Mülteci meselesini sadece sosyal medyadan ya da haber bültenlerinden takip ettiğinizi sanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz.
Size İstanbul’un sokaklarından, içeriden biri olarak gerçekleri anlatayım.
🛵 Erbay Atalay | Kurye:
1. Günde ortalama 200 km yol yapan bir kuryeyim.
Pendik’ten Silivri’ye, Esenyurt’tan Beylikdüzü’ne, Bağcılar’dan Fatih’e kadar hemen her mahalleye giriyorum.
İstanbul’un damarlarında dolaşıyorum.
2. Gözlemlerime göre:
ESENYURT, BAĞCILAR, BAŞAKŞEHİR, BEYLİKDÜZÜ ve FATİH ilçeleri, yakın zamanda Türk vatandaşları için adım atılmaz hale gelecek.
3. Bazı siyasiler ve yorumcular, “Suriyeliler ekonomiye katkı sağlıyor” diyor.
Bunun sahada nasıl bir yalan olduğunu anlatayım:
4.Esenyurt’ta oturan Suriyeli, bozuk telefonunu Sirkeci’deki Suriyeli tamirciye kurye ile gönderiyor.
Başakşehir’deki Pakistanlı, altın takısını Bağcılar’daki Pakistanlı kuyumcudan aldırıyor.
Afganlar ise Fatih ve Yenikapı’daki kendi marketlerinden kurye ile alışveriş yapıyor.
5. Bu demek oluyor ki:
Ekonomi kendi içlerinde dönüyor.
Ne esnafımız kazanıyor, ne mahallemiz…
Sadece gettolaşmış yabancı ağlar büyüyor.
6. İşin sağlık boyutu daha da vahim.
Bugün İstanbul’da diş protezi yaptıranların %90’ı, Suriyelilerin işlettiği merdiven altı atölyelerde yapılan ürünleri kullanıyor!
7. Size birebir yaşadığım bir olay anlatayım:
📍Fatih’te bir adrese kargo teslimi için gittim.
Adres virane bir gecekondu. İçeride protez imalatı yapılıyor.
8. Paketin teslim adresi ise: Florya’daki şık bir diş kliniği.
İnanılmaz bir yer! Amerikan Hastanesi gibi.
Teslim alacak kişi ise: Suriyeli bir kadın doktor.
İçerideki hasta: Türk vatandaşı.
9. Şu soruyu kendime sordum:
“Benim insanım neden sağlıksız bir ürünle tedavi ediliyor?”
Cevap açık:
“Ucuz işçilik, kendi vatandaşına kazandırma bahanesi…”
10. Covid döneminde test yaptıranların büyük kısmı da aynı tehlikeye maruz kaldı.
Merdiven altı Suriyeli laboratuvarlarda, Coca-Cola dolaplarında saklanan test tüpleriyle işlem yapıldı!
11. Peki en tehlikelisi ne mi?
📍Başakşehir’de, her gün gittiğim merdiven altı bir laboratuvar var.
📦 Kurye trafiği durmak bilmiyor.
İçeriden oturma izinleri, vatandaşlık başvuruları, vize işlemleri çıkıyor.
12. Bir gün bir kargo çalışanına adres sordum, “Gel beraber gidelim” dedi.
Boyundan büyük bir çuval taşıyordu.
İçinde Hepsiburada, Trendyol, Amazon kolileri vardı.
“Her gün bir çuval teslim ediyorum,” dedi.
13. Beylikdüzü ve Esenyurt’ta durum artık başka bir boyutta:
Mafyalaşma ve gettolaşma!
📍Beylikdüzü’nde ‘İnovia siteleri’ var.
Orada onların izni olmadan ev tutamaz, ev satamazsınız.
14. Esenyurt’un bazı sokaklarına sizi gözünüz kapalı bıraksam,
Gözünüzü açtığınızda “Beni Suriye’ye kaçırmışlar” sanırsınız!
15. Yazdıklarım sadece küçük bir kısmı…
Yüzlerce benzer örnek var.
Ama en azından şunu yapın:
Doktorunuza, diş hekiminize mutlaka hangi laboratuvarla çalıştığını sorun.
16. İstanbul’un sokaklarından duyuruyorum:
GÜMBÜR GÜMBÜR bir istilâ geliyor.
Sadece okuyup geçmeyin, paylaşın.
Sağlığınıza, vatanınıza dikkat edin.
— Vatanını seven bir kurye
Erbay Atalay
17. Ben bir Gaziantepliyim.
Ve yıllardır kendi şehrimde, kendi vatanımda neler duydum, neler gördüm bir bilseniz…
Ev kirasını ödemek istemeyen birçok mülteci, ev sahiplerini öldürdü.
Boşalttıkları evler harabeye dönmüş halde bırakıldı.
