Profile picture
, 89 tweets, 21 min read Read on Twitter
"O gün, 16 Ağustos, akşam saat altıda, kalabalığın gelişi gidişi ve gürültüsüyle her zaman gayet hareketli olan İstanbul'un Tophane Meydanı sessiz, mahzun, neredeyse ıssızdı." cümlesiyle başlar Jules Verne'in İnatçı Keraban'ı.
İlk kez bundan 135 yıl önce yayınlanan İnatçı Keraban (Kéraban-le-têtu), Olağanüstü Yolculuklar serisinin 11. kitabı olarak Nihan Özyıldırım çevirisiyle @alfakitap tarafından basılıyor.
Rotterdam kökenli Hollandalı tütün tüccarı Van Mitten ve uşağı Bruno 16 Ağustos günü İstanbul'a gelirler, "etrafta ne olup bittiğini anlamadan dolaşırlar, bakınırlar, sohbet ederler".
Van Mitten ve Bruno Tophane Meydan'ında Galatalı tütün tüccarı Keraban'ı beklerken ortalığın ıssızlığına anlam veremezler. Kahve ya da şerbet talepleri de "top patladıktan sonra" diye geri çevrilir çünkü bu iki Hollandalı İstanbul'a Ramazan ayında gelmişlerdir.
Dünyanın en inatçı insanı Keraban Ağa eski kuşak Türklerin kıyafetlerini giymeye devam etmektedir: geniş bir sarık, bol bir şalvar, ipek şeritlerle süslü, iri düğmeli bir yelek, göbeğin daha da dışarı çıkmasını engelleyen bir kuşak ve muhteşem kıvrımlarıyla sarı bir kaftan.
Keraban Ağa Galata'daki yazıhanesine gelebilmek için her sabah Üsküdar'dan İstanbul'a kayıkla geçmekte, akşam da geri dönmektedir. Dostu ve Holanda'daki muhabiri Van Mitten'i karşısında görünce çok şaşıran ve sevinen Keraban Ağa onu Üsküdar'daki evine akşam yemeğine davet eder.
Tam kayığa binecekleri sırada Zaptiye Reisinin emriyle İstanbul'dan Üsküdar'a ya da Üsküdar'dan İstanbul'a gitmek için Boğaz'ı geçmek isteyen her şahıs için on paralık bir vergi alınacağını öğrenen Keraban öfkelenir.
Vergiyi ödemeden karşıya geçmeye kararlı olan Keraban "Türkiye'den çıkıp Kırım'ı geçeceğim, Kafkasya'yı aşacağım, Anadolu'ya ayak basacağım ve Üsküdar'a ulaşacağım, hem de sizin haksız verginiz için tek bir para bile vermeden!" der.
Akşam yemeği için söz verdiği misafirlerini de Üsküdar'a götürmeye kararlı olan Keraban Karadeniz'i dolaşacaktır. Ancak yeni usüllere tümden karşı olan, redingot ve fes bile giymeyen bu inatçı adam tabii ki tren ya da buharlı gemi de kullanmayacaktır.
Bir posta arabası ile Karadeniz'i dolaşarak Üsküdar'a varmak için sabahın ilk ışıkları ile yola çıkmak üzere hazırlıklar başlar.
17 Ağustos sabahı Keraban ve uşağı Nizib ile Van Mitten ve uşağı Bruno'yu taşıyan posta arabası Valide Sultan Köprüsü üzerinden Haliç'i geçerek Yenikapı'dan İstanbul'u terk eder.
"Keraban Ağa yola düşmüştü! Allah onu korusun!"
Yolcular 18 Ağustos akşamı, saat beş civarında Pınarhisar, Yena ve Üsküp kasabalarını geçtikten sonra on altı binlik nüfusu ile önemli bir şehir olan Kırkkilise'ye (Kırklareli) ulaşırlar ve geceyi burada bir handa geçirirler.
19 Ağustos günü yolcular Karapınar kasabasını geçtikten sonra gece geç saatlerde Burgaz kasabasına ulaşırlar ve geceyi posta arabasını bile aratacak bir handa geçirirler.
