Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture
Bahtiyar Aydın-Eski Çağ Tarihi Uzmanı Sakalar/İskitler (Gizlenen Kök Atalarımız) kitabının yazarıdır. Atatürkçü, anti-Partizan, 'Türk Milleti'nden yanadır.
29 subscribers
Jan 26 14 tweets 5 min read
Padişah 2. Mahmut döneminde Sarayı teslim alan Süleymaniye li Halid-i Nakşi tarikatı Alevi Bektaşi dergahlarının malına mülküne çöküp, Hacıbektaş Postunda oturan Hamdullah Çelebi'yi idamla yargılayıp, diğer dedeleri köylerinden sürgün etmiş, dedelerin köylerine geri dönme şartı ise Naksiliği kabul etmek olmuştu.
Benzer bir durumu,
"ben Bizans İmparatoru Muhammed'im" diye madalyon bastıran Fatih Sultan Mehmet yapmıştı!
Dün ne yapıldı ise bugün de aynısı yapılmak isteniyor ve üstelik bunu yapanlar yeniden Osmanlı devrine geri dönelim diyenler.! 1-SAKLI TARİH:
Bahtiyar Aydın ve Dr Çiğdem Bayraktar Ör ile
Osmanlı'dan Günümüze Türkçülük neden Yükseliyor?
Ümit Özdağ özelinde İSTİBDAT DÖNEMİ UYGULAMASI GERİ Mİ GELDİ? VE DAHA PEK ÇOK KONU İÇİN YOUBTUBE LİNKİ EKTE

@BayraktarOr ile
@Saka_larr ⏬
Jan 2 6 tweets 5 min read
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.

Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok!
Çünkü ekmeği yapacak UN yok, Buğday yok!

Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir...

Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır...

Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.

Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.

Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır...
Kırım Savaşı sürmektedir...

Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur...

Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip
40 bin tüfek,
2 bin şişhane,
10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.

Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.

Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir, Patlak büyür.

Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.

İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.

Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.

Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.

Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.

Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.

Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.

Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,

Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.

Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı...
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.

Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.

Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi...

Değerli Dostlar,
Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı.

2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.

Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi...

Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.

Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar
çünkü bugünde borç beşyüzü aştı, ödeyecek bir Atatürk daha yok, akıllı olun, halı(devlet) altımızdan kayıyor...Image 1-Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar
Mahfi Eğilmez

1923'de batılı ülkelerin ortalama kişi başına geliri 6000 dolar, Türkiye'nin aynı standartlara göre düzeltilmiş geliri ise 700 dolardı.

Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk yurtdışı borçlanma Padişah Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Tutarı 3,3 Osmanlı altın lirasıydı. Bu borçlanmanın ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için, 1881 yılında, kendi temsilcilerinin yönetiminde, Düyunu Umumiye idaresini kurdurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar Lozan Antlaşmasıyla imparatorluğu oluşturan ülkelere ilgisine göre paylaştırılmıştır.

Lozan Antlaşmasına göre toplam 161.603.833 altın liralık borcun 105.553.623 liralık kısmı yani 1912 öncesi borçların % 62si, 1912 sonrası borçların % 77'si Türkiye'ye kalmıştır. 1928 yılında borçların ödenme takvimini belirlemek üzere Paris'te toplanan borç meclisi toplantıları sonucunda imzalan Paris Sözleşmesiyle Türkiye Cumhuriyetine düşen Osmanlı borçlarının toplamı faizler de dahil olmak üzere 107.528.461 milyon altın lira olarak yeniden belirlenmiş ve ödeme takviminin sonu da 1955 yılı olarak tespit edilmiştir. 

Lozan Antlaşması'na öngörülen serbest ticaret zorunluluğunun da 1929 yılında süresinin dolmasıyla birlikte Türkiye ithalat kısıtlamaları ve devletçi ekonomi politikası izlemeye dönmüştür. Bu dönüşü ithal ikamesi politikası, KİT'lerin kuruluşu, sanayi planları (yani planlı ekonomik kalkınma modeli) ve Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı izlemiştir. 

Türkiye'nin 1929 krizinin yarattığı ortamı da ileri sürerek Osmanlı borçlarının hafifletilmesi, aksi taktirde bu borçların ödenmeyeceği yolundaki başvurusu üzerine borçlar meclisi toplantıları 1930 yılında yeniden başlamış ve borçların miktarı, Türkiye'nin indirim talepleri ve geri ödenme şekli tekrar ele alınmıştır. Üç yıl süren toplantılar sonucunda 1933 yılında imzalanan Paris Sözleşmesiyle Türkiye'nin ödemesi gereken Osmanlı borçları tutarı 8.578.343 altın liraya düşürülmüştür. Böylece Türkiye'nin ödeyeceği Osmanlı borçları yüzde seksen oranında hafifletilmiş oluyordu. 

Osmanlı'dan devralınan 107,5 milyon altın lira tutarındaki toplam borcun yüzde sekseninin silinmiş olması büyük bir diplomatik başarı olarak kabul ediliyor. 

Bu borçların ödenmesi 1954 yılına kadar sürdü. Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmayı 1854 yılında yaptığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. 

Bu şekilde tasfiye edilen borçlar bankaların ve çeşitli kuruluşların ellerindeki tahvillerden doğan alacaklardı dolayısıyla kişilerin ellerindeki tahviller ve tutarları bu anlaşmaların dışında kalıyordu. O nedenle bu tahvillerin ve faizlerinin Osmanlı borcu olarak tek tek ödenmesine 1990'lı yılların sonuna kadar devam edildi.   

Kaynak:
Hayri R. Sevimay, Cumhuriyete Girerken Ekonomi, Osmanlı Son Dönem Ekonomisi, 1995.
Ali Yavuz, Başlangıcından Bugüne Türkiye'nin Borçlanma Serüveni, SDÜ Fen Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, sayı: 20, ss.203 - 226

Gürbüz Arslan, Osmanlı Devletinin Dış Borçları ve Yeniden Yapılandırma Süreci (1930 - 1933), International Journal of History, Vol. 7, Issue 4, December 2015.

mahfiegilmez.com/2011/12/osmanl…Image
Dec 16, 2024 19 tweets 12 min read
İtalyan ve Alman Bilim insanları sonunda Etrüsklerin sırrı çözdüler. Buna göre;
Etrüskler, Genç Neolitik ve Tunç Çağı'nda, yaklaşık MÖ 6000'den MÖ 3500'e kadar Bozkırdan bölgeye göç eden Turanilerdir. Biz deyince ırkçı oluyoruz onlardan okuyun.
greekreporter.com/2024/08/16/dna…

Bugün kullandığımız Latin abc'yi ilk bulanlardır ETRUSK'ler, Etrüskler tarih sahnesinde " Ön Türkler " olarak biliniyor. Latin abc runik tamgalardan ( harf ) geliştirilmiştir..

Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde latin abc'ye geçiş sürecinde Başbuğ M. Kemal ATATÜRK'e neden latin abc diye sorulmuş. O da latin abc'nin öz de TÜRK abc'si olduğunu söylemiş, alfabrmizin adına da yeni Türk Alfabesi demiştir.

#SonDakika #karyağışı Etrüsklerin Sırrı
greekreporter.com/2024/08/16/dna…
Nov 21, 2024 4 tweets 4 min read
Türk; Yavuz Sultan Selim'e göre, eşek idi…

Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…

Türk; Hoca Saadettin Efendi'ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…

Türk; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…

Türk; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…

Türk; Baki'ye göre, kabaydı…

Türk; Hafız Çelebi'ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…

Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…

Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre, hunhar köpekti. Me'lundu…

Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref'e göre, eşsiz bir gaddardı…

Türk; Gelibolulu Mustafa Ali'ye göre, pasaklıydı, çirkindi…

Türk; Taşlıcalı Yahya'ya göre, soyu kuruyasıca idi…

Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet'e göre, hayvandan farkı olmayandı…

Türk; Tokatlı Nuri'ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…

Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre, tiksinti duyulandı…

Türk; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…

Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!

Osmanlı…

– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…

– Araplara, “Kavm-i Necip”..

– Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.

Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
İşte Türk'ün hali; +++ 2-++“İlk ders beni şaşırtmıştı. 

Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler...

Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.

‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:

‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:

‘Biz Türk değil miyiz' deyince de hemen, ‘Estağfurullah' diye karşılık verdiler.

Türklüğü kabul etmiyorlardı.

Halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusu'ydu. Türklük için savaşıyorduk...

Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.

Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.(…)

Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.

Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”

Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976),  öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattı Türkleri…

VATANDAŞLIK BAYRAMI

Falih Rıfkı Atay (1894-1971), 

“Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı:

“Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk', kaba ve yabani demekti.

İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.

‘Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.

Biz padişah kulları idik.

Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…”

Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:

Mustafa Kemal de, Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı.+

Osmanlı münevverlerinin Babıali'de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti; ve Türklere, “İdrâki biidrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)

Oysa…

Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı,

Oysa…

Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti. Bu sebeple…

96 yıl önce…

Tarih: 23 Mayıs 1928.

TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu kabul etti. Böylece…

Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.+

Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…

Bugünlerde…

“Osmanlıcı” geçinen kimi AKP'liler, Ekrem İmamoğlu'nun “Türk” değil, “Rum” olduğunu ima ederek onu aşağılamaya çalışıyor!

Demek ki artık…

“Türk”, Osmanlı'da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.

Zamanın ruhu değişmişti: Türk; uluydu, yüceydi…

Atatürk başarmıştı.

Vatandaşlık Bayramınız kutlu olsun.

Alıntı kaynak:
Soner Yalçın: Rum mu dediniz?  Sözcü Gazetesi
sozcu.com.tr/rum-mu-dediniz…Image
Nov 1, 2024 7 tweets 3 min read
--Amerikalı gazeteci:
Niye değiştirdiniz milletin alfabesini diye soruyor Atatürk'e.
--Atatürk'ün cevabı:
Hayır milletin değil, 10 bin kişinin alfabesini değiştirdim. Doğru alfabeyle de millete de okuma yazmayı öğrettim. 1-Tarih boyunca Türkçe'nin kaydedildiği alfabeler 18 tanedir.
(Dilbilimci Prof Dr Ahmet Buran hocadan alınmıştır) @AhmetBURAN4 Image
Oct 31, 2024 20 tweets 9 min read
MHP Ankara eski il yönetim kurulu üyesi Mehmet Sakarya’nın kaleminden..!!!