18. Çocuk istismarı haberleri yaygınlaştı.
İşsizlik arttı.
Sokaklardan yükselen bağırış çağırış sesleri artık normalleşti.
19. Arapça konuşan topluluklar, beşer onar çocukla kaldırımlarda, parklarda, pazarlarda.
Bir çarşıya çıkıyorsunuz; artık esnaf “Aman, Antepli müşteri geldi!” diye sevinir oldu.
20. Özel bir hastanede çalışan hemşire bir arkadaşımın sözleri hâlâ içimde yara:
“Bizimkiler hastaneye giremiyor, onlar ücretsiz tedavi olup bir de ilaçlarını alıyorlar.”
21. Gaziantep’te devlet arazisinden geniş bir toprak verildi.
Ve oraya, yurt dışından özel olarak getirilen kalabalık bir cemaat yerleştirildi.
Bu da ayrı bir yara.
22. Kendi ülkemizde sessiz bir istilanın tanığıyız.
Adını koymak istemeyen çok, ama gören göz için gerçekler artık saklanamıyor.
Umarım bu #flood bir çığlık olur.
Duyan olur.
Düşünen olur.
Uyuyan varsa da uyanır…
(Kendi ülkemizde mülteci olduk!)
23. 2007 yılından beri nüfus sayımı yapılmıyor. Oysa nüfus sayımı, seçimlerdeki usulsüzlüklerin önüne geçebilecek önemli bir önlemdir. Kaç mültecinin oy kullanacağını biliyor muyuz?
Kürt sorunu yok, toprak sorunu var; toprak verecek mi yoksa kardeşçe yaşamaya devam mı edeceğiz, ilgili floodum:
• Anadili Türkçe olmayan topluluklara, ayrı mahalleler kurma, kendi aralarında işçi ya da sanatçı grupları oluşturma hakkı tanınmazdı.
• Türk soylu olmayanlar, diledikleri bölgelere serbestçe yerleşemezdi.
• Yabancı uyrukluların, herhangi bir belediye sınırları içindeki nüfus oranı %10’u aşamazdı.
Bu politikalar, Türkiye’nin demografik yapısını korumaya ve toplumsal uyumu sağlamaya yönelikti.
Resmi Gazete 21 Haziran 1934:
1934’te, Atatürk imzalı gazetede, dönemin mülteci politikasının ne kadar ilkeli olduğunu düşünüyorsunuz.resmigazete.gov.tr/arsiv/2733.pdf
Ortadoğu’nun Paris’i nasıl çöktü? Lübnan’dan Türkiye’ye dersler…
1. Bir zamanlar Lübnan Cumhuriyeti, Ortadoğu’da açmış bir çiçekti.
Beyrut, modernliğin, özgürlüğün ve kültürün merkeziydi.
Avrupa basını ona “Ortadoğu’nun Paris’i” diyordu.
2. Ülkede dengeli bir demografi vardı:
• Nüfusun yarısı Müslüman
• %40’ı Hristiyan
• Geri kalan azınlıklar: Dürzîler, farklı mezhepler…
Üst kimlik “Lübnanlı” idi. Bir Hristiyan’ın cumhurbaşkanı olması sorun edilmiyordu.
3. Kimse kimsenin inancına, giyimine, içkisine karışmıyordu.
Ortadoğu’da nadir görülen bir demokratik huzur ortamı hakimdi.
Ama bu tablo uzun sürmedi.
Dergahına gelenlere '"cennet vaat ederek" kandırıp, birçok kez cinsel ilişkiye giren sözde şeyh U.K. 2013’te cinsel istismar suçundan 188 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Şimdi ise yıllar sonra Ekşi Sözlük'te dava dosyasında yer alan mağdurların korkunç ifadeleri ortaya çıktı. +
1. Bursa’da dergâhına gelenlerle "cennet vaat ederek" cinsel ilişkiye giren ve kendisini "tarikat şeyhi" olarak tanıtan U.K davası Türkiye’nin karşılaştığı belki de en mide bulandıran en şoke eden davalardan biriydi.
Onlarca müridi U.K'ya hem kendilerini hem de eşlerini sunuyordu. 2011 yılında Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne gelen ihbar sonucu şahıs yargılandı ve 2013’te cinsel istismar suçundan 188 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
2. Şimdi yıllar sonra Ekşi Sözlük yazarı, dava dosyasında yer alan mağdurların korkunç ifadelerini yayınladı.
O ifadelerden bazıları şöyle;
"Ben sanığın başında olduğu tarikata gitmeye başladım, konuşmalar sırasında eşimin de aynı tarikata gelmesi durumunda aile huzurunun daha iyi olacağını söyledi, telkinlerde bulundu. Ben de eşime birlikte tarikata gitmeyi teklif ettim, eşim önce kabul etmedi.
