Dünya'nın en büyük barış ormanına, Anıtkabir'e gittiğinizde, Rüzgarın sesini dinleyin, ağaçların hışırtısını kulağınıza taşıyacaktır.

Ki o ağaçlar… Mustafa Kemal Atatürk'ün neden gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı olduğunu size fısıldayacaktır. Bakın niye düşmanlar Anıtkabir'e
1-Anıtkabir… Toplam 750 bin metrekaredir, bunun 120 bin metrekarelik bölümü anıt bloğudur, geriye kalan 630 bin metrekarelik bölümü ise, onbinlerce ağaçtan oluşan Barış Parkı'dır.
2-Yani aslında Anıtkabir… Dünyanın en önemli kabrini çepeçevre sarıp sarmalayan devasa bir ormanın ortasındadır.

Bu ormanı oluşturan ağaçlar, gelişigüzel serpiştirilmiş değildir…
3-Anıt bloğunun oturduğu tepe, Anıtkabir mimarisinin ağırlık merkezidir. En dış çevreye en yüksek boylu ağaçlar dikilmiştir. Anıt'a yaklaştıkça boyları giderek kısalan ağaçlar dikilmiştir. Böylece… Orman merkeze yaklaştıkça sönümlenmiş, Anıt'ın heybeti daha da ortaya çıkmıştır.
4-Aslanlı Yol mesela… İki tarafı yüksek ağaçlardan oluşan koridordur. Hem o koridorda yürüyen insanların, görsel açıdan şehirle, dış dünyayla bağlantısını keser, hem de, manevi bir hazırlık yürüyüşü sonrasında Ata'nın huzuruna çıkmalarını sağlar.
5-O ağaçların boyları, hacimleri, renkleri ve türleri, tesadüfen seçilmiş değildir.

O ağaçlar…

“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” felsefesiyle seçilmiştir!
6-Çünkü…

Anıtkabir'i tasarlayanlar, Atatürk'ün sadece bedenini orada toprağa vermek için değil, Atatürk'ün fikirlerini orada yaşatmak için tasarladılar.

Ümmetçiler Yunan yapıtı desinler ama iş öyle değil böyledir...
7-“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” vizyonundan ilham alarak, Anıtkabir'i çepeçevre sarmalayacak bir ormanı, Uluslararası Barış Parkı'nı oluşturmaya karar verdiler.

Yurtta Barış'ı temsilen Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Samsun fidanlıklarında yetiştirilen, onbinlerce fidanı getirdiler.
8-Dünyada Barış'ı temsilen de, 24 ülkeye davette bulundular.

Şu listeyi sabırla, tekrar tekrar okumanızı rica ederim;

Amerika Birleşik Devletleri, 301 mavi ladin, 100 mavi selvi, 100 sedir fidanı gönderdi.

Afganistan, 15 akkavak, 10 nesteren gül, 12 çitlenbik fidanı gönderdi.
9-Avusturya, 55 dağ çamı.

Almanya, 25 meşe, 10 huş ağacı, 13 ıhlamur, 5 atlas sediri, 5 selvi, 8 pinus çamı, 17 erik, 5 ardıç, 200 gül.

Belçika, 10 dağ muşmulası, 13 şimşir, 12 top mazı, 12 ardıç, 12 sedir, 12 akçaağaç, 12 porsuk, 12 göknar, 12 sarıçam.

Danimarka, 20 kayın.
10-Finlandiya, 275 huş ağacı.

Fransa, 10 kızılağaç, 10 sarıçam, 10 sahil çamı, 10 fıstık çamı, 10 Avrupa melezi, 10 göknar, 10 kayın, 10 ladin.

Çin, armand çamı ve Çin göknarı tohumu.

Hindistan, 289 sahil çamı.

Irak, 20 Musul fıstığı.
11-İngiltere, 50 kiraz ağacı, 50 porsuk, 100 karaçam, 50 meşe.

İspanya, 1 karaağaç, 1 selvi, 4 sahil çamı, 1 dişbudak, 2 kestane, 3 ardıç, 1 ceviz, 1 meşe.

İsrail, 30 sahil çamı.

İsveç, 10 huş ağacı.
12-İtalya, 5 karayemiş, 5 selvi, 8 fıstık çamı, 10 mavi selvi, 5 karaçam, 7 sedir.

Japonya, 35 kiraz ağacı.

Kanada, 30 akçaağaç.

Kıbrıs, 5 çam.
13-Mısır, 8 akkavak, 6 katalpa, 6 gladiçya, 6 akasya, 6 salkım akasya.

Norveç, 12 gürgen.

Portekiz, 50 selvi, 50 sahil çamı.
14-Yugoslavya, 10 ıhlamur, 5 sofora, 5 kestane, 10 erguvan,
10 çınar, 20 kavak, 5 katalpa, 5 fındık, 5 maklora, 10 çitlenbik, 20 meşe, 20 polyanta gül, 20 gül, 19 mazı, 11 selvi, 5 ardıç, 8 karaçam, 10 huş, 1 alıç, 10 taflan, 10 berberis, 2 mavi sedir, 20 yatık ardıç, 10 leylak+
15- +6 karayemiş, 6 mahonya, 3 porsuk, 10 söğüt.

Yunanistan, 5 kayın, 5 göknar, 5 porsuk, 5 çobanpüskülü, 5 karaçam fidanı gönderdi, ekildi.
16-Dolayısıyla, bugün Anıtkabir'e gittiğinizde…
Veya, bir dakikalık saygı duruşu sırasında…
Rüzgarın sesini dinleyin lütfen.
O ağaçların hışırtısını kulağınıza taşıyacaktır.
17-Ki o ağaçlar… Mustafa Kemal Atatürk'ün neden gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı olduğunu size fısıldayacaktır.
18-Anıtkabir'i yaratanları bilmez,  mimarlarını bilmez, felsefesini bilmez, ama işid mantığı ile mezar demez, anıt demez, tarih demez, vefa bilmez, ne bulursa balyozla parçalamayı, orada yatan bilgeye küfürü de marifet sananlara biz yobaz diyoruz.
Buyursun okusunlar,
Arz ederiz.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Saka_larr

Apr 6
Osmanlı hakimiyetine kadar Doğu Karadeniz Bölgesi de Türkler adlı doktora çalışmasından kıymetli bilgiler öğrendiğimiz Prof Dr İbrahim Tellioğlu hoca,
Ermeni ve Gürcü tarihçilerin gözünden Türk, Ermeni ve Gürcü ilişkilerini yazdı.

Tarih boyunca farklı coğrafyalarda yaşamış bir millet olan Türkler için Kafkasya ve Anadolu'da yurt edinip devlet kurduğu coğrafyalardan biridir.

Türkler tarih boyunca dünyanın farklı bölgelerine göç ederek pek çok toplulukla temas kurmuşlardır. Bu topluluklar arasında Gürcüler ve Ermeniler de vardır.
Hazar Denizi'ni aşarak batıya göç eden Türk toplulukları Kafkasların güneyinde ve Doğu Anadolu'da bu iki toplulukla karşılaşmıştır.
Tarihin seyrine göre ilişkiler değişse de uzun süre bir arada yaşamaları Türklerin, Gürcülerin ve Ermenilerin birbirlerini yakından tanımalarına zemin hazırlamıştır.
Bu kitap, Türklerin Orta Çağ boyunca Ermeni ve Gürcülerle münasebetlerinde fazla bilinmeyen konuları aydınlatmaktadır.
@ProfDrTellioglu hocama ve yayıncı
@bilgekultur yayınlarına teşekkür ediyorum.