BİZ UYUDUK…!?

ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi. Kime mi..!?

T.C. kimliği taşıyan, fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara..!?

Hafızanızla zaman tüneline girin, Yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin! Hafızın şiir okuması ve göstermelik kodese aldırılması… Ahmet Özer ...Image 1- Mağdura bu millet bayılır… ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır…

Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim. Bahçeli ani kararla istifa ettirildi, Hükümet yıktırıldı. İstifa haberi geldiğinde, İl yönetimi toplantıdayız, Dedim ki,

“Herkes intihar edebilir, Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir, yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş, onu da öldürmüştür”Image
Oct 21, 2024 6 tweets 5 min read
Türkiye'de neden hiç kimse;
Saka Torunuyuz, Hun Torunuyuz, Göktürk torunuyuz
Uygur torununuyuz,
Avar, Hazar, Kıpcak torunuyuz demiyor da
sadece Osmanlı torunuyuz diyor?
Yani mesele Türklük ise Sakalar/İskitler, Partlar, Hunlar'dan başla saymaya.
Yok eğer mesele hükümdarlık ise Uygurlar hükümdarlığın
kralı yaptı...

Herkes neden sadece Fatih'in, Selim'in torunu oluyor..??
Neden hiç kimse, Targıtay'ın, Alper Tunga'nın, Tomris Hanin, Kabaç Han'ın, Teoman Han'ın. Mete Han'ın. Atilla'nın. Kürşat'ın. Gültikin'in Bilge Tekin'in Osman Batur'un. Şeyh Şamil'in torunuyum demiyor...
Osmanlı'dan başka devlet mi bilmiyorlar yoksa..??Image 2-Bu Osmanlı torunuyum diyenler arasında İlk Turan İmparatorluğunu bilen var mı? Ya da
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da kurulan ilk Türk devletini bilen var mı..??
Balamir Kağan'ı tanıyan var mı aranızda eyyy Türkçü geçinen Osmanlıcılar..
Yani mesele tarihe sahip çıkmaksa İskitleri, Asya ile, Avrupa Hunları, Ak Hunları, Doğu Anadolu ve İran'da kurulan ve tam 652 sene hüküm süren KaraHunlar Devletini bilen var mı?

Daha geriye gidersek yine Doğu Anadolu bölgesinde 4 bin yıl önceden var olan Ön Türk Devleti Türki Krallığını bileniniz var mı? Hattileri, Turukkuları,
Veya Samsun'daki İskitleri, yine Doğu Roma-Bizanstan 1500 yıl önceki İstanbul'daki Oy Bil devletini, ön Türkçe adı Astan Bulin (Bolig) şehrini, Atatürk neden Konstantinopolis'ten İstanbul'a çevirdiğini biliyor musunuz? ... Beşiktaş Metro kazılarında ortaya çıkan Kurganlar ve altınların sahipleri Rum Yunan Ermeni değil Ön Türklerdir. Kamlık İnancı'nın Atalar Kültü inancı gereği Altınlar , Elbiseler, Giysiler, Kılıç, At veya Eşleriyle birlikte gömülüyordı ve bu inanç sadece eski Türklerde vardı.

Yani Neden sadece Osmanlı..?? Saltanat ile yönetildiği için mi..??
Avarları, Hazarları tanıyan var mı aranızda.??
Hazar Türk devleti bugünkü Rusya'dan daha büyüktü..
Belki adını bile duymadınız.. Niye ille de Osmanlı..
Harfleri Arapçayı Farsçayi anımsatıyor diye mi..??Image
Oct 15, 2024 5 tweets 5 min read
Osmanlı Türk Devleti ise Neden Türklerin Bundan Haberi Yoktur!?

✍🏻 Bahtiyar Aydın

gundemarsivi.com/osmanli-turk-d…Image 1-Osmanlı Türk Devleti ise Neden Türklerin Bundan Haberi Yoktur!?

15 Ekim 2024

Osmanlı Devleti Türk Devleti ise:

1. Neden Osmanlı’da Müslüman Türkler fakir, gayrimüslimler zengindir? Yunan Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: “Batılılar bizi kışkırtana kadar Osmanlı’yı, Ermeniler, biz (Yunanlılar) ve diğer devşirmeler yönetiyordu.”  x.com/Saka_larr/stat… 

2. Neden Anadolu’daki Türkler İstanbul’a (o zamanki adıyla Konstantinopolis) gitmek için bulunduğu şehrin eşrafından, ağasından, beyinden, borcu olmadığına ve geri döneceğine dair iki kefilli muhtesip vizesi istenirken, bu vize Yunandan, Ermeniden, Yahudiden ve diğer gayrimüslimlerden istenmezdi?Image
Aug 20, 2024 11 tweets 7 min read
Jandarma görmesin diye Kuran-ı Kerim’leri tarlalara saklardık...

Atatürk döneminde jandarmalar köy köy gezip kimlerin Kur’an okuduğunu kontrol ediyor ve “Sen misin din dersi veren?” diyerek hocaları alıp götürüyormuş.

Tamamen hayal ürünü olan bu anlatıyı belgelerle çürütelim ve Atatürk döneminde dini kitapların okutulmasından bahsedelim. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

Birazdan belgeleriyle göreceğiniz üzere Atatürk, Kuran-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır. Okullarda din ve Kuran-ı Kerim dersleri okutulmuştur. Başlıyoruz.Image 1⃣- Askere Din Kitabı

26 Mart 1925’te Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Diyanet İşleri Başkanlığından askerlerin İslam dinini öğrenmeleri için kışlaların uygun yerlerine asılmak maksadıyla ayet-i kerime ve hadis-i şerif yazılı levhalar hazırlanıp gönderilmesini ve askerlere okutulmak üzere bir din kitabı hazırlanmasını istemiştir. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki tarafından görmüş olduğunuz Askere Din Dersleri kitabı hazırlanmış ve silah altındaki tüm askerlere okutulmaya başlamıştır.Image
Image
Aug 11, 2024 8 tweets 15 min read
ÖZEL DOSYA-NED
Biraz uzun ama önemli bilgi güçtür

ABD'nin fonlayıp, hedef ülkelerde iç karışıklıkları organize ettirdiği,
Ulusal Demokrasi Vakfına DİKKAT

Ulusal Demokrasi Vakfı (NED), ABD hükümetinin "beyaz eldivenleri" gibi hareket ediyor. Uzun zamandır diğer ülkelerdeki devlet gücünü baltalamak, diğer ülkelerin iç işlerine karışmak, bölünme ve çatışmayı kışkırtmak, kamuoyunu yanıltmak ve ideolojik sızma yapmakla uğraşıyor, hepsi de demokrasiyi teşvik etme bahanesiyle. Sayısız kötü eylemi ciddi zararlara yol açtı ve uluslararası toplumdan güçlü bir kınama aldı. 

Son yıllarda NED taktiklerini değiştirmeye devam etti ve barış, kalkınma ve kazan-kazan iş birliği tarihi eğilimine karşı hareket etmede daha da ileri gitti. Diğer ülkelere yönelik sızma, yıkıcılık ve sabotaj girişimleriyle daha da kötü bir üne kavuştu. NED'in maskesini düşürmek ve tüm ülkeleri gerçek yüzünü görme, onun yıkıcılık ve sabotaj girişimlerine karşı koruma ve mücadele etme, ulusal egemenliklerini, güvenliklerini ve kalkınma çıkarlarını koruma ve dünya barışını ve kalkınmasını ve uluslararası adaleti ve hakkaniyeti savunma ihtiyacı konusunda uyarmak zorunludur.

Ⅰ. NED—ABD hükümetinin “beyaz eldivenleri”

NED, yurtdışında demokrasiye destek sağlayan bir STK olduğunu iddia ediyor. Aslında, dünya çapında yıkıcılık, sızma ve sabotaj yapmada ABD hükümetinin "beyaz eldivenleri" gibi davranıyor.

1. NED, CIA'nın gizli operasyonlarının uygulayıcısıdır. Soğuk Savaş'ın ilk günlerinde CIA, "barışçıl evrimi" ilerletmek için "özel gönüllü örgütler" aracılığıyla Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerdeki muhalif faaliyetleri destekledi. Bu tür faaliyetler 1960'ların ortalarında ve sonlarında ortaya çıktıktan sonra, ABD hükümeti benzer faaliyetler yürütmek için sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapmayı düşünmeye başladı. Dolayısıyla bu tür bir örgüt kurma fikri ortaya çıktı. Amerikalı bir akademisyen olan William Blum'un yazdığı gibi, "Fikir, NED'in CIA'nın onlarca yıldır gizlice yaptığını biraz açıkça yapması ve böylece umarım CIA'nın gizli faaliyetleriyle ilişkilendirilen damgayı ortadan kaldırmasıydı." Ⅰ

2. NED, ABD hükümetinin himayesinde kuruldu. 1981'de göreve geldikten sonra Başkan Ronald Reagan, "Proje Demokrasi"sini yurtdışında tanıtmayı amaçladı ve "yurtdışındaki demokratik hareketleri" açıkça desteklemek için hükümet tarafından finanse edilen ve özel olarak işletilen bir vakıf önerdi. 1983'te kurulan NED'in amaçlarından biri, hem ABD ulusal çıkarlarının geniş endişeleriyle hem de NED tarafından finanse edilen programlarla desteklenen diğer ülkelerdeki demokratik grupların özel gereksinimleriyle tutarlı bir şekilde demokratik gelişimin kurulmasını ve büyümesini teşvik etmektir.

