My Authors
Read all threads
1935 yılında yapılan nüfus sayımının ortaya koyduğu rakamlar, Osmanlı’dan devralınan insan mirasının kalitesi hakkında ilk ciddi uyarıyı yapmıştı. Bu acı tabloya göre ülke nüfusunu oluşturan erkeklerin %76,7’si, kadınların ise %91,8’i okuma yazma bilmiyordu.
Aynı sayıma göre 10.000’den az nüfuslu yerlerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı %89,3’e kadar yükseliyordu.
Cumhuriyet ile gerçekleşen eğitim atılımının kentlerde sıkışmışlığına bir çözüm aranıyordu.
Aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel anlamda canlandırılması gereken bir köy yaşamı vardır. İşte bu yüzden, 17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri, köy öğretmeni ve köylere yararlı diğer meslek erbabını yetiştirmek için açılmıştır.
Köylünün dilinden anlayacak bir aydın kesime ihtiyaç vardır, bu da ancak köylünün kendi içinden aydın bir kesim oluşturmakla mümkün olacaktır. Kendisi de köylü bir aileden gelen ve bu fikirleri savunan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç,
bu sistemin hem kuramcısı hem de kurucusu olacaktır.
Tonguç yayımladığı bir genelgede enstitülerin dayandığı ilkeleri şöyle özetlemekteydi:
“Köyde öğretmen ve eğitmen olarak yetişecek elemanlar olarak yetişecek elemanlar devlete büyük ve uzun yıllar sürecek külfet yüklememelidir.
Bunun için okul üretici bir okul olmalı, yaşayabilmesi için gereken bütün araçları kendisi üretmelidir. Ancak ilk kuruluşlarında devletten yardım görmelidir. Bu okullarda öğrenciye köy genel hayatının gelişmesine yarayacak birkaç meslek birden öğretilmelidir.”
Köy Enstitüleri “üretim içinde eğitim” temeline dayanmaktaydı.
Bir iki enstitü dışında öğrenciler büyük ölçüde kendi binalarını kendileri yapmıştı. Enstitülerde hizmetli çalıştırılmazdı. Yemek, çamaşır, temizlik gibi bütün günlük işler
öğrenciler tarafından nöbetleşe bir şekilde yapılırdı. Öğrenciler sebzesini, meyvesini de kendileri yetiştirmekteydi.
Enstitülerde derslerin dışında ayrıca okuma saatleri düzenlenmekte, müzik, resim, yazı, tiyatro, yüzme gibi pek çok kültürel ve
sportif alanda kurslar ve etkinlikler düzenlenmekteydi.
Köylerde büyümüş öğrencilere, klasik müzik enstrümanları ve geleneksel sazları çalması öğretiliyordu.
Enstitülerde okutulacak dersler: Kültür dersleri, Ziraat dersleri ve Teknik dersler olarak üç şekilde guruplandı.
Kültür dersleri:
Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi, Matematik, Fizik, Kimya, Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi, Yabancı Dil, el yazısı, resim - iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi,
Zirai işletme Ekonomisi, Kooperatifçilik.

Ziraat dersleri:
Tarla Ziraatı; Bahçe Ziraatı, Sanayi Bitkileri Ziraatı ve Zirai Sanatlar, Zootekni, Kümes Hayvancılığı, Arıcılık ve ipek Böcekçiliği, Balıkçılık ve Mahsulleri.
Teknik dersler: Demircilik ve Nalbantlık, Dülgerlik ve Marangozluk, yapıcılık, köy ev ve el Sanatları, Makine ve Motor Kullanma