20 Ağustos akşamı Varna'ya giden küçük demiryolu hattının duraklarından biri olan Paravadi'ye ulaşıp Dobruca'dan Bulgaristan eyaletine girerler. Sarp yamaçlar ve sert dönemeçler ile dolu bu vahşi bölgede mola verecek bir yer bulamadıklarından geceyi arabada geçirirler.
21 Ağustos sabahı Balkan sıradağlarını geride bırakan yolcular, rahat ve hızlı yol alarak öğlen Kozluca'ya gece ise Pazarcık'a ulaşırlar. Keraban Ağa, maiyetindekilerin biraz dinlenebilmesi için geceyi burada geçirmeye karar verir.
22 Ağustos günü 12 saatte 24 fersah ilerleyen yolcular akşama doğru yeni bir şehir olmasına rağmen yirmi binlik nüfusu ile umut vadeden Mecidiye'ye ulaşırlar ve geceyi Sultan Mecid'in adıyla şereflendirilmiş olan bu şehrin rahat bir hanında dinlenerek geçirirler.
23 Ağustos günü saat beşe doğru Boğdan'ın en önemli şehirlerinden biri olan ve Çerkezlerin, Nogayların, Acemlerin, Kürtlerin, Bulgarların, Romenlerin, Rumların, Ermenilerin, Türklerin ve Yahudilerin bir arada yaşadığı Tulça'da durarak geceyi burada rahat bir handa geçirirler.
24 Ağustos günü akşama doğru, Van Mitten ve arabacının uyarılarına rağmen Tuna üzerindeki bir deltadan yola devam emri veren Keraban Ağa'nın inadı neticesinde araba tamamıyla çamura saplanır. Bunun üzerine arabacı ve Nizip yedek at bulmak üzere en yakın kasabayı aramaya giderler.
Keraban, Van Mitten ve Bruno'nun bulunduğu araba gece yaban domuzlarının saldırısına uğrar. Korkan atlar arabayı saplandığı yerden kurtarıp kaçmaya başlar. Başıboş kalan atlar alışık oldukları bir güzergahı takip ederek posta binasına birkaç yüz adım kalana kadar koşarlar.
25 Ağustos günü sabahın ilk ışıkları ile posta binasında Nizip ve arabacı ile buluşan yolcular atları değiştirip Kili'ye doğru ilerlemeye başlar. Akşam bu şehre ulaşan yolcular büyük bir hana yerleşip on iki saat uyuyarak önceki gecenin yorgunluğunu çıkarırlar.
26 Ağustos günü güneşin doğuşuyla çıkıp Rus sınırına ulaşırlar. Keraban Ağa sonunda gümrük vergisini ödemeye razı olsa da "Aslında bütün hükümetler aynı ve hiçbirinin bir karpuz kabuğu kadar değeri yok!" demeden edemez.
Yolcular artık Odessa'ya en fazla 20 fersah mesafededir.
27 Ağustos günü yolcular Odessa'ya ulaşırlar. Burada Keraban Ağa'yı oğlu gibi sevdiği yeğeni Ahmet beklemektedir. Ahmet, Keraban Ağa'nın dostu ve muhabiri Banker Selim'in güzeller güzeli kızı Amasya ile nişanlıdır. Amasya ve Ahmet Keraban Ağa'yı gördüklerine çok sevinirler.
Çünkü Amasya'nın halasından kalan mirası alabilmesi için 16 yaşını doldurmadan yani Eylül ayı son bulmadan evlenmesi gerekmektedir. Ancak Keraban Ağa düğün için gelmediğini, dostu Van Mitten'i Üsküdar'daki evine akşam yemeğine götürdüğünü söyler ve hemen yola çıkmaya çalışır.
Keraban Ağa'yı inadından vazgeçiremedikleri için Ahmet de yolculara katılır. Amasya ve Banker Selim Üsküdar'a gidip yolcuları orada bekleyecek, düğün Üsküdar'da yapılacaktır.
Yolcular öğlen Odessa'dan ayrlarak akşam Koblevo kasabasına varır ve yolculuk gece de devam eder.
28 Ağustos günü öğleye doğru yolcular Nikolayef kentine ulaşırlar. Burada verdikleri üç saatlik molada Ahmet, Banker Selim ve Amasya'ya mektup yazarken Van Mitten şehri dolaşmaya çıkar. Keraban Ağa ise Yemen kahvesini höpürdetip hoş kokulu nargilesini tellendirir.
