Bugün 8 Şubat büyük usta #CemKaraca'yı anmadan geçmek olmaz. "Ömrüm" onun en çok bilinen parçalarından biri değil ama ses, yetenek ve teknik, alegorinin tavan yaptığı bu şarkıda buluşuyor
Yıl 1983. Londra'ya gittim. Öğrencilik. East Acton'da "tent city" isimli bir çadır kampında kalıyorum. Temmuz ayı ama her 2 günün biri yağmur. Kampın ortak yemek - dinlenme - eğlence alanı var. Dünyanın her yerinden insanlar gelmiş, herkes kaset veriyor, verilen kaset çalınıyor..
O zaman walkman çok moda. Her boyu, her kalitesi var. Küçüldükçe fiyatı da büyüyor. Benimki resmen orta boy radyo büyüklüğünde bir "continental"di ama sesi mükemmeldi. Taktığında ağırlığını hissediyorsun. Onunla getirdiğim kasetleri dinliyorum. (Temsili resim. Daha büyüktü)
Alanda arkada müzik çalınırken herkes muhabbet ediyor. Ben Cem Karaca'nın kasetini vermiştim. İlk şarkıda önce İrlandalılar (neden hiç bilemiyorum) daha sonra da diğerleri susup dinlemeye başladılar. 3. şarkıda bir iki masa hariç herkes susmuş, dinliyordu
Dj'ye gidip sormuşlar, o da beni gösterince bir sürü kişi masama geldi. Türk olduğumu öğrenince biraz şaşırdılar. O ara kampta benim dışımdaki tek Türk "black tea" lakaplı bir gençti. Kaseti çoğaltıp çoğaltamayacaklarını sordular.
Bir kısmı başka kasetlerini istediler ve bana güvenip bunun için para verdiler. Yanılmıyorsam Türkiye'ye dönünce 10 ya da 12 tane kaset göndermiştim. Buna inanmak gerçekten güçtü çünkü o kampta hemen herkes öğrenciydi ve ucu ucuna yaşıyordu
.
Yıllar sonra Meis'in sahibi Sabahattin sayesinde kendisiyle tanıştık, çalışmak nasip olmadı ama çok muhabbet olanağı bulduk. Tent city'de yaşanan bu olayı kendisine anlattığımda yorum yapmadı, sadece gülümsedi.
Konuşmalarımız arasında geçen bir konu vardı ki, buraya yazmak boynumun borcu. Çok şarkı yaptığını, hepsini çok sevdiğini ama geriye baktığında bir tek parçayı yaptığı için sonradan çok pişmanlık duyduğunu söylemişti. O parça da bu;
Sanırım müzik de pek çok konu gibi ileri gitmedi. Hani bu yaşlı aksiliği de olabilir diyorum da benim Çocukluğum/gençliğimdeki ağır toplar Cem Karaca, Barış Manço, Edip Akbayram, Ahmet Kaya, Tanju Okan, Alpay, Ersen, İ. Tatlıses, Kibariye, Orhan Gencebay falandı
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1)Evinizi herhangi bir konuda sigorta ettirmeden önce iki kere, "EUREKO Sigorta Anonim Şirketi"ne ettirecekseniz bir kaç kere daha düşünün
Çünkü sigorta şirketinin davranış şekli sizi, komşularınızla karşı karşıya getirebilecek durumlara sebep olabilir
Bizim apartmandaki gibi+
2) Olayın başlangıcı şöyle: Apartmanın su giderinde bir arıza oluyor ve alt kata su akmaya başlıyor.
Tesisatçı geliyor, onarım yapılıyor. Giderler, apartmana bölünüyor. Herkes kendine düşen kısmı ödüyor. Daire sahibi evini sigortalatmış olmanın rahatlığıyla hasar gören bölgeyi boyatmak için sigortaya haber veriyor. EUREKO Sigorta adam gönderip problemli yeri boyatıyor.
3)Haftalar sonra icra dairesinden "İlamsız takiplerde ödeme emri" geliyor. Su akan daire haricindeki herkese. Bütün apartman sinirleniyor, çok yıllık tanıdık ve samimi bir ev sahibi olmasa çoğun kişi o öfkeyle kapıya dayanacak. Ne olduğunu anlamak için telefon açılıyor. Komşu son derece samimi ve mahçup.