3. NED, ABD hükümeti tarafından finanse edilmektedir. 22 Kasım 1983'te ABD Kongresi, NED'in amaçlarını yineleyen ve kongre ödenekleri, hükümet tarafından mali denetim ve Kongre ve Başkana rapor verme zorunluluğu gibi konuları açıklığa kavuşturan NED Yasasını geçirdi. NED'in kurulduğu 1983 yılında Kongre, NED'e 18 milyon ABD doları sağladı. Son 40 yılı aşkın süredir, kongre ödeneklerinin hacmi genel olarak artmaya devam etti. 'dan alınan verilere göre, NED 2023 mali yılında 315 milyon ABD doları tutarında ödenek aldı. Carnegie Endowment for International Peace'in bir raporunun ortaya koyduğu gibi, "NED'in fonlarının neredeyse tamamı ABD Kongresi'nden geliyor." II  

4. NED programları ABD Dışişleri Bakanlığı ve yurtdışındaki büyükelçiliklerin rehberliğinde yürütülür. NED için yetki veren mevzuatın gerektirdiği gibi, NED dış politika rehberliği almak için program planları konusunda Dışişleri Bakanlığı'na danışmalıdır. USAID'in "ABD Hükümeti Tarafından Finanse Edilen Demokrasi Tanıtım Programları" raporuna göre, NED programatik konularda Dışişleri Bakanlığı, Demokrasi, İnsan Hakları ve Çalışma Bürosu, USIA ve yurtdışındaki ABD büyükelçilikleriyle sürekli olarak istişarelerde bulunmaktadır. 

5. NED, ABD hükümetine çalışmaları hakkında rapor verir ve +++USAspending.govImage 1-+++ hükümet tarafından yapılan denetim ve gözetimi kabul eder. NED Yasası'na göre, NED her yılın 31 Aralık tarihinden geç olmamak üzere önceki mali yıl için Başkana yıllık bir rapor sunacaktır. Rapor, NED'in operasyonlarını, faaliyetlerini ve başarılarını içermelidir. NED'in denetimi, ABD Hükümeti Genel Muhasebe Ofisi tarafından yıllık olarak gerçekleştirilir. Her denetimin bir raporu Kongre'ye sunulacak ve her raporun bir kopyası Başkana sunulacaktır.

6. ABD hükümeti, NED tarafından finanse edilen tüm programlara ilişkin bilgilere erişebilir. NED Yasası'na göre, NED veya yetkili temsilcilerinden herhangi biri, NED aracılığıyla sağlanan yardıma ilişkin alıcının tüm defterlerine, belgelerine, evraklarına ve kayıtlarına erişebilir. ABD Sayıştay Başkanı veya yetkili temsilcilerinden herhangi biri de bunlara erişebilir.

7. NED'in yetkisi ABD hükümeti tarafından onaylanmıştır. Eski bir CIA görevlisi olan Philip Agee, 1995'te bir TV programında, "Günümüzde, sadece CIA'in perde arkasında dolaşıp süreci gizlice manipüle etmeye çalışması yerine, buraya para ve oraya talimatlar ve benzeri şeyler yerleştirmek yerine, artık bir yandaşları var, o da bu Ulusal Demokrasi Vakfı, NED." Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Kim Holmes, "Ulusal Demokrasi Vakfı: Geleceğe Akıllıca Bir Yatırım" başlıklı bir raporda, "NED'i finanse etmek akıllıca bir yatırımdır çünkü dost demokratlara yardım etmek, düşman diktatörlüklere karşı savunmaktan çok daha ucuzdur." diyor. 

II. Diğer ülkelerde devlet gücünü devirmek için renkli devrimleri kışkırtmak

1. İran hükümetini devirmeye teşebbüs. Eylül 2022'de İran'da başörtüsü kurallarına karşı protestolar patlak verdi. Voice of America Farsça Servisi muhabiri Masih Alinejad, kamuoyunu kışkırtmak için doğrulanmamış bilgi ve fotoğraf grupları yayınladı. Lübnanlı bir haber kanalı olan Al Mayadeen'e göre, Masih Alinejad 2015-2022 yılları arasında NED ve diğer bazı Amerikan kurumlarından 628.000 ABD doları fon aldı. Iran Daily,  İran Devrim Muhafızları'ndan alınan bir belgeye atıfta bulunarak, NED'in başörtüsü protestoları sırasında Masih Alinejad ile olan bağlarını kullanarak İran'ın içişlerine müdahale ettiğini söyledi. Bu arada NED, İran İnsan Hakları Merkezi'ni (CHRI) ve İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı'nı (HRANA) sahte haber üretmelerinde destekledi ve muhaliflerin karalama kampanyaları düzenlemek için hükümet karşıtı örgütler ve medya kuruluşlarıyla çalışmasını destekledi. NED, İran'da insan hakları hareketi aracılığıyla bir rejim değişikliği çağrısında bulunmak için Journal of Democracy'de düzenli olarak yorumlar yayınladı . NED, İran medyası tarafından "Demokrasi İçin Ulusal Düşman" ve "NED Truva Atı" olarak adlandırılıyor, İran'da düzeni bozuyor ve huzursuzluk yaratıyor.

2. Arap ülkelerine sızmak için çeşitli taktikler kullanmak. Arap Baharı'nın başlangıcından bu yana NED, renkli devrimleri kışkırtmak amacıyla sosyal medya platformlarını kapsamlı bir şekilde kullandı ve multimedya içerik yayınlamak ve çevrimiçi eğitim sağlamak için STK'lara fon sağladı. NED ayrıca bölgede demokratik geçiş için bir yetenek rezerv programı yürüttü, sürgündeki "demokrasi destekçilerine", "insan hakları aktivistlerine" ve "muhaliflere" yardım etmek için STK'lara fon sağladı, yerel sendikaları kapasite oluşturmayı güçlendirmeye teşvik etti ve çeşitli ülkelerde "anayasal reformlar" planlamak için akademisyenleri ve aktivistleri destekledi.

3. Ukrayna'nın "renkli devriminde" rol oynamak. 2004 Turuncu Devrimi sırasında, NED Ukrayna muhalefetine 65 milyon ABD doları sağladı. 2007 ile 2015 yılları arasında, NED Ukrayna STK'larını desteklemek ve "sivil katılımı" teşvik etmek için 30 milyon ABD dolarından fazla ayırdı. 2013-2014 Euromaidan sırasında, NED kışkırtıcı bilgileri yaymak için Kitle İletişim Enstitüsü'nü finanse etti. NED ayrıca dezenformasyon yaymak, Ukrayna'daki etnik gerginlikleri artırmak ve doğu Ukrayna'da etnik düşmanlığı kışkırtmak için +++
Jul 11, 2024 4 tweets 10 min read
1501 yılından itibaren, Anadolu’dan giden Türkmenler, İran’da Safevi Devleti’ni kurdular.
Bu devleti daha 15 yaşında kuran Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazıp deyişler söylüyordu. O, bugün bile Anadolu Alevileri için çok kutsal bir kişiliktir. Cem törenlerinde Hatayi’nin üç nefesi okunmazsa tören yürütülemez.

Şah İsmail, İran’daki devleti, Anadolu’da bulunan şu Türkmen boylarının yardımı ile kurmuştur: Ustaclu, Şamlu, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur, Eymir, Halep Türkmenleri, Rumlu, Çepni, Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Karadağlu, Çapanlı, Turgutlu, Karamanlı, Dulkadırlı, İspirli, Hınıslı, Tokaçlı, Varsaklar…

Bu aşiretlerin büyük bölümü Alevi idi.
➡️➡️➡️(Bu konudaki ayrıntılar için Bakın: Prof. Faruk Sümer; Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayını).

1514 yılında Çaldıran Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile İran’daki Türk Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail kapıştılar. Savaşı; Osmanlı kesimi kazandı.
Bu çatışmada Anadolu’daki göçebe Türkmenler (Alevi Türkmenler), Şah İsmail’in yanında yer almışlardı.

Kürt aşiretleri ise Osmanlı Devleti’nin tarafında kılıç sallamışlardı. Kürtlerin bu yardımı yüzünden Yavuz Sultan Selim, İdrisi Bitlisiyi Diyarbakır Kadıaskeri yaparak (1517-1520) Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu aşiret reislerine taksim etti. Yavuz ve İdrisi Bitlisi, İran'dan sünnileşmek şartıyla getirttiği Kürt aşiretlerine büyük imtiyazlar verdi.
Akkoyunlu Türkmenlerin topraklarına el koyuldu, sünnileşmek şartıyla İrandan getirilen Kürtler, Araplar ve Acemlere verildi. Gelen Kürt beyleri artık bulundukları şehrin hâkimi olacaklar; bu mülkiyet hakkı babadan oğula kalacak ve dışarıdan kimse onlara karışamayacaktı .

Fakat Yavuz Sultan Selim’in bir isteği vardı: Kürt aşiretleri Şah İsmail adlı Kızılbaş’a (Şii Türkmenlere Kızılbaş diyorlardı) yardım eden bu Türk aşiretlerin hakkından gelecekler; onlara aman vermeyeceklerdi .

Bugün Alevi Kürt denilen aşiretlerin büyük bölümünü işte bu Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretlerinin ezdiği Alevi Türk aşiretleri oluşturmaktadır .
Örneğin, Prof Yusuf Halaçoğlu'na göre Türkiye'nin 1/7 si olan Afşarların Doğu’da kalan bir kolu zaman içinde Kürtleşmiştir. Hatta bir kısmı da Ermenileşti. Çünkü onların da askerlik ve vergi imtiyazı vardı.
Afşarlar Türk, Fars ve Arap kaynaklarında geçen ve padişah çıkartan çok büyük bir Türk boyudur. Afşarların bu özelliğini öğrenmek isteyenler
➡️➡️➡️Prof. Faruk Sümer’in
“OĞUZLAR (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanlar” isimli kitaba bakabilirler.

Hülya Avşar, ailesi Afşar boyundan ise, kesinlikle Türk’tür. Ailesinde Kürtçe konuşuluyor olması, sözünü ettiğimiz bu tarihsel değişimin ürünüdür.

Diğer bir örnek de Beğdili (Beydili: Badıllı) aşiretidir. Alevi olan bu aşiret de Oğuz boylarından birisidir. Bu aşiretin Balaban Kolu tarihsel kayıtlarda 100 aile olarak yer almaktadır. İşte bu Balabanlı kolundan olan ve DTP’den milletvekili seçilen Sabahat Tuncel de bugün kendisini Kürt sanmaktadır. Kürt Alevisi denilen bu insanlar aslında Türk Alevisidir.