29 Ağustos günü şafakla birlikte yolcular Herson'a ulaşırlar. Atları değiştirip gece de yol almaya devam ederler. Keraban Ağa, Madam Van Mitten'den bahseden dostuna "Bir Türk olarak hikayelere bayılırım, bir bekar olarak da özellikle evlilik hikayelerine bayılırım!" der.
30 Ağustos günü yolcular çok yorgun olmalarına rağmen Ahmet'in ısrarları üzerine mola vermeden Kırım'ı Güney Rusya'ya bağlayan kıstağın üzerinde Pereskop kasabasına ulaştılar ve "Çürük Deniz" adıyla bilinen Sıvaş bataklığı üzerinden yola devam ettiler.
31 Ağustos günü yolcular gün boyu yemyeşil kırların ortasından yol alırlar. Ahmet'in rubleleri müsrifçe dağıtması sayesinde at bulmakta hiç zorlanmayan yolcular, bol bahşişle en kısa yollardan giden arabacılar sayesinde akşamüstü Dore kasabasını geçer ve yola devam ederler.
1 Eylül günü ıssız ve ağaçsız kırlarda ilerlemeye devam ederler ve akşam Arabat kasabasına ulaşırlar. Ahmet'in tüm itirazlarına rağmen geceyi bir handa geçirmeye karar verirler. Pek de rahat olmayan bu handa çektikleri uyku önceki günlerin yorgunluğunu atmalarına yetecektir.
2 Eylül günü güneş doğar doğmaz atları değiştirmek için posta merkezine giden Ahmet sadece dün kendilerinin getirdiği atların olduğunu öğrenir. Uzun ve zorlu bir yoldan gelmiş atların tekrar yola çıkabilmesi için 24 saat dinlenmesi gerekmektedir. Böylece Ahmet hana eli boş döner.
15 dakika sonra posta merkezinin önünde olan Keraban Ağa kayıtsızca onu dinleyen merkezin sahibinden bütün atları Kerç'e oradan da Kafkaslar üzerinden Poti'ye gidecek olan Saffar isimli bir Türk ağasının aldığını öğrenir. Ayrıca Arabat'ta ne at, ne katır ne de eşek vardır.
Hemen yola çıkmakta inat eden Keraban, koşum hayvanı bulana yüz ruble vereceğini söyler. Bunun üzerine iki tane hecin devesi olan bir yerliyle anlaşır ve develeri hemen satın alır.

"Bir posta arabasına hecin devesi koşulduğu görülmüş bir şey değildi. Bu sefer görülecekti."
3 Eylül günü Argin'deki posta merkezinde de at bulamayan yolcular aynı şartlar altında yola devam ederler. Saffar Ağa Argin'den de geçmiştir. Gün boyu Argin-Mariental arasındaki 17 fersahlık mesafeyi kat edip geceyi orada geçirirler.
4 Eylül günü şafakla birlikte yola koyulup 12 fersahlık bir yolculuktan sonra Kerç'e ulaşırlar ve tuhaf koşumlu arabalarıyla halkın şaşkın bakışları arasında Konstantin Oteli'ne ulaşırlar.Ahmet ilk iş ertesi gün için posta merkezine gider ve istedikleri kadar at olduğunu öğrenir.
Saffar Ağa 2 gün önce buradan Kafkasya'ya doğru ayrılmıştır ve artık sahil yolunu izlemeye karar veren yolcuların önünde olmayacaktır. Konstantin Oteli'nde güzel yemek ve rahat odalar yolculara önceki sıkıntılarını unutturur.
5 Eylül sabahı hareket eden yolcular öğlen Yenikale'ye ulaşırlar. Atları ve arabayı da bir sala yükleyerek Azak Denizi ve Karadeniz'i birleştiren Yenikale Boğazı'nı geçip yola devam ederler. Gece 11 sularında garip bir buhar sesiyle rüyalarından uyanırlar.
Çamur volkanlarının bulunduğu bir araziye geldikleri için arabayı yürüyerek takip etmeye başlarlar. Van Mitten'in "aydınlatma gazı"nın varlığını hissetmesi üzerine fenerleri söndürürler ancak tepeciklerden biri kendiliğinden tutuşur ve Keraban Ağa alevlerin içinde kalır.
