Bakara Suresi
1)Elif, Lam, Mim.
2)Bu kitap ki, onda şüphe yoktur ve Muttakiler için bir hidayettir.
3)Onlar ki, gayb ile iman ederler, Salât'ı ikame ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler.
4)Ve onlar ki, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Ve ahireti kesin olarak bilirler.
5)İşte onlar rablerinden bir hidayet üzere olanlardır, ve onlar felaha erenlerdir.
6)Şüphesiz küfredenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir. İman etmezler.
7)Allah onların kalplerini ve işitmelerini mühürledi, görüşlerinin üstünde perde vardır. Ve onlar için büyük azap vardır.
8)Ve insanlardan bir kısmı, "Allah'a ve ahiret gününe iman ettik." der. Ve onlar Mümin değillerdir.
9)Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar... Ve onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da, şuurunda değillerdir.
10)Kalplerinde maraz vardır. Böylece Allah onların marazlarını artırdı. Yalanladıkları için onlara elim bir azap vardır.
11)Ve onlara "Yeryüzünü ifsad etmeyin." denildiği zaman; "Biz ancak ıslah ediciyiz." dediler.
12)Asıl ifsad edenler onlar değil mi? Ama şuurunda değiller.
13)Onlara, "Şu insanların iman ettiği gibi iman edin." Denildiğinde; "Şu sefihlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?" Dediler. Sefih olanlar onlar değiller mi? Ama bilmezler.
14)İman edenlerle karşılaştıklarında "İman ettik." Dediler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında; "Biz şüphesiz sizinleyiz. Biz onlarla alay edenleriz." Dediler.
15)Allah onlarla alay eder ve onlara tuğyanları içinde bocalarlarken mühlet verir.
16)İşte onlar hidayet karşılığı dalaleti satın alan kimselerdir. Böylelikle ticaretleri onlara kâr sağlamadı. Ve onlar hidayete erenlerden olmadılar.
17)Onların misali, ateş yakan kimsenin misali gibidir. Çevresindeki şeyleri aydınlattığı zaman Allah onların nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı. Onlar göremezler.
18)Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu sebeple onlar dönmezler.
19)Veya semadan boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek bulunan bir musibet yağmuru gibidir. Yıldırımlardan, ölüm korkusuyla kulaklarını parmaklarıyla tıkarlar. Ve Allah kafirleri ihata edendir.
20)Şimşek neredeyse gözlerini kapacak. Onları her aydınlattığında, aydınlığında yürürler. Ve üzerlerine karanlık çöktüğünde dikilip kalırlar. Ve Allah dileseydi onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
21)Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki takva sahibi olursunuz.
22)O ki, yeryüzünü sizin için bir yatak ve semayı bina kıldı. Ve semadan su indirdi, böylece onunla ürünlerden size rızık çıkardı. Öyleyse bile bile Allah'a endad edinmeyin.
23)Ve kulumuza indirdiğimizden şüphe duyuyorsanız, o zaman onun benzerinden bir sure getirin. Ve eğer doğru sözlüler iseniz Allah'ın yanında şahitlerinizi de çağırın.
24)Eğer yapamazsanız, ki yapamazsınız, kafirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.
Not: "Allah'ın yanında" olarak çevirdiğimiz kelime "Min Dûnillah" من دون الله ifadesindeki دون "Dûni" kelimesi, "Allah ile birlikte, fakat onun artçısı" manası vermektedir.

Bu kelimenin geçtiği yerlerde Allah ile yan yana değil, "Allah'ın altında, aşağısında" olarak anlayacağız.
Not 2: Surenin 22. ayetinde geçen ve çeviri vermeyip aynen bıraktığımız "Endad" kelimesi, "Nidd" kelimesinin çoğuludur.

Nidd: Eşit, benzer, denk. Onun gibi görülen, denk tutulan.
25)Ve iman edip salih amelde bulunanlar için altlarından nehirler akan cennetler olduğunu müjdele. Rızık olarak oradaki ürünlerden her rızıklandırıldıklarında; "Bu bizim daha önce rızıklandırıldığımız şeydir." Dediler.
Ve ona benzer verilmiştir. Onlar için orada temiz eşler vardır. Ve onlar orada devamlı kalacaklardır.
26)Şüphesiz Allah bir sivrisineği, hatta onun üstündeki şeyi misal vermekten çekinmez. İman edenler böylece hiç şüphesiz onun hak olduğunu, Rablerinden olduğunu bilirler.
Fakat küfredenler; "Allah bu misalle neyi arzu etti?" derler. Onunla çoklarını dalalete düşürür, çoklarını da onunla hidayete erdirir. Ve onunla fasıklardan başkasını dalalete düşürmez.
27)Onlar ki misaklarından sonra Allah'ın ahdini bozarlar. Allah'ın vasıl edilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünü ifsad ederler. İşte onlar hüsranda olanlardır.
Not: Çeviri vermeyip aynen bıraktığımız "Vasıl" kelimesi, ulaşmak, erişmek, varmak, birleştirmek manalarının hepsini ihtiva eder.

Kelimenin verdiği manayı daha iyi anlamak için, aynı kökten gelen ve Türkçe'de sık kullanılan "Vuslat" kelimesi üzerinde düşünmenizi tavsiye ederiz.
28)Siz Allah'a nasıl küfür edersiniz? Siz ölüydünüz, sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra sizi diriltecek. Sonra ona geri döndürüleceksiniz.
29)O ki, yeryüzündeki şeylerin tümünü sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, böylece onları yedi sema olarak düzenledi. Ve o her şeyin Alimidir.
30)Ve Rabbin meleklere; "Şüphesiz yeryüzünde bir halife kılacağım." Dediğinde, "Orayı ifsad edecek ve kan dökecek birini mi kılacaksın? Ve biz seni hamd ile tesbih ediyoruz. Ve seni takdis ediyoruz." Dediler. "Şüphesiz ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim." Dedi.
31)Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki; "Doğru sözlüler iseniz bunları bana isimleriyle haber verin."
32)Dediler ki; "Sen Sübhansın. Senin bize öğrettiğinden başka bizim ilmimiz yoktur. Şüphesiz sen El Alim, El Hakim'sin."
Not: Tesbih, bütün noksanlıklardan, eksikliklerden tenzih etmektir.

Takdis, bütün maddi ve manevi kirlerden tenzih etmektir.

Sübhan, bütün eksikliklerden, noksanlıklardan, hata ve kusurlardan uzak olan demektir.
33)Dedi ki; "Ey Adem, onlara isimleriyle haber ver." Böylece onlara isimleriyle haber verince dedi ki; "Ben size demedim mi, şüphesiz ben göklerin ve yerin gaybını bilirim, Açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim?"
34)Ve meleklere; "Ademe secde edin." Dediğimizde, İblis hariç secde ettiler. O kaçındı, kibirlendi ve kafirlerden oldu.
35)Ve dedik ki; "Ey Adem, sen ve eşin Cennete yerleşin. İkiniz dilediğiniz yerden bol bol yiyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."
36)Bunun üzerine Şeytan ikisini oradan kaydırdı. Böylece ikisini içinde oldukları şeyden çıkardı. Ve biz dedik ki; "Bazınız bazınıza düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir zamana kadar karar kılma ve faydalanma vardır."
37)Derken Adem, Rabbinden kelimeler aldı. Böylece O, onun tövbesini kabul etti. Şüphesiz o Et Tevvâb, Er Rahim'dir.
38)Biz dedik ki; "Oradan topluca inin. Benden size hidayet geldiğinde kim hidayetime tabi olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir."
39)Ve küfredenlerle ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ashabıdır. Orada devamlı kalacaklardır.
40)Ey İsrailoğulları, sizi nimetlendirdiğim o nimetimi hatırlayın. Ve ahdimi yerine getirin, ahdinizi yerine getireyim. Ve artık yalnızca benden korkun.
41)Ve beraberinizdekini musaddık olarak indirdiğim şeye iman edin. Ona kafir olanların ilki siz olmayın. Ve ayetlerimi az bir bedele satmayın. Ve artık yalnızca bana karşı takva sahibi olun.
Not: Musaddık, gerçek olduğunu doğrulayan, tasdik eden demektir.
42)Ve hakkı batıl ile giydirmeyin. Ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin.
43)Ve Salât'ı ikame edin ve zekatı verin. Ve rüku edenlerle beraber rüku edin.
Not: Kur'an terminolojisine sadık kalıp, çevirmeden aynen bıraktığımız kelimelerin gerek zihinde oluşması gereken tüm manalarını ihtiva edecek lügati bilgilere, gerekse sıra geldiğinde kavramın kendisini açıklayacak Kur'an ayetine işaret edeceğiz.
Not 2: Açıklamamız doğrultusunda Rüku (ركع) kavramı, bir konuda saygıyla tevazu gösterme, alçakgönüllü ve itaatkar olma, kendini alçaltarak kibrini kırma anlamlarındadır.

Buradan kavramın kullanımının saygıyla boyun bükmek, alçakgönüllülükle kabul etmek olduğu anlaşılır.
44)İnsanlara Birr'i emrediyorsunuz da, kendinizi unutuyor musunuz? Ve siz kitabı okuduğunuz halde hala akletmiyor musunuz?
Not; Birr, lügatte doğruluk, güzellik, hayır anlamlarına gelmektedir. Kur'an terminolojisinde ise "Birr", Bakara Suresinin 177. Ayetinde sayılan davranışlardır.
45)Sabırla ve Salâtla yardım isteyin. Ve şüphesiz o, huşu sahiplerinden başkasına ağır gelir.
46)Onlar ki, Rablerine ulaşacaklarını ve ona döneceklerini zannederler.
Not: Surenin 46. Ayetinde geçen ve orijinal metninde de aynen yer alan "Yezunnune"/ Zannederler kelimesini garipseyenlerin, Hucurat Suresinin 12. Ayetindeki, "Zannın 'bir çoğundan' sakının, şüphesiz zannın 'bir kısmı' günahtır." İfadesi üzerinde düşünmelerini tavsiye ederiz.
47)Ey İsrailoğulları, sizi nimetlendirdiğim o nimetimi hatırlayın. Ve şüphesiz ben sizi alemlere üstün kıldım.
48)Ve nefsin nefse bir şey ödeyemeyeceği ve ondan şefaatin kabul olunmayacağı, bir bedel alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.
49)Ve sizi Firavun ailesinden kurtardığımızda... Size kötü azap ediyorlar, oğullarınızı boğazlıyor ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda Rabbinizden büyük bir bela vardır.
Not: Bela kelimesi, Büyük sınav, büyük deneme, zorluk manalarını kapsamaktadır.
50)Ve sizin için denizi yardığımızda... Böylece sizi kurtarıp Firavun ailesini boğmuştuk. Siz de bakıyordunuz.
51)Ve Musa'ya kırk gece vaadettiğimizde... Sonra siz onun ardından buzağı edindiniz. Ve siz zalimsiniz.
52)Sonra sizi, bunun ardından affettik. Umulur ki şükredersiniz.
53)Ve umulur ki hidayete erersiniz diye Musa'ya kitabı ve Furkan'ı verdiğimizde...
54)Ve Musa kavmine; "Ey kavmim, buzağı edinmekle şüphesiz siz nefislerinize zulmettiniz. Sizi örneksiz yaratana tövbe edin. Artık nefislerinizi öldürün. Bu sizi örneksiz yaratanın katında sizin için daha hayırlıdır." Dediğinde...
Böylelikle O, tövbenizi kabul etti. Şüphesiz o Et Tevvâb, Er Rahim'dir.
55)Ve "Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla iman etmeyiz." Dediğinizde... Bunun üzerine sizi yıldırım yakaladı. Ve siz de bakıyordunuz.
56)Sonra umulur ki şükredersiniz diye, ölümünüzden sonra sizi dirilttik.
57)Ve bulutu sizin üzerinize gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin. Ve onlar bize zulmetmediler, ama kendi nefislerine zulmediyorlardı.
58)Ve "Bu kasabaya girin. Ondan dilediğiniz yerden bol bol yiyin. Kapıdan secde ederek girin ve "Hıtta" deyin. Biz de hatalarınızı bağışlayalım. Ve Muhsinlere arttıracağız." Dediğimizde...
Not: Hıtta, "Günahlarımızı bağışla!"