Bugün Doğu Anadolu’daki kolları Kürtleşmiş olan Iğdır, Bayat, Eyva (Yıva) gibi boylar da hakiki Türk topluluklarıdır .

Bugün Kürt sayılan Şikak aşireti, Kürt tarihi Şerefnâme’de, Türk aşireti gösterilmiştir. Bu aşiretin sol kolunu oluşturan ve Hakkâri yöresinde bulunan Ertuşîler de Türk’tür. Ertuşlu demek olan bu isim; İrtişli anlamına gelir. İrtiş, Türklerin anayurdundaki ırmaklardan birisidir.

Günümüzde Tunceli yöresinde yaşayan Aleviler ise Türkler’in Hun kolundandır. Tunceli halkı ile Bitlisli İdrisinin getirttiği Kürtler arasında ne dil, ne kültür ne tarih bağı vardır.

Ünlü Türkmen boylarından Karakeçili aşiretinin Batı’daki kolu Türkçe konuşurken Urfa bölgesindekiler Kürtçe konuşmaktadırlar.

Küresinliler Samsun bölgesinden Van civarına yerleştirilmiş Türkler olmalarına karşın zamanla dillerini yitirmişlerdir.
Kürt kökenliler ile sonradan Kürtleşenler arasında bir statü farkı bile oluşmuş idi. (1)

(Devamını da oku)Image (2)- +++Van çevresindeki Kürt aşiret reislerinden Kinyas Kartal, Kürtleşmiş Türkler ile ilişki kurmadıklarını, onlara kız vermediklerini dile getirmiştir. ➡️➡️➡️(Bakınız: Macit Gürbüz; Kürtleşen Türkler, s. 149).

Örneğin, Türkan adı Türkler anlamına gelen aşiret bile Kürtleşmiş bulunuyor. Kürdili oymağının da Barak Türkmenlerine bağlı olduğu biliniyor. Öz Türk boyu olduğu adından bile anlaşılan Döğer aşireti de Urfa bölgesinde Kürtleşmiştir.

Ayrıca Gaziantep ve Kilis dolaylarında Musabeyli, İlbeyli, Okçu İzzeddin boyları; Şanlıurfa’da Torunlar; Sincar Dağı çevresindeki Saçlılar; Sekiz Büklüler, Amik Ovası’ndaki Kırıklar ve hatta Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi büyük Türk boyları bugün Kürtleşmiş durumdadır.

Sivas yöresinde Koçgiri diye bilinen büyük aşiret de bâzılarınca Kürt sayılıyor. Gel gör ki dünya çapında bir otorite olan Türkiyatçı İrene Melikoff bu bölgede yaptığı araştırmada bunların Türk kimliğini net biçimde tespit etmiştir.

Ermeni halkı, milâttan öncesinden beri Kuzeydoğu Anadolu ile Kafkas hattında yaşamaktadır. En eski Hristiyanlardan biri Ermeni halkıdır ve bunlar dinlerini asla terk etmemişlerdir. Türkler bölgeyi ele geçirdikten sonra Ermenilerle dost olarak yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, Türkmenleri topluca katlederken; Ermenileri “Millet-i Sâdıka (Sâdık Millet)” ilan etmiş, devletin yönetim katında bunlara her türlü olanağı tanımıştır. Meşhur 1915 sürgünü; Ermenilerin devlet içinde olay çıkarmaması için yapılmıştır. Zaten İstanbul'da sefa süren 100 binin üzerindeki Ermeni tehcirden muaf tutulmuştur ve hatta Anadolu'da bulunan akrabasını da İstanbul'a getirmişlerdi.

Doğu'da çok az sayıda Ermeni ise Kürt ve Alevi aşiretler içinde saklanmıştır. Bunların sayısı da 40 bin kadar olduğunu Kürtleşen Ermeniler kitabından öğreniyoruz.
Yani tehcirden kaçanlar, kendilerini gizleyenler, oldukça sınırlı sayıdadır. Kalan Ermeniler, devletin ve halkın bilgisi dâhilinde kalan ailelerdir. Bunları Alevilerin içine gizlenmiş olarak göstermek tarihi çarpıtmaktır.

Kürtler ise tarihte, adı çok az geçen Turani bir kavimdir.
M.Ö. Dönemdeki tarihçiler Kürtlere için Turanidir demişlerdi, Mısırlılar Turani bir ırk demişlerdi, Herodot, Turani bir ırk demişti. Ve yine Anabiritanica Ansiklopedisi 1916 yılına kadar "Kürtler Turanidir" diye yazmıştır. Bu tarihten sonra aniden kaldırdılar!
Günümüzde dünya çapında tarihçiler, arkeologlar, dil bilimciler, nümismatikçiler de Kürtler Turanidir diyorlar. İngiliz Rawlinson'dan FRANSIZ Oppert'e kadar hepsi Kürtler Turanidir diyorlar.
➡️➡️➡️konuya dair Prof dr Mehmet Bayrakdar/ Yeditepe Ünv Öğr üyesi / Medler ve Türkler kitabında geniş referanslı analizi bulacaksınız.

Tarihi realitenin ışığında günümüzde Kafkasya coğrafyasında ve ön Asya'da yüzbinlerce Kürt yaşamakta ve ağırlıkla kurmanc lehçesi ile ülkenin hakim dilini birlikte kullanmaktadırlar.

M.Ö 1000 yıllarında Ukrayna'nın Batı'sında Dinyester Irmağının kuzeyinde Ternopil şehrinde bir Kürt beyliğinin yaşadığını Ukraynalı araştırmacı E. Albay Valeri Stesyuk ortaya koymuştu. ➡️➡️➡️(Prof Anıl Çeçen hocanın Türkiye'nin B PLANI kitabında geniş analizi var)

Ve yine: bugün Azerbaycan'dan Rusya'ya, Ukrayna'dan Kazakistan'a, Tacikistan'dan Kırgızistana, Türkmenistan'a kadar her ülkede onbinlerce Kürt yaşamaktadır. Azerbaycan'a gidenler bilir, Kelceber, Kubatlı, Laçin, Gence şehirlerinde azda olsa Kürtler var , yine Kazakistan'ın Çimkent bölgesinden, Tacikistan'ın Dangara eyaleti ve Klobi gibi şehirlerinde de Kürtler halen yaşamaktadır.
Hala ülkemizde kız alıp verme ile çok büyük ölçekte bir akrabalık bağı kurulmuştur.
Tüm bunlardan kültürel farklılaşma olsa da Kürtlerin de bir Türk boyu olduğu ortaya çıkıyor.
Nitekim Macar Prof Németh Gyula'ya göre; Macaristan'ın kuruluşunda yer alan 7 Türk boyundan birinin adı Kürttür. Bunlar Mezopotamya'dan değil Ortaasya'dan Türkistan'dan Orta Avrupa'ya gitmişlerdi.
Bu boyların isimleri ise şunlardır:
"Kabar, Kürt, Gyarmat, Taryan, Yene, Ker ve Keszi" +++Image
Jun 29, 2024 6 tweets 5 min read
TUNUS
1- Halkı % 100 müslümandır.
2- Cumhurbaşkanını halk, başbakanı parlamento seçiyor.
3- Nüfusu 9 milyon. Ülkede 35 üniversite, 80 kolej var. Her branşta eğitim veriyorlar. İlkokul'dan doktoraya kadar tüm eğitim ücretsiz.
4-Aile planlaması yasası, 1956'da hazırlanmış. Bu yasa gereğince her aile 3'ten fazla çocuk yapamıyor.
5- Resmi nikah, tek geçerli aile sistemi. İmam nikâhlı ikinci eş yasalarla yasaklanmış.
6- Ülke, çevre değerlerini kabul ettiğinden her yer tertemiz. Çünkü çevreyi kirletenler hapis cezası ile cezalandırılıyor.
7- 800 gr ekmeğin fiyatı 30 kuruş, Bir kg dana bifteği 13 TL.
8- Bu ziraat ülkesinin ihracat malları zeytinyağı, tahıllar, portakal, limon, ton balığı.
9- İthalat çok yüksek vergilere tabi.
10- Türban, resmi daireler ve eğitim kurumlarında yasak, ancak sosyal yaşamda serbest.
11- Yılda bir kez ağaç festivali düzenleniyor. Festival sırasında herkes bir ağaç dikiyor.
12- Yılda bir kez dağa tırmanma festivali düzenleniyor. Her ülkeden bu ülkedeki boynuz dağına tırmanmak için turistler akın ediyor.
13- Ülkede 60 milyon zeytin, 3.5 milyon portakal ve 800 bin adet limon ağacı var.
14- Din ve devlet işleri tamamen birbirinden ayrı. Tam bir laiklik abidesi.
15- Başkentin ana caddesinde, kocaman bir posterde, bir kadın polisin, 3 çocuklu bir hanımı trafikte yönlendirişi resmedilmiş.
16- Bu posterin altında şöyle yazıyor: ''Ülkemizdeki iş kadınları, sokak düzenimizi sağlamakta baş etkendir."
17- Her öğrencinin birinci lisanı Arapça, ikinci lisanı Fransızca. Bunun haricinde, isteyenlere 5 yıl İngilizce eğitimi veriliyor.
18- Ülkenin dış borç gibi bir derdi yok.
19- Her taraf çiçek, çimen ve ağaçlarla süslenmiş. Bunları koparan, yolan, sertifikasız ağaç kesen herkese hapis cezası veriliyor.
20-Kedi, köpek çok sevilir, sahiplenme çok yüksektir.
21- Bir şoförün aylığı 400 dolar. Bunun dörtte ya da beşte birini kiraya veriyor. Kalanı ile kimseye muhtaç olmadan yaşayabiliyor ve para biriktirebiliyor.
22- Emeklilik yaşı 60 olarak belirlenmiş. Her vatandaş vergisini vermekle gurur duyuyor.
23- 50-60 bin kişilik üstü kapalı futbol stadyumları var.
24-Devlette yolsuzluk bilinmez, halk eğitimli ve dürüsttür.
25- İthalattan çok, yerli üretime önem veriliyor.
26- Kentlerdeki duvarlarda, sanatçıların yaptığı, bizde bazı çevrelerin ''müstehcen'' bulma ihtimali olan kadın resimleri yer alıyor.
27- Art deko tarzı süslü mimariyi yansıtan eski binalar çok iyi korunmuş durumda.
28- Halk sürekli çalışıyor ve üretiyor. Lüks ve ihtiras peşinde olan yok. Kazanç ''eşitlikçi'' bir biçimde paylaşılıyor. Bu, yaşamlarından belli oluyor.
29- Bu ülkede ezan okunurken mutlaka durup dinlersiniz. Zira hiçbir minarede sonuna kadar açılmış, yarısı da patlak hoparlörler yoktur. Müezzin şerefeye kadar zahmet edip çıkar ve oradan okur. Ve gerçekten çok güzel okur, herkes de onu dinler.
30-Kadınlar yasalar önünde gerçekten birinci sınıf vatandaştır. Mirasta kız çocukları daha önde tutulur. Kadın istemediği sürece boşanmak çok zordur. Veee en çarpıcı fark da şudur:
Bir kadına arabanızla çarpıp yaralarsanız, alacağınız ceza, erkeği yaraladığınız zaman alacağınız cezadan yaklaşık
%50 daha fazladır.
31-Çöldeki bedevi bile ana dili gibi bir yabancı dil konuşur.
32-Kanun ve kurallara uyulur. Çölde LandRover'la turistleri safariye götüren şoför, dümdüz ve kaymak gibi bir asfalt yolda günlerce, saatte 60 km. hızın üstüne çıkmayarak beni deli etmişti.
33- Ne tarihi dokuları, ne de cennet gibi bir doğaları var. Aslında, yılan, akrep ve çölden başka hiçbir şeyleri yok. Ama Şubat'ta da Mayıs'ta da, Eylül'de de, Kasım'da da, her taraf turistle doludur.
34-Zeytin ağacı ve zeytin üretimi neredeyse bizim kadardır.

