Kuşaklar boyunca süregelen öykünüz, doğumunuza eşlik eden göksel dinamikleriniz, aktarılan genleriniz, epigenetiğiniz, kimyanız, beslenme şekliniz, mikrobiyotanız, metabolizmanız, kişisel konnektomlarınız ve bunların bibiriyle kurduğu ilişkiler ağı belirler “seçim”lerinizi.
Size düşen sorumluluk ise neden o şekilde; hissettiğinizi, düşündüğünüzü, bir seçim yaptığınızı anlamaya çalışmak.Her şey “olduğu gibi” yaşanıyor ve ne yaşadığınızı anlamak istiyorsanız kendinize iyi bir gözlemci olmalısınız. Gözlem yok şuur yok ama seçim yaptığına inanan çok 🤨
Otomatizmayı bilinçle, şuurla yoğurduğunuzda; yaşanmakta olan her duruma müdahil olduğunuz sanrısının yarattığı narsisizmden ve çaresizlik hissinden kurtulup, olayların ve anın ancak şahidi olabileceğinizi anlayacaksınız.
.
.
. #drdenizsimsek#an#farkındalık#bilinçlifarkındalık
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Size bugün; hücresel düzeyde hayati öneme sahip fonksiyonları olan bir molekülden bahsetmek istiyorum.
✅ GLUTATYON
Sağlığa bakışınızı “kökten” etkileyecek bir kavramdan bahsediyorum.
⬇️
Lütfen ama lütfen kendinize büyük bir iyilik yapın, bu kavramı okuyun, araştırın, öğrenin.
Glutatyon hücre içi en kuvvetli antioksidandir. Ne demek yani ?
⬇️
Şu demek; bizler gibi solunum yoluyla elde ettiği oksijeni kullanarak enerji üreten hücrelere sahip varlıkların en büyük problemi ortaya çıkan oksijen kalıntılardır. Yani namı diğer serbest oksijen radikalleri. Elbette bir miktar varlığı hücre için olumlu etkilere sahip olsa da
Kitabımda da vurguladığım konulardan biri. İhtiyaç fazlası yağ doku = iltihap yani tüm hastalıklara zemin hazırlayan inflamasyon. Yağ dokunun asıl depo alanı cilt altıdır. Cilt altı yağ dokusu sisteme katılan yağ miktarıyla baş edemezse, karaciğer başta olmak üzere, iç organlar
yağlanmaya başlar. Karaciğer yağlanması konusu basit bir klinik durum değildir. Örneğin bedeninden fazla östrojeni uzaklaştırmak isteyen bir kadında, fazla yağ doku östrojen üreten bir organ gibi çalışır. Östrojen yükü ve karaciğerin bu hormonu sağlıklı bir şekilde uzaklaştırma
yetisinin azalması; polikistik over, endometriyozis, miyom, kist, adet öncesi huzursuzluk, memede aşırı hassasiyet hatta rahim ve meme kanseri gibi durumlara zemin hazırlayabilir. Erkekteki testosteron da yağ dokuda östrojene dönüşür ve bu da kliniğe meme dokusunda büyüme, cinsel
Yıllardır anlatmayı misyon edindiğim bir konu. Bağışıklığı sağlıklı çalışmayanlar ne bedenine yabancı bir mikro varlığı ne de alışık olmadığı, tanımlayamadığı bir duyguyu yönetebilir. Büyük bir tehdite karşı hazır olmak için bugün sistem içindeki bağışıklık hareketliliğini
gösteren klinik ve biyokimyasal ip uçlarını öğrenmenin tam da zamanı. Süreğen ve tehdit olmaksınızın harekete geçen bağışıklık yanıt neredeyse tüm hastalıkların kök faktörlerinden biridir. Bu durumu tek kelimeyle ifade etmek istersek “inflamasyon” kavramı karşımıza çıkar.
Virüsler, bakteriler, parazitler, mantarlar... her birini bağışıklık “tester” gibi düşünebiliriz. Neredeyse %70’in kendisine virüs bulaşmış olduğundan dahi haberi yokken %2 (gibi azmış gibi görünen ama aslında ciddi bir sayıya tekabül eder) kadar bireyde hayatı tehdit eden bir
Kadına, çocuğa, ağaca, doğaya, hayvana yapılan eziyetin ötesinde daha büyük bir vahşet var mıdır ? Sanırım bu dünyadan da göçme vaktimiz yaklaşıyor...
Yaşadığımız dünyanın giderek eril (erkeksi) enerjinin hükmü altına girdiğine üzülerek şahit olmaktayız.
Vahşi kapitalizmin tüm gücüyle pompaladığı hırs, rekabet, başarı, mantık, şiddet, sahip olma eril bir yapılanmayı temsil ederken, sarıp sarmalayan, şefkat gösteren, besleyen büyüten, duyguları temsil eden yanlarımız ise dişil (kadınsı) öğelerdir.
Buradaki en önemli nokta şu ki kadın ya da erkeklerden bahsetmiyorum her insanın içindeki hassas bir dengeden bahsediyorum. Kadınlar ve erkekler giderek erilleşiyor güce, hırsa, sahip olmaya, yok etmeye aşık oluyor, sevgiyi de bu şekilde tanımlıyor.