Muhsin, İhsan eden.

İhsan, İyilik ve güzellikte bulunmak. "Husn" güzel olma sözcüğünün masdarıdır.
59)Böylece o zulmedenler sözü kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Biz de fıska girdikleri için o zulmedenlere semadan pis bir azap indirdik.
60)Ve Musa kavmi için su istediğinde... Böylece ona "Asanla taşa vur." Dedik. Bunun üzerine ondan on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi içecekleri yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için. Ve karışıklık çıkararak müfsidlik yapanlardan olmayın.
61)Ve siz; "Ey Musa, Biz tek çeşit yemeğe sabredemeyiz. Artık bizim için Rabbine dua et, bizim için yerin yetiştirdiği şeylerden, bakla, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğanından çıkarsın." dediğinizde...
Dedi ki; "Hayırlı olanı, daha düşük olanla mı değiştiriyorsunuz? Mısır'a inin. Şüphesiz sorduklarınız orada." Ve üzerlerine zillet ve miskinlik vuruldu. Ve Allah'tan bir gazaba uğradılar.
İşte bu, onların Allah'ın ayetlerine küfretmeleri ve nebileri haksız yere öldürmeleri sebebiyledir. İşte bu, isyan edip haddi aşmaları sebebiyledir.
Not: Mısır, (Ar.) Büyük şehir, Başkent.

Mitzrayim, (He.) İki yakalı şehir.
62)Şüphesiz İman edenler, Hadu olanlar, Nasara ve Sabiiler... Kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve Salih amel işlerse onların ecirleri Rableri katındadır. Onlara bir korku yoktur, onlar hüzünlenmeyeceklerdir.
Not: "Yahudi" ifadesi, günlük hayatta bize dikte edildiği gibi Eski Ahitteki Yehuda kabilesi ve onun soyundan gelenler için kullanılan bir tabir değildir. Kur'an terminolojisinde bir din, bir tavır ve bu tavra mensup insanların oluşturduğu millettir.

Görsel; "Hadu" etimoloji.
Not 2: "Nasara" ifadesi, Nasrani'nin çoğulu olup, iddia edildiği gibi bugün bildiğimiz anlamda "hıristiyanlara" denk olmadığı için çeviri vermeyip aynen bıraktık.

Kelime, "Yardım" anlamını taşıyan "Nasr ve Nusret" ile aynı kökten gelmektedir.

Ayrıca bakın; (Maide:82, Saff:14)
63) Ve Misakınızı alıp Tur'u üzerinize kaldırdığımızda... Size verdiğimiz şeyleri kuvvetle alın. Ve onun içindeki şeyleri zikredin. Umulur ki takva sahibi olursunuz.
64)Sonra bunun ardından siz yüz çevirdiniz. Böylelikle eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı siz mutlaka hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
65)Ve andolsun ki, sizden Sebt'te haddi aşanları biliyordunuz. Böylece onlara; "Aşağılık maymunlar olun." Dedik.
66)Böylece biz bunu, önündekilere ve arkasındakilere ibret dolu bir ceza ve Muttakiler için bir öğüt kıldık.
Not: Talep üzerine;

Muttaki, Takva Sahibi

Takva, Allah'ın rızasını kazanmak için her türlü günahtan sakınmak, korunmak.
Not 2: Sebt, çalışmayı kesmek, dinlenmek demektir.

Görsel; Sebt etimoloji.
67)Ve Musa kavmine; "Şüphesiz Allah size bir inek boğazlamanızı emrediyor." Dediğinde... "Bizi alay konusu mu ediniyorsun?" Dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım." Dedi.
68)Dediler ki; "Bizim için Rabbine dua et, onun ne olduğunu bize açıklasın." Dedi ki; "O diyor ki; Ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası orta yaşta bir inektir. Artık emrolunduğunuz şeyi yapın."
69)Dediler ki; "Bizim için Rabbine dua et, onun rengi nedir bize açıklasın." Dedi ki; "O diyor ki; O hiç şüphesiz sarı bir inektir. Rengi parlaktır ve bakanların hoşuna gider."
70)Dediler ki; "Bizim için Rabbine dua et, onun ne olduğunu bize açıklasın. Kesinlikle bu inek bize teşbih edildi. Ve şüphesiz Allah dilerse biz hidayete erenlerden oluruz."
71)Dedi ki; "O diyor ki; O kesinlikle boyunduruk altına alınmamış bir inektir. Yerde toprak sürmez, ekin sulamaz. Serbest bırakılmıştır, onda alaca yoktur." Dediler ki; "İşte şimdi hak ile geldin." Böylece onu boğazladılar. Neredeyse yapmayacaklardı.
72)Ve siz birini öldürüp onu üstünüzden savdığınızda... Ve Allah gizlemiş olduğunuz şeyi açığa çıkarandır.
73)Bunun üzerine; "Bir parçasıyla ona vurun." Dedik. Allah, işte böyle ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir. Umulur ki akledersiniz.
74)Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı. Öyle ki, taş gibi, hatta daha da katı oldu. Şüphesiz taşlardan öyleleri var ki, ondan nehirler fışkırır. Ve şüphesiz öyleleri var ki, yarılır ve ondan su çıkar. Ve öyleleri de var ki, Allah'a haşyetinden aşağı düşer.
...Ve Allah amellerinizden gafil değildir.
Not: Haşyet, Saygıdan doğan, ümide yönelik korku anlamını taşır.
75)Onların size iman edeceklerini mi umuyorsunuz? Onlardan bir fırka vardır ki, Allah'ın kelamını işitirler, sonra onu aklettikleri ve bildikleri halde tahrif ederler.
76)Ve onlar, iman edenlerle karşılaştıklarında "İman ettik." dediler. Ve yalnız kaldıklarında bazısı bazısına; "Allah'ın size açtığı şeyleri, Rabbinizin katında size karşı hüccet olarak kullansınlar diye mi onlara tahdis ediyorsunuz? Hala akletmez misiniz?" Dedi.
Not: Tahdis, Söylemek, anlatmak, rivayet etmek. Ayrıca bakın; (Hadis)

Hüccet, Bir tartışma konusunun doğruluğunu kanıtlamak için ileri sürülen delil. Kanıt. Ayrıca bakın; (Hacc)
77)Ve onlar bilmiyorlar mı ki, Allah sır olanı da ilan edileni de bilir.
78)Onlardan bir kısmı Ümmilerdir. Kitabı kuruntu ve temenniler harici bilmezler. Ve onlar yalnızca zannederler.
Not: Ümmi, Kelime manası ile "Anadan doğma bilgiyle kalan.", Kur'an terminolojisinde ise "Kitap ehli olmayan, kitap ilmi olmayan." Anlamlarına gelmektedir.
79)Artık onların vay haline ki, kitabı elleriyle yazarlar. Sonra onu az bir bedele satmak için; "Bu Allah katındandır." Derler. Elleriyle yazdıkları şeylerden ötürü vay haline onların... Vay haline onların kazandıkları şeyler sebebiyle...
80)Ve dediler ki; "Ateş bize, sayılı günlerden başka dokunmayacak." De ki; "Siz Allah'ın katından böyle bir ahd mı edindiniz? Öyleyse Allah ahdini değiştirmez, yoksa siz Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?"
81)Aksine, kim günah kazanır da hataları kendisini kuşatırsa, işte onlar orada kalacak olan ateş ashabıdır.
Not; Ashab, yoldaşlar, arkadaşlar demektir.
82)Ve iman edip salih amel işleyenler ise orada devamlı kalacak olan Cennet ashabıdır.
83)Ve İsrailoğullarından; "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, ebeveyninize, akrabalarınıza, yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun ve insanlarla güzelce konuşun, Salâtı ikame edin ve zekatı verin." Diye misak aldığımızda...
Sonra sizden azınız hariç döndünüz. Ve siz yüz çevirenlersiniz.
84)Ve "Kanlarınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın." Diye sizden misak aldığımızda... Siz de bunu ikrar ettiniz. Ve siz şahitlersiniz.
85)Sonra siz öyle kimselersiniz ki, birbirinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir fırkayı yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlara karşı günahta ve düşmanlıkta dayanışmaya giriyorsunuz. Ve eğer size esir olarak gelseler onlardan fidye alıyorsunuz. Ve onların çıkarılması size haramdır.
Böyleyken siz, kitabın bir kısmına iman edip bir kısmına küfür mü ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Ve kıyamet günü azabın en şiddetlisine döndürülürler. Ve Allah amellerinizden gafil değildir.
86)İşte onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu sebeple onlardan azap hafifletilmez ve onlara yardım olunmaz.
87)Ve andolsun biz Musa'ya kitabı verdik ve ondan sonra art arda Resulleri gönderdik. Ve Meryemoğlu İsa'ya beyyineler verdik ve onu Ruh'ül Kudüs ile güçlendirdik.
Her defasında, size nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey ile gelen bir Resul'e karşı kibirlendiniz. Böylece bir kısmını yalanladınız bir kısmını da öldürüyorsunuz.
Not: Beyyine, Beyan olan, apaçık ve belli olan, kanıt anlamları taşır.