Ahmet'in yardımıyla güçlükle kurtulan Keraban Ağa'nın ilk sözü "Hala Azak Denizi'nin etrafını dolaşmanın daha iyi olmadığını iddia edecek misin Ahmet?" olur. Ardından gece boyu sakin bir şekilde yolculuğa devam ederler.
6 Eylül günü Kızıltaş Koyu'nun etrafını dolaşıp Anapa kasabasından geçen araba, akşam sekize doğru Kafkas bölgesi sınırında bulunan Rayevskaya kasabasına gelir.
7 Eylül günü ufak bir kaç tamiratın ardından sabah saatlerinde Rayevskaya kasabasından ayrılan araba sahil yolundan ilerler ve akşam sekizde Gelencik kasabasına ulaşır. Burada atları değiştirip kayalara çarpan dalga sesleri eşliğinde bütün gece boyunca yola devam ederler.
8 Eylül günü sabah saat yedide Bregovaya, on ikide Dşuba, altıda Tengisk, gece on ikide Nebugsk kasabalarına ulaşırlar.
9 Eyül günü Golovinsk ve Laçovsk kasabalarını geçen yolcular Duşa kasabasında atları değiştirmek için mola verir. Duşa Hanı'nda yedikleri yemeğin ardından Ahmet atları getirmeye giderken Keraban Ağa ve Van Mitten yanyana uzandıkları sedirde nargilelerini fokurdatırlar.
Molanın ardından dört nala giden atların çektiği araba sahil yolunda hızla ilerler. Akşam saat sekizde Abhazya sınırına ulaşan yolcular, posta merkezinde konaklar ve geceyi burada geçirirler.
10 Eylül günü sınırı geçtikten sonra mola verdikleri ilk yer Gagri olur. Pizunda'da atları değiştiren yolcular, Guduati ve Gunista'nın ardından Abhazya'nın başlıca limanı Sohumkale'de birkaç saat dinlenmek için dururlar ve Gürcü yemekleriyle karınlarını doyururlar.
11 Eylül günü sabah 9'da tekrar yola çıkan yolcular büyük ağaçlarla dolu bir orman boyunca ilerlerler. Kodor, Hori, Gojida ve Anaklifa'yı geride bırakan uzun bir yolculuk sonunda gece 11'de Abhazya sınırını geçerek Redutkale'ye gelirler ve gecenin geri kalanını uykuya ayırırlar.
12 Eylül günü saat on ikide bütün yolcular harekete hazırdır ve Osmanlıların en inatçısı, yirmidört saate kalmadan Osmanlı topraklarına ayak basmış olacağını hesaplamaktadır.
"Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı ve araba yola koyuldu."
İlerleyen saatlerde Poti'ye ulaşmak için geçmek zorunda oldukları bir demiryolu geçidine ulaşırlar ve tam demiryolunun ortasında karşıdan gelen bir grupla karşılaşırlar.Atlar burun buruna gelir ama Türk olduğu belli olan yabancının da Keraban Ağa'nın da yol vermeye niyeti yoktur.
Karşısındakinin Saffar Ağa olduğunu öğrenen İnatçı Keraban arabadan inip yolu açmaya çalışır. O sırada gelen trenden yolcular ve atlar kurtulsa da Keraban Ağa'nın arabası parçalanır. Saffar dört nala uzaklaşırken yolun kontrolü ile görevli Kazaklar Keraban Ağa'yı alıp götürür.
Trenle götürülen Keraban Ağa'nın peşinden Poti'ye giden Ahmet ve Van Mitten burada Keraban Ağa'nın sınıra gönderildiğini, Saffar Ağa'nın ise Anadolu'nun çeşitli iskelelerine uğrayacak bir gemiye bindiğini öğrenirler.
13 Eylül günü sabah beşte at üstünde Poti'den ayrılan Ahmet, Van Mitten, Bruno ve Nizip öğlen Batum'a, akşam saat altıda ise sınıra ulaşırlar.Keraban Ağa öfke içinde onları beklemektedir ancak öfkesi sınır dışı edilmesinden ziyade iki kez zorla trene bindirilmesinden kaynaklanır.