Kitaptan bazı bölümleri bu bilgiselin altına ekleyeceğim.Image
1- Prof Dr İbrahim Tellioğlu'nun efsane kitaplarından bilgisel
"Fethedilenlerin Gözüyle Anadolu'nun Fethi."
Read 4 tweets
Mar 30
"Türkçe söyleseler Yunan olduğuna inanmazdım..."

Zaten Yunan değiller,
yüz yıllık Yunan asimilasyonu ile Yunanlaşan Karaman Türkleri bunlar. Mübadele ile en büyük talihsizliği yaşayan, Türkçe konuşan Ortadoks Hırıstiyan Karamanlar bunlar.
Peki bu Türklere neden Karamanlı diyorlar?...

Karamanlıların Türklerin hangi boyundan oldukları, Hıristiyanlığı tam olarak ne
zaman kabul ettikleri konularında da çeşitli görüşler vardır. Karamanlıların Selçuklu
Devleti zamanında Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Türkmenler mi olduğu yoksa
daha önce Karadeniz’in kuzeyinden gelen ve Bizans İmparatorluğu tarafından
devletin uç bölgelerine yerleştirilip Hıristiyanlaştırılan Peçenek, Kuman, Uz ve
Kıpçak Türklerinin kalıntıları mı olduğu konusunda da kesin bir ifade kullanmak
şimdilik mümkün görünmemektedir. Eckmann’a (1988: 89) göre, Hıristiyanlığı
kabul etmiş Türklerin soyundan gelen Karamanlılar, XIV. yüzyılda Karaman
Beyliği’nin himayesine girdiği için Karamanlı adını almış, daha sonra da
Anadolu’da yaşayan bütün Hıristiyan Türkler için “Karamanlılar” adı kullanılmıştır.
Bir başka görüşe göre Karamanlılar, Karadeniz’in kuzeyinden göç ederek
Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarına yerleştirilen ve Hıristiyanlaştırılan
Kıpçak, Kuman, Peçenek ve Uz Türklerinin kalıntısıdır. Nitekim Bizans
kroniklerinde, 1040’lı yıllarda Peçenek kumandan isimleri olarak Sulça, Selte,
Kateleim ve Karaman isimlerinin zikredilmesi (Kurat 1992: 57), Karamanlıların
Peçeneklerden gelmiş olmaları ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Eröz (1983: 11) de,
Bizans İmparatorluğunun aralarında Karaman adında bir kumandan isminin de yer
aldığı Peçenek Türklerini, ülkenin doğu sınırlarına yerleştirdiğini kaydeder:
Bir diğer görüşe göre ise, Karamanlılar, Karamanoğulları beyliğinde
Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Türkmenlerin devamıdır.4
Türk ortodoks kilisesi
episkoposu Selçuk Eren Erol ve Patrik Turgut Eren Erol, kendilerinin “Oğuz”lardan
olduklarını söylemektedirler (Cihangir 1996). Karamanlıların özellikle
Karamanoğulları beyliğinin sınırları içinde yer alan Kayseri, Niğde, Nevşehir,
Konya, Karaman şehirlerinde yoğun olarak yaşamış olmaları bu ihtimali
kuvvetlendirmektedir.

Anzerlioğlu, Bizans tarihinde, Karamanlı-Karamanie (Karamanie Krallığı)
şeklinde geçen bir gruba rastlanıldığını ifade eder. Buna göre, Bizans tarihinde 1205
yılında Alişir ve emrindeki Karamanieler tarafından Edirne’ye bir saldırıdan söz
edilmektedir. Bizans kroniklerinde sözü edilen Alişir, “Bizans İmparatorluğu
hizmetinde çalışan binlerce Peçenek, Uz, Kuman Türkleri dışında Bizans’a hizmet
etmiş bulunan Anadolu Türkmenlerinden birisidir” (Anzerlioğlu 2002: 227).
Anzerlioğlu (2002: 227), Bizans kroniklerinde adı geçen Karamanieler ile
Anadolu’daki Karamanlılar arasında bağlantı kurmaktadır:
“… M.S. 5. yüzyılda Hunlardan başlamak üzere Bizans’a hizmet eden
Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman Türkleri kadar Anadolu Selçuklu ve
Türkmenleri de ön koşul olarak Hıristiyanlığı kabul ile benzer bir hizmette
bulunmuşlar ve adı geçen bu Türkler ayrı bir isimlendirmeyle, Türkopoller
olarak tanınmışlardır.
Karamanielerin İzzettin Keykavus’a destek veren
Anadolu’daki Karamanlılarla bir bağlantıları olma ihtimali oldukça yüksek
görünmektedir.”
Eserlerini Grek alfabesiyle Türk dilinde yazan Hıristiyan Türklerin Karamanlı
ismini nereden aldıkları ve hangi Türk boyundan oldukları konusunda tam bir
açıklık olmamakla birlikte, yoğun olarak Konya, Niğde, Nevşehir ve Karaman
yerleşim birimlerinde yaşamış olmalarından dolayı, Karamanlı isminin coğrafî bir
tanımlamadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak yukarıda ifade edildiği gibi,
Karamanlı isminin boy isminden de kalmış olabileceği ihtimali de gözden uzak
tutulmamalıdır.
Karamanlıların isimlerini nereden aldıkları ve Türklerin hangi boyundan
geldikleri tam anlamıyla ispatlanamasa da, onların Türkçe’den başka bir dil
bilmemeleri, yaşam biçimleri ve gelenek-görenekleri bakımından+++
1-+++Müslüman
Türklerden farklı olmamaları ve Şeriye Sicillerinden anlaşıldığı üzere, adlarının
Türkçe olması gibi sebepler, Türk olduklarını ispat etmektedir.

