1. Muhtemelen tarihin hiçbir döneminde siyaset günümüzde olduğu kadar kirlenmemiş, suistimal edilmemiş, yozlaşmamış, dinin aydınlatıcı atmosferinden bu derece kopmamış ve tamamıyla ahlaki değerlerden uzaklaşmamıştır.
Peki halihazırdaki siyasetin temel sorunları nelerdir?
2. Maalesef günümüz siyaseti korkunç bir şekilde nifak üretiyor, yalan söylemeyi mesleği icra etmenin gereği sayıyor, ahde vefanın adını bile unutmuş durumda. Bu kadar kirli bir ortamda bir insanın duygu ve düşünce dünyası itibarıyla temiz kalabilmesi herhalde “mucize” olacaktır.
3. Seçim meydanlarında ve seçim kampanyalarında milletin karşısına çıkan ve onlara büyük vaatlerde bulunan siyasilerin, seçimler bitip de icraata başladıktan sonra bambaşka tavır ve davranışlar ortaya koymaları ancak “nifak” veya “ikiyüzlülük” sözcüğüyle ifade edilebilir.
4. Sürekli bukalemun gibi şekil değiştiren, dün “ak” dediğine bugün “kara” diyen, ne yivleri ne de setleri kalmış siyasilerin çok rahat bir şekilde hiç önemsemeden ve sürekli kocaman kocaman yalanlar söylemelerinin ne dinle ne ahlakla ne de gerçek siyasetle bir alakası olamaz.
5. Bu sebeple bir siyasiyi gerçek şahsiyetiyle tanımak neredeyse imkansız hale gelmiş durumda. Zira onun hangi sözlerinde samimi olduğunu, hangi sözlerini çıkarı için söylediğini bilmenin bir yolu yok. Samimiyet-siyaset kavramları iki ayrı uç kutbun kelimleri haline gelmiş.
6. Hele seçim meydanlarında sırf daha fazla oy kotarabilme adına yapılan göz alıcı vaatlerin seçimler bittikten sonra bir daha dile bile getirilmemesi ahde vefasızlığın, sözünde durmamanın, milleti aldatmanın ve siyasetin, din ve ahlaktan ne kadar koptuğunun en canlı şahitleri.
7. Millete hizmet etme makamı olan siyaset ve iktidar, yalan-dolana dayalı çıkar elde etmenin vasıtası haline gelmiş durumda.
Siyasiler, millete “hadim-hizmetkar” olacaklarına, bütün bir milleti kendilerine “kul-köle” yapabilmenin yollarını arıyorlar. #siyaset
8. Hukuk devletlerinde gücün kanunda olması esas iken iktidar sahipleri farklı ayak oyunlarıyla bir şekilde gücü ele geçiriyor, kanunları gücün emrine veriyor, böylece onları keyiflerince yorumluyor, değiştiriyor ve daha ziyade "kendilerinden olmayanlara" tatbik ediyorlar.
9. Günümüzde siyasete girmek; makam kapmanın, itibar elde etmenin, cebi doldurmanın, lüks yaşamanın, yandaşları meslek sahibi yapmanın, dilediklerini devlet imkanlarından istifade ettirmenin adresi haline gelmiş durumda.
10. Böyle bir tabloya şahit olan Bediüzzaman bir taraftan çarkını menfaat üzerine kuran siyaset-i hazırayı “canavar” olarak vasfederken diğer yandan “Siyaset-i hazıra, o kadar yalan, hile ve şeytanlık içine girmiştir ki şeytanların vesileleri hükmüne girmiştir.” demiştir.
11. Bugün birisi iyi bir siyasetçi olmak istiyorsa mutlaka muhalifleriyle kavga yapmasını, onlara sataşmasını, efelenmesini, beylik lafları atmasını bilmeli.
Zira muhalifler üzerinden kendini tanımlama, siyasiler için kendini ifade etmenin en etkili yollarından biri haline gelmiş
12. Hatta çoğu zaman iş burada da kalmıyor, eğer muhaliflerde eleştiriyi hak eden bir kısım eksiklik ve yanlışlıklar yoksa, bu sefer titiz çalışmaların birer neticesi olduğu anlaşılan iftira ve yalanlarla suni bir kısım hatalar uyduruluyor, karalamalara, çamur atmalara gidiliyor.