Hani Müslüman ülkelerden örnek aranıyor ya?
Türkiye, Mısır falan deniyor ya?
Neden kimsenin aklına "TUNUS" gelmiyor.
O Tunus'un efsanevi kurucu lideri Burgiba tam bir ATATÜRK hayranı ve ülkeyi şekillendirirken, birebir ATATÜRK’ÜN fikirlerini esas aldığını defalarca beyan ettiğini biliyor muydunuz?

+++
indyturk.com/node/474506/t%…
serbestiyet.com/gunun-yazilari…Image Bizimkiler, Mısır'ı (İhvanı, yobaz Müslüman kardeşleri örnek alacaklarına) Maliki mezhebinden ve tamamen seküler Tunus'u örnek alsınlar.
İlk fırsatta gidip göreceğim ülkelerden biri.


Image
Image
Image
Image
Jun 25, 2024 4 tweets 2 min read
"Bu topraklarda binlerce yıldır Kürtler yaşıyor, Türkler Orta Asya'dan gelen işgalciler, Med Devleti Kürtlerin atasıdır" diyen Kürtçülere okutunuz...
Kitabın adı; ALEXIAD.
Alexiad, Anadolu tarihini öğrenmek isteyen her bireyin sahip olup okuması gereken bir kitaptır ve Anadolu tarihi açısından son derece önemli bir eserdir.
Alexiad, Bizans İmparatoru Alexios Komnenos un kızı Anna Komnena tarafından yazılmış, 11 ve 12. Yüzyıllardaki Anadolu Tarihini konu alan bir eserdir.
Lakin, eserde kendilerini Anadolu'nun gerçek sahibi olduklarını zanneden Kürtlerden, Kürt halkından hiç bahsetmez.
Bakınız bu çok önemli bir husus. Zira Alexiad'da Bizanslılardan, Araplardan, Türklerden, Farslardan, Gürcülerden, Ermenilerden bahsedilir.
Hatta Peçenekler, Uzlar, Kumanlar'dan bahsedilir. (yani Türkler ayrıntılı olarak aktarılır).
Galatlı Keltler'den dahi bahsedilir.
Ama Kürtlerden bahsedilmez
Yoksa Anadolu'da Kürtler yok muydu? Hani 5000 yıllık Kürt Tarihi(!) nerede? Medlerin, Asurluların akrabası ve ardılı(!) olan Kürtler, döneminin en muteber tarihçisi Anna Komnena'nın hiç dikkatini çekmemiş nedense?
Yoksa tarihçi prenses Anna Komnena bir faşist(!) miydi?
Ya da Kurtler zaten Türk ırkının bir kolu muydu?
Bunun başka bir izahı olamaz(!).
Atilla DemircioğluImage Atilla bey haklıdır zira Med yazıtlarını okuyup, bu yazıt Macarca Fince dil grubundan sondan eklemeli Sakaca iskitçe Türkçe'dir diyen Fransız dilbilimci J. Oppert idi.
Jun 23, 2024 10 tweets 14 min read
EKONOMİ BAKANI MEHMET ŞİMŞEK HANGİ DEVLET ADINA ÇALIŞIYOR??

İngiliz Exeter(1) Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan, 1993-1997 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçiliği'nde CIA ajanı personele danışmanlık görevinde bulunan, 2000-2007 yılları arasında yönettiği para çantası değeri 1,6 trilyon Dolar olan Merrill Lynch(2) şirketinin Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika Bölge Sorumlusu iken 2001 krizinin çıkması için 10 Milyar Dolar sıcak paranın Türkiye'yi bir gecede terk etmesi işlemini yürüten, İngiliz(3) ve maalesef Türk yurttaşı da olan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ivedilikle istifa etmeli, Türk yurttaşlığından çıkarılmalı ve sınır dışı edilmelidir.+++

E. Binbaşı merhum Erol Bilbilik'in 14 yıl önceki programının tamamı linkte
1- 🚩Değerli Dostlarımız,🚩

Sayın Zahide Ertaş'ın gönderdiği, rahmetli dostum *Erol Bilbilik'in* Mehmet Şimşek'in kimliği ve geçmişte ülkemizin Londra bankerleri tarafından soyulması konusundaki hizmetlerini açıkladığı, müthiş bilgi dolu yazısı en geniş şekilde yayılmalıdır.

İletmeniz için teşekkür ediyorum.

Saygılarımla,
Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri

MEHMET ŞİMŞEK İSTİFA ETMELİ, SINIRDIŞI EDİLMELİ...

NEDEN Mİ..?

OKUYUNUZ..!

*14.4.2008 - Mehmet Şimşek Sınırdışı Edilmelidir!*

İngiliz Exeter(1) Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan, 1993-1997 yılları arasında ABD Ankara Büyükelçiliği'nde CIA ajanı personele danışmanlık görevinde bulunan, 2000-2007 yılları arasında yönettiği para çantası değeri 1,6 trilyon Dolar olan Merrill Lynch(2) şirketinin Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika Bölge Sorumlusu iken 2001 krizinin çıkması için 10 Milyar Dolar sıcak paranın Türkiye'yi bir gecede terk etmesi işlemini yürüten, İngiliz(3) ve maalesef Türk yurttaşı olan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ivedilikle istifa etmeli, Türk yurttaşlığından çıkarılmalı ve sınır dışı edilmelidir.

Türk halkının tarifsiz acılar çekmesine, yüzbinlerce yurttaşın bir gecede işsiz kalmasına, bir gecede yarı yarıya yoksullaşmamıza neden olan bu kişi, sınır dışı edilene kadar savaşımı sürdürmek Türk gençliğinin birinci görevidir.
Erol Bilbilik'in durumu tüm açıklığıyla gözler önüne seren yazısı okunmalı, Bu yazı Bilgisayar’a aktarılmalı, e-posta zincirleriyle herkes bilgilendirilmeli,

İmza kampanyaları yapılmalı,

Yürüyüş ve eylemler yapılmalı,

Türk halkından bu ihaneti bilmeyen kalmamalı,

Mehmet Şimşek yurttaşlıktan çıkarılıp sınırdışı edilene dek eyleme devam edilmelidir.
Tekrar ediyorum, bu görev Türk Gençliği'nin sadece öncelikli değil, birinci görevidir.

(1) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu okulda yüksek lisans yapmıştır. Okul gelişmekte olan ülkelere ılımlı muhafazakâr yöneticiler yetiştirmesi ve İngiliz Haber alma Teşkilatı tarafından kontrol edilmesiyle tanınır.

(2) adresinde kendi kaleminden doğrulanabilir.

(3) İngiliz yurttaşı olmak için Kraliçe'ye sadakatle bağlı kalınacağına yemin etmek gerekmektedir.

***

*Mehmet Şimşek’in Bakanlığı Kabul Edilemez*

Mehmet Şimşek; 1 Ocak 1967’de, Batman iline bağlı Ercüş İlçesi’nin Arıca Köyü’nde doğdu. Ercüş Lisesi mezunu. 20 Ocak 1990’da, ABD uyruklu Annalise Granwald ile evlendi. Granwald, 1971’de ABD Wisconsin Eyaleti’nde doğmuş. Finans eğitimi almış. Şikago’da bir buçuk yıl kadar finansal analistlik yapmış.

Şimşek, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi SBF’de yaptı, İktisat Bölümü’nü 1983’te en yüksek ikinci ortalamayla bitirdi. Etibank bursuyla gittiği İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde Finans ve Ekonomi dallarında yüksek lisans (mastır) yaptı.

1993’te Türkiye’ye döndü ve Etibank’ta işe başladı. Kısa süre sonra ABD Büyükelçiliği’nde Türkiye ekonomisi üzerine analizler yapılan bölümde ekonomi danışmanlığına başladı. Bu göreve binlerce kişi arasından seçilerek geldi ve 1997 yılına kadar 4 yıl süreyle çalıştı. Nisan 1997’de ABD’den oturma izni alarak New York’a yerleşti. UBS Bank’ın Hisse Senetleri Analiz Kısmında çalıştı.