Ruh'ül Kudüs, Mukaddes Ruh, Cebrail.
Bakın; (Bakara:97, Nahl:102)
88)Ve dediler ki; "Bizim kalplerimiz kılıflıdır." Bilakis, küfürleri sebebiyle Allah onları lanetledi. Bu sebeple pek azı iman eder.
89)Ve Allah katından, beraberlerindekini tasdik eden bir kitap geldiği zaman, küfredenlere karşı fetih istiyorlardı. Buna rağmen bildikleri şey onlara geldiğinde ona küfrettiler. Öyleyse Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir.
90)Onunla nefislerini sattıkları şey ne kötüdür. Allah'ın kullarından dilediğine fazlından indirmesine karşı gelerek Allah'ın indirdiğine küfrettiler. Böylece gazap üstüne gazaba uğradılar. Ve kafirler için aşağılayıcı bir azap vardır.
91)Ve onlara; "Allah'ın indirdiğine iman edin." Denildiğinde, "Biz, bize indirilene inanırız." Dediler. Ve onun ardındakine küfrederler. Ve o haktır. Onların yanındakini musaddıktır. De ki; "Eğer siz müminlerseniz daha önce niye Allah'ın nebilerini öldürüyordunuz?"
92)Ve andolsun, Musa size beyyinelerle geldi. Sonra siz onun ardından buzağı edindiniz. Ve siz zalimlersiniz.
93)Ve Misakınızı alıp Tur'u üstünüze kaldırdığımızda... "Size verdiğimiz şeyi kuvvetle alın ve işitin." demiştik. İşittik ve isyan ettik." Dediler. Küfürleri sebebiyle onların kalplerine buzağı içirildi. De ki; "Eğer Müminler iseniz, imanınızın size emrettiği şey ne kötü."
94)De ki; "Allah katında ahiret yurdu, insanların yanında size halis ise, o halde sadıklar iseniz ölümü temenni edin."
Not: Sadık, güvenilir, doğru sözlü.
95)Ve elleriyle takdim ettikleri sebebiyle ebediyyen asla temenni etmezler. Ve Allah zalimleri bilendir.
96)Ve onları hayata karşı insanların en hırslısı bulursun. Ve o şirk koşanlardan her biri eğer bin sene ömürlendirilse bunu ister. Ömürlendirilmesi onu azaptan kurtaracak değildir. Ve Allah amellerinizi görendir.
97)De ki; "Kim Cibril'e düşman olduysa, şüphesiz o senin kalbine, onların elleri arasındakini musaddık ve müminlere bir hidayet ve müjde olarak Allah'ın izniyle indirdi."
98)Kim Allah'a, O'nun Meleklerine, O'nun Resullerine, Cibril'e, Mikâel'e düşman olduysa, o halde şüphesiz Allah kafirlere düşmandır.
Not: Mikâl veya Mikâel okumaları mevcut olup "A" harfi yumuşak okunur.
99)Ve andolsun sana beyan edilmiş ayetler indirdik. Ona ancak fasıklar küfreder.
100)Bir ahitle her ahdleştiklerinde, içlerinden bir fırka onu atmadı mı? Kesinlikle onların çoğu iman etmez.
101)Ve onlara Allah'ın katından, yanlarındakini musaddık bir resul geldiği zaman, kitap verilenlerden bir fırka, bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabını arkalarına attı.
102)Onlar, Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların tilavet ettiği şeylere tabi oldular. Süleyman küfretmedi. O şeytanlar, insanlara sihri ve Bâbil'de iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretmekle küfrettiler.
Ve o ikisi, "Biz yalnızca bir fitneyiz, öyleyse küfretmeyin." Demedikçe kimseye öğretmiyorlardı. Böylece, o ikisinden kişinin eşiyle arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ve onlar, Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar verici değillerdir.
Onlara fayda veren değil, zarar veren şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki onlar, onu satın alanın ahirette bir payı olmadığını bildiler. Onunla nefislerini sattıkları şey ne kötü, keşke bilselerdi.
Not: Tilavet, okuma, yüksek sesli okuma anlamlarını taşır. Okunan bilgileri zihinde toplama manasına gelen "Kıraat" kelimesinden farklı olarak "Okuduğunu izleme, takip etme" için kullanılır.
Not 2: Fitne kelimesi, sözlükte “Altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek” manasına gelen "fetn" kökünden türemiştir.
103)Eğer iman etselerdi ve takva sahibi olsalardı elbette Allah'ın katından sevaplandırılmaları daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi.
104)Ey iman edenler, "Raina" demeyin, "Unzurna" deyin ve dinleyin. Kafirler için elim bir azap vardır.
Not: Raina, bizi güt, bize çobanlık et anlamına gelmektedir.

Görsel; Kelime kökü.
Not 2: Unzurna, bize bak demektir.
105)Kitap ehlinden ve müşriklerden küfredenler, Rabbinizden üzerinize hayırdan indirilmesini istemezler. Ve Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Ve Allah 'Zül Fadlil Azim'dir.
Not: Zül Fadlil Azim, büyük fazl, büyük lütuf sahibi anlamlarına gelen bir isimdir.
106)Biz bir ayetten bir şey neshedersek veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Bilmiyor musun ki, Allah her şeye kâdirdir.
Not: Nesih, silmek, iptal etmek, kaldırmak anlamlarındadır.
107)Göklerin ve yerin mülkünün O Allah'a ait olduğunu bilmiyor musun? Ve sizin için Allah'ın yanında bir veli ve yardımcı yoktur.
Not; Veli, yakın, dost, koruyucu.
108)Yoksa siz Resulünüze, daha önceden Musa'ya sorulduğu gibi mi sormayı arzu ediyorsunuz? Ve kim imanı küfür ile değiştirirse artık o düzgün yolda sapmıştır.
109)Kitap ehlinden çoğu, hak kendilerine beyan olduktan sonra nefslerindeki hasetten ötürü imanınızdan sonra sizi kafirler olarak irtidat ettirmeyi istediler. Öyleyse Allah'ın emri gelinceye kadar affedin ve aldırış etmeyin. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.
Not: İrtidat, bir şeyi bırakıp başka bir şeye dönüş yapmak demektir.
110)Salâtı ikame edin ve zekatı verin. Nefisleriniz için hayırdan ne takdim ettiyseniz onu Allah'ın katında bulursunuz. Şüphesiz Allah amellerinizi görendir.
111)Ve dediler ki; "Cennete Hûda veya Nasara olanlardan başkası asla giremez." Bu onların zan ve kuruntusudur. De ki; "Eğer sadıklardan iseniz delilinizi getirin."
Hatırlatma: Yahûd, Hâdu, Hûda ismini kullanmaları;
(Araf:156, Hûdna ileyke, Sana yöneldik/döndük.)

Nasrani, Nasara isimlerini kullanmaları; (Saff:14, Maide:82)
Not: "Hûda" kelimesi, hidayet anlamına gelen "Hüda" ile birbirine karıştırılmamalıdır.
112)Aksine, kim yüzünü Allah'a teslim ederse ve o Muhsin biriyse, artık onun ecri Rabbi katındadır. Onlara bir korku yoktur ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir.
113)Yahudiler, "Nasara bir şey üzerinde değildir." Dediler. Nasara, "Yahudiler bir şey üzerinde değildir." Dedi. Ve onlar kitabı tilavet ediyorlar. Bunun gibi, bilmeyenler de onların sözlerinin benzerini söylediler.
Böylece Allah, kıyamet günü, ihtilaf ettikleri şey hakkında onların aralarında hüküm verecektir.
Düzeltme: Sizi "farklı farklı" yaratana tövbe edin.
114)Ve Allah'ın mescidlerinde, onun adının zikredilmesini men eden ve harap olması için uğraşandan daha zalim kimdir? Onlar oraya ancak korkarak girerler. Onlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
115)Doğu da, batı da Allah'ındır. Öyleyse nereye dönerseniz dönün Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah kuşatandır, bilendir.
116)Ve "Allah çocuk edindi." Dediler. O sübhandır. Aksine, göklerde ve yerde ne varsa onundur. Hepsi ona saygıyla bağlıdır.
117)Gökleri ve yeri örneksiz olarak yaratandır. Bir işin olmasına karar verdiği zaman ona yalnızca "Ol" der, o da olur.
118)Ve bilmeyenler dediler ki; "Keşke Allah bizimle konuşsa veya bize bir ayet gelse..." Bunun gibi, onlardan öncekiler de onların sözlerine benzer söyledi. Kalpleri birbirine benzedi. Ayetlerimizi kesin olarak bilen bir kavme açıkladık.
119)Şüphesiz biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cahim ashabından sen sorulmazsın.
Not: Cahim, Çok kızışmış, şiddetli kızışan ateş, aşırı sıcak yer demektir.
120)Ve sen onların milletine tabi olmadıkça ne yahudiler ne de nasara senden asla razı olmazlar. De ki; "Şüphesiz hidayet, Allah'ın hidayetidir." Eğer sen, sana gelen ilimden sonra onların hevalarına tâbi olursan, senin için Allah'tan bir veli ve yardımcı yoktur.
Not: Millet, belli bir dine mensup insanlar topluluğu.
121)Kendilerine kitap verdiklerimiz onu hak bir tilavet ile tilavet ederler. İşte onlar ona iman edenlerdir. Ve kim ona küfrederse, işte onlar hüsranda olanlardır.
122)Ey İsrailoğulları, sizi nimetlendirdiğim o nimetimi zikredin. Ve şüphesiz ben sizi alemlere üstün kıldım.
123)Ve nefsin nefse bir şey ödeyemeyeceği, ondan bir bedel kabul edilmeyeceği, kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının.
124)Ve Rabbi İbrahim'i kelimelerle İbtila ettiğinde... Böylece onları tamamladı. Dedi ki; "Şüphesiz ben seni insanlara bir imam kılacağım." O da; "Zürriyetimden de..." deyince, "Ahdime zalimler ulaşamaz." Dedi.
Not: İbtila etmek, belaya uğratmak.

Bela, Büyük sınav, Büyük deneme, zorluk.

İmam, önder, lider.
125)Ve biz Beyt'i emniyetli ve insanlar için bir sevap kazanma yeri kıldık. Ve İbrahim'in makamından bir salât yeri edinin. İbrahim'e ve İsmail'e, Tavaf edenler, Akifler, Rüku edenler ve secde edenler için Beyt'imi temiz tutmalarını ahdettik.
Not: Tavaf, bir şeyin etrafında yürümek, dolaşmak.

Akif, kendini adayan, kendini veren, meşgul olan.
Görsel; Secde kelimesi.
126)Ve İbrahim; "Rabbim, bu beldeyi emin kıl. Ve onun ehlini, kim Allah'a ve ahiret gününe iman ederse ürünlerinden rızıklandır." Dediğinde... Dedi ki; "Kim küfür ederse, o takdirde onu biraz faydalandırırım. Sonra onu ateşin azabına zorlarım. Ve o ne kötü varış yeridir."
127)Ve İbrahim, İsmail ile Beyt'ten temeller yükselttiğinde... "Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz sen Es Semi, El Alim'sin."
128)"Rabbimiz, bizi sana iki müslim, zürriyetimizden de sana müslim bir ümmet kıl. Bize nüsuklarımızı göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz sen Et Tevvâb, Er Rahim'sin."
Not: Nüsuk ve eş anlamlısı Mensek, Çoğulu Menasik. Kur'an'da "Ritüel", özellikle "Hacc Ritüelleri" manalarını ihtiva eden kelimelerdir.

Hacc Nüsukları/Ritüelleri, pagan dinlerinin ayinleri gibi olmayıp, ilerleyen ayetlerde detaylıca açıklanmaktadır. (Bakara ve Hacc Sureleri)
129)Rabbimiz, onlara senin ayetlerini tilavet eden, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten ve onları tezkiye eden, kendilerinden bir resul beas et. Şüphesiz sen El Aziz, El Hâkim'sin.
Not: Tezkiye, geliştirmek, yükseltmek manasındadır.
Not 2: "Beas etmek", ilgili olduğu şeye değişik anlamlar kazandırdığı için, kelimenin kullanımının temel mantığını verdik ve çevirmeden aynen bıraktık.