13. Daha da kötüsü, muhalif görülen insanların özel hayatlarının mercek altına alınarak “siyasi malzeme” olarak kullanılabilecek bir kısım olayların aranması, bulunamadığı takdirde bir yolunu bulup bunların icat edilmesi gibi hadiseler de medyaya yansıyan siyasi cambazlıklardan.
14. Çoğu zaman “başkalarını karalama üzerinden kendini ifade etme” aracı olarak muhalif partiler de yetersiz kaldığından, toplumsal gruplar arasından suni düşmanlar icat edilmekte ve toplumun kin ve nefretleri onlar üzerine çekilerek prim yapılmaktadır.
15. Bazı siyasilerin, bir kısım muhaliflerini yıllarca en ağır bir dille eleştirdikten ve zemmettikten sonra -çıkarlarından, korkularından veya zaaflarından ötürü- onların en ateşli birer destekçisi olmaları ise ancak omurgasızlık veya ilkesizlik kelimeleriyle izah edilebilir.
16. Günümüz siyaseti inhisarcı (tekelci de diyebiliriz) ve toptancı bir mantıka sahiptir. Siyasileri dinleyen birisi, adeta bütün iyiliklerin ve faziletlerin onlarda bulunduğunu; her türlü kötülüğün, sahtekarlığın ve ayak oyununun ise muhaliflerince icra edildiğini zanneder.
17. İslam ne kadar uzlaşıyı, sulhu, barışı, birlik ve beraberliği öne çıkaran bir din ise siyasette o kadar bölücü, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir söylem ve eylemi tercih etmektedir. Çünkü böyle bir yöntem siyasilerin toplumu idare etmelerini daha da kolaylaştırmaktadır.
18. Her seçim döneminde toplumun ciddi gerilmesi, mahalle kahvelerinden televizyonlardaki tartışma programlarına kadar bütün toplumsal mekanların siyasi çatışma ve kavgalara ev sahipliği yapması da günümüz siyasetinin bu kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı tabiatının farklı yansımaları
19. Dinin, kendisinden meşruiyet devşirilen bir “vasıta” olarak görülmesi, siyasi nüfuzu artırma adına "araçsallaştırılması", iktidarı ele geçirebilme ve koruyabilme adına küstahça “kullanılması”, insanları mobilize edecek bir ideolojiye dönüştürülmesi ise adiyattan hadiseler.
20. Hele seçim arefelerinde yapılan bir kısım “dindarlık şovları” var ki mide bulandırıyor.
Sırf “dindar” gözükerek halkın "güvenini" elde edebilme adına ortaya konulan bazı folklorik ve sloganik hareketlerin her yerinden yapmacıklık ve tekellüf akıyor. #kirlisiyaset
21. “İktidarı elde edebilme adına her yolun meşru görülmesi” neredeyse günümüz siyasetinin alamet-i farikalarından birisi olmuş.
Herhalde Machiavelli günümüz siyasilerininin makyavelist felsefeyi nasıl suistimal ettiklerini görseydi, makyavelizmin savunucu olmaktan vazgeçerdi.
22. İşin garip tarafı onların bu tür hataları yüzlerine çarpıldığında da hiç utanmıyor ve mahcup olmuyorlar.
Yüzsüzlük sanki siyasetin bir gereği olmuş.
Onların bu tavrı Efendimiz’in, “Utanmadıktan sonra dilediğini yapabilirsin.” hadisini akla getiriyor.
23. Bütün bunlardan daha da tuhafı, halkın da olup biten bütün bu yanlışları ve çarpıklıkları siyasetin gereği gibi görmesi ve sesini çıkarmaması.
Daha da kötüsü destekledikleri siyasilerin her türlü hata ve yanlışlarına bir kılıf bulmaları ve sık sık tevile başvurmaları.