Ertesi gün için araba bulmak maksadıyla yanlarından ayrılan Ahmet'i takip ederlerken Nizip başı tutar, Bruno atları çeker ve onların arkalarından Keraban Ağa ile Van Mitten yürürler. Yolcular akşam dokuzda Hopa'ya ulaşırlar ve vasat bir handa bütün gece dinlenirler.
14 Eylül günü saat yedide Keraban Ağa, Van Mitten ve Bruno bir yük arabasında, Ahmet ve Nizip ise at üstünde yola çıkarlar. Arhavi, Vitze ve Ardeşen kasabalarını geçtikten sonra fırtınaya yakalanırlar ve Atina (Pazar) kasabasına yarım fersah kala bir deniz fenerine sığınırlar.
Gece saat ikiye doğru camların patlaması ile uyanırlar. Bu sırada fırtınada sürüklenen, batmak üzere bir gemi farkederler. Gemi kayalıklara yaklaşırken bir kızın "Ahmet!" diye bağırdığını duyarlar. Bu Amasya'dır. Ahmet kayalıklara atlar ve Amasya ile Necibe'yi kurtarır.
Kızlar kendilerine geldikten sonra olan biten herşeyi anlatırlar. Yolcuların Odessa'dan ayrıldıkları gün Guidare isimli geminin kaptanı Yarhud tarafından kaçırılmışlardır. Gemide onlara iyi davranılmış ancak neden kaçırıldıklarını ve nereye götürüldüklerini öğrenememişlerdir.
15 Eylül günü on bire doğru yola çıkarlar. Kızlar araba ile ilerlerken diğer yolcular atlar ve katırlarla yola devam etmektedir. Çayeli kasabasıının ardından Rize kasabasına ulaşırlar. Geceyi burada oldukça kötü bir handa geçirmek zorunda kalırlar.
Rize'de kaldıkları han öyle kötüdür ki iki genç kız arabanın tentesi altında kalmayı tercih ederler. Keraban Ağa ve arkadaşları kuru ve taze samandan oluşan yataklarla yetinirler. Ahmet ise elinde silahla hanın çevresinde nöbet tutar.
16 Eylül günü sabah 7'de Rize'den ayrılan yolcular öğlen Of kasabasına, akşam 5'te de Sürmene kasabasına ulaşırlar. Akşam Trabzon'a ulaşmak niyeti ile yola devam ederler ancak şehre iki fersah kala arabanın tekeri kırılır. Bu nedenle Risar Kervansarayı'na gitmek zorunda kalırlar.
Kidros adlı bir Türk'ün işlettiği Risar Kervansarayı'nda onları bir sürpriz beklemektedir. Amasya ve Nesibe'yi kaçıran kaptan Yarhud kendisini tutan Saffar Ağa ve kahyası Scarpante ile buluşur, onlara kazayı ve diğer olan bitenleri anlatır.
Amasya'nın kaçırılamadığını öğrenen Saffar Ağa, Ahmet'in Poti'de karşılaştığı inatçı ağanın yeğeni olduğunu duyunca daha da öfkelenir. Scarpante hile ile Amasya'yı kaçırabileceklerine ve tanınmadan Yarhud ve Saffar Ağa'nın hanı terketmeleri gerektiğine onları ikna eder.
Scarpante, Kidros diğerlerini odalarına yerleştirirken karanlıkta yalnız kalan Keraban Ağa, Van Mitten ve Ahmet'i bir koridora yönlendirir. Burada bir Kürt ağası olan Yanar ve kız kardeşi Sarabul kalmaktadır. Yolcular koridora girince Sarabul ortalığı ayağa kaldırır.
O sırada hana gelen kadı, bu asil kadının kapısını zorlayan suçluları tespit eder. Hapis tehdidi ile karşılaşan Keraban Ağa ve Ahmet, Van Mitten'i suçu üstlenmeye ikna ederler. Yanar Ağa bu hakaretin telafi edilmesi için Van Mitten'in Sarabul ile evlenmesi gerektiğini söyler.
Ertesi gün Trabzon'da nişan yapılacaktır. Olay neticelendikten beş dakika sonra bütün yolcular geceyi geçirmek için odalarına dönerler ancak Van Mitten korkunç kayınbiraderinin gözetimi altındadır.