Görsel; "Beas"
130)Ve nefsini sefih kılan kişi hariç kim İbrahim'in dininden yüz çevirir? Andolsun ki biz onu dünyada seçtik. Şüphesiz ki o ahirette salihlerdendir.
131)Rabbi ona "Teslim ol." Dediği zaman, "Alemlerin rabbine teslim oldum." Dedi.
132)Ve İbrahim, onu oğullarına vasiyet etti. Yakup da... "Ey oğullarım, şüphesiz Allah size bu dini seçti. Öyleyse Müslim olmadan ölmeyin."
133)Yoksa siz, Yakup'a ölüm hazır olduğunda şahitler miydiniz? Oğullarına, "Bundan sonra neye ibadet edeceksiniz?" Dediğinde, "Senin İlahına ve senin ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek ilaha ibadet edeceğiz. Ve biz ona müslimleriz." Dediler.
134)İşte o bir ümmetti. Gelip geçti. Onun kazandığı şeyler ona, sizin kazandığınız şeyler size... Ve onların işledikleri amellerden size sorulmaz.
Not: Ümmet, aynı dini kaynaktan beslenenlerin oluşturduğu topluluk.
135)Ve dediler ki, "Hûda veya Nasara olun ki, hidayete eresiniz." De ki; "Aksine, İbrahim'in milleti haniftir. Ve o müşriklerden değildi."
136)Deyin ki; "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakup'a ve sıbtlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene ve nebilere rableri tarafından verilene iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeyiz. Ve biz O'na müslimleriz."
Not: Sıbt, altsoyun uzantısı.

Klasik çevirilerde bu kelimeye verilen "Torun" manasının zihinde oluşturduğu kümenin kısır kalması sebebiyle, bu kelimeyi çevirmeden aynen bıraktık.
137)Böylece eğer onlar, sizin O'na iman ettiğiniz gibi iman etselerdi hidayete ererlerdi. Ve eğer dönerlerse o halde onlar yalnızca aykırılıktadırlar. O takdirde onlara karşı Allah sana yeter. Ve o Es Semi, El Alim'dir.
Not: "Aykırılık" olarak çevirdiğimiz, meallerin çoğundaysa "Ayrılık" olarak geçen "Şikak" kelimesi kitapta ve lügatte muhalif/aykırı olma anlamlarına daha yakındır. Bu manaya daha yakın olmasının bir delili de "Fe" edatının kullanımıdır.

"...Öyleyse/O takdirde Allah sana yeter."
138)Allah'ın boyası... Ve kimin boyası Allah'ınkinden güzeldir? Biz yalnızca ona ibadet edenleriz.
139)De ki; "Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? O bizim rabbimizdir, sizin de rabbinizdir. Ve bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz sizedir. Ve biz ona halis kılanlarız."
140)Yoksa siz, "Şüphesiz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Sıbtları, Hûda veya Nasara'ydı." mı diyorsunuz? De ki; "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'tan olan, onun katındaki bir şahitliği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Ve Allah amellerinizden gafil değildir.
141)İşte o bir ümmetti. Gelip geçti. Onun kazandığı şeyler ona, sizin kazandığınız şeyler size... Ve onların işledikleri amellerden size sorulmaz.
142)İnsanlardan sefih olanlar derler ki; "Onları, üzerinde oldukları kıbleden çeviren nedir?" De ki; "Doğu ve batı Allah'ındır. O dilediğini dosdoğru yola hidayet eder."
Not: Kıble, yön, hedef, strateji.
143)Ve böylece, insanların üzerine şahitler olmanız için, sizi vasat bir ümmet kıldık. Ve resul sizin üzerinize şahit olsun. Ve biz, senin üzerinde olduğun kıbleyi ancak resule tabi olanı topukları üzerinde geri dönenden bilmemiz için kıldık.
Ve bu, Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler hariç elbette büyük bir iştir. Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara rauftur, rahimdir.
Not: Vasat, hayırlı, dengeli, ölçülü.
144)Biz senin, yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz. Artık seni razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Öyleyse yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin.
Ve şüphesiz, kendilerine kitap verilenler onun rablerinden bir hak olduğunu elbette bilirler. Ve Allah onların işledikleri amellerden gafil değildir.
145)Ve elbette kendilerine kitap verilenlere ayetlerin hepsini getirsen yine senin kıblene tâbi olmazlar. Ve sen de onların kıblesine tabi olacak değilsin. Ve onların bazısı da bazısının kıblesine tabi değildir.
Ve eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına tabi olursan, o zaman sen hiç şüphesiz zalimlerden olursun.
146)Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu oğullarını tanır gibi tanırlar. Şüphesiz onlardan bir fırka hakkı gizler. Ve onlar bilirler.
147)Hak, senin rabbindendir. Öyleyse sakın kuşkulananlardan olma.
148)Ve hepsinin döndüğü bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Her nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
149)Ve nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Hiç şüphesiz ki o rabbinden bir haktır. Ve Allah işlediğiniz amellerden gafil değildir.
150)Ve nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve nerede olursanız olun yüzlerinizi o tarafa çevirin ki, onlardan zulmedenler hariç insanların size karşı hücceti olmasın.
Öyleyse onlardan korkmayın, benden korkun. Ve size olan nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
151)Nitekim size, sizden bir resul gönderdik. Ayetlerimizi size tilavet eder, sizi tezkiye eder, size kitabı ve hikmeti öğretir. Ve size bilmediğiniz şeyleri öğretir.
152)O halde beni zikredin, sizi zikredeyim. Bana şükredin. Ve bana küfretmeyin.
153)Ey iman edenler, sabır ve salâtla yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.
154)Ve Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin. Aksine onlar hayattadırlar. Ve lakin siz şuurunda olmazsınız.
155)Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan; mal, can ve ürün eksikliğinden ibtila ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
156)Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiğinde, "Şüphesiz biz Allah içiniz ve şüphesiz ona döneceğiz." Derler.
157)İşte onlar, üzerlerine rablerinden salâvat ve rahmet olanlardır. Ve işte onlar, hidayete ermiş olanlardır.
Not: Salâvat, salâtın çoğulu.
158)Şüphesiz Safa ve Merve, Allah'ın şiarlarındandır. Öyleyse kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa, o takdirde o ikisini tavaf etmesinde üzerine bir günah yoktur. Ve kim kendi isteğiyle bir hayır yaparsa Allah şüphesiz şâkir ve alimdir.
Not; Tavaf, bir yeri dolaşma, gidip gelme demektir. Kelimenin mahiyeti için, Nur suresi 58'inci ve İnsan suresi 19. Ayetlere bakın.
159)Şüphesiz beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti, biz onu kitapta insanlara beyan ettikten sonra gizleyenlere, işte onlara Allah lanet eder ve onlara lanet ediciler lanet ederler.
160)Tövbe edenler, ıslah olanlar ve beyan edenler hariç... Böylece, işte onların tövbelerini kabul ederim. Ve ben Et-Tevvab, Er-Rahim'im.
161)Şüphesiz küfredenler ve kafirlerken ölenler; Allah'ın, meleklerinin ve insanların tümünün laneti işte onların üzerinedir.
162)Devamlı olarak... Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmaz.
163)Ve sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. Er-Rahman, Er-Rahimdir.
164)Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara menfaat sağlayan şeylerle denizde akan gemide, Allah'ın gökten indirdiği sudan onunla ölümünden sonra arza hayat vermesinde, orada her çeşitten canlıyı yaymasında,
Rüzgarları evirip çevirmesinde ve gök ile yer arasında musahhar bulutlarda akleden bir kavim için elbette ayetler vardır.
Not: Musahhar, ait olduğu amaca doğru zorla sevk edilen.
165)Ve insanlardan, Allah'ın yanında endad edinenler, onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah sevgisi çok daha şiddetlidir. Ve zulmedenler, azabı görecekleri zaman kuvvetin tamamen Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın şiddetli azabı olduğunu keşke görselerdi.
166)O zaman tabi olunanlar, tabi olanlardan beri oldular ve azabı gördüler. Ve onlarla bütün bağlar kesildi.
167)Ve tabi olanlar dedi ki; "Keşke bizim için bir kere daha olsa da, bizden beri oldukları gibi onlardan teberri etsek." Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.
Not: Teberri etmek, beri olmak.
168)Ey insanlar, yeryüzündeki helal olan temiz şeylerden yiyin. Ve şeytanın adımlarına tabi olmayın. Şüphesiz o size apaçık düşmandır.
169)O size ancak kötülüğü, fuhuşu ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemeyi emreder.
170)Ve onlara; "Allah'ın indirdiği şeye tabi olun." Denildiğinde, "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz." Dediler. Şayet onların ataları bir şey akletmemiş ve hidayete ermemiş olsalar da mı?
171)Ve küfredenlerin misali, haykırması sebebiyle bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen kimsenin misali gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akledemezler.
172)Ey iman edenler, sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin. Ve eğer yalnızca ona ibadet ediyorsanız, Allah'a şükredin.
173)O size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkasıyla söyleneni haram kıldı. Artık kim zarurette kalırsa istekli olmaksızın ve haddi aşmaksızın, o halde onun üzerine günah yoktur. Şüphesiz Allah gafurdur, rahimdir.
Not: Meallerde kesilen, boğazlanan şeklinde çevrilen, (ه ل ل) kökünden "Uhille" kelimesini "Söylenen" şeklinde çevirme sebebimizi inşallah 189. Ayette detaylıca açıklayacağız.
174)Şüphesiz Allah'ın kitaptan indirdiğini gizleyen ve onu az bir bedele satanlar... İşte onların yedikleri, karınlarında ateşten başka bir şey değildir. Ve kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları tezkiye etmez. Onlar için elim bir azap vardır.
175)İşte onlar hidayet karşılığında dalaleti, mağfiret karşılığında da azabı satın alanlardır. Peki onları ateşe karşı sabrettiren nedir?
176)İşte bu, Allah'ın kitabı hak ile indirmiş olmasındandır. Ve şüphesiz kitap hakkında ihtilafa düşenler, mutlaka uzak bir ayrılık içindedirler.
177)Yüzlerinizi doğu ve batı yönlerine çevirmeniz Birr değildir. Fakat Birr, kişinin Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmesi; sevdiği maldan, akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolun oğullarına, isteyenlere, kölelere vermesi;
Salat'ı ikame edip, zekatı vermesidir. Ahitleştiği vakit ahdlerini ifa eden, zorlukta, darlıkta, şiddet zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve onlar muttakilerdir.
Not: Birr, Ebrar sahibi davranış. Hayır, güzellik, doğruluk, iyilik.
Not: Yol oğlu olarak çevirdiğimiz "İbnü's Sebil" kavramı çevirilerin bazısında "Yolcu" olarak, bazısında "Yolda kalmış" şeklinde verilmektedir. "Yolcu" kelimesinin "Abir-i Sebil" olarak kullanımı, "Yolda Kalmış" tanımının ise kısır bıraktığını görerek kavramı aynen tercüme ettik.
178)Ey iman edenler, öldürmede üzerinize yazılan Kısas'tır. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın... Fakat kim, onun kardeşi tarafından bir şey ile affedilirse, böylece marufa tabi olmak ve ona ihsan ile ödemektir. İşte bu, rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir.
Artık, bundan sonra kim sınırı aşarsa o halde onun için elim bir azap vardır.
179)Sizin için kısasta hayat vardır... Ey Ulü'l Elbab, umulur ki takva sahibi olursunuz.
Not: Ulü'l Elbab kelimesinin, "Sır sahibi", "İlimde derinleşen" şeklindeki çevirileri ne lügatla, ne Kur'an-ı Mübin ile, ne de sağduyuyla hiçbir surette uyuşmamaktadır.