Karamanlıların Türk olduklarının en belirgin göstergelerinden biri, kişi adlarının
Türkçe olmasıdır. Karamanlı nüfusunun en yoğun olduğu bölge olan Orta Anadolu
şehirlerindeki Şer’iye Sicilleri ve Tapu Tahrir Defterlerindeki kayıtlar, bu bölgede
yaşayan Hıristiyanların adlarının Türkçe olduğunu göstermektedir. Bu adlar
arasında Bulgar veled-i Sevundük, Musa veled-i Bulgar, Arslan Karaman, Uğurlu
veled-i Karaman, Timur, Melikşah, Karagöz, Kaplan, Yağmur, Aydoğdu,
Tanrıvermiş, Bahadır, Tursun bin Turmuş, Bahadır gibi Türkçe adlar (Anzerlioğlu
2002: 214-219), Karamanlıların Türk kökenli olduklarının en belirgin işaretidir.
Şayet bazı araştırmacıların iddia ettikleri gibi, bunların dili zorla değiştirilmiş
olsaydı, Karamanlılar arasında en azından Rumca kişi adlarının yaşıyor olması
gerekirdi.
Anadolu’daki Hıristiyan Türkler arasında mübadeleye kadar sadece Türkçe
konuşulduğunun en önemli kanıtı, bugün Yunanistan’daki Karamanlıların “böyle
Türkçe gonuşurduk. Urumca gonuşan yoğudu.” (Anzerlioğlu 2002: 220) şeklindeki
ifadeleridir.
16. yüzyıldan itibaren eserlerini Türk dilinde Grek alfabesiyle yazmış olan
Karamanlıların ibadet dili de Türkçe’dir. İbadet esnasında Yunanca, bazen İncil ve
ilahiler okunurken kullanılmış; ancak vaazlar daima Türkçe ile yapılmıştır.
Mübadeleden (1924) sonra, Karamanlıca eserlerin sayısında görülen azalmaya
karşılık, Türkçe kendi aralarında hâlâ konuşulmaktadır. Özellikle yaşlılar arasında
Türkçe yoğun bir şekilde konuşulmaya devam etmiştir. Hatta “ben bunların
dilinden çokça bilmem. Çoğunu anlamam biliyon mu …”, “Türkçe konuşuyorlardı.
Buraya gelincik de Türkçe konuşuyorduk. Urumca bilen yok idi. Çocuklarımız
bilmiyordu Urumca. Yasak ettiler bizim dilimizi mektepte.” (Anzerlioğlu 2002: 221)
türündeki ifadelerden, bugün Yunanistan’daki birinci nesilden olan Karamanlıların
Türkçe konuşmaya devam ettikleri, buna karşılık Yunanca konuşabilme konusunda
sıkıntı içerisinde oldukları anlaşılmaktadır. Hatta bu cümlelerdeki Yunanca için
“bunların dili”, Türkçe için ise “bizim dilimiz” ifadesini kullanmış olmaları,
Karamanlıların kendilerini nasıl hissettiklerini göstermesi açısından önemlidir.
Karaman ismine Türk dünyasının değişik yerlerinde şahıs ve yer adı olarak
rastlamak mümkündür. Bizans kaynaklarında Peçenek kumandan adı olarak geçen
Karaman ismi, aynı zamanda Kazak-Kırgızlarda bir oymak adı, Eski Oğuz
yaylalarının kuzeyinde bir nehir adı, Şamanist ilahilerde bir ruhun adı, Kalmuk
kahramanlarından birinin adıdır (İnan 1987: 8-10). Bunlardan daha ilginç olanı,
Gagavuzlar arasında da, Karaman isminin bir köyün adı olarak yaşıyor olmasıdır
(Anzerlioğlu 2003).
2-Karamanlı Edebiyatı
Karamanlılardan günümüze çoğu Hıristiyanlıkla ilgili dinî ve ahlakî öğretileri
anlatan ve Yunancadan tercüme edilen birçok eser kalmıştır. Karamanlılara ait Grek
alfabesiyle yazılmış en eski eser, 1584 yılında yazılmış olan Gennadios
İtikatnâmesi’dir. Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine, İstanbul Patriği
Gennadios’un Yunanca yazdığı bu itikatname, Karaferye Kadısı tarafından
Türkçe’ye tercüme edilmiş ve Türkçe metin daha sonra Grek alfabesiyle yazılmıştır
(Eckmann 1991: 22). Ancak bu itikatnamenin Karamanlı ağzı yerine Osmanlı yazı
diliyle yazıldığı için, Karamanlı ağzını yansıtan bir eser olarak ele alınması zordur.
Dolayısıyla Karamanlı edebiyatını, Grek alfabesiyle yazılmış bu itikatname ile
başlatamayız.
Karamanlı ağzına ait eserler, 18. yüzyılda yazılmaya başlanmış; 19. yüzyılda
artarak devam etmiş, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında ise, en yoğun
dönemini yaşamıştır. Karamanlılardan kalan eserlerin çoğu dinîdir. Hristiyanlığın
öğretilerini 18. yüzyılda halka duyurmak ve yaymak maksadıyla kaleme alınan
Karamanlı ağzına ait metinler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halk
edebiyatına ait hikâye ve destan gibi türlerin ve başvuru kitaplarının da dahil
olmasıyla genişlemiştir. 18. yüzyılda yazılan eserlerin genellikle Hıristiyanlıkla
ilgili olması, Karamanlı edebiyatının başlamasında misyonerlerin Anadolu’da
yaşayan Hıristiyanlara yönelik faaliyetlerinin önemli etkisi olduğu söylenebilir.
Nitekim Karamanlı ağzıyla yazılmış ilk metinler dinî karakter taşırken; atasözleri,
Nasrettin Hoca Fıkraları, Aşık Garip Hikâyesi ve Şah İsmail Hikâyesi gibi din dışı
konulara ait metinler daha sonraki yıllarda yazılmıştır. Hatta Karamanlı alfabesinin
oluşturulmasında, 1820 yılında İngiliz Bible Society tarafından İstanbul’a gönderilen
misyoner Leeves’in önemli katkılarının olduğu bilinmektedir (Anhegger 1988: 645).
Karamanlı ağzıyla yazılmış bugüne kadar tespit edilen eser sayısı 752’dir (Balta
1998: 5). Bu eserlerin çoğu Atinada’ki Milli Kütüphane’de (National Bibliothec) ve
Yunan Bilim Akademisi Kütüphanesi’nde (Bibliothek der Griechischen Akademie
der Wissenchaften) bulunmaktadır. Grek alfabesiyle yazılmış bu eserlerin
tamamının Karamanlı ağzıyla yazıldığını ya da Karamanlı ağzını yansıttığını ifade
etmek zordur. Çünkü bunların bir kısmı, dönemin standart yazı dili olan Osmanlı
Türkçesi ile yazılmış ya da Yunanca öğrenmeye yönelik gramer kitapları veya bir
kısmı da misyonerlik faaliyetlerinin ürünü olan kitaplardır. Karamanlı edebiyatında,
misyonerler tarafından yazdırılan eserler çıkarıldığında, geriye fazla dinî eser sayısı
kalmaz.5

(5 Karamanlı ağzıyla yazılmış eserlerin tahlilî bibliyografyası ilk önce Sévérien Salaville ve
Eugène Dallegio tarafından üç cilt, daha sonra yeni eserlerin bulunmasıyla Evangelia
Balta tarafından da iki cilt hâlinde hazırlanmıştır: SALAVİLLE, Severien – Eugene
DALLEGİO, Karamanlidika – Bibliographie analytiques d’ouvrages en langue turqe)Image
Read 11 tweets
Mar 27
TRABZON NE “LAZ” NE “RUM” DUR !
ÖZ BE ÖZ TÜRK YURDUDUR.!

Trabzon tarihten bu yana Türk'tü bugünde Türk'tür. Ebediyen de Türk olarak kalacaktır.

Geçmişten günümüze Doğu Karadenizi; Kimmer, Gaska, İskit, Dril, Tibaren, Peçenek, Bulgar, Akhun, Hun, Hazar, Kuman, Kıpçak , Çepni, Avşar gibi bir çok Türk Budunu yurt tutmuştur. Yakın geçmişe kadar Trabzon'un %70' i Cepni boylarındandir.

Bugünde çokça adı duyulan iki Türk Budunu Çepni ve Kıpçaktır. Ancak Doğu Karadeniz'e geçmişten günümüze dek yerleşen Türk-Turani kavimlere bakılırsa aslında Doğu Karadeniz'in küçük bir Turan olduğu ortaya çıkmaktadır.