Bu işten ayrılan Şimşek, 1998 başında İstanbul’a döndü ve Bender ve Deutsche Menkul Değerler Şirketi’nde 2 yıl kadar çalıştı. 2000 yılı başında Merrill Lynch’ten gelen teklifi kabul ederek Londra’ya yerleşti. Sorumluluk alanları Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail’i kapsayan Akdeniz bölgesi ve 2001 yılı ortasından itibaren eklenen Rusya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti olmak üzere, uluslararası Merrill Lynch yatırım şirketinin makro analizler yapan bölümünde çalışmaya başladı. 2005’te Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgeleri Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölümü Başkanlığı’na getirildi. +++mehmetsimsek.gen.tr
Jun 14, 2024 4 tweets 5 min read
Truva Atı Bahçeli / Zahide UÇAR

Bahçeli’nin tutumuna hala şaşıranlara çok şaşırıyorum. Nedenlerine gelince;

Kendisini “Arka Bahçeli” olarak tanımladığım bu şahsın karnesine bir bakalım:

1.  Cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan Gül’ü aday yapmayacak, o günün koşullarında daha kabul edilebilir bir aday gösterecekti. Bahçeli sahneye çıktı. Erdoğan’ı Gül’ü aday yapmaya mecbur bıraktı. Partilileri de; “-Gül seçilirse, Erdoğan-Gül çatışması çıkar. Parti bölünür. O nedenle Gül’ün adaylığını destekliyoruz” diye kandırdı.

2.  F-CİA kumpaslarını meşrulaştırarak, Ergenekon-Balyoz- Casusluk ve türevi kumpasları;

“Yargıya saygılıyız” korosuna katılarak destekledi. Partililerin kumpasla esir alınanlara destek vermesini engelledi. AKP bile kumpası itiraf etti. Bahçeli utanmadan; “darbeciler temizlensin” demeye devam etti. Kendi partisinin vekili olan Engin Alan ve ailesi bu ihanete isyan etti.

3.  Erdoğan hastalandı. Bahçeli geçmiş olsun demenin çok ötesinde; “Erdoğan’a bir şey olursa ülkede kaos çıkar” dedi. Biz bir muhalefet liderinin, iktidar partisi liderine bir şey olursa bu ülkeyi yönetemeyiz açıklamasını Cumhuriyet tarihinde ilk defa duyduk. O açıklama aslında Bahçeli’nin siyaseten görevli olduğunun açık itirafıydı.

4.  Bahçeli Cumhuriyet düşmanı, İngiliz istihbaratı okulundan mezun olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığına aday gösterdi.

5.  Bahçeli, seçimlerin sonucu alınır alınmaz; “yeniden seçim” diyerek AKP’ye yol gösterdi. AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağladı.

6.  Meclis başkanlığı seçiminde, bir Cumhuriyet düşmanının meclis başkanı olmasını sağladı. CHP’nin tekliflerine kapıyı kapadı. MHP’nin adayını destekleyelim teklifini bile reddetti. AKP’nin elini rahatlattı.

7.  AKP’ye karda zincir, yağmurda şemsiye, fırtınada paravan oldu. İktidara talip olmayarak muhafazakar seçmeni çaresiz bıraktı. Daha doğrusu, seçmeni AKP’nin kucağına iteledi.

Oysa AKP’nin tek alternatifi MHP idi. Muhafazakar seçmen CHP’ye oy vermez. Bu bilinen bir durumdur. AKP siyasetinden bıkan seçmenin tek gideceği adres MHP’dir. MHP gerçek bir muhalefet olsaydı birinci parti olma şansı bile vardı. Bahçeli MHP’yi bitirme görevini almış olmalı ki, kimsenin yapamayacağı bir yöntemle, MHP’yi bitiriyor.

Yeni misyonu da AKP ile birlik olup, adı kalan Türkiye Cumhuriyeti Devletini, “İmam darbesiyle” Ortadoğu karanlığına gömmektir.

Soğuk savaş döneminde Amerikan milliyetçiliği desteklendi. MHP Türkçülükten Türk İslam sentezine evrildi. Türklük bir ırk bilincidir. Din ise sadece bir millete ait olmayıp, evrensel niteliği olan bir inanç sistemidir. İkisini bir araya getirmek Türk milletine yapılan büyük bir Amerikan oyunudur. İnanan insanların din üzerinden tuzağa düşürülmesidir. Dinin karşısına veya yanına başka simgeleri koyarsanız, o simgenin silinmesi kaçınılmazdır. O nedenle de din ile Türklük aynı torbaya atılarak, Türklük şuurunun eritilmesi hedeflenmiştir. Eritemediklerini eritme görevini de ARKA Bahçeli üstlenmiştir. Türk İslam sentezi ,“ılımlı İslam’ın” bir başka versiyonudur. Bütün Türklerin ortak simgesi olan bozkurt yerini üç hilal aldı. “Tanrı dağı kadar Türk” sözünün yerini; Hizbullah, El Kaide, Milli Görüşçüler ve şimdilerde İŞİD terör örgütünün bile kullandığı bir slogan aldı. Neydi o slogan?

“Kanım aksa da zafer İslam’ın”…

Yalnız her üretimin defolu ürünleri de vardır. MHP ABD milliyetçiliğine, ılımlı İslam’a evrilirken, milli refleksleri yüksek olan, Türklük şuuruna sahip bir kesimin doğmasına da engel olamadı. Bu kesim Türk Devletleri ile ilişkiye geçiyor, ekonomik, kültürel alanda bir birlikteliği savunuyordu.

Küreselleşme Baronları, ulusalcılık ve milliyetçiliği hedef alırken, mikro milliyetçiliği kaşıyarak, ulus devletleri hedef alıyordu. Türkiye’de Türk Milliyetçiliği ve ulusalcılığın hedef alınmasının nedeni, devleti din ve mikro milliyetçilik üzerinden parçalarken, direniş merkezlerini de yok etmektir. Bahçeli küresel çetenin hedefi olan Türk milliyetçiliğini tasfiye etmekle görevli bir Truva atıdır. (1)Image 2-+++ Gerçek milliyetçiler, Türklük şuuruna sahip olanlar, bu alçak oyunu bozmakla yükümlüdür.

Sizlere 21.09.2006 yılında yazdığım bir yazıyı sunuyorum. Bahçeli daha o günlerde parti simgelerini AKP’ye teslim etmişti. İşte o yazım:
guncelmeydan.com/pano/truva-ati…
Image
Jun 14, 2024 7 tweets 4 min read
GİRİŞ:
İngiliz-Arap işbirliğiyle, 1. Dünya Savaşı'nın tam ortasında Arapların Osmanlı ordusunu türlü çeşitli hilelerle, işkencelerle çölde yok etmesi, hatta Hastanelerdeki yaralı Türk askerlerinin bile diri-diri karnının yarılması sonrası yaşanan büyük vahşetten kahrolan bütün Osmanlı subayları Araplardan nefret etmiştir. İşte bu yüzden "ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü" denilmiştir.
İşte bu yüzden,
"Türk çocuğu artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir." demişti Kut'lu Bilge, Mustafa Kemal Atatürk
________________________________
ÖZET:
Tarih ders kitaplarımız
Anadolu'daki binlerce yıldır varolan, Kuganlarıyla, Taş Babalarıyla, Balballarıyla, Kaya Resim ve Yazıtlarıyla, Tümülüsleriyle var olan, Ön Türkleri anlatılmadığı gibi... Emevilerin, özellikle Kuteybe Bin Müslim'in Türk katliamlarını da anlatılmaz.. .
Özellikle 670 ile 740 arasındaki Türk-Arap savaşları sansürlüdür! ...
Ama Mengü Han'ın emriyle Hülagü Han'ın ordusu 1258 yılında Bağdat'ı ve Abbasileri ezmesi Halife el-Müstasım'ı atlara çiğnetip öldürtmesi hep anlatılır. ...

"Sözde din kardeşlerimiz Araplar" tarafından 670-740 yılları arasındaki 70 yılda yapılan Türk katliamları "Türkistan Fetihleri" diye sunulmaktadır! Maalesef bizim yazarlarda Araplardan aynen alarak, "Emevilerin Türkistan Fetihleri" diye konuyu pazarlamaktadır! (Örneğin: İslam Ansiklopedisi).

O dönem kendi içinde iç kavga yaşayan Türk Kağanlıkları,
Türkişler, Uygurlar ve Kırgızlar, Araplara karşı birlik olmak yerine Arapların işini kolaylastırdıkları için (detay ekte), o dönem Araplar tarafından:

1. 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir.

2. 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.

3. Şehirler yağmalanmış, "ganimet" diye halkın her şeyi talan edilmiştir.

4. Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yağmalanmış, çalınmıştır.

5. Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan Talkan Katliamı'nda 40.000 Türk'ün kafası kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.

6. Aynı şekilde Curcan Katliamı'nda da en az 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkırmızı olup cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.

7. Teslim olan Oğuzların tamamı bağırsakları deşilerek katledilmiş, sağ kalan az sayıda insan köle edilmiş, çocuklar da zorla din değiştirilmiştir.

8. Kütüphaneler yağmalanmış ve mezalim "Cihannüma" dahi görülmemiştir.

9. Bu katliam ve zulümlerle ilgili tek bir cümle ne ders kitaplarında ne de genel tarih ansiklopedilerinde bahsedilmemektedir, lakin faşist dini baskıya rağmen korkmadan yazabilenler, bağımsız Arap ve İran kaynaklarında bu konuya çok geniş yer verildiğini göreceklerdir.

751 yılındaki Talas Savaşı'ndan sonra kısmen Müslüman olan Türkler ile Şaman ve Hırıstiyan Türkler arasında süren iç savaşın adı kafitlik savaşıydı! Müslüman olan Türkler olmayanları kafirlikle suçlayıp yine savaşıyorlardı. Çok uzun ve yıkıcı olan bu savaşları bitirmek için önce Satuk Buğra han sonra 963 yılında toplanan büyük Türk kurultayı ile güneye inen Türklerden 200 bin çadır toplamı islsma geçmiş kendi aralarındaki kafitlik iç savaşını bitirme kararı almışlardır. (Detay için bakınız Türk Tarih Tezine).