Ulü'l Elbab, "Şaibeden arınmış, saf, bozulmamış, duru, dümdüz akıl sahipleri" anlamına gelmektedir.
180)Sizden birinize ölüm hazır olduğu zaman, eğer bir hayır bırakırsa, ana babaya ve akrabalara maruf ile vasiyet bir hak olarak muttakilerin üzerine yazıldı.
181)Artık işittikten sonra kim onu değiştirirse, o takdirde onun günahı yalnızca değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah semidir, alimdir.
182)Fakat kim vasiyet edenin taraf tutacağından veya günaha gireceğinden korkarsa, böylece onun üzerine bir günah yoktur. Şüphesiz Allah gafurdur, rahimdir.
183)Ey iman edenler, Sıyam sizden öncekilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki takva sahibi olursunuz.
Not: Savm, lügati olarak bir şey yapmaktan geri durmaktır. Sıyam ise Savm kelimesinin çoğuludur. Elif lam marife takısı alması (الصيام) ayette kastedilenin alelade bir fiil değil, belirli bir şey olduğunu gösterir.
184)Sayılı günlerdedir... Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, sayısı diğer günlerdendir. Ve de bir miskin doyumu fidye ona güç yetirenler üzerinedir. Artık kim kendi isteğiyle bir hayır işlerse, o onun için daha hayırlıdır.
Ve Sıyam'da bulunmanız, eğer biliyorsanız sizin için daha hayırlıdır.
185)Kur'an'ın insanlar için bir hidayet olarak; ve Hidayet ve Furkan'dan beyyineler halinde indirildiği Ramazan ayı... Öyleyse kim o aya şahit olursa Savm'da bulunsun. Ve kim hastaysa veya yolculuktaysa o takdirde sayısı diğer günlerdendir.
Allah sizin için kolaylığa razıdır, sizin için zorluğa razı değildir. Sizi hidayete erdirdiği şeye karşılık sayıyı eksiksiz kılmanız ve Allah'ı tekbir etmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz.
Not: Ramazan, yanmak, kızışmak, kızgın toprak.

Bir diğer görüşe göre sonbahar başlangıcında yağan yağmur manasına gelen "Ramadi" kelimesinden gelmiştir.
186)Ve kullarım sana benden sorduğunda, şüphesiz ben yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin davetine icabet ederim. O halde bana icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki rüşde ererler.
Not: Rüşde ermek, doğru yolu izlemek, akıllanmak, olgunlaşmak demektir.
187)Sıyam gecesi kadınlarınızla cinsel münasebette bulunmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbisedir, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah nefslerinize ihanet ettiğinizi bildi. Böylece tövbelerinizi kabul etti ve sizden affetti.
Artık şimdi onlarla mübaşeret edin ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi isteyin. Ve fecirde beyaz iplik, siyah iplikten açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Sonra Sıyam'ı geceye kadar tamamlayın. Ve siz mescidlerde itikafta iken onlarla mübaşeret etmeyin. Bu, Allah'ın hudududur.
Öyleyse ona yaklaşmayın. İşte böylece Allah, Ayetlerini insanlara Beyan ediyor. Umulur ki takva sahibi olurlar.
Not: Ayetin ilk cümlesinde yer alan "Refes" kelimesi, lügatta "Cinsel ilişki, cinsel ilişkiye yaklaşma ve cinsel ilişkiden söz edilmesi" manalarını kapsamaktadır. Biz tercümemizde bu manaların hepsini "Cinsel Münasebet" çatısı altında birleştirmeyi uygun bulduk.
Not 2: Yukarıda verdiğimiz "Refes" kelimesinin manaları ışığında "Mübaşeret" ten kastın da yalnızca cinsel ilişki olmadığı anlaşılmalıdır.

Not 3: İtikaf kelimesinin manası için, İtikafa giren/Mütekif/Akif kelimesinin manasının izah edildiği 125. Ayet notu okunmalıdır.
188)Ve mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin. Ve bildiğiniz halde, günahla yemeniz için insanların mallarından bir kısmını hakimlere sarkıtmayın.
189)Sana tehlil ile yapılan duyurulardan sorarlar. De ki, "O insanlar ve hac için belirlenen zamanlardır." Ve Birr, evlere arkalarından girmek değildir. Fakat Birr, kişinin takva sahibi olmasıdır.
Ve evlere kapılarından girin. Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki felaha erersiniz.
Not: Surenin 173. Ayetinde, bu ayet notuna atıf yaparak "Söylenen" olarak çevirdiğimiz "Uhille" kelimesi ile aynı köke (ه ل ل) sahip "Ahilleti" kelimesine "Tehlil ile yapılan duyurular" çevirisi verdik.
"Yeni Ay" manası verdikleri "Hilal" kelimesinin "Doğum sırasında çocuğun ağlayış ve çığlık atışını ifade etmek için kullanılan "İstehalle's Sebiy" deyiminden alınıp, yeni ayın ilk göründüğü gece onu görenlerin bunu ilan etmeleri için bağırışmalarından bu ismi aldığı söylenir.
Biz çevirimizde niçin türetilmiş anlamı olan "Yeni Ay" değil de, kendisinden türeyen "Duyuru, tehlil, söylence" manaları verdiğimizi lügati delillerden önce iki karine ile inşallah izah edelim.
1. "Kesmek, boğazlamak" anlamı verilmek istenen "Uhille" kelimesinin kullanıldığı bir başka yer olan Maide suresi 3. ayette zaten "Kesmek, boğazlamak" anlamına gelen "Zebh" kelimesi kullanılmıştır. Aynı fiil için üç farklı kelime kullanılması akılda soru işareti oluşturmaktadır.
2. Hilal kelimesinin orijini olan "Yüksek ses, Bağırışma" yalnızca Arapça'da değil, batı dillerinin çoğunda da mevcuttur. Örneğin, müzikte sesin en yüksek noktadaki hali Kreşendo; İtalyanca artmak, yükselmek anlamına gelen Crescere ve İngilizce'de Yeni ay anlamına gelen Crescent.
Lügati Deliller;
1. Verbal Idoms of Quran, 396

"Ahalla bi zikrillahi, Allah'ın adını zikretmek, ilan etmek."

"Ahallal Muhrimu bil hac vel umrati, Telbiye getirmek."

"Ahallal kavmul hilala, yeni ayı görerek seslerini yükseltmek"

"Ahallas Sabiyyu" Çocuğun yüksek sesle ağlaması.
2. Wehr dictionary

Tehlil, tahalil, "La ilahe İlla Allah sözcüklerini söyleme"

Ve altı çizili diğer tüm kelimeler, "Sevinç ve coşku ile kutlama"

Tahallul, Sevinç, kutlama, bayram etme.
3. Steingass

Sevinçle bağırmak, sevinmek, neşelenmek.

Tehlil, Allah'ı övmek, Allah'ın birliğini ikrar etmek. La ilahe illa Allah'ı zikretmek.
Bunlarla beraber, "Mucem Muqayis Al lugha" gibi sözlüklere bakabilecek kadar Arapça bilenler için şu linki tavsiye ederiz. arabiclexicon.hawramani.com/ibn-faris-maqa…
190)Sizi öldürenleri Allah yolunda öldürün. Ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah haddi aşanları sevmez.
191)Onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. Fitne, öldürmekten daha çetindir. Onlar orada sizi öldürmedikçe Mescid-i Haram yanında onları öldürmeyin. Fakat sizi öldürürlerse onları öldürün. Kafirlerin cezası işte böyledir.
192)Artık vazgeçerlerse o takdirde şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.
193)Fitne kalmayıncaya ve din Allah için oluncaya kadar onları öldürün. Böylelikle vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
194)Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa onun size saldırdığının misliyle saldırın. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Bilin ki, Allah Muttakilerle beraberdir.
Not: Misliyle saldırmak, denk şekilde saldırmak.
195)Allah yolunda infak edin ve kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İhsanda bulunun, şüphesiz Allah Muhsinleri sever.
Not: Mevcut çevirilerin aksine, ayet metninde "Kendinizi" veya "Nefsinizi" ifadesi yer almamaktadır.

Tehlike/tahluka, Mahvolma, helak olma anlamına gelen "helak" kelimesinin mastarıdır.

Mealen, "İnfak edin de, kendi ellerinizle helak etmeyin" şeklinde anlaşılabilir.
196)Haccı ve Umreyi Allah için tamamlayın. Fakat engellenirseniz, kolayınıza gelen bir hediyeyi; hediye, mahalline ulaşıncaya kadar saçınızı traş etmeden ulaştırın.
Fakat sizden kim hasta ise veya başında bir ezası var ise bu durumda Sıyam'dan, Sadaka'dan veya Nüsuk'tan fidye verir. Artık emin olduğunuzda kim Hacca kadar Umre'den faydalanırsa kolayına gelen hediyeden versin. Kim bulamazsa Hacc'da 3 gün, döndüğünüzde 7 gün Sıyam'da bulunsun.
Bunun tamamı 10'dur. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da hazır olmayan kimseler içindir. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun ve Allah'ın ikabının şiddetli olduğunu bilin.
Not: Umre, kelime itibariyle "Yaşamak" anlamına gelip yine günlük hayatta kullandığımız "Yaşam" kelimesine tekabül eden "Ömür" ile aynı köktendir. Canlandırmak anlamına gelen "İmar" ve canlandırılmış manası taşıyan "Ma'mur" kelimeleri de bu kökten gelir.
Ayetin son kısmında yer alan "Ailesi Mescid-i Haram'da hazır olmayanların Hacc'a kadar Umre'den faydalanması" durumunu da göz önünde bulundurarak bu bilgiler ışığında El-Umre için "Hacıların Mescid-i Haram'da konaklaması" diyebiliriz.
Not 2: Buradaki Hediye'nin (Hedy) niteliği için Maide suresinin 2., 95. ve 97. ayetlerine bakılmasını tavsiye ederiz.
Not 3: İkab, yapılan kötü işlere verilen karşılık demektir.
197)Hacc bilinen aylardadır. Eğer kim onlarda Hacc'ı farz edinirse bilsin ki cinsel münasebet, fasıklık, cedelleşme Hacc'da yoktur. Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Ve yol için tedarik hazırlayın. Şüphesiz en hayırlı tedarik takvadır.
Ey Ulü'l Elbab, bana karşı takva sahibi olun.
Not: Mevcut çevirilerde "Yol azığı hazırlama" olarak çevrilen "Tezvid" kavramını lügatlerde azık ile beraber "Yol için gerekli her türlü gereksinim, ekipman" olarak bulduk.
Dilimizde de bu kavramı en iyi şekilde karşılayacağını düşündüğümüz için bu kelimeye "Yol için gerekli tedarik" manasını verdik.
198)Rabbinizden fazl aramanız üzerinize günah değildir. Böylece Arafat'tan aktığınız zaman Meş'aril Haram'ın yanında Allah'ı zikredin. Ve onu, sizi hidayete erdirdiği gibi zikredin. Siz ondan önce elbette dalalette olanlardınız.
Not: Arafat; bildi, anladı manasına gelen "Arafa" fiilinin ism-i merresidir.