Fâtih Sultan Mehmed'in yıktığı küçük Komnennos prensliğini okul kitaplarımız devlet hatta imparatorluk olarak pazarlasa da bunların nüfusu 4 bin kişidir (Bknz: Prof Dr İbrahim Tellioğlu, Karadeniz Kıpçakları).

●Önce Şunu Bilmek Gerekiyor! "Lazlar Türk mü, değil mi?

Ağırlıklı olarak Arhavi ve Hopa civarında bulunan az sayıda kendine laz diyenlere göre bir kısım Lazlar kendilerine Türk demiyor. Bir kısmı ise Kafkasya kökenli bir halkız diyorlar ama Kafkasya'ya da Türkistan'dan geldik diyorlar.
Eski çağlardaki haritalarda Gürcistan, Batum sahil bölgesinde Lazica diye küçük bir bölge vardır.
Kendilerine laz diyenlerin,
Karadeniz’de nüfusları en fazla 200 bin en az 80 bindir. Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka’da yaygın olarak yaşarlar.

● PEKİ KİMDİR BU RUMLAR ?

Rum etnik kökeni temsil eden bir kelime değildir. Yazılışı "Rome" Okunuşu "Rom" dur. Zamanla Rum kelimesine evrilmiştir. Romalı Roma imparatorluğuna tabi vatandaşlar yani Roma vatandaşı demektir. Anadolu'ya yerleşmeleri çok eski tarihlere dayanan Rumlar, 1923 yılından sonra Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesiyle, Karamanlar gibi diğer Hıristiyanlara birlikte Yunanistan'a gittiler. Bunlar eski çağlarda Şaman/Kamlık inancındayken, Roma, Devlet baskısıyla Hıristiyanlara dönüştüler. Tıpkı Bitlis ve çevresindeki Armenşahlar gibi, tıpkı 20 vilayetin bağlı olduğu büyük Karaman Devleti-Karamanlılar gibi, tıpkı Karadeniz Kıpçakları gibi, tıpkı eski çağda Amasya'da kurulan Samsun, Sinop dahil Orta Karadeniz'de 250 yıl kadar hüküm süren(MÖ 311-MÖ 63) Pontus devleti-Pontoslular gibi hepsi Turani, Şamanidir. Pontos devletini Yunanlılar değil Pers valisi Turanlı Mihridat ve ailesi kurmuştur.
Devlet yıkılınca halkı da birden bire ortadan kalkmadığına göre, bunlarda İskitlerin, Hunlara dönüşmesi gibi Anadolu'da da dönüşmüş, din de değiştirmişlerdir.
Zaten Türkler neredeyse dünyadaki tüm dinleri denemiştir. Ne demişti Yesevi; "Din seçim Türklük Kader." +++Image
1-++ özetle: Rum sözcüğü etimolojik ve tarihsel kullanılışıyla Roma'dan kaynaklanmıştır. Bu sözcükle "Roma İmparatorluğu", "Roma İmparatorluğu'nda yaşayan kimse", "Romalı", "Arap ilinden başka ilden olan kimse", "Anadolulu", "Osmanlı" gibi anlamların karşılığıdır. Eski Türkçe'de Anadolu'ya
Diyar-ı-Rum; yani Roma Ülkesi denirdi.

Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu'ya hakim olan Türklerden bahsederken ‘Konya Rum sultanlığı’, ‘Rum sultanı’ "Diyarı Rum Selçuklu Devleti" gibi isimlerin yanı sıra, Mevlana Celaleddin Rumî, Eşrefoğlu Rumî, Osmanlı dönemi Yıldırım Bayezid'ın Sultan-ı İklim-i Rum ünvanını alması gibi pek çok tarihi simâların taşıdıkları adlar Türklerin bu isim zarfında, Akdeniz dünyasına dahil edilmiş olduklarını gösterir.
2- TRABZON'A İSKAN EDİLEN OĞUZ BOYLARI

Trabzon’da de çeşitli Türk boyları yaşamaktadır. Bölgeye Danişmendli devletiyle ve ardından Selçuklular ile sürekli göç başlamıştır. Komnennos Prensliğinin ortadan kalkmasıyla Osmanlı'da da bölgeye göçler devam etmistir. Bu dönem çoğunlukla tımar sahiplerinin de Çepnilerin olduğu görülmektedir. Çepniler Şalpazarı, Beşikdüzü, Düzköy, Vakfıkebir, Akçaabat, Çarşıbaşı, Of ve Sürmene ile Araklı ilçelerinde yaşamakta olup bazı yöreler en eski Türkmen geleneklerini hala sürdürmektedirler. Trabzon genelinde Çepni, Çebi, Hamzaçebi, Akifçebi, Çep, Çapoğlu, Çebili, Çepnioğlu, Çetmi gibi soyadları oldukça yaygındır. Bu soy isimler dışında isim ve soy isim olarak, Çepnilerin çoğunluğunun Bektaşi olmaları var sayılarak bölge halkının soy ve isimlerinin Ali,Hasan,Hüseyin olması da Çepnilerin varlığını göstermektedir .
Maalesef Çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlı Sünnilerin egemenliğine girdiğinden ve Çepnilere büyük baskılar olduğu için bugün Çepnilerin önemli bir kısmı sunnilesmiştir. (yeri gelmişken Giresun'un %90 a yakını da Çepnidir ve aynı durumdadırlar).

Osmanlı döneminde Trabzon'un da içinde bulunduğu Ordu-Giresun-Trabzon-Gümüşhane bölgesine "Vilayet-i Çepni" de denmekteydi. Ayrıca Evliya Çelebi, eserinde Trabzon bölgesi için "20.000 Çepni Türkmen çadırının bulunduğu yer." olarak bahsetmektedir.
Fatih zamanında Avşarlar boyundan ve Karamanoğullarından gelen Türkmenler ile Halep-Irak bölgesinden gelen Türkmenler de Trabzon'a yerleştirilmişlerdir.

Trabzon 1461’de Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra, Çepni Türkmenlerinin
doğuya doğru ilerlemeye, yer yer yerleşmeye başladığı görülmektedir.

1486’da, Ze’amet-i Kürtün adlı bölgede Çepnilere, 28 dirlik verilmişti. Bu tarihte yörede 2 kale, 2 nefs, 73 köy bulunmaktaydı (Bostan, 2002a: 359-360).

(Kürtün şimdilerde Gümüşhane ye bağlı ilçedir)

1486 yılında, Akçaabat
kazasına ait dirliklerden birer tımar Çepnilere aittir (Bostan, 2002a:
360-361).

1486’da yapılan tahrire göre, Araklı’nin Ayvadere (Aho) köyünde tımar sahipleri arasında Mustafa Veled-i İskender Çepni, İskender Çepni’nin oğlu Mehmet sayılmaktadır.

Gahura köyünde (Araklı’ya bağlı
Ortaköy civarı), Hasan Veled-i Mustafa Çepni’nin hissesi bulunmaktadır.
Ayoforid köyünde (günümüzdeki yeri tespit edilememiştir) ise İskender Çepni Veled-i Sinan, Araklı Bereketli (Mahura) köyünde ise Mahmut Veled-i İskender Çepni hisse sahipleri arasındadır (Bilgin ve Yıldırım, 1990: 180-182, 191, 200, 212).