Konuya dair daha geniş araştırma yapmak isteyen arkadaşlar İran ve Arap kaynaklarını ekteki bilgiselden alabilirler.

GELİŞME VE SONUÇ
EKTEKİ
"TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU" ADLI BİLGİ SELİNDE.
Bu bilgisel 2018 yılında Bahtiyar Aydın tarafından Arif Cengiz Erman'ın Şamanizm ve sonra da Göktanrı kitabından alınmıştır.Image Anlaması hiç zor değil aslında.
#dolu dolu #banamüsade
Jun 12, 2024 9 tweets 7 min read
AKP'NİN YENİ ANAYASASI KİME HİZMET EDECEK?

Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme ve böylece daha kolay yönetme stratejisi ABD tarafından 1896 yılında kabul edilerek meclisler tarafından onaylanmıştır.

ABD Kongresi'nin 100 yıl önce aldığı gizli Türkiye kararı!

Emekli amiral İlker Güven’in Maya dergisinde yayınlanan “Dostumuz Amerika ve Avrupa” başlıklı bir makalesini okudum. Konuyu Yeniçağ televizyonunda da anlatan Güven, İtalya’daki NATO kolejinde ortaya çıkarılan ve Türkiye’yi bölünmüş gösteren harita ile ilgili olarak şöyle diyor:
“Söz konusu haritayı, kıymetli arkadaşım Emekli Hava Orgeneral Cumhur Asparuk, 1975 yılında İncirlik Hava Üssü subay kafeteryasında bizzat gördüğünü söylemiştir.”

* * *
Güven bir tarihi gerçeği daha açıklıyor:
“Bilindiği üzere, ABD Senato ve Temsilciler Meclisi gizli kararları 100 yıl geçmeden açıklanmamaktadır. 1996 yılında 100’üncü yılını dolduran ve ancak bugünlerde elimize geçen 31 Ocak 1896 tarihli 54. Kongre gizli kararı inanılmaz gerçeği karşımıza çıkarmaktadır. Özet olarak Türkçesi şöyledir:
KARAR: ABD’nin belirleyeceği bir temsilci ile her hristiyan ülkeden bir temsilcinin Osmanlı İmparatorluğu adındaki kabul edilemez ve inatla devam eden devletin şeytani hareketlerinin düzene sokulması. Bu karara göre; ABD temsilcisi mutlaka ABD vatandaşı olacaktır. Temsilci, Hıristiyan ülke yöneticileriyle işbirliği yaparak aşağıdaki görevleri yerine getirecektir;
a) Tüm Hıristiyan ülkelerden ABD temsilcisi ile beraber çalışacak, benzer özelliklerde birer hükümet temsilcilerinin atanması sağlanacaktır.
b) Uluslararası Hıristiyan Komitesinin uygun bir bölgede organizasyon çalışmalarına başlaması sağlanacaktır.
c) Uluslararası Hıristiyan Komitesince din, mezhep ve milliyetçi özelliklere bakılmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticiye Türkiye’nin başkanı olarak seçilmesini mütakip, Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması, Utah Eyaleti yönetimi örnek alınarak ve çok eşlilik, kılıçla fethetme gibi dini vaazların ve hareketlerin yasaklanması sağlanacaktır.
d) Geçici hükümet Türkiye Birleşik Devletlerinin sınırlarının içerisindeki etnik özelliklerine uygun olarak oluşacak Ermeni devleti müttefikimize tüm Hıristiyan devletlerinin askeri destek sağlamaları istenecektir.
e) Daha önce bahsi geçen geçici hükümetin süresini tamamlamasından sonra müttefik güçler tarafından kısa zaman içinde Türkiye Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Hıristiyan Komisyonu tarafından tanınması sağlanacaktır. Türkiyedeki ülke yönetiminin hiçbirzaman Sultan, Halife veya Peygamber Muhammed’in dini (şeriat) yöneticileri tarzında olmaması ancak ılımlı dini fikirleri olan ve insanlara olumlu yaklaşan yönetimlerin kurulmasına özen gösterilecektir.

* * *
Görüldüğü gibi, Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme ve böylece daha kolay yönetme stratejisi ABD tarafından 1896 yılında kabul edilerek meclisler tarafından onaylanmıştır.
Bush yönetimi terörist olarak ilan ettiği PKK terör örgütünü illegal yollardan besliyor, himaye ediyor ve maalesef siyasal olarak da destekliyor! PKK terörü de başta ABD desteği sayesinde Türkiye’de masum insanların canlarını almaya devam ediyor. Yine Bush yönetimi, kuzey Irak’ta barınan PKK terör örgütüne karşı operasyon yapmak isteyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısına dikiliyor ve hatta tehdit ediyor.”
Demek ki ABD’nin, Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a ve Tayyip Erdoğan’a eyalet sistemini dayatmasının ardında 100 yıl önce Kongre’nin aldığı bir karar vardır. Erdoğan’ın “Türkiye kimliği” lafları da işte bu 100 yıllık Amerikan projesinin psikolojik hazırlığıdır!

Yazının kaynağı:
Arslan Bulut /27 Eylül 2007 Yeniçağ


Ekteki bu harita,
ABD Başkanı Wilson'un hazırlattığı ve Sykes-Picot Anlaşmasının 100. Yıldönümünde (2006) Amerikan Medyası tarafından arşivden çıkarılan Osmanlı Devleti'nin bölünmüş haritasıdır.
Dikkatli bakınca anlaşılıyor zatenyenicaggazetesi.com.tr/abd-kongresini…Image 1-ABD'li emekli subayın çizdiği ve Türkiye'yi bölen harita NATO brifinginde dinleyicilere gösterildi.
Star Ana Haber'in haberine göre, Roma'da yaşanan gergin dakikalar, ABD'li Albay'ın verdiği brifingde Türkiye'yi bölünmüş olarak gösteren ve bir Kürdistan devletine yer veren haritayı kullanmak istemesiyle yaşandı. Geçtiğimiz aylarda da krize neden olan yarı resmi Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde (Armed Forces Journal) yayınlanan haritayı kullanmak isteyen ABD'li subay, Türk subaylarının tepkisiyle karşılaştı.

Aynı haritanın Roma'daki toplantıda Türk subayların önüne konması yeni bir krize neden oldu. ABD'li subayın bölünmüş Türkiye haritası üzerine konuşma yapmasına fırsat vermeyen Türk subaylar, salonu hemen terk ederek durumu komutanlarına bildirdiler. Ankara'ya gelen bu bilgi Genelkurmay'ı alarma geçirdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, ABD Genelkurmay Başkanı Org. Peter Pace'i arayarak olayı sert bir dille kınadı. Genelkurmay İkinci Başkanı, kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları da muhattaplarını arayarak olayı protesto etti. Türk komuta kademesinin bu girişimleri karşısında Amerikalı yetkililer 'yanlışlık oldu' diyerek özür diledi.28.09.2006Image
Jun 9, 2024 5 tweets 2 min read
Uçak veya gemi yapılamaz denilen yıllarda, TÜRKİYE hem uçağını hem gemisini yapıyor hem de Osmanlı borçlarını ödüyordu.
Teğmen olarak mezun olup mühendislik stajını Hollanda'da yapan, Türkiye Gemi İnşa Enstitüsü kurucularından Büyük Başkan
Ord. Prof Dr Ata Nutku'ya saygılarımla 1920'lerde Kurtuluş Savaşı yapıp, 1926'larda Uçak fabrikası kurup, 1935'lerde uçak ihraç eden bir ülke kurmuştu, O büyük Bilge, Önder, Mustafa Kemal Atatürk. Image
Jun 8, 2024 6 tweets 2 min read
Ankara'ya Saray yaparlar açılışını Vatikan'dan gelen Papa yapar.
Sümela'dan Akdamar'a onlarca kilise restore edip Bartalameos'a ayın yaptırırlar.
O Bartalameos'un ihanet kilisesi 1821 yılında ihanet eden Patriğinin yasını tutar, kilisesinde KİN KAPISI yapar,
O Bartalameos'un kilisesi Yunan işgalini destekler, Bizans hayalini açıkça bildiri yapar, Anadolu'daki Hırıstiyan Türkleri fikren zehirleyip, iç barışı bozup, Türkleri mübadele ile Yunanistan'a göndertir.
Bu kilise istedi diye 2005 yılında Vakıf İhanet yasası çıkartıp, Lozan'daki mütekabiliyeti tek taraflı olarak bozup azınlık kiliselerini mala mülke boğarak ihya eder, Fenerin Katolik ve Ermeni kiliseleri devlet eliyle zenginlesip her ilçeye kurdukları apartman kiliseleriyle müslümanları Hırıstiyan yapar.
Şimdi de sözüm ona Müslüman Milli Eğitim Bakanı (sözde milli/adı Müslüman) Yusuf Tekin Heybeliada Ruhban okulunu açıp Papaz yetiştirmek ister. Daha sayayım mı ihanetlerini...
Talimat kimden geliyorsa bunlar emir telakki ediyorlar. Yaptıklarını görmesek Müslüman olduklarına da inanacağız... Konuya dair etraflı bir yazı.
Jun 2, 2024 8 tweets 10 min read
1935 yılında tüm Mason localarını kapattığı için önce tehdit edilip sonra zehirlenen Mustafa Kemal Atatürk, Talat Paşa ve diğer İttihat Terakki üyeleri gibi bir dönem
ll. Abdülhamid'in istibdat ve casusluk zulmünden kaçmak için Mason olmuştu.
ll. Abdülhamid dönemi ve tahttan indirilmesi bu zincirin konusudur.

Altıncı Kısım

Mustafa Kemal, 3. Ordu'ya tayin edilmişti. Görevleri kısmen Selanik'te kalmasını kısmen de demiryolu boyunca denetlemeler yaparak seyahat etmesini gerektiriyordu.

Selanik'teyken annesi ve kız kardeşiyle birlikte yasıyordu. Zübeyde Hanım şimdi iyi durumdaydı; ikinci kocası şehrin merkezinde bulunan büyükçe, derme çatma bir ev ve biraz para bırakarak vefat etmişti.