"Böyle bir şey olacağını bilsem asla sigortaya gitmezdim. Ben niye 3000 lira için bütün komşularımla kötü olayım? Ben onca zaman sigortaya neden prim ödedim o zaman" diyor +
Bizim bir lafımız vardır. "Ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belliydi". Bu atağı daha önceden konuşmuştuk. Dünya et pazarı yıllık 1 trilyon dolar civarı. Şimdi bakalım böcekle beslenmeyi tavsiye edenlerden nasıl bir atak gelecek? Yani iş #CnnTürkHaddiniBil ile bitecek falan değil
Bu konu yakında çok daha sık gündeme gelecek. Asıl eğlence "böcek ile bütün protein ve mineral ihtiyacı alınır ve lezzetlidir. Böylece dünya kaynakları daha az kullanılır"cılar ile "yapay et en hijyeni, lezzetlisi ve yararlısıdır"cılar arasında geçecek
Böcekçilerin ortaya koyacağı savları bilmiyoruz ama yaratılan trendlerle suni etin destekçileri artıyor. Şu anda suni et tüketicileri arasında "fleksitaryen"ler olarak adlandırılan bir grup da var. Fleksitaryen "esnek" ve "vejetaryen" kelimelerinin bileşiminden oluşuyor.
Salah Birsel'in "Bülbül Şakaşukaları"nda alkol ve bülbül hakkında şöyle bir bölüm var;
Bülbüller bir de içkiye düşkündür. Buldular mı bir dolu içerler. Ama bu gerçeği bilginler değil, tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun annesi Hacı Fatma Hanım saptamıştır.
Bunun için de bülbülleri günlerce, Göztepe’deki evinin bahçesinde, dürbünüyle gözetlemiştir. Fatma Hanım gözlemlerini şöyle dile getirir:
— Bir bülbül ala sabah, sözgelişi bir vişne ağacına gelip konar. Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyle deştikten sonra çekip gider.
Akşam, yine gelir. Vişnenin kuş gagasıyle deşilen yerinde meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap oluşmuştur. Kuş, akşamın “garipler sersemliği” denilen bu son saatinde bir iki vişneden kendi elceğiziyle hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir, .....+
Dün "Alkol hakkındaki Gerçekler" belgeselini izledim. Yanılıyor olabilirim ama İngiliz Devletinin kişi başı alkol tüketimini azaltmak için desteklemiş olduğu hissi doğdu içime. Programın “zokası” yani insanları yakaladığı nokta ise “Fransız paradoksu”ydu. Nedir Fransız paradoksu?
Fransızlar doymuş yağı çok tüketmelerine rağmen Fransız halkında koroner kalp hastalığının görülme sıklığının nispeten düşük olması.
1990’ların başlarında 2 bilim adamı Fransızların içtiği şarabın beslenmelerinin sağlıksız yönlerini ortadan kaldırdığına dair bir tez sunmuş.
Kırmızı şarabın damarlarını genişlettiği ve kan basıncını düşürdüğünü ileri sürmüşler. Sebebi ise polifenol denilen maddeler. Şaraba rengini ve tadını veren üzümün tomurcuklarından ve kabuğundan gelen doğal kimyasallar. Sonuçta büyük bir kadeh kırmızı şarap dediklerini onaylıyor.
Bu hafta da kaçak içkiden ölenlere dair haberler çıktı. İçki fiyatının, konulan vergiler nedeniyle çok yüksek olması, bir takım kişilerin bundan ciddi kazanç sağlayabileceklerini düşünmesine neden oluyor. Bu da seri ölümlere. Peki Osmanlıda da benzer şeyler yaşanıyor muydu?+
2)İmparatorlukta içkiden alınan vergi ne miktardaydı? Kaçak içki yapımı var mıydı? Evlerde alkol üretimi yapılıyor muydu? Hatta daha da ileri gidelim, 2. Abdülhamid döneminde, basılan yemek kitaplarında, sansüre rağmen içki yapımının öğretildiği yemek kitapları basılıyor muydu? +
Cevabımız: Evet. Devlet alkol yüzünden insan kaybındansa alkol ve içki yapımını öğreten yemek kitabı baskısına izin vermişti. Ayşe Fahriye'nin "Ev Kadını" kitabında şaraptan şampanyaya, rakıdan mastikaya bir çok içkinin tarifi bulunmaktadır
Matbah-ı Amire yani saray mutfağı. Türk yemek kültürüne büyük katkı yapan Osmanlı saray mutfağının ilk örneğinin kalıntıları 19. yüzyıla kadar var olan Bursa Bey Sarayında olduğu anlaşılmaktadır
"ilk örneğinin"den sonra olması gereken virgül yok, kusura bakılmasın
Osmanlı sarayında en çok tüketilen et, koyun etidir. Bunu tavuk eti takip eder. Tavukların alımından mutfaklara dağılmasına kadar olan süreçle tavukçular (mâkiyâniyân) ilgilenirdi. Hasbahçe’de kurulmuş olan mâkiyân kârhânesinin idarecisi "sermâkiyân" yani tavukçubaşıydı.