Erkek öğrenciler, ikinci sınıftan başlayarak, demircilik, marangozluk, yapıcılık kollarında, kızlar ise; biçki-dikiş, örgü ve dokumacılık,
ziraat sanatları dallarından birisini seçerek iş derslerinde okul bitinceye değin seçtiği kolda çalışarak ustalaşırlardı.
Köy enstitüleri aynı zamanda pozitif ayrımcı olarak tanımlanıyor. Prof. Dr. Kocabaş, “O dönemde kız öğrenci bulmak çok zor.
Ülkede ki o ilk kız öğrencileri okula göndermek için İsmail Hakkı Tonguç'un bir genelgesi var. Yanında bir kız öğrenci getiren erkek öğrenci, enstitülere sınavsız kabul ediliyor” bilgisini veriyor.
İlk yıllarda yemekhaneleri, yatakhaneleri, sınıfları kendileri inşa ediyorlar.
Prof. Dr. Kocabaş, “Ama bunu yaparken de iş içinde eğitim aracılığıyla yapıyorlar yani harç kararken kimya öğreniyorlar. Binanın çatısını yaparken Pisagor teoremini öğreniyorlar, elektrik döşerken teknik öğreniyorlar.
Enstitülerde demokrasi yaşatılarak öğretiliyordu.
Öğrenciler enstitülerin işleyişi ile ilgili kararların alınmasına katılıyorlardı. Seçimle işbaşına gelen öğrenci başkanlığı sistemi ve sıra ile yapılan haftalık nöbetlerle sanki enstitüler öğrenciler tarafından yönetiliyordu. Öğrenciler çok geniş iş alanlarındaki bütün işlerin
yürütülmesi sürecine katılıyorlar, sorumluluğu üstleniyorlardı.
1948’de toplam sayısı 21’e yükselen Köy Enstitülerinden kapatılana kadar toplamda 17 bin 341 köy öğretmeni diploma aldı.
Ancak bu başarılarına rağmen Köy Enstitüleri, 1946’da girilen çok partili dönemde
ağır suçlamalara hedef oldu. Köylünün uyanmasını ve eğitimli birer birey olmasını istemeyen kesimler Enstitüleri, özellikle komünist yuvası olmak ve dinsizliği yaymak gibi suçlamalarla zan altında bıraktı.
1946’da Hasan Ali Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç‘un
görevden alınmalarıyla kan kaybetmeye başladı. 1946’da Milli Eğitim Bakanı yapılan Reşat Şemsettin Sirer, Köy Enstitüleri‘nin adeta kolunu kanadını kırdı. 1947’den itibaren enstitülerden özgür okuma ve özeleştiri uygulamaları kaldırıldı. Plan ve programlar değiştirildi.
Bazı kitapların okunması yasaklandı. Karma eğitime son verildi. Kızların sayısı iyice azaltıldı. 1946’da Demokrat Parti‘nin meclise girmesiyle Köy Enstitüleri iyice tartışılmaya başlandı. DP milletvekillerinden Emin Sazak, Köy Enstitüleri’ne saldırdı.
1947’de enstitülere verilen ‘geçim toprakları’ geri alındı.
1950’de iktidara gelen DP, Köy Enstitüleri‘nde ”komünizm propagandası” yapıldığını söyledi. Kızlarla erkeklerin aynı yatakhanelerde yattığı, aralarında uygunsuz ilişkiler olduğu şeklinde tamamen uydurma
iddialar ortaya atıldı. 1940’larda enstitülere yönelik ırkçı saldırılara, 1950’lerde dinci saldırılar eklendi. DP’li Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, 1952’de Köy Enstitüleri‘ne Köy Öğretmen Okulları adını verdi. Enstitülere zorunlu din dersi koydu.
Hatta enstitüleri ”Din adamı merkezi” yapmayı bile önerdi. 1950-1954 arasında Türkiye’ye ABD’li eğitim uzmanları geldi. Florida Üniv.‘nden getirilen Dr. Kate Wofford‘un raporuyla Öğretmen Okulları’na dönüştürülen Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954 tarihli 6234 sayılı yasayla kapatıldı
Sivrihisar’da büyük toprakları olan Eskişehir Milletvekili Abidin Potuoğlu, Enstitü öğrencileri için bir toplantıda “Bunlar yetiştikleri zaman, bizim kafalarımızı keserler” diyordu.