Sanık kabulü sağlamak için bana eşime içirmek üzere bir su verdi, götürdüm. Ayrıca eve verdiği sudan serptim. Bundan sonra eşim de tarikata gitti, bu şekilde bir müddet de beraber gittikten sonra sanık sır odasına beni bir keresinde aldığında yol bu yol dedi. "Başka yolu yok senin daha iyi müslüman olman için badelenmen lazım" dedi."
Dadaloğlu, bu tarihler kesin olmamakla birlikte, 1785 ile 1868 yılları arasında yaşamış bir Türkmen ozanıdır.
Dadaloğlu, genel olarak Toros dağları civarında yaşamıştır. Türkmenlerin konar göçer Avşar (Afşar) boyundandır. +
1. Flood’a giriş:
“Bugün mültecileri nasıl getirdiklerini, onlara tanınan imtiyazları… Ve sonra yaşanacakları. Acaba tarihin bir yansıması mı, yoksa biz hep aynı hikâyeyi farklı isimlerle mi yaşıyoruz?” diye düşüneceğiniz bu floodu dikkatle okuyup kaydetmenizi öneriyorum.
“Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir!”
Bu sözün ardında bir hüzün, bir tarih ve bir direniş var…
Bugün sizlere Türkmen ozanı Dadaloğlu’nun hikâyesi üzerinden, Osmanlı’nın kanlı iskân politikasını, Afşar isyanını ve Çerkes göçlerini anlatacağım.
İlk twitte belirttiğim gibi:
📌 Dadaloğlu, 1785-1868 yılları arasında yaşamış bir Türkmen ozanıdır.
Toros Dağları civarında yaşamış, Avşar boyuna mensuptur.
Okumuş bir kişidir: İmamlık yapmış, aşiret beyinin yanında kâtip olmuştur.
Yani, sadece bir halk ozanı değil, aynı zamanda bir aşiret büyüğüdür.
2. Afşarlar, yüzyıllar boyunca Osmanlı’nın iskân politikalarına karşı çıkmış, Toroslar’da konup göçmüşlerdi.
Ama 1864’te işler değişti.
Osmanlı, bu göçerliği kökten sona erdirmeye karar verdi.
Sonuç: Bir isyan, bir ordu, bir yenilgi ve bir ağıt.
1957 seçimlerinde ne oldu?
Söylemezler.
Yazmazlar.
Türkiye’yi 27 Mayıs’a götüren o şaibeli süreci hiç anlatmazlar.
Ama biz anlatalım.
Çünkü Tarih unutmaz.
🧵 Flood:
1. 68 yıl önceye gidelim…
İktidardaki Demokrat Parti, 1957 genel seçimlerini 7 ay öne aldı.
Halk, 27 Ekim 1957’de sandık başına gitti.
Ama o gün sadece oy verilmedi.
O gün demokrasiye ağır darbeler indirildi.
Devlet gücüyle seçim manipüle edildi.
2. Seçim saat 17.00’de bitecekti.
Fakat saat 14.30’da, devletin tek radyosu, oy verme işlemi devam ederken DP’nin kazandığı illeri açıklamaya başladı!
Şaka değil…
Devlet eliyle seçim sonuçları manipüle edildi.
Recep Tayyip Erdoğan’ın konaklayabileceği lüks sarayların ve köşklerin sayısı bir değil, iki değil…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir liderin bu kadar çok ve bu kadar lüks “mülkü” olmamıştı.
Flood 👇
1. Erdoğan’ın kullanımına sunulan başlıca saray ve köşkler şunlar:
•Beştepe Sarayı (Ankara)
•Ahlat Köşkü (Bitlis)
•Okluk Koyu Yazlık Sarayı (Muğla)
•Huber Köşkü (İstanbul)
•Vahdettin Köşkü (İstanbul)
•Tarabya Köşkü (İstanbul)
•Çankaya Köşkü (Ankara - yedekte)
Toplamda en az 7 ultra lüks yapı!
2. Beştepe Sarayı (Cumhurbaşkanlığı Külliyesi)
Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği arazisine yapılan bu devasa kompleksin maliyeti: 1 milyar doları aştı.
Toplam 1100 odalı.
İçinde altın varaklı klozet kapaklarından tutun da yabancı markalı lüks mobilyalara kadar her şey var.
İzmir’e operasyon yaparken devlet araç şovundaydı, şimdi biz de İTFAİYE ve YANGIN UÇAKLARI şovu izlemek istiyoruz!
Ormanlarımız yanıyor, canlarımız ölüyor. Bu yangınlar ne doğal ne de normal!
Gece gündüz nöbetteyiz!
#çesmeyanıyor #izmiryanıyor