İsm-i merre, bir hareketin bir defa olduğunu bildiren fiilden yapılan isimdir.
Not 2: "Kavrayış, farkındalık" manasına sahip Şuur kökünden gelen, ism-i mekan olan Meş'ar kelimesi "Bir şeyin kendisiyle bilindiği işaret yeri" anlamındadır.

Meş'aril Haram, yani dokunulmazlığın, hürmetin bilindiği işaret yeri.
199)Sonra insanların aktıkları yerden siz de akıp gelin. Ve Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah gafurdur, rahimdir.
200)Böylece nüsuklarınızı bitirdiğinizde, atalarınızı zikrettiğiniz gibi veya daha şiddetli bir zikirle Allah'ı zikredin. Ancak insanlardan kim "Rabbimiz bize Dünya'da ver." derse onun ahirette bir payı yoktur.
201)Ve onlardan kim "Rabbimiz, bize dünyada güzellik ver ve bize ahirette de güzellik ver. Bizi ateş azabından koru." derse...
202)İşte onlar için kazandıklarından bir nasip vardır. Ve Allah hesabı çabuk görendir.
Not: Hesabı çabuk gören, Seriul Hisab.
203)Ve sayılı günlerde Allah'ı zikredin. Fakat kim 2 gün içinde acele ederse, böylece onun üstüne bir günah yoktur. Ve kim tehir ederse, onun da üzerine bir günah yoktur. Takva sahipleri içindir... Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na haşrolunacağınızı bilin.
Not: Tehir etmek, ertelemek.
Not 2: Haşr kelimesinin manaları:

1)Toplanma, bir araya gelme
2)Sürgün. (Haşr suresi 2. Ayet)
204)İnsanlardan, sözü sana acayip gelen kimseler vardır. Kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Ve o hasımların en azılısıdır.
Not: Acayip kelimesi,

1)Tuhaf ve ilginç gelen, hayret verici
2)İlgi çekici, hoşa giden

Anlamlarında kullanılır.
205)Ve döndüğü zaman yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için çalışır. Ve Allah fesadı sevmez.
206)Ve ona "Allah'a karşı takva sahibi ol." denildiğinde izzet onu günahla yakalar. Öyleyse ona cehennem yeter. Ve elbette o ne kötü döşektir.
207)İnsanlardan, Allah'ın rızasını arayarak kendi nefsini satanlar vardır. Ve Allah kullarına rauftur.
208)Ey iman edenler, hep birlikte Silm'e dahil olun ve Şeytan'ın adımlarına tabi olmayın. Şüphesiz o size apaçık bir düşmandır.
Not: Silm kelimesi; sulh, güven, boyun eğme anlamlarında kullanılır. Bizim bu ayetteki görüşümüz, kelimenin boyun eğme/inkıyad/teslim manasında kullanılmış olduğudur.
209)Artık size beyyineler geldikten sonra kayarsanız, o halde Allah'ın aziz ve hakim olduğunu bilin.
210)Onlar Allah ve meleklerin, buluttan gölgeler içinde gelmesini ve emrin bitirilmesini mi gözlüyorlar? Bütün emirler Allah'a döndürülür.
211)İsrailoğullarına kaç tane beyyineli ayet verdiğimizi sor. Ve kim Allah'ın nimetini kendisine geldikten sonra değiştirirse, o halde şüphesiz Allah ikabı şiddetli olandır.
212)Küfredenlere dünya hayatı süslendi. Ve onlar iman edenlerin bir kısmı ile alay ederler. Takva sahibi olanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Ve Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
213)İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı Nebiler beas etti. Ve insanlar arasında ihtilafa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için, onlarla beraber kitabı hak ile indirdi.
Ve beyyineler kendilerine geldikten sonra onda ihtilafa düşenler, birbirleriyle çekişmelerinden ötürü ancak kendilerine kitap verilenlerdir. Bu sebeple iman edenlerin haktan yana ihtilafa düştükleri şeyde, Allah onları kendi izniyle hidayete erdirdi.
Allah dilediğini dosdoğru yola hidayet eder.
Not: 90. Ayette "karşı gelmek", 213. Ayette çekişmek olarak çevirdiğimiz "Bağy" kelimesi, "Aşırı kibir yüzünden başkalarına karşı hukuksuz davranışta bulunma anlamına gelen "Beğa" fiilinden türemiştir. Aynı zamanda isteme ve arzu etmede aşırı davranma da bu fiil ile ifade edilir.
214)Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmedikçe cennete gireceğinizi mi hesap ettiniz? Onlara şiddetli baskı ve darlık dokundu. Resul ve beraberindeki iman edenler "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar.
Şüphesiz Allah'ın yardımı yakın değil mi?
215)Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; "Ana baba, akrabalar, yetimler, miskinler ve yolun oğulları için hayırdan ne infak ederseniz." Ve hayırdan ne yaparsanız, Allah şüphesiz onu bilendir.
Not: Ayette, İnfak edeceğimiz şeylerin türü ve kime infak edilmesi gerektiği cevaplanmıştır. Nitekim hayırdan olması şartı ile her türlü materyal infakın konusudur.
216)Size kerih geldiği halde savaş üzerinize yazıldı. Olur ki size kerih gelen bir şey sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, sevdiğiniz bir şey sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Not: Kerih, hoşlanılmayan, tiksinilen, iğrenilen.
217)Sana haram aydan, onun içinde savaşmaktan sorarlar. De ki, "Onda savaşmak büyük bir şeydir. Allah'ın yolundan alıkoymak ve ona küfür; Mescid-i Haram'dan alıkoymak ve ehlini oradan çıkarmak Allah'ın katında daha büyük bir şeydir. Fitne, öldürmekten daha büyük bir şeydir."
Güçleri yetse, dininizden irtidat ettirinceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dininden döner, böylece kafir olarak ölürse; işte onlar dünyada ve ahirette amelleri boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar ateş ashabıdır. Orada devamlı kalacaklardır.
218)Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Ve Allah gafurdur, rahimdir.
219)Sana sarhoş edicilerden ve Meysir'den sorarlar. De ki, "O ikisinde büyük günah ve insanlar için menfaatler vardır. O ikisinin günahları menfaatlerinden daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki, "artanı."
İşte böylece Allah size ayetlerini açıklıyor. Umulur ki tefekkür edersiniz.
Not: Sarhoş edici olarak çevirdiğimiz "Hamr" kelimesinin aslı bir şeyi örtmektir. Kendisiyle örtü yapılan şeye de "Himar" denir. (Nur:31) Böylelikle aklı örtecek ve kendini bilmeyecek duruma getirebilecek tüm maddelere "Hamr" denir. (İçki ve uyuşturucu çeşitleri)

Bak: (Maide:90)
Not 2: Kolaylık anlamındaki "Yusr" kökünden gelen Meysir, "kolaylıkla elde edilen veya kaybedilen mal" demek olup, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan ihtimali bir şeye bağlı kalarak mal verme veya almaya denir.
Kur'an'daki ticaret hukukunun temel unsurları karşılıklı ticaret, alıcı - satıcı tarafları, rıza, akdin ve özellikle borcun belirliliği, rüşt, müdayenede akdin yazılılığı ve şahitlerdir. Meysir'de ise; taraflar, borcun varlığı - yokluğu, miktarı tamamen belli değildir.
Meysir'in en yaygını kumardır. Sigorta sözleşmelerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Not 3: Artanı olarak çevirdiğimiz "El-Afv", "Artmak ve çoğalmak" anlamlarının ikisine de gelmektedir. (Mucemu mekayisi'l lüga, عفو)

Ayrıca bak: (Araf:95)
220)Dünyada ve ahirette... Ve sana yetimlerden sorarlar. De ki, "Hayırlı olan, onların ıslahıdır. Eğer onlara karışırsanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir." Ve Allah ifsad edeni ıslah edenden bilir. Eğer Allah dileseydi elbette sizi sıkıntıya düşürürdü.
Şüphesiz Allah azizdir, hakimdir.
Not: "İfsad edeni ıslah edenden bilir" lafzı (yalemul minel muslih) "ıslah eden ile ifsad edeni ayırt eder, ıslah edeni de ifsad edeni de ayırıp bilir"  manalarını ihtiva etmektedir.
221)Müşrik kadınları iman edinceye kadar nikahlamayın. Mümin bir kadın köle, ilginizi çekse de müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Ve iman edinceye kadar müşrik erkeklerle nikahlatmayın. Mümin bir köle, ilginizi çekse de bir müşrik erkekten daha hayırlıdır.
İşte onlar sizi ateşe davet ederler. Allah sizi izniyle mağfirete ve cennete davet eder, umulur ki tezekkür ederler diye insanlara ayetlerini açıklar.
222)Ve sana hayız halinden sorarlar. De ki, "O bir ezadır. Bu sebeple hayız halindeyken kadınlardan uzaklaşın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın." Şüphesiz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
223)Kadınlarınız sizin için bir ekinliktir. Öyleyse ekinliğinize nasıl dilerseniz öyle varın ve nefsleriniz için hazırlık yapın. Allah'a karşı takva sahibi olun ve ona ulaşacağınızı bilin.
224)Birr sahibi olmanız, takva sahibi olmanız ve insanların arasını ıslah etmeniz için Allah'ı yeminlerinize bir engel kılmayın. Ve Allah işitendir, bilendir.
225)Allah, yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Lakin kalplerinizin kazandıklarından sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir.
Görsel; Boş söz olarak çevirdiğimiz "Lağv" kelimesi.
226)Kadınlarından ilâ edenler için dört ay beklemek vardır. O takdirde eğer dönerlerse şüphesiz Allah gafurdur, rahimdir.