Mah-ı nev köyünde (günümüzde Yeniay beldesi, Sürmene Çamburnu)25, Hüseyin Veled-i Mustafa Çepni isimli kişi tımar sahibidir (Bilgin ve Yıldırım, 1990: 207-208). Of’un pek çok köyünde Çepniler yaşamaktadır (Bostan,
2002a: 369-370) ve bunların pek çoğunun isminin Bayram (Umur, 1942: 25-62)olması, dikkat çekicidir.

Bölgedeki köy veya yöre isimlerinin Rumca veya Yunanca sanılması, bölgedeki Osmanlı valilerinin Türk şuuru eksikliğindendir. Çünkü bölgede Komnennos prensliği kurulmadan önce( M.S. 1204-1461) bu yer adlarının çoğunluğu Danişmenliler ve Selçuklu öncesi ve sonrası Türk beyliklerinin verdiği Türkçe adlardı.
Örneğin Gümüşhane-Bayburt-Erzurum merkezli Saltuk Oğlu Beyliği 1072 yılında kurulmuştu yani 1461 den 400 sene kadar daha eskidir. 1204 den ise 35 yıl daha eskidir.
Ancak Osmanlı bölgeyi hakimiyetine aldıktan sonra bu yer isimlerini eski Türkçe adlarına geri çevirmeden Komnennosların verdiği adlarla 500 yıl boyunca devam ettirdiği için bugün Türkçe isimlerin çoğu maalesef bilinmemektedir. Aynı durum Ermeni yer adları içinde geçerlidir. Ermeniler bölgede hiç yokken bölgede asırlardır Türkler vardı. Ermenilerin Fırat Nehrinin batısına geçişi ancak 1221 yılında Bizans imp ile yapılan toprak takasi sayesindedir. Bu tarihte İskit/Selçuklu akınlarından bıkan Van, Ağrı ve Siirt Erzin(Kurtalan) Ermenileri buraları Bizans'a bırakıp Sivas'a gelmiştir. Bu da ancak 14 bin çadırdır. Yani çadırda 5 kişi olsa 70 bin kişidir (Bknz: İbrahim Tellioğlu, Fethedilenlerin Gözünden Anadolu'nun Fethi).Image
Read 10 tweets
Mar 27
Kur'an'ı Kerim Arapça değil 10 dillidir.

Kuran’da Arapça olmayan yüzlerce sözcük bulunmaktadır. Bu sözcükler Arapçanın herhangi bir lehçesi değildir, en az on yabancı dilden gelen sözcüklerdir.
Kuran’da geçen yüzlerce yabancı sözcüğün aslında Arapça karşılığı bulunmaktadır. O zaman şu soruyu sormamız gerekmez mi, Arapçası varken neden yabancı sözcükler kullanılmıştır?
Peki, büyük çoğunluğu okuryazar olmayan Mekkeli Araplar, Kuran’ın ayetleri onlara okunduğunda yabancı sözcükleri anlamışlar mıdır?
619 yılında Mekke’de doğmuş, Hz. Muhammed’in ailesiyle çok yakın ilişkilerde bulunmuş İbn-i Abbas, Arapçayı çok iyi biliyordu. Ama yine de Kuran’da geçen şu şu sözcüklerin anlamını bilmiyorum, diyordu! Kuran’daki sözcüklerin tamamı Arapça olsaydı böyle bir sorun ortaya çıkar mıydı?

Paylaşacağım analizi okuyanın kolayca anlayacağı gibi;
Arapça kutsal bir dil değildir.
Arapça, tüm dillerden daha zengin bir dil hiç değildir.
Kuran’ın Arapçadan başka bir dile çevrilemeyeceği Arapların şişirdiği ve ülkemizde Arap milliyetçisi yobaz dincilerin üflediği bir balondur.
Kuran, Allah’ın kelamı, yani Allah’ın sözleri değil mi?..
Peki, Allah Kuran’da Arapça olmayan yabancı sözcükler kullandığına göre, bu gerçeği Kuran’ın yabancı dillere rahatlıkla çevrilebileceğinin somut bir göstergesi olarak anlamak gerekmez mi?..
Kaynak link:
gundemarsivi.com/kuranda-arapca…Image
1-Kuran’da Arapça Olmayan Yüzlerce Sözcük Var

Kuran’da Arapça olmayan yüzlerce yabancı sözcük bulunmaktadır.
Şaşırtıcıdır, “Kuran” sözcüğü bile Arapça değildir. Bu sözcüğün aslında Aramiceden geldiği söylenilmektedir.
Aramice; İsa’dan önce, M.Ö. 900 yılından itibaren bugünkü Suriye, İsrail ve Lübnan Topraklarında konuşulmuş bir dildir. Hz. İsa’nın da konuştuğu dil olarak bilinmektedir. Aramice, Yahudilerin dili olan İbranice ile yakın akrabadır.

Değerli Dostlar,

Kuran’da Arapça olmayan yüzlerce yabancı sözcüklerden bazılarını sunuyorum.

İBRANİCE SÖZCÜKLER:
İşte, Kuran’daki İbranice sözcüklerden birkaçı:

Ahlede: Yahudilerin dili olan İbranicedir, bağlanmak anlamına gelmektedir. Enam suresi 74. ayette geçmektedir.
Azer: Bu sözcük Kuran’da bir yerde geçmektedir.
Esbat: Bakara suresi 136. ve 140. ayette, Al-i İmran suresi 84. ayette, Nisa suresi 163.ayette ve Araf suresi 160. ayette, toplam beş yerde geçmektedir.
Yemn: Kuran’da sekiz yerde geçiyor.
Bair: Yusuf suresi 65. ve 72. ayetlerde geçmektedir.
Hitta: Bakara suresi 58. ayette ve Araf suresi 161. ayette geçiyor.
Dereste: Enam suresi 105. ayette geçiyor.
Raina: Bakara suresi 104. ayette ve Nisa suresi 46. ayette geçiyor.
Rahman: Bu sözcük en başta Kuran’daki tüm Besmelelerde ve başka birçok yerde geçiyor. İbranice “Rağman” kökeninden gelmektedir.
Remz: Al-i İmran suresi 41. ayette geçiyor.
Tuva: Taha suresi 12. ve Nâziat suresi 16. ayette geçiyor.
Salavat: Çoğul bir sözcüktür. İbranice kökenli olup havralar anlamına gelir. Hac suresi 40. ayetinde geçmektedir.
Fum: Bakara suresi 61. ayetinde geçmektedir.
Hüdna: Araf suresi 156. ayetinde geçmektedir.
Hud-Yehud: Hud sözcüğü Kuran’da Bakara suresinde üç yerde, 111., 135. ve 140. ayetlerde geçiyor. Yahudi anlamına gelir. Yehud sözcüğü Yakup peygamberin Yahuza oğlunun soyundan gelenlere denir. Her iki sözcük de Arapça değildir.
Line: Haşir suresi 5. ayetinde geçiyor.
K.f.r: Kuran’da on dört yerde geçiyor.
Elim: Kuran’da birçok yerde “Azap” sözcüğünden sonra gelmektedir.
Hittetün: Kuran’da Bakara suresi 58. ayette ve Araf suresi 161. ayette geçmektedir.

RUMCA SÖCÜKLER
Kuran’daki Rumca, yani Yunanca sözcüklere bakalım.