Bu sırada Scarpante, kervansarayın kapısından çıkarken geleceğe dair tehditkar sözler etmektedir.
"Hile işe yaramadı! Şimdi sıra zorbalıkta!"
17 Eylül günü saat 9'a doğru, Keraban Ağa ve arkadaşları ile Yanar Ağa ve kız kardeşi Trabzon'a ulaşırlar. Küçük kervan Gavur Meydanı'na doğru yol alırken Türk mahallesinde Saffar Ağa'nın konağında yolcuları doğrudan tehlikeye sokacak planlar yapılmaktadır.
Ahmet, Banker Selim'e olanları anlatan ve tehlikenin devam edebileceğini belirten bir telgraf çeker. Yanar Ağa'nın zoruyla şark kıyafetleri giyen Van Mitten ile asil Sarabul arasında Kadı'nın da hazır bulunduğu görkemli bir nişan töreni yapılır.
18 Eylül günü sabah altıda Trabzon'dan ayrılırlar. Bir arabaya Keraban Ağa, Amasya ve Necibe yerleşir, Nizip de bu arabanın arkasına oturur. İkinci arabaya ağabeyi, nişanlısı ve nişanlısının uşağı Bruno ile Sarabul yerleşir. Ahmet ise at üzerinde bu kervana eşlik eder.
Üsküdar'a gideceklerini öğrenenince hizmet teklifinde bulunan ve Ahmet'in şüphelerine rağmen işe alınan bir rehber de onlara eşlik etmektedir. Akçaabat ve Vakfıkebir'in ardından akşam Tirebolu'ya ulaşırlar ve geceyi burada geçirirler.
19 Eylül günü sabah saatlerinde yola çıkan küçük kervan, kimi zaman geniş ovaların ortasından geçen yolları muhakkak ki çok iyi bilen rehberin idaresinde yirmi beş fersahlık bir mesafenin ardından Giresun'a ulaşır.
20 Eylül günü Ordu kasabasını geçen yolcular Fatsa'ya ulaşırlar ve geceyi burada geçirirler.
21 Eylül günü şafakla Fatsa'dan ayrılan yolcular öğlene doğru Ünye limanını sağlarında bırakıp Çarşamba'ya kadar kenevir tarlalarının arasında yol alırlar. Öğleden sonra Terme kasabasını geçerler ve akşam Samsun'da mola vererek geceyi burada geçirirler.
22 Eylül günü atları dinlendirmek gerekmediği sürece mola vermeden yola devam ederler.
23 Eylül günü hızla yola devam eden küçük kervan akşam saatlerinde hiç bir engelle karşılaşmadan beş altı bin nüfuslu Sinop kasabasına ulaşır. Sinop ile Üsküdar arasındaki mesafe yüz yirmi beş fersahtır ve Keraban Ağa'nın bu mesafeyi aşmak için yedi günü kalmıştır.
24 Eylül günü güneşin doğuşuyla Sinop'tan ayrılan yolcular akşam İnebolu'ya ulaşırlar ve burada iki saat dinlendikten sonra gece boyunca yol almaya karar verirler.
25 Eylül günü yolculuğu zorlaştıracak hiçbir olay olmadan ilerlerler ve akşam, bütün geceyi geçirmek üzere Amasra'da mola verirler. Otuz altı saatte alınan altmış fersah yolun ardından bu birkaç saatlik dinlenmeyi fazlasıyla haketmişlerdir.
26 Eylül günü şafakla birlikte Amasra'dan ayrılan yolcular Bartın kasabasının yanından geçerler ve gece yarısına doğru Ereğli kasabasına ulaşırlar. Gün doğana kadar burada dinlenirler.
27 Eylül günü küçük kervan Sakarya kasabasını geçer ve akşama doğru Kerpe burnuna ulaşır. Keraban Ağa rehberin sahil yolundan ayrılıp ormandan geçerek yolu kısaltma teklifini kabul eder ancak Ahmet rehberden şüphelenmeye devam etmektedir. Gece boyunca Kerpe'de dinlenirler.
