En küçük bir eleştiri ve muhalefete tahammül edemezler.
Kendilerine karşı gelen ve direnen insanlar onların istikballeri için potansiyel birer tehlike arz eder.
Söz konusu rejimler totaliterleştikçe, kendi vatandaşlarının can güvenliği için en büyük tehdit olmaya başlarlar.
Güvenliklerini sağlama adına çok büyük ödenekler ayırırlar.
Mesela en korunaklı arabalara binerler.
Kendilerini koruyacak özel timler, kuvvetler oluştururlar.
Halkı, kutuplaştırır, böler, birbirine düşman yaparlar.
İnsanlar arasındaki güven ve itimadı yıkarlar.
Aile fertlerine varıncaya kadar herkes birbirinden şüphe etmeye ve korkmaya başlar.
Bu yüzden hiç kimse bir başkasının yanında rahatlıkla siyasi konulara giremez.
Dışarıdan oldukça haşmetli görünseler de iç dünyaları itibarıyla oldukça mutsuz ve huzursuzdurlar.
Hiçbir şeyle tatmin olamazlar.
İşledikleri cürümler onların yakasını bırakmaz.
Etrafları dalkavuk ve şakşakçılarla çevrilidir.
Esasında bu, onların da istediği bir şeydir.
Zira onlar sürekli alkışlanmayı, takdir edilmeyi ve övülmeyi isterler.
Hata ve yanlışlarını söyleyen kimselerden hoşlanmazlar.
Çünkü onların yanında kendilerini değersiz ve küçük görürler, bu da onlara acı verir.
Bu yüzden hiçbir sınırları ve kırmızı çizgileri yoktur.
Dolayısıyla hedeflerine yürürken yasallığına ve gayrimeşruluğuna bakmadan her vesileyi kullanırlar.
Pek çok tiran, devlet başkanlığını darbelerle, hile ve entrikalarla ele geçirir ve ele geçirdikten sonra bu makamı elinde tutabilmek için de aynı taktikleri kullanmaya devam eder.
Yalancı vaatler ve büyük iddialarla onları kandırırlar.
Kendilerini kahraman ve kurtarıcı gibi gösterirler.
Sanki ülkenin geleceği onlara bağlıdır.
Akıldan ziyade duyguları muhatap alır ve oraya seslenirler.
Ateşli nutuklarla hisleri coşturur, büyük sloganlarla hamaset duygularını harekete geçirirler.
Onlar din elbisesini giyer, dini argümanları kullanır ve kendilerini dinin temsilcisi gibi gösteririler.
Dini sürekli bir rozet gibi üzerlerinde taşır ve insanların gözüne sokarlar.
Onun tarafından seçildiğini ve Onun adına icraatta bulunduğunu iddia ederler.
Kendilerini bir tür aşkınlık ve kudsiyet atfedenler.
Bazen bu kudsiyetle -haşa- bir nevi ilahlığa kadar yaklaşırlar.
Bağımsız ve hür alimlerden nefret ederler.
Onları itaate zorlama adına ellerinden geleni yaparlar.
Din adamlarının otoritesinden istifade edebilmek için mutlaka onları yanlarına çekmeye çalışırlar.
Ona göre istibdat ve despotizm, Doğu halklarının genlerine kadar sinmiş ve istikrar kazanmış bir özelliktir.