İncil: Aslında Yunanca bir sözcüktür, sevindirici haber anlamına gelir.
Rakim: Kehf suresi 9. ayette Ashab-ı Kehf olayıyla birlikte geçer.
Mizan: Tartı anlamına gelen bu sözcük Kuran’da çok kez geçer ve Arapça değildir.
Kıstas: Kuran’da adalet anlamında kullanılmış, Şuara suresi 182. ayetinde ve İsra suresi 35. ayette geçiyor.
Kırtas/Keratis: Yunancadan gelen bu sözcük Kuran’da Enam suresi 7. ve 91. ayetlerde geçiyor, kâğıt anlamına gelir. Kuran’da da bu anlamda kullanılmıştır.
Sırat: Yol anlamına gelen bu sözcük aslında Rumca, yani Yunancadır.
Tafak/Tafika: Araf suresi 22. ayetinde ve Taha suresi 121. ayetinde geçmektedir.

FARSÇA SÖZCÜKLER
İşte, Kuran’daki Farsça sözcüklerden bazıları:

Ebarik: Vakıa suresi 18. ayette geçiyor.
İstebrak: Kehf suresi 31. ayetinde, Duhan suresi 53. ayetinde, Rahman suresi 54. ayetinde ve İnsan suresi, 21. ayetinde geçiyor.
Biya: Hac suresi 40. ayetinde geçmektedir.
Dinar: Al-i İmran suresi 75. ayetinde geçiyor.
Dirhem: Yusuf suresi 20. ayetinde geçmektedir.
Zencebil: Zencefil bitkisi demektir. Kuran’da İnsan suresi 17. ayetinde, cennet içecekleri konusunda geçiyor.
Sicill: Hud suresi 82. ayette, Hicr suresi 74. ayette, Fil suresi 4. ayette. Ayette, Enbiya suresi 104. ayette geçiyor.
Süradik: Kehf suresi 29. ayette kullanılmıştır.
Kâfur: İnsan suresi 5. ayette geçiyor.
Misk: Koku demektir. Kuran’da Mutaffifin suresi 26. ayette geçiyor.
Sündüs: İnce atlas demektir. Kuran’da Kehf suresi 31. ayette, Duhan suresi 53. ayette ve İnsan suresi 21. ayette, cennetliklerin giyecekleri bağlamında geçiyor.
Mekalid: Zümer suresi 63. ayette, Şura suresi 12. ayette geçiyor.
Num: Bu sözcük Kuran’da Kalem suresinin başında geçiyor.
Küvviret: Zümer suresi 5. ayette iki kez ve Tekvir suresi 1. ayetinde geçiyor.
Yakut: Değerli bir cevherin adıdır. Kuran’da Rahman suresi 58. ayetinde geçiyor.
Mercan:+++
2-Mercan: Rahman suresinde 22. ve 58 ayetlerinde geçiyor. Bir yerde inci ile birlikte geçiyor ve Tanrı, bu iki cevher denizden çıkıyor, diyor.
Kenz-Künüz: Bu sözcük hem tekil (kenz), hem de çoğul (künüz) olarak Kuran’da birkaç yerde geçiyor.
Mecus: Hac suresi 17. ayette geçiyor.
Tennur: Türkçede bilinen tandır demektir. Kuran’da Hud suresi 40. ayetinde ve Müminun suresi 24. ayetinde geçiyor. Burada da tandır kastedilmiştir.
Kufl: Muhammed suresi 24. ayette geçmektedir.

SÜRYANİCE SÖZCÜKLER
Kuran’da Süryanice sözcükler de kullanılmıştır. İşte, bunlardan birkaçı:

Esfar: Cuma suresi 5. ayette geçiyor.
Rebbaniyyun: Bu sözcük Maide suresi 44. ve 63. ayetlerinde, Al-i İmran suresi 79. ve 146. ayetlerinde geçiyor.
Reh/Rehven: Duhan suresi 24. ayette geçiyor.
Sücceden: Süryanicede baş eğmek anlamına gelmektedir. Bu demektir ki, namaz kılarken Müslümanların başlarını eğip yere değdirme âdeti Süryanilerden gelmektedir. Bu sözcük Kuran’da Bakara suresi 58. ayetinde, Nisa suresi 154. ayetinde ve Araf suresi 161. ayetinde geçiyor.
Seriyy/Seriyyen: Meryem suresi 24. ayette geçiyor.
Cehennem: Bu sözcük aslında Arapça değildir. Süryanice “Kehnam”dan geldiği söylenmektedir. Ayrıca İbranice ve Farsçadan geldiğini yazanlar da vardır. Bu sözcük Kuran’da yetmişten fazla yerde geçmektedir.
Tur: Bakara suresi 63. ve 93. ayetlerinde, Nisa suresi 154. ayetinde, Meryem suresi 52. ayetinde, Taha suresi 80. ayetinde, Müminun suresinin 20 ayetinde, Kasas suresinin 29. ve 46. ayetlerinde, Tur suresi 1. ayetinde ve Tin suresi 2. ayetinde geçmektedir.
Şehr: Kuran’da yirmi bir yerde geçiyor. Süryanicede “Sehr” den geliyor.
Firdevs: Kuran’da cennetin bir türü olarak geçiyor. Süryanicede üzüm bağı demektir. Kuran’da Kehf suresi 107. ayetinde ve Müminun suresinin 11. ayetinde cennet sözcüğüyle birlikte geçiyor.
Kıntar: Al-i İmran suresi 14. ve 75. ayetlerinde, Nisa suresi 20. ayetinde geçiyor. Arapça olmadığı kesin olan bu sözcüğün Rumcadan mı yoksa Süryaniceden mi geldiği tartışmalıdır.
Hevnen: Furkan suresi 63. ayetinde geçiyor. Arapça olmadığı kesin, ancak İbranice mi yoksa Süryanice mi olduğu tartışmalıdır.
Kummel: Araf suresi 133. ayetinde geçiyor.
Kayyum: Süryanicede uyumayan, demektir. Kuran’da Bakara suresi 255. ayetinde, Al-i İmran suresi 2. ayetinde, Taha suresi 111. ayetinde ve Mühezzeb suresinin 134. ayetinde geçiyor ve asıl anlamını koruyor.

HABEŞÇE SÖZCÜKLER
Kuran’da Arapça olmayan yabancı sözcüklerden bir bölümü de Habeşçedir. İşte, örnekler:

Haram: Kuran’da çok kullanılmış bir sözcüktür, Arapça değil, Habeşçedir.
İb’lai: Hud suresi 44. ayetinde geçiyor.
Eraik: Kehf suresi 31. ayetinde, Yasin suresi 56. ayetinde, İnsan suresi 13. ayetinde ve Mütaffifin suresi 23. ve 35. ayetlerinde geçiyor.
Evvah: Tevbe suresi 114. ayetinde ve Hud suresi 10. ayetinde geçiyor.
Evvabb, Evvibi: Sad suresi 17., 19. ve 44. ayetlerinde, Kaf suresi 32. ayetinde ve Sebe suresi 10. ayetinde geçmektedir.
Cibt ve Tağut sözcükleri: Kuran’da Cibt ile Tağut söcükleri şeytan ve putperestlik anlamında kullanılmıştır. Cibt sözcüğü Nisa suresi 51. ayetinde, Tağut sözcüğü Bakara suresi 256. ve 257. ayetlerinde, Nisa suresi 51., 60. ve 76. ayetlerinde, Maide suresi 60. ayetinde, Nahl suresi 36. ayetinde ve Zümer suresi 17. ayetinde geçiyor.
Haseb: Enbiya suresi 98. ayetinde geçiyor.
Hûben: Nisa suresi ikinci ayetinde geçiyor.
Düriyy: Nur suresi 67. ayetinde geçiyor.
Sekr/Sekeren: Nahl suresi 67. ayetinde geçiyor.
Sinin: Halk arasında bilinen Sina dağı bu kökenden gelmektedir. Kuran’da Tin suresi 2. ayetinde ve Müminun suresi 20. ayetinde geçmektedir.
Şatr: Bakara suresi 144., 149. ve 150. ayetlerinde üç kez kullanılmıştır.
Tuba: Bu sözcük Habeşçede cennet demektir. Kuran’da Rad suresi 29. ayetinde ağırlıklı olarak mutluluk anlamında kullanılmıştır.
Arim: Yalnız Sebe suresi 16. ayetinde bir kez geçmektedir.
Ğıyde: Hud suresi 44. ayette ve Rad suresi 8. ayette geçiyor. +++
Read 6 tweets
Mar 17
"200 yıldır Emperyalistler tarafından şişirilen global yalan patladı:
Kürtler Türk’tür, Türkler de Kürt’tür.."

"Türkiye'ye suni etnik ameliyat yapmak isteyen siyasiler de okusun!"

Okuyunca “Yok artık!” diyeceksiniz. Ben de ilkin öyle dedim Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar’ın “Kürtler Türklerin Nesi Oluyor?” kitabındaki bu sözleri okuyunca: Kürtler için Türk’türler diyebiliriz, tersini söylemek de doğrudur, Türkler de Kürt’tür.

Kitaptaki kanıtları gördükçe bu söylemin hiç de abartı sayılamayacağını anladım. Kısaca özetleyeceğim. Olguyu kendim de sağladım. Kürtçe Kurmanci ve Zazacayı Swadesh listesine göre Türkçe ve İngilizceyle karşılaştırdım. Ortaklık çok yüksek oranda ve kesin. Bu sağlamanın kısa özetini bilgiselin sonunda bulacaksın.

ANADİLİ TÜRKÇE OLAN KÜRTLER

“Kürt ilinin Kaan’ı ben Alp Urungu, ilimin altın okluğunu belime bağladım… yaşım otuz dokuz…” Yenisey Elegeş Yazıtlarında geçer bu cümle (MS. 5. yy ). Kürt adının ilk kullanılışı budur ve onlar bir Sibirya Türk kavmidir. Yenisey Kürtleri bir Oğuz boyu olarak güçlü bir ilhanlık kurarlar (MS 620-681) İrtiş ve Tobol bölgelerinde. Sonra Hunlarla birlikte Macaristan’a, Balkanlar’a ve başka yerlere göçerler.

“Sibiryalılar kendilerini Kürtler olarak biliyorlar.” Bu da yabancı bir bilimsel dergide geçen cümle: The Kurds of Siberia, The Missonary Review of the World 1911.

Bizans imparatoru Costantinos Porphirogenetos da “İmparatorluk Yönetimi” adlı eserinde Macarların bir kolunun Yenisey’den gelen Kürt boyu olduğunu söyler (L. Rasonyi).

Rus Tumanovich ve Norveçli Gunnar Jarring Afganistan Kürtlerini Oğuz boyu olarak gösterdiler. Raddloff ve Ligeti İrtiş ve Kıpçak lehçeleri arasında bir “Kurdak” lehçesi sayarlar.

Anadili Türkçe olan Kürtlerin belki bizim bildiğimiz Kürtlerle doğrudan bir ilgisi yok. Ancak onlardan bahsetmek “Kürt” adının kesinkes Türkçe olduğunu gösteren bir başka kanıt. Dış kaynaklarda ise Kürt adı “Ekrad” olarak 8. yüzyıldan itibaren, “Kürt” olarak 9. yüzyıldan itibaren geçmeye başlar.

KÜRTÇE KONUŞAN KÜRTLERİN SOYU DA TÜRK KAVİMLERİNE DAYANIR

11 dil bilen Prof Dr Mehmet Bayrakdar Kürtlerin Türklüğünü kanıtlamak için öncelikle dış kaynaklara başvuruyor. Bununla kalmıyor teoloji kökenli bir bilim insanı olarak Eski Ahit’ten, Zend Avesta’ya pek çok dini kaynağı ve söylenceyi tarıyor.

Tarzı basit ve sağlam. Büyük çoğunluğu yabancı, bir bölümü yerli kaynaklarda Kürtlerin atası olarak gösterilen ne kadar kavim varsa onları sıralıyor ve hepsinin Turani kavim olduğunu gösteriyor.

Kardu, Susa, Med, Saka, Elam, Sumer, Kasu, Kusu, Huri, Guti, Gur, Kimer… Bunlar ya aynı kavmin farklı adlarıdır ya da birbirinin devamı olan kavimlerdir. Hepsi de Turani, Türkiktir.

Peki Bayrakdar tüm bu kavimlerin Turani olduğunu nasıl kanıtlıyor? Öncelikle dış kaynakların yazdıklarına dayanarak.

Birkaç hafta önce, bilinen birçok eski kavmin Turani olduğunu, konuştukları dillerin Türkçe olduğunu yazan yabancı yazarları listelemiştim. 56 isimde kalmıştım. Bayrakdar hocanın kitabında birçok başka ad ve kaynak buldum.

Zend Avesta’da “Medler Turanidir” denir. Bu kaynağa göre Feridun dünyayı üç oğlu arasında paylaştırır: İr, Airya, Tur (Turca).

Yahudi, Hristiyan ve İslam şecere geleneğine göre Türkler, Nuh’un oğlu Yafes’ten türedi. Birçok ulusun atasıdırlar.

The American Encyclopedia, 18. Cilt, s. 534: Medler Turanidir.

Ünlü Asurolog J. Oppert’den daha önce bahsetmiştim. Medler Turanidir, diyor: Le Peuple et la Langue des Medes, 1957, s. 534

Sir P. Sykes, Medlerin kolu Magiler ve Buddiler Turanidir, diyor. Elamlıların dili Turanik diyor: A History of Persia, 1958

Heredot’da Med kralı Astyages ve Zend Avesta’da Afrasyab Turani kral olarak geçer.

İran tarihi uzmanı Sir J. Malcolm ve A. Andreas, Sakalar Turanidir der: Histoire des Perses, 1821, s. 324-27

Fr. Lenormant, Trogue-Pompee ve Justin’e dayanarak Saka dili Altay ırk ailesine mensuptur, der: L’histoire Ancienne de L’orient, 1881

Wiesner, Hipokrat’ın çözümlemeleri üstünden Sakaların Turani olduğunu belirtir.

Marr, +++Image
1-+++ Marr, bir Ermeni rivayetini aktarır ve onlara göre Sakalar Türktür (Nikitin).

Yunanlı Samothrakes, Sakalar Türk der: The Scythians

N. Wilber: Partlılar Sakaların bir boyudur (Iran: Past and Present, 1955)

Laing: Sümerler, Hiksoslar, Elamlılar kesinlikle Turani. Human Origins, 1892.