24. Halkın taraftar oldukları partileri ve parti liderlerini körü körüne, kayıtsız şartsız ve mutaassıbane desteklemeleri, yapılan hatalara karşı kör ve sağır kesilmeleri, insaf-adalet-hakkaniyet duygularını kaybetmeleri de günümüz siyasetinin vartalarından bir diğeri.
25. Maalesef bazı kişilerin sırf destekledikleri partiye zarar gelmesin diye ailede, kurumlarda veya toplumda yaşanan bir kısım yüz kızartıcı suçların bile üstünü örtmeye çalışmaları, tarafgirliğin insana ne şenaat ve denaatlere göz yumdurduğunun çarpıcı bir misali olsa gerek.
26. Gelişmiş iletişim vasıtaları ve sosyal medya sayesinde siyasiler halkı çok daha kolay manipüle edebilmekte, kandırabilmekte, rahatça toplumsal mühendislik projelerini hayata geçirebilmekte ve böylece toplumun bütün kesimlerinde aşırı bir politizasyona sebebiyet vermekteler.
27. Bediüzzaman, “Dindar bir alimin, kendi siyasi fikrine muhalif bir âlimi tekfir derecesinde tezyif ve kendi fikrinden olan bir münafığı methetmesi üzerine siyasetin fena neticesinden ürkerek “euzübillahimine’ş şeytani ve’s siyase” diyerek siyaset hayatından çekildim” demiştir.
28. Esasında siyasilerin halkı kendi haline bırakmadığı, onların salim kafayla düşünmelerine müsaade etmediği de bir gerçek. Zira siyaset odaklı medya sayesinde halk gerçekleri değil, siyasilerin duymasını istediği haberleri duyuyor, dolayısıyla da gerçeklikten kopuyor.
29. Siyasilerin tek derdi “oy”, halkın tek derdi de “mide” olduğu sürece bu meşum tablonun değişmesini beklemek beyhude. Ne zaman ki bunların yanında daha üst değerlerin ve ilkelerin de olduğu hatırlanır ve önemsenirse işte o zaman değişime start verilebilir.
30. Haddizatında siyaset, en kestirme ifadesiyle “yönetme sanatı” demektir. Ne var ki günümüzdeki siyaset algısına ve uygulamasına bakınca, siyasetin de anlam kaymasına maruz kaldığı görülmektedir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Modern dönemde yavaş yavaş dinin içini boşaltan ve onun hüviyet-i asliyesini bozan bazı adımlar:
1. Kur’ân ayetlerinin tarihselliğine vurgu yaparak, konjonktürel olduğunu ileri sürerek onların bütün dönemler için bağlayıcı olmasını sorgulamak ve hükümlerini geçersiz kılmak.
2. Sebeb-i nüzül olarak rivayet edilen olayları bir illet kabul ederek, ayetlerin hükümlerinin evrenselliğine gölge düşürmek, onları konjonktürel birer hüküm olarak göstermek.
3. Makasıd ilmini dayanak yaparak, önemli olanın ayet ve hadis hükümlerinin ortaya koyduğu maslahat ve maksatlar olduğunu ileri sürmek ve nasların feri ve cüzi hükümlerini iptal etmek.
1. Hizmet hareketinin haksızca, zalimce, insafsızca, vicdansızca saldırıya maruz kalmasına sessiz kalan, alkış tutan, hatta destek veren tarikat ve cemaat mensupları bindikleri dalı kestiklerini, nasıl azim bir oyuna geldiklerini anlayacaklar ama iş işten geçtikten sonra!
2. Kimse hakkında kötülük istemeyiz, en fazla adalet talebimiz olur, suçluların hak ettiği cezayı çekmesini isteriz, mağdurların göz yaşının dinmesini arzularız. Ama biz ne dersek diyelim kaderin de asla adaletten şaşmayan bir hükmü vardır.
3. Bu meşum ve karanlık dönemde herkes bir tercihte bulundu ve bu tercihinin maliyetine katlanacak, karşına çıkacak faturayı ödemek zorunda kalacak. Burda faturayı ödemeden gidenler de ötede ödeyecek.
