerbaycan’daki Türkçülüğün nasıl simgesi olduğunu izleyiniz.
“Vefat eden babalarından kalan zeytinlikleri 2 milyon liraya satan Havran'lı iki kardeşin her birine 1 milyon TL düşer.
Türk lirasına güvenmeyen ve zaten bir şey üretme derdinde olmayan birinci kardeş, parasını dolara çevirip bankaya yatırır.
Faiz geliriyle gül gibi geçinir…
1-Bu dünyadan bir şeyler üretmeden gitmeyeyim,
üç beş istihdam yaratayım, memlekete de faydam olsun diyen ikinci kardeş,
memleketinde Zeytin işleme tesisi kurmaya karar verir.
1 milyon dolar maliyeti olan tesis için babadan kalan parayı peşinat yapar, ...
2-6 yıl vadeli döviz bazlı leasing kredisi ile makine+bina yatırımı yapar.Elde ettiği gelirle hem leasing taksitlerini ödeyecek, hem de kar edecektir.Üstelik, devletin tarımsal tesislere karşılıksız hibesi vardır. Yapacağı hibe başvurusuyla AB fonlarından 100,000$ hibe alacaktır.
Suudi Arabistan niye Tevrat versiyonlu farklı bir Kuran (Fehd Mushafı) okutuyor?
Suud ismi ilk kez nerede karsımıza çıkıyor?
Halidi Nakşi tarikatını Saraylarımıza kim-nasıl sızdırdı!
Barzani'den Fetöye bunlar nasıl ve niye dizayn ediliyorlar?
Hepsi ve daha fazlası ...
1- 1801'deki ilk Vahhabi isyanını Muhammed Abdülvehhab'ın torunu olan Abdullah ibn Suud baslatmıştı...
Abdullah fikirlerini yaymak ve insanları etkilemek için tek bir vasıta kullanıyordu.: Kılıç...
Arabistan'da isyan bayrağını o açtı, onbinlerce başıbozuğu yanına toplayıp...
2- İrak'a geçti ve 1801'de Kerbela'ya saldırdı!
Çoluk çocuk demeden üc günde 5 binden fazla kafa kesti, sonra da "Dinde Mezar Yoktur" deyip Peygamberin torunu Hz. Hüseyin'in sandukasını yaktı.
Ertesi sene Taif'e girdi ve bu defa Taiflileri doğradı! ...