Yunanlı Strabos: Medler ile İskitler aynıdır, Sarmatlar onların devamıdır (Geographica)

D. Forrer: Huri dili Turkoiddir. Eine Geschichte des Gütterkönigtums aus dem Hatti-reiche, 1936

A. Barton: Elamlılar Orta Asya kökenli, Semitic and Hamitic Origins, 1934

Schmidt: Elamlar ile Semayed Türkleri arasında inanç benzerlikleri… 1931

Koppers: Elamlılarla Altay kültürü arasında ilişki mümkün. 1925

M. Quatmere Memlük Sultanlarının Tarihi kitabında Eyyubi askerleri içindeki Tulb birlikleri Türk Guzlardır der, sonra Guzlara Kürt, Kürtlere Guz der… H. A. R Gibb de aynı görüştedir (1962).

Rawlinson ve Watson, Encyclopedia Britannica’da Gutular Turani bir kavimdi, derler. Carra de Waux ve başkaları…

TÜRKLERİN GİTTİĞİ HER YERE KÜRTLER DE GİTTİ

Kitaba göre Müslüman Türkler 1071’de Anadolu’ya girinceye dek Kürtler sadece Hakkari ve çevresinde yaşıyordu. Selçuklu ve Osmanlıyla birlikte bütün Güney Doğu ve Doğu Anadolu’ya yayıldılar. Acıyı, mutluluğu ve iktidarı birlikte paylaştılar. (Bu bölgelerde ancak son birkaç yüzyılda Türkmenleri ve başka etnik grupları da Kürtleştirerek çoğunluk oluşturdular.) Bu saptamalar Siyonistlerin BOP projesi kapsamındaki “Büyük Kürdistan” hak iddiaları için ibretliktir.

KÜRTÇENİN ORTAYA ÇIKIŞI

Bayrakdar’a göre MÖ 3. yüzyıla kadar Kürtçe diye bir şey yoktu. Bu dil, daha doğrusu bu diller grubu Turanik-Türkçe dil temeline önce Pehlevice sonra Farsçanın karışmasıyla oluşmaya başladı. Daha sonra Arapça etkisi devreye girdi.

Türkçeden tamamen farklı gösterilen Farsça zaten söz dizimi açısından da öteki dillere değil Türkçeye yakındır:

Men (1) Ahmet (2) hestem (3) = Ben (1) Ahmet (2) im (3)

Eger (1) bevarid (2) men (3) hem (4) miravam (5) = Eğer (1) gidersen (2) ben (3) de (4) gideceğim (5)

Çent (1) lira (2) mihahid? (3) = Kaç (1) lira (2) istiyorsun (3)

Dayimen (1) sörfe mikonem (2) = Daima (1) öksürüyorum (2)

Ta beşehir (1) residid (2) benen (3) habar (4) behedid (5) = Şehre (1) ulaştığında (2) bana (3) haber (4) ver (5)

Men (1) birun (2) nereftem (3) = Ben (1) dışarı (2) çıkmadım (3)

Kürtçenin söz dizimi de sözde Hint-Avrupa dillerine değil Türkçeye benzer:

Vara (1) çay (2) veho (3) = Gel (1) çay (2) iç (3)

Em dı (1) çamure da (2) batbun (3) = Biz (1) çamura (2) battık (3)

Bergir (1) sıwık (1) e (3) = Beygir (1) çevik (2) dir (3)

Wi (1) içılıki (2) ipeke (3) = Bu (1) gömlek (2) ipektir (3)

Gur (1) ji barane (2) bıtırse (3) e kurklı (4) hue ka (5) = Kurt (1) yağmurdan (2) korksa (3) kürk (4) giyerdi (5)

Dıvar (1) bı çamure (2) sıvağ bike (3) = Duvarı (1) çamurla (2) sıva (3)

Boğ (1) kavin-e (2) dıka (3) = Boğa (1) geviş (2) getiriyor (3)

Tu (1) konca (2) sin (3) = Sen (1) nereye (2) gidiyorsun (3)

Dikkatinizi çekmiştir, sözcüklerin yarıdan fazlası Türkçeyle ya aynı ya benzer. St. Petersburg Akademisince yayımlanan 8438 kelimelik Kürtçe Rusça Almanca sözlük üstüne çalışma yapan Dr. Fritz, bunlar içinde Türkçe ve eski Türkmence 3040 sözcük bulur… Onu 2000 sözcük ile Arapça, 1240 ile Zend dili ve ötekiler izler.

Auguste Jaba’nın 1876 tarihli Kürtçe Fransızca sözlüğü 8388 Kürtçe sözcük içerir. Bunun üstüne yapılan bir çalışmada T. Erer bunlardan 3080’inin Türkçe, 2230’unun Farsça, 2000’inin Arapça kaynaklı olduğunu gösterdi.

Hayri Başbuğ Zazacada 490, Kurmancide 295 Göktürk ve Uygur sözcüğü yayımladı. Tuncer Gülensoy Türkçe Zazaca Kurmanci 877 ortak sözcük gösterdi.

Bayrakdar’ın kitabında Kürtler, özellikle Zazalar arasında halen de sürmekte olan kültürel, dinsel birçok Orta Asya motifi, geleneği de sıralanmakta. +++
2-+++ SWADESH ŞAŞMAZ

Morris Swadesh diller arasındaki kök ortaklığını istatistik olarak gösterebilmek için bir sözcük listesi oluşturdu. Bu sözcükler son yüzyıllarda ödünç alınma ihtimali çok düşük, temel, kök, eski sözcüklerden seçildi. 1952 yılından beri geliştirilerek dil biliminde kullanılmakta.

İki ayrı sözlükten yararlanarak Türkçe ve İngilizceyi Zazaca ve Kürtçeyle (Kurmanci) ayrı ayrı ile karşılaştırdım. Yakında yayımlayacağım.

Bulduğum şu: Zazacayla Türkçe arasında kabaca yüzde 30.5, Kurmanci ile Türkçe arasında kabaca yüzde 46.5 uyum var. Yüzde 7-8’lik bir oran iki dil arasındaki ortaklığı kanıtlamaya yetiyor. Zazaca İngilizce uyumu yüzde 18, Kurmanci İngilizce uyumu yüzde 26.

Güya İngilizce ve Kürtçe aynı dil ailesinin, uyduruk Hint Avrupa ailesinin birer üyesi ve Türkçe ise bunların tümüyle dışında! 200 yıldır şişirilen global yalan patladı patlayacak!.. 150 bine yakın canımıza kıyan “Kürt Sorunu”nun da ne kadar tarih, bilim, gerçek sansürüne dayalı siyaseten kasten şişirilen bir sorun olduğunu işte görüyorsunuz.

Prof Dr Mehmet Bayraktar Hocamdır.
Kaan Arslanoğlu
Saygılarımla.

odatv.com/yazarlar/kaan-…
Read 4 tweets
Mar 15
Balık hafızalı topluma hatırlatalım
(Alıntı kaynağı DarkWeb Haber)

AK Parti iktidarında başımızı öne eğdiren olaylar;
1- Habur Rezaleti Image
2- 11 Türk askerinin kafasına ABD askerlerinin çuval geçirilmesi Image
3- IŞİD tarafından 2 askerimizin yakılması Image
Read 47 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(