Not: İlâ, çekilmek, ihmal etmek, geri durmak anlamlarını ihtiva eder.
227)Ve eğer Talak'a azmederlerse, o halde Allah işitendir, bilendir.
Not: Lügatta "serbest bırakmak, bağını çözmek" anlamına gelen Talak kelimesi, Kur'an'da erkeğin kadını boşaması, aralarındaki nikah akdini tek taraflı yetkiyle sonlandırmasıdır.
228)Talak verilen kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorlarsa, rahimlerinde Allah'ın yaratmış olduğunu gizlemeleri onlar için helal olmaz.
Eğer kocaları ıslah etmek isterlerse, bunda onlara geri dönmeye daha çok hak sahibidirler. Kadınların lehinde, onların üzerinde olanın benzeri maruf vardır. Ve erkekler için kadınlar üzerinde bir derece vardır. Allah azizdir, hakimdir.
229)Talak iki defadır. Sonrasında maruf ile tutulur veya ihsan ile serbest bırakılır. İkisinin de Allah'ın hududlarını ikame edememekten korkmaları hariç, onlara verdiğiniz şeyden almanız sizin için helal olmaz.
Öyleyse Allah'ın hududlarını ikame edemeyeceklerinden korkarsanız, kadının verdiği fidye konusunda ikisi üzerine de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın hududlarıdır, onları aşmayın. Ve kim Allah'ın hududlarını aşarsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
230)Ardından eğer karısına Talak verirse, kadın ondan başka bir eşe nikahlanmadıkça artık kendisi için helal olmaz. Eşi ona Talak verdiği takdirde, Allah'ın hududlarını ikame edeceklerini zannederlerse, o zaman birbirlerine dönmelerinde ikisi üzerine bir günah yoktur.
Ve bunlar Allah'ın hududlarıdır. Bunları, bilen bir kavme beyan ediyor.
231)Kadınlara Talak verdiğiniz zaman, onlara biçilmiş sürenin sonuna ulaşınca artık onları maruf ile tutun veya onları maruf ile serbest bırakın. Aşırıya giderek, zararlarına olacak şekilde onları tutmayın.
Kim bunu yaparsa, o halde nefsine zulmetmiştir. Allah'ın ayetlerini alay konusu edinmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kitaptan indirdiğini ve onunla öğüt verilen hikmeti zikredin. Allah'a karşı takva sahibi olun ve bilin ki şüphesiz Allah her şeyin alimidir.
232)Ve kadınlara Talak verdiğiniz zaman, onlara biçilmiş sürenin sonuna ulaşınca kendi aralarında marufa razı oldukları takdirde eşleriyle nikahlanmalarına engel olmayın. İşte bununla sizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt veriliyor.
İşte bu, sizin daha çok tezkiye olmanız ve daha fazla temizlenmeniz içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
233)Süt emzirmeyi tamamlamak isteyenler için, anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Onların yiyecek ve giyecekleri marufla kendisi için doğrulmuş olanın üzerinedir. Kimse gücünün yettiğinden başkasıyla yükümlü tutulmaz.
Ne anne çocuğu ile, ne de kendisi için doğrulmuş olan çocuğu ile zarara uğratılmasın. Mirasçının üzerine olan da bunun gibidir. Eğer birbirleriyle istişare edip rızalarıyla çocuğu sütten kesmek isterlerse, o halde ikisi üzerine bir günah yoktur.
Ve eğer çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, verdiğinizi marufla teslim ettiğinizde üzerinize bir günah yoktur. Allah'a karşı takva sahibi olun ve Allah'ın amellerinizi gördüğünü bilin.
234)Ve sizden vefat ettirilenlerin geriye bıraktıkları eşleri dört ay on gün kendi kendilerine beklerler. Kendilerine biçilmiş sürenin sonuna ulaştığı zaman, artık kendileriyle ilgili marufla yaptıkları şeyler hakkında sizin üzerinize bir günah yoktur.
Ve Allah amellerinizden haberdardır.
235)O kadınlara ima yoluyla teklifte bulunmanızda veya nefislerinizde saklamanızda üzerinize bir günah yoktur. Allah sizin onları zikredeceğinizi bildi. Maruf söz söylemeniz hariç onlarla gizlice vaadleşmeyin.
Kitapta biçilmiş olan sürenin sonuna ulaşıncaya kadar nikah akdine azmetmeyin. Ve bilin ki, Allah nefislerinizde olanı bilir. O takdirde ondan korkarak sakının. Ve Allah'ın gafur, halim olduğunu bilin.
236)Kendileriyle cinsel temasa girmediğiniz veya bir fariza farz kılmadığınız kadınlara Talak verirseniz sizin üzerinize bir günah yoktur.
Geniş imkanı olanın kendi ölçüsüne, darlık içinde olanın kendi ölçüsüne göre marufla bir meta vererek yararlandırmaları muhsinler üzerine bir haktır.
Not: Fariza, yasa ile zorunlu, farz kılınmış şey anlamına gelir. Kur'an'ın hiçbir yerinde "Mehir" lafzı geçmemekle beraber, bu lafız eski ahitte yer alan ve Yahudi ıstılahında mevcut olan "Mohar" kavramından alıntıdır.
Not 2: "Cinsel temasa girmediğiniz" olarak çevirdiğimiz "ma lem temessuhunne" ifadesinin cinsel birliktelikten kinaye olduğuna dair Ali İmran suresi 47. Ayete bakın.
237)Onlarla cinsel temasa girmeden önce Talak verirseniz ve onlar için bir fariza farz kıldıysanız, onların affetmeleri veya nikah akdi elinde bulunanın affetmesi hariç bunun yarısı farz kılınmıştır. Ve sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazlı unutmayın.
Şüphesiz Allah amellerinizi görendir.
238)Salatları muhafaza edin. Ve Vusta Salatını... Allah'a saygıyla bağlı bir şekilde kalkın.
Not: Vasat, vusta, Arap dilinde bir şeyin ortası, o şeyin en hayırlı, en yararlı, en ölçülü bölümü anlamlarındadır.

Vusta Salatı; en ölçülü, en yararlı, en hayırlı salattır.
239)Fakat eğer korkarsanız, böylece yaya veya taşıttayken... Emniyette olduğunuzda ise, siz bilmiyor haldeyken öğrettiği gibi Allah'ı zikredin.
240)Sizden vefat ettirilenlerin ve geriye eşler bırakanların eşleri için çıkarılmaksızın bir seneye kadar geçimlerinin vasiyet edilmesi gerekir. Eğer kendisi çıkarsa, maruftan kendi nefislerinde yaptıkları şeylerden sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve Allah azizdir, hakimdir.
241)Ve kendilerine Talak verilen kadınlar için marufla bir meta vardır. Muttakiler üzerine bir haktır.
Not: Meta, geçim fayda, yarar anlamlarını ihtiva eden bir kelimedir.
242)İşte böylece, Allah size ayetlerini beyan ediyor. Umulur ki akledersiniz.
243)Binlerce kişi oldukları halde ölüm korkusuyla diyarlarından çıkanları görmedin mi? Böylece Allah onlara ölün dedi, sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlar üzerinde fazl sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
244)Ve Allah yolunda savaşın. Ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
245)Kim Allah'a güzel bir borç verirse, o takdirde ona kat kat arttırılarak çoğaltılır. Kısan ve bollaştıran Allah'tır. Ve ona döndürüleceksiniz.
246)Musa'nın ardından, İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Nebilerine, "bizim için bir melik beas et, Allah yolunda savaşalım" dediklerinde, dedi ki; "üzerinize savaş yazılırsa, savaşmamanız sizden beklenir mi?"
Dediler ki, "bizim için Allah yolunda savaşmamak diye bir şey yok. Biz diyarımızdan ve oğullarımızdan çıkarıldık." Sonunda üzerlerine savaş yazıldığında pek azı hariç döndüler. Ve Allah zalimleri bilendir.
247)Ve nebileri onlara, "Şüphesiz Allah size Talut'u melik beas etti" dedi. Dediler ki, "Onun bizim üzerimize mülkü nasıl olur? Biz mülke ondan daha çok hak sahibiyiz. Ve ona maldan bolluk verilmedi.
Dedi ki, "Şüphesiz Allah onu sizin üzerinize seçti. İlimde ve cisimde onun genişliğini arttırdı. Ve Allah mülkü dilediğine verir. Allah vasidir, alimdir.
Not: Cisim, insan bedeni, fiziksel varlık, fiziksel güç.
248)Ve şüphesiz nebileri onlara, "Onun mülkünün ayeti, içinde Rabbinizden bir sekinet, Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalıntı bulunan, meleklerin taşıdığı tabutun size gelmesidir." Şüphesiz bunda, eğer siz Müminlerseniz, sizin için elbette bir ayet vardır.
Not: Tabut, dönme manasına gelen "Tevb" kelimesinden türetilmiştir. "Eşyaların içine konup, geri alındığı şey" anlamına gelir. Sandık ve Lahit anlamlarını da ihtiva etmektedir.
249)Böylece Talut, askerlerle beraber ayrıldığı zaman dedi ki, "Şüphesiz Allah sizi bir nehirle ibtila edecek. Kim ondan içerse o takdirde benden değildir. Ancak eliyle bir avuç alan hariç kim ondan tatmazsa şüphesiz o bendendir." Böylece onlardan pek azı hariç, ondan içtiler.
O ve onunla beraber olan iman edenler geçtikleri zaman, "bugün Calut ve askerlerine karşı takatimiz yoktur" dediler. Allah'a kavuşacaklarını zannedenler dediler ki, "Nice az topluluk, Allah'ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."
250)Calut ve askerlerinin karşısına çıktıkları zaman, "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve kafirler kavmine karşı bize yardım et." Dediler.
251)Böylece Allah'ın izniyle onları hezimete uğrattılar. Ve Davut Calut'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi ve dilediği şeylerden öğretti. Allah'ın insanların bazısı ile bazısını defetmesi olmasaydı yeryüzü mutlaka ifsad olurdu. Fakat Allah, alemlere fazl sahibidir.
252)İşte bunlar sana hak ile tilavet ettiğimiz Allah'ın ayetleridir. Ve şüphesiz ki sen gönderilenlerdensin.
Not:Gönderilen olarak çevirdiğimiz kelimenin aslı "Mürselin" olup, "Göndermek, bırakmak, salıvermek" anlamındaki "İrsal" masdarından türemiştir. "Mesaj getiren, elçi" anlamlarına gelen "Resul" kelimesi de aynı kökten türemiştir
253)İşte biz, Resullerden bazısını bazısına üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu ve bazısını derecelerle yükseltti. Ve biz Meryem oğlu İsa'ya beyyineler verdik ve onu Ruh'ül Kudüs ile güçlendirdik.
Ve eğer Allah dileseydi, onların ardından gelenler kendilerine beyyineler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah istediği şeyi yapar.
254)Ey iman edenler, onda alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmadığı gün gelmeden önce sizi rızıklandırdığımız şeylerden infak edin. Ve kafirler zalimlerdir.
255)Allah... El-Hayy, El-Kayyum ilah yalnızca O'dur. Onu uyuklama hali de, uyku da tutmaz. Göklerdeki ve yerdeki her şey onundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat edebilir? Onların ellerindeki ve arkalarındakilerini bilir.
Onun dilediği hariç ilimden bir şey kuşatamazlar. Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır ve onları korumak onu yormaz. O El-Aliyy El-Azim'dir
256)Dinde ikrah yoktur. Rüşd, azgınlıktan beyan olmuştur. Öyleyse kim Tağut'a küfredip, Allah'a iman ederse, onda kopma olmayan, sapasağlam bir kulpa sımsıkı sarılmıştır. Ve Allah işitendir, bilendir.
Not: "Haddini aştı" anlamına gelen "Tağa" kökünden türeyen ve "Allah'a karşı haddini aşan" anlamını taşıyan "Tağut" kavramını Kur'an'da iyi öğrenmenizi tavsiye ederiz.