Mustafa Kemal, askeri birliğinde Harp Okulu'ndan tanıdığı pek çok subayla karşılaştı ve onlarla Vatan'ın yeni bir kolunu kurabilmek için çabaladı ancak gelişme sağlayamadı. Mustafa ile tartışma ve zıtlaşma olmaksızın dinliyor ve Mustafa'ya şüpheyle yaklaşıyorlardı.
Bazen grup olarak konuşurken, Mustafa Kemal yanlarına geldiğinde bir ajan ya da casusmuş gibi aniden susuyorlardı. Bir şey peşinde olduklarından emindi fakat onu dışlıyorlardı.

Sonunda grup içinden biri kapalı kapılar ardında, gizli kalması suretiyle dile gelmişti. Selanik'te "İttihat ve Terakki" adında büyük bir devrimci örgüt zaten mevcuttu. Şehirde pek çok Yahudi bulunuyordu; bunların çoğu İtalyan uyruklu ve İtalyan Mason localarının üyeleriydi.
İtalyan tebaası olarak, verilen kapitülasyonlar ve yapılan anlaşmalar sayesinde padişah tarafından tevkif (tutuklanma) edilmekten korunuyor, evleri polis tarafından aranamıyor ve yalnızca kendi konsolosluk mahkemelerince yargılanabiliyorlardı.

Aralarında Makedonyalı Fethi'nin de bulunduğu ve Mustafa Kemal'in pek çoğunu tanıdığı bir grup subay Mason olmuştu. Mason localarına ait tüm imtiyazları ve sağladığı güvenliği kullanarak "İttihat ve Terakki 'yi" kurmuşlardı. Bu sayede Yahudi veya Mason evlerinde güvenli bir şekilde buluşup plan hazırlayabiliyorlardı. Fazla fazla yetecek bağış topluyorlar, padişahın (ll. Abdülhamid) sürgün ettiği ve başka ülkelerde yaşayan önemli siyasi muhaliflerle iletişimde kalabiliyorlardı.

İttihat ve Terakki yetkilileri, Mustafa Kemal'i bir süredir izleyip sınıyordu, şimdiyse aralarına katılması için davet etmişlerdi.

Mustafa Kemal, Vedata Locasında kardeşliğin bir üyesi olarak kabul edildi. Kendisini hoşlanmadığı bir ortamın içinde bulmuştu zira Loca, uluslararası nihilist bir örgütün parçasıydı ve Yahudilerin ezildiği Rusya'nın kötülüklerinden ve Yahudilerin para kazanmasına müsaade edilen Viyana'dan memnuniyetle bahseden ulusal kimliği olmayan kişilerle doluydu.
Cemiyettekiler sinsi, zararlı, sırlarla dolu ve şifreli konuşmaları olan adamlardı.
Mustafa Kemal, uluslararası finans tarafından desteklenen yıkıcı yeraltı örgütlerinin ağına yakalandığının bilincindeydi; ancak bunların tam olarak ne olduğunu anlayamamıştı.

Mustafa Kemal, Yahudilerin uluslararası amaçları ve sorunlarıyla hiç ilgilenmedi. Masonların ritüellerini önemsemiyor, bu ritüeller hakkında hakir bir edayla konuşuyordu. O bir Türk'tü, Türk olmaktan gurur duyuyor, yalnızca Anadolu'yu padişahın yetersizliğinden, zorba yönetiminden ve yabancı milletlerinin doyumsuz elinden kurtarmakla ilgileniyordu.

Kaldı ki locaya çok sonradan katılan biriydi. İttihat ve Terakki'yi kontrol eden kişiler kendilerini Masonların karmaşık ritüel perdelerinin arkasına gizlemislerdi. O ise kardeşliğin sadece yeni ve küçük bir üyesiydi ve ondan beklenen emirleri yerine getirmesini, oysa doğası gereği ya olayları kontrol eden kişi olmalıydı ya da hiç bir rolü olmayacaktı.
(Devamı edecek) 1-Şimdiye kadar sakince emirlere uymaktan ziyade hep acımasız bir biçimde eleştireldi.
Eleştirileri sert ve saygısızcaydı, bunlara karşı çıkan olursa da acımasızlaşıyordu.
İttihat ve Terakki örgütlenmesinin üstünkörü yapılmış ve yetersiz olduğu kanaatindeydi, konuştukları kadar eyleme geçmiyorlardı.
İstanbul'da bulunan Harp Okulu'ndaki kızgın bir demir gibi olan hevesli öğrenciden çelik bir silaha dönüşüyordu. Teorileri değil, gerçekleri istiyordu; titizlikle planlanmış eylemleri istiyordu. İttihat ve Terakki'de ona uymayan, iyice düşünülmemiş, özümsenmemiş çok fazla düşünce vardı.

İttihat Terakki'nin liderlerine saygı duymuyor, hepsiyle tartışıyordu. Enver lakayt bir adam; Cemal kambur duruşlu, esmer ve çarpık düşünceleri olan bir doğulu; Cavit, Selanik Yahudisiyken Müslüman olmuş bir dönme, Niyazi Garibaldi'nin vahşi ve dengesiz hali gibi bir Arnavut; Talat ise posta kâtibi ve hantal bir yağmacıydı. İşte cemiyetin liderleri bunlardı.

Mustafa Kemal hepsine küçümseyici bir tavırla yaklaştı. Sanki o öğretmen, liderler de onun öğrencisiymişcesine konuşuyordu.
Bir keresinde, Kafe Gnogno'da oturmuş Cemal'in bir vatansever olduğundan söz ediyorlardı. Mustafa Kemal onların konuşmasını alaycı tavır ile keserek gerçek azamet hakkında uzunca bir nutuk çekti. Ertesi sabah, işe gitmek üzereyken trende Cemal'e rastladığında onu popülerlik peşinde koşan biri olarak gördüğünü söylemiş ve tatsız kelimelerle doldurduğu o azamet hakkındaki konuşmasını usandırana kadar tekrarlamıştı.

İttihat ve Terakki uyesi-subay arkadaşları Mustafa Kemal'i kendini beğenmiş ve alaycı olarak gördüklerinden ondan hoşlanmıyorlardı.
Eleştirilerini her zaman iğneleyici ve sertliği yumuşatacak bir mizah anlayışından yoksun buluyorlardı. Yahudiler ise ona hiç güvenmiyordu. Mason kardeşliğinde hiç bir zaman yüksek rütbeli bir üye olamamıştı bu yüzden hep heyetin merkezindeki grubun dışında tutuldu.

Evde de durumlar aynı derecede zorlayıcıydı; eleştirilerini kabul edebileceği tek kişi Zübeyde Hanımdı ama o bile gururuna dokunacak şeyler söylediğinde, kaskatı kesiliyor ve içe kapanık biri haline geliyordu.

Hiç kimsenin, hatta Zübeyde Hanım'ın bile, eylemlerine müdahale etmesine izin vermezdi. Bir keresinde örgüt arkadaşlarından birkaçını eve getirdiğinde hizmetliler konuşmalarına kulak misafiri olmuş ve Zübeyde Hanım'a haber vermişlerdi. Bunun üzerine sessizce Mustafa'nın odasına yaklaşarak anahtar deliğinden onları dinlemişti.

Arkadaşları gittiğinde oğluna şiddetle karşı çıktı. Mustafa Kemal onu kabullenmesi için ikna etmeye çalışsa da bir türlü anlaşamadılar. Zübeyde Hanım, kesin inançları ve sarsılmaz sadakati bulunan eski kuşağa ait bir kadındı; Mustafa ise çok az şeye inanç besleyen ve hiçbir şeye saygı duymayan yeni nesle aitti. İkisi de sinirlenmişti. En sonunda Zübeyde Hanım oğluna yardım etmeye razı oldu. Sonuçta evin reisiydi, dünyanın nasıl bir yer olduğunu biliyordu ve belki de düşüncelerinin haklılık payı vardı. Gerçekte ise Mustafa'nın hata yaptığından emindi ancak evi terk etmesinden korkuyordu. Kendi düşüncelerine ters düşmesine rağmen Mustafa'ya yardım etti fakat tam kadının yapacağı gibi sürekli şikayet edip Sultan'a ve inançlara karşı kumpas kurmanın çılgınlık olduğu konusunda oğlunu uyarıyordu.

Annesiyle yaşadığı bu anlaşmazlık Mustafa Kemal'in kadar vermesini sağladı. Ev hayatının kısıtlamaları onu kızdırıyordu; ailevi bağlar, akrabaların gevezelikleri, kadınların bitmek bilmeyen meraklı ve askıntı halleri ve kaçınılmaz baskılar sinirine dokunuyordu.
Karşılıklı fedakarlık yapmayı ve uzlaşmayı gerekli bulmuyordu; istediğine ulaşmalı ancak karşılığında bir şey vermesi gerekiyordu. Hürriyetine yönelik en ufak bir kısıtlamaya müsamaha gösterecek biri değildi, ne pahasına olursa olsun kendi kendisinin efendisi olmalıydı. Mustafa Kemal, bir oda kiralayarak evden ayrıldı. Bu süreçte annesini sık sık ziyaret ediyordu, şimdi sürekli dip dibe olmadıklarından annesini dinlemeye daha yatkındı.Image
May 31, 2024 7 tweets 2 min read
" Başörtülü Şeriat " ...

Ne İsa İsa'dır, ne Muhammed Muhammed'dir, Ne Musa Musa'dır.
Ne İncil İncil, ne Kur'an Kur'an, ne de Tevrat Tevrattır...

Aslında Hz İsa diye biri hiç yaşamamıştır iddialarını Aytunç Altındal anlattı, öldürüldü. " Başörtülü Şeriat " (2)

Ne İsa İsa'dır, ne Muhammed Muhammed'dir, Ne Musa Musa'dır.
Ne İncil İncil, ne Kur'an Kur'an, ne de Tevrat Tevrattır...

Aslında Hz İsa diye biri hiç yaşamamıştır iddialarını Aytunç Altındal anlattı, öldürüldü.