28 Eylül günü güneşin doğuşu ile sahil yolundan ayrılan yolcular akşam harap bir köyde mola verirler ve geceyi bir sundurmanın altında geçirirler. Geceyarısı rehberin köyden ayrıldığını farkeden Ahmet, rehberin peşine düşer ve onun birileriyle haberleştiğinden şüphelenir.
29 Eylül günü zorlu bir yolculuk geçiren küçük kervan akşam Üsküdar'a 5-6 fersah kala küçük bir mağaranın da yer aldığı dar bir boğazda mola verir. Yemeğin ardından gün doğana kadar uyumak için mağaraya çekilirler. Bu sırada Ahmet, Keraban'a rehber hakkındaki şüphlerini anlatır.
Keraban Ağa da Ahmet ile nöbet tutmaya karar verir, Gece üçe doğru bir çığlık duyarlar, Nizip atların çalındığını farketmiştir. O sırada yüksek bir kayanın tepesinde bir casus farkederler. Keraban Ağa'nın tüfek atışıyla ölen bu casus Amasyay'yı kaçıran geminin kaptanı Yarhud'dur.
Yarhud'un üzerinde buldukları mektuptan rehberlerinin aslında Saffar Ağa'nın uşağı Scarpante olduğunu öğrenirler. Scarpante'nin kaçtığını farkeden yolcular bu dar geçitten uzaklaşmak için hemen harekete geçerler ancak silah sesleri ile geri çekilmek zorunda kalırlar.
Saffar Ağa'nın bir düzine kadar adamı saldırırken Ahmet ve yanındakiler yiğitçe direnir ancak sayıca yetersiz kalırlar. Yanlarına yaklaşıp Amasya'yı alıp kaçmaya çalışan Scarpante, Keraban Ağa tarafından vurulur. Bunun üzerine Saffar Amasya'yı sürüklemeye başlar.
Bu sırada kayalıkların tepelerinden kurşunlarla saldırganlar vurulmaya başlar. Amasya'nın babası Selim adamları ile birlikte yardıma gelmiştir. Haydutlar kaçarken Saffar'ın üzerine atlayan Keraban Ağa, onu kalbinden hançerler. Yolcular kurtulmuştur.
Selim, yaralandığı için başta Amasya'nın peşine düşemediğini ancak Ahmet'in telgrafını aldıktan sonra onlarla buluşmak yola çıktığını ve şu an Üsküdar'dan sadece birkaç fersah uzakta olduklarını anlatır.

Kayalara tırmanan yolcular günün ilk ışıkları ile Boğaz'ı görürler.
30 Eylül günü yani Amasya ve Ahmet'in düğünü için için tespit edilen son gün Kereban Ağa, arkadaşları ve eşeği, Karadeniz etrafındaki yolculuklarını tamamlamış olarak Üsküdar tepelerinde ortaya çıkarlar ve Boğaziçi kıyılarını alkışlar arasında selamlarlar.
Keraban ve Ahmet'in nufüs kayıtları Üsküdar'da olmadığı için kadı nikahı tescillemeyeceğini söyler. Bikah için İstanbul'a geçmeleri gerekmektedir. Ancak İnatçı Keraban Ağa geçişten vergi alındığı müddetçe İstanbul'a geçmeyecektir. Ahmet amcası ile kavga eder ve onu orada bırakır.
İstanbul'a geçen Ahmet ve beraberindekiler, eğlence için Üsküdar'dan Kız Kulesi'ne oradan da Tophane Meydanı'na gerilen bir ip üzerinde bir cambazın boğazı geçeceğini öğrenirler. Cambaz beraberinde bir araba ile boğazı geçer.

İnatçı Keraban arabanın içindedir.
Sonunda Ahmet ve Amasya'nın nikahı kıyılır. Ama sonuçta Keraban Ağa her istediğinde İstanbul ile Üsküdar arasında gerirli bir ip bulamayacaktır.

İnatçı Keraban Boğaz'dan bir daha geçmeyecek midir?
Bitti.
Missing some Tweet in this thread?
You can try to force a refresh.

Like this thread? Get email updates or save it to PDF!

Subscribe to Barış Ata
Profile picture

Get real-time email alerts when new unrolls are available from this author!

This content may be removed anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just three indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!