1946 seçimlerinden ardından hükümeti, Atatürk’ün faşist tutumuna karşı çıktığı Recep Peker kurdu.
Programında “Köy Enstitülerini millileştireceğiz” diyordu Ve Köy Enstitülerini “Cumhuriyetin eserleri içinde en önemlilerinden biri” sayan İsmet İnönü hala susuyordu
Karabekir Meclis Başkanı olmuştu (Daha sonra Meclis adına Hasanoğlan’a gizli soruşturmaya gidecekti )

+++ 👉👉👉
İnönü, yıllar sonra bir mektuba verdiği yanıtta “kendileri zamanında Enstitülere dokunulmadığını” belirtmiş, partisinin “yıkıcılık” suçu altında kalmasını istemediği için bir yanlışı sağlığında düzeltmeyi vazife” saymıştı.
Hasan Ali Yücel 1960 devriminden sonra, ölümünden bir ay önce İnönü için “Onu hiçbir zaman affetmedim; etmem de! Bizi yüzüstü bıraktı” der.

Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç da, aile arasında İsmet Paşa’nın bir politikacı olduğunu,
onun için politikanın her şey olduğunu söyler.
Reşat Şemsettin Sirer, TBMM gizli oturumunda, “Tonguç babayı defederken hiçbir mukavemetle karşılaşmadım” derken tam da İnönü’nün bu pasif tutumundan bahsediyordu.
1950 yılındaki genel seçimlerden sonra çok partili hayata geçiş ile Demokrat Parti yalnız Enstitüleri değil, tüm Cumhuriyet kuramlarını yozlaştırmayı adeta kendine hedef belirlemiş durumdaydı.
27 Ocak 1954’te 6234 nolu yasa ile Demokrat Parti döneminde
Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı.
Büyük romancımız Yaşar Kemal’e, göre Türk toplumunun yirminci yüzyılda övünebileceği üç şey vardı: “Atatürk’ün gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası, İsmail Hakkı Tonguç’un gerçekleştirdiği demokratik eğitim ve
Nazım Hikmet’in getirdiği insancıl, ulusal şiir…”

“Köy Enstitüleri neden kapatıldı” sorusunun yanıtı belki de, dönemin CHP Van milletvekili olan Kinyas Kartal’ın yıllar sonra gelen itirafında gizlidir:

"Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi.
Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar.
Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık."
İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsü, 1940

Daha sonra Adnan Menderes tarafından NATO'ya tahsis edildi.
Enstitüde ilk günü idi. Pirinç çorbası ile etli patlıcanı kabarmış bir iştahla yiyen Talip (Apaydın), tabağını sıyırdıktan sonra yat saati gelince üst kata çıkıp ömründe ilk kez yaylı bir karyolada, yeni çarşafların serin serin bacaklarını dokunmasının heyecanıyla,
“ Dünyanın en derin uykusundan birisini uyumuştur.” Çifteler Köy Enstitüsü’nde.

Küçük Tahir( Fakir Baykurt) sıtmadır. Bir türlü iyi olamaz. Hocalara okutulur, birçok muska yazdırır anası, oğlunun boynuna asar; omzuna hameyli bile dikmiştir, yine iyileşmez Tahir.
Köyde sıtma gözü vardır. Buraya iyileşmesi için götürülen her çocuk 7 kez soğuk suya batırılıp “ Gurban olem sıtma! Tahir’imi dutma!” yakarışı dile getirilecektir. Bu eylemi 7 kez ayrı zamanlarda sıtma gözüne gidilerek tekrarlandıktan sonra hasta iyileşecektir.
Yine iyileşmez bizim Tahir çocuk. 6 yıl sürecektir, kimi zaman beliren kimi zaman kendini unutturan hastalık. 6 yıl sonra yazıldığı Gönen Köy Enstitüsü’nde tedavi edildikten sonra tam olarak iyileşecektir, Tahir.
1945’te Dicle Köy Enstitüsü’ne kaydolmak için yola çıkar köy çocuğu Mehmet( Buran). Ayağında, okula gideceğini duyan bir yakının verdiği takunya ile gelmiştir. Peki ya daha önce, bazen çarıkla çoğu zaman da yalınayak çobanlık yaparmış köyde.
Enstitüde ona iskarpin ısmarlayıp giydirirler, “ O günlerden beri yalınayak kalmadım.” der Mehmet.