Küçüklerin Evliliğine Dair Birkaç Söz 1. Ortaya bir olay çıkıyor, bu bahane edilerek, konuyla ilgili dinî hükümler araştırılmadan, tetikte bekleyen kişiler hemen dini sorumlu tutup yaylım ateşine başlıyor. Müslümanların yaptığı hataların kaynağı dinmiş gibi bir algı oluşturuyor.
2. Cehaletten, nefse uymaktan, yobazlıktan, yanlış örf ve âdetlerden, radikalizmden vs. kaynaklı yapılan yanlışlar dine yamanmaya çalışılıyor. Toptancı bir mantıkla hem din mahkum ediliyor hem de şöyle böyle onu yaşamaya ve anlatmaya çalışan bütün tarikat ve cemaatler.
3. Meselenin konjonktürel ve medyatik boyutunu bir kenara bırakarak, olayın detaylarını ve gerçekliğini araştırmayı gazetecilere havale ederek, biz eleştiri konusu yapılan dinî yönüne bakmaya çalışacağız.
1. Sabır zordur, en zoru da zamanın çıldırtıcılığına karşı sabırdır. Araplar, el-intizar eşeddü mine’n-nar der. Yani beklemek ateşten daha şiddetli bir azaptır. Bazen sadır daralır, can gırtlağa gelir, ümit tükenir. İnsan, bütün genişliğine rağmen yeryüzüne sığmaz.
2. Yarın ne olacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Gayb Onun ilminde, Onun yedi kudretindedir. Zamana hükmedecek olan ancak Zamanın Sahibidir. Ama bildiğimiz bir şey var: Başta sahabe olmak üzere nice Hak dostları aynı duyguları yaşadı, benzer hislere kapıldılar.
3. Kur’an kaç yerde bunu haber verir. Her şeyin bitti sanıldığı yerde ilahi yardım imdada yetişmiş ve geceler gündüze, hezimetler zafere, hüzünler sevince dönmüştür. Sebeplerin sukut ettiği yerde Müsebbibü’l-Esbab hükmünü yürütmüştür.
Siyasetle, siyasetçiyle, siyaset-din ilişkisiyle ilgili bir kitap yazılsaydı bile konuyu bu kadar müthiş anlatamazdı:
“Gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakikî vazife-i insaniyeti ve âhireti unutturacak olan en geniş daire ise siyaset dairesidir.
Hususan böyle umumî ve mücadele suretindeki hadiseler, kalbi de boğuyor. Güneş gibi bir iman lâzım ki herşeyde, her vaziyette kader-i İlâhî ve kudret-i Rabbâniyenin izini, eserini görsün, tâ o zulm u zulmette kalb boğulmasın, iman sönmesin; akıl, tabiat ve tesadüfe saplanmasın.
Hattâ ehl-i hakikat, hakikat ve mârifetullahı bulmak için, kesret dairelerini unutmaya çalışıyorlar—tâ kalb dağılmasın ve lüzumlu ve kıymetli şeye sarf etmek lâzım gelen merakı, zevki, şevki, lüzumsuz fâni şeylerde telef olmasın.
1. Enes’in ölümünden çıkarılabilecek önemli derslerden biri elbette şu: Çocuklarımız özellikle kendi kararlarını kendi verebilecekleri yaşa geldiklerinde onların tercihlerine saygı duymasını öğrenmeli ve onlar üzerinde psikolojik, ekonomik, fiziki vs. hiçbir baskı kurmamalıyız.
2. İslam, “Dinde zorlama yoktur” diyerek meseleyi kestirip atar. Enes, son üç yıldır İslâm’a inanmadığını söylüyor, ailesi ve yurt yönetimi tarafından gördüğü baskıdan yakınıyor. Haklı olarak pek çok kişi de böyle bir durum karşısında din ve vicdan özgürlüğüne vurgu yapıyor.
3. Fakat dinî hassasiyete sahip olan aileler açısından buradan çıkarılması gereken başka ders yok mu? Reşit olduğunda ateist, deist, agnostik vs. olduğunu ilan eden çocuklar, dindar ailelerin ciğerini dağlamaz mı, içini yakamaz mı?