Yekfur bit Tağut( La ilahe), Yumin billah (İlla Allah).
Not 2: Ayrıca bak; (Lokman:22)
257)Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Ve küfredenlerin velileri Tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. İşte onlar, orada devamlı kalacak olan ateş ashabıdır.
258) Allah'ın kendisine meliklik vermesiyle, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışan kişiyi görmedin mi? İbrahim, "Benim Rabbim hayat veren ve öldürendir." dediğinde, "Ben hayat verir ve öldürürüm." dedi.
İbrahim, "Şüphesiz Allah Güneş'i doğudan getirir, hadi sen de batıdan getir." dedi. Böylece küfreden apışıp kaldı. Ve Allah, zalim kavme hidayet etmez.
259)Veya çatıları üstüne çökmüş bir şehre uğrayan kişi gibi... Dedi ki, "Allah ölümünden sonra bunu nasıl diriltecek?" Böylece Allah onu yüz yıl öldürdü, sonra beas etti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün veya günün bir kısmı." dedi.
"Hayır, sen yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, tazelikleri gitmedi. Ve eşeğine bak. Seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Ve kemiklere bak, onu nasıl inşa edip sonra et giydiriyoruz." dedi.
Böylelikle ona beyan olunca, "Ben Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum." dedi.
260)Ve İbrahim, "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster." dediğinde, "İman etmiyor musun?" dedi. Dedi ki, "Aksine... Fakat kalbimin tatmin olması için."
"Öyleyse kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra her bir dağın üzerine onlardan bir parça koy. Sonra onları çağır, koşarak sana gelecekler. Ve Allah'ın aziz ve hakim olduğunu bil." dedi.
261)Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali bir tohumun misali gibidir. Yedi başak verir ve her başağında yüz tohum vardır. Allah dilediği kişi için çoğaltır. Ve Allah vasidir, alimdir.
262)Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin arkasından minnet ettirmeyip, eza etmeyenlerin ecirleri rablerinin katındadır. Onlara bir korku yoktur, onlar hüzünlenmeyeceklerdir.
263)Maruf bir söz ve mağfiret, arkasından eza gelen bir Sadaka'dan daha hayırlıdır. Ve Allah ganidir, halimdir.
264)Ey iman edenler, sadakalarınızı insanlara gösteriş yaparak infak eden ve Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen kişi gibi, minnet ettirerek ve eza ile batıl etmeyin.
Onun misali, üzerinde toprak olan kaya gibidir. Etkili bir yağmur isabet edince, onu bitki bitirmeyen sert bir taş haline terk eder. Kazandıkları şeyler üzerinde güç yetiremezler. Ve Allah kafirler kavmine hidayet etmez.
265)Ve Allah'ın rızasını arayarak infak edenlerin ve nefslerinde sabit kılanların misali, tepe üzerinde bulunan bir bahçeye benzer. Etkili bir yağmur isabet edince, ürününü iki kat verir. Etkili bir yağmur isabet etmese, çiselese de... Ve Allah amellerinizi görendir.
266)Sizden biriniz, altından nehirler akan, hurmalar ve üzümlerden bir bahçesi olsun, orada bütün ürünlerden olsun, ona ihtiyarlık isabet etsin ve zürriyeti de zayıf olsun, böylece ona içinde ateş olan bir kasırga isabet edip onu yaksın ister mi?
İşte böylece, Allah size ayetleri beyan ediyor. Umulur ki tefekkür edersiniz.
267)Ey iman edenler, kazandıklarınız ve sizin için yerden çıkardığımız şeylerin temizlerinden infak edin. Ve ondan pis planı infak etmeye kastetmeyin. Ancak gözü kapalı alacağınız şeyleri infak edin. Bilin ki, Allah ganidir, hamidtir.
268)Şeytan size fakirlik vaad eder ve size fuhuşu emreder. Ve Allah, size ondan bir mağfiret ve fazl vaad eder. Allah vasidir, alimdir.
269)Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse böylece ona çokça hayır verilmiştir. Ve Ulü'l Elbab'tan başkası tezekkür edemez.
270)Ve Nafaka'dan ne infak ettiyseniz veya Nezr'den ne adadıysanız, o halde şüphesiz Allah onu bilir. Ve zalimler için yardımcılar yoktur.
Not: Nafaka, İnfak masdarından türemiş olup, "İnfak edilen, harcanan" anlamına gelir.
Not 2: Nezr, "Kişinin kendisi için zorunlu olmadığı halde üzerine zorunlu kıldığı şey, adak" anlamlarına gelir.
271)Eğer sadakaları açığa vurursanız ne güzel. Ve onu fakirlere gizleyerek verirseniz, böylece sizin için daha hayırlıdır. Allah amellerinizden haberdardır.
272)Onların hidayete ermesi senin üzerine değildir. Fakat Allah dilediğine hidayet eder. Ve hayırdan ne infak ettiyseniz kendi nefsinizedir. Siz ancak Allah'ın yüzünü arayarak infak edersiniz. Hayırdan ne infak ederseniz size ifa edilir ve zulmedilmezsiniz.
273)Allah yolunda kendilerini kapatıp kalmış, yeryüzünde dolaşmaya gücü yetmeyen fakirler içindir. Cahiller onları iffetlerinden ötürü zengin hesap eder. Onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla istemezler.
Ve hayırdan ne infak ederseniz o halde şüphesiz Allah onu bilendir.
274)Mallarını gece ve gündüz, gizli ve aleni infak edenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara bir korku yoktur, onlar hüzünlenmeyeceklerdir.
275)Riba yiyenler, ancak Şeytan'ın dokunuşuyla çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu onların, "Alışveriş, Riba gibidir." demelerindendir. Ve Allah alışverişi helal, Riba'yı haram kılmıştır.
Böylece, Rabbinden kendisine öğüt gelen kişi artık vazgeçerse geçmişteki onundur. Onun emri Allah'a aittir. Ve kim dönerse, işte onlar ateş ashabıdır. Orada devamlı kalacaklardır.
Not: Riba, lügatte "Artmak, çoğalmak, bir şeyi kendi kendine şişmeye bırakmak" anlamlarını ihtiva eden bir kelimedir. Oldukça çirkin olan, Allah ve Resulüne karşı muharip duruma düşüren "Riba"yı sevimli göstermek için "Faiz" kelimesinin kullanılmasına itibar edilmemelidir.
Not 2: Riba'da, borç olarak verilen ve tüketime tabi olan malın bir miktar fazlasıyla geri alınması durumu söz konusudur.
Bu minvalde tefecilik ve banka faizini birbirinden ayırmak tam bir akıl tutulması olup; ister bir parça, ister bir porsiyon, isterse bir bütün domuzu yemenin haramlığı gibi, Riba'nın, yani halk arasındaki bilinen adı İzmir İktisat kongresinde verilen Faiz'in her çeşidi haramdır.
Not 3: Emir, buyruk, iş.
276)Allah, Riba'yı mahkum eder ve sadakaları arttırır. Ve Allah günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez.
277)Şüphesiz iman edenlerin, salih amel işleyenlerin, Salat'ı ikame edenlerin ve zekatı verenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Ve Onlara bir korku yoktur, onlar hüzünlenmeyeceklerdir.
278)Ey iman edenler, Allah'a karşı takva sahibi olun ve eğer müminlerseniz Riba'dan artakalanı bırakın.
279)Eğer yapmazsanız, Allah ve Resulünden bir harbe kulak verin. Ve eğer tövbe ederseniz, mallarınızın başı sizindir. Zulmetmezsiniz ve zulmedilmezsiniz.
Not: Mallarınızın başı, ana mal. Arapça'da bir şeyin başı; o şeyin başlangıcı, önü, temeli anlamındadır.
280)Eğer bir zorluk sahibi ise o takdirde kolaylaşıncaya kadar beklenir. Ve eğer bilirseniz sadaka olarak vermeniz sizin için daha hayırlıdır.
281)Allah'a döndürüleceğiniz, sonra her nefse kazandıklarının ifa edileceği bir güne karşı takva sahibi olun. Ve onlar zulmedilmezler.
282)Ey iman edenler, belli bir süreye kadar bir borç ile Müdayene'de bulunduğunuzda onu yazın. Ve aranızda bir katip onu adaletle yazsın. Katip, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın. Yazsın. Ve üzerinde hak olan kişi dikte ettirsin.
Rabbi olan Allah'a karşı takva sahibi olsun. Ve ondan bir şey eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan kişi sefihse veya zayıfsa veya dikte ettirmeye gücü yetmezse bu durumda velisi onu adaletle dikte ettirsin. Ve erkeklerinizden iki şahit tutun.
Fakat iki erkek yoksa o takdirde razı olacağınız şahitlerden bir erkek ve iki kadın, ki biri dalalete düşerse diğeri hatırlatır. Şahitler davet edildiklerinde kaçınmasınlar. Küçük veya büyük olsun, biçilmiş süresine kadar onu yazmaktan usanmayın.
İşte bu, Allah katında en iyi taksimli, şahitlik bakımından en sağlam ve şüphe etmemeniz için en yakındır. Kendi aranızda hazır olduğunuz ticaret hariçtir. Bu durumda onu yazmamanızda üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahit tutun.
Katibe ve şahitlere bir zarar verilmesin. Ve eğer yaparsanız o takdirde şüphesiz o size fısktır. Allah'a karşı takva sahibi olun. Allah size öğretiyor. Ve Allah her şeyin alimidir.
Not: Müdayene, Borç alıp vermek demektir. "Deyn"/Borç kelimesinden gelir.
283)Ve eğer yolculuktaysanız ve bir katip bulamadıysanız bu takdirde tutulmuş rehinler vardır. Eğer bazınız bazınızdan eminse böylece kendisinden emin olunan kişi emanetini ödesin ve Rabbi olan Allah'a karşı takva sahibi olsun.
Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse onun kalbi günahkardır. Ve Allah amellerinizi bilendir.
284)Göklerdeki ve yerdeki şeyler Allah'ındır. Ve eğer siz nefislerinizde olanı açığa vursanız da, saklasanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Böylece dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azap eder. Ve Allah her şeye kadirdir.
285)Resul, Rabbinden kendisine indirilene iman etti. Müminler de... Hepsi Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına ve Resullerine iman etti. Onun Resullerinden hiçbiri arasında fark gözetmeyiz. Ve dediler ki; "İşittik ve itaat ettik. Mağfiret etmeni dileriz. Rabbimiz, varış sanadır."
286)Allah bir nefsi, lehine kazandığı şeylerde de, aleyhine kazandığı şeylerde de gücünün yettiğinden başkası ile mükellef kılmaz. Rabbimiz, eğer unutursak veya hata yaparsak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bir Isr'ı bizim üzerimize yükleme.
Rabbimiz, güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme, bizi affet, bize mağfiret et, bize rahmet et... Sen bizim Mevlamızsın, öyleyse kafirler kavmine karşı bize yardım et.
Not: Mükellef kılmak, yükümlü tutmak.
Not 2: Isr, "Bağlı ağır yük" anlamında olup, Ali imran:81'nci ayette bu ağır yükün niteliğinin bir sonraki gelecek Resul'e iman ve yardım etmek olduğu açıklanmaktadır.
Müminlerin Bakara:286'ncı ayetteki dualarının cevabı olarak, Araf 157'nci ayette bu yükümlülüğün Allah Resul'ü Muhammed tarafından kaldırıldığı bildirilmektedir.
Düzeltme 2: Titizlikle çalışmamıza rağmen, yıllarca okuyup etkisinde kaldığımız geleneksel çeviriler sebebiyle bazen hatalar yapabiliyoruz.

"Allah Riba'yı eksilterek siler" şeklindeki çeviri, inşallah çok daha yerinde olacaktır.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Kur'an-ı Mehcur

Kur'an-ı Mehcur Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @MehcurKuran

20 Mar 20
Âl-i İmran Suresi
1)Elif, Lam, Mim.
2)Allah... El-Hayy, El-Kayyum ilah yalnızca O'dur.
3)Onların ellerindekilerini musaddık kitabı, sana hak ile indirdi. Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi.
4)Daha önce insanlar için bir hidayet olarak... Ve Furkan'ı indirdi. Şüphesiz Allah'ın ayetlerine küfredenler için şiddetli bir azap vardır. Ve Allah azizdir, intikam sahibidir.
5)Şüphesiz Allah'a yerde ve gökte hiçbir şey saklı değildir.
Read 276 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(