Pakize ( Türkoğlu) anlatıyor;
“Öğrenmek zorunda olduğumuz teknoloji araçları vardı. En başta dikiş makinesi, süt makinesi, modern tarım araçları, traktör,
su motoru gibi araçlar hep elimizden geçiyor, bunları iş içinde kullanıyorduk.”

Henüz 40’lı yıllarda köylerde elektrik yoktur, ocağın cılız ışığında geceleri aydınlanan bir evin çocuğudur, Mustafa ( Aksungur). Mustafa yazıldığı Enstitüde, uzaktaki bir köyden,
Hamidiye’nin santral olarak kurulan yerine kadar kanal kazar, arkadaşları ile. Kanaldan su akıtılacak, su akınca dinamo çalışacak, böylece elektrik Enstitüye verilecektir. O gün gelir, Müdür Rauf İnan, emeği geçen herkese teşekkür eder, şaltere basar ve her yer ışıl ışıl olur.
Mustafa o gün şöyle diyecektir : “ O gün bizler için bayram günüydü sanki”

1944 Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı, 94 yaşında Alim Başaran’ın anılarından: “31 Ekim 1944’te mezun oldum. Ertesi günü Halkalı Köyü’nde göreve başladım.
Bana bir demirci atölyesinde gerekli olan her türlü aletle birlikte iki at, bir inek, bir araba verildi. Köy muhtarı da 30 dönüm arazi tahsis etmişti. Biz bu üretim araçlarıyla önemli ekonomik olanaklar elde ettik, para kazandık.
1948’de Köy Enstitüleri programı değiştirilince, Mal Müdürlükleri aracılığıyla bunları bizden geri aldılar.”

Köy Enstitüleri, yaşamdan ve üretimden kopuk eğitim sistemini kökünden değiştirmeyi hedefleyen, yurttaşı yaşamla tanıştıran ve eğitim-üretim ilişkisini kuran;
cehaletle savaşan Anadolu insanını uyandırma, ayağa kaldırma, uygar bir Türkiye yaratma projesinin adıydı.

İktidarı elinde bulunduran hangi güç kendisini sürekli sorgulayacak, haksızlıklar ve yanlışlar karşısında asla susmayacak bir aydınlanma devrimini
köylülere kadar getiren Köy Enstitülerinin yaşamasına izin verebilirdi ki!

Prof. Dr. Kocabaş;
“Köy enstitüleri, hayatın gerçek problemlerini öğrenmeyi ve özgür, aktif yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen eğitim kurumlarıydı. Türkiye bunu kaybetti.
Düşünce devrimini, kültür devrimini, merak eden, eleştiren insan yetiştirme kültürünü kaybetti."

Enstitülerin yerine ilk iktidar yılında Demokrat Partisi hükümeti tarafından açılan İImam Hatip okulları yaygınlaştırılmıştır.

1951 yılında 11 tane Kuran kursu var iken,
70’li yıllara kadar 100 Imam Hatip Okulu açıldı. 90’larda 400’e ulaştı ve 2001 itibari ile 450’ye geldi.
Günümüzde 5000 i geçti
“…Karagüç yenilecekti; yaşamın amacı milelt olarak yaşamaktı. Bilgisizliğe, geriliğe yaslanarak “cezbe halinde iktidar sürmek cinayetlerin en büyüğü idi. Zaferi mutlaka aydın güç kazanacaktı.”

Aziz Nesin
Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh.

Enjoying this thread?

Keep Current with Kapheros

Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!