Ümit Doğan Profile picture
May 9, 2020 11 tweets 3 min read Read on X
Zübeyde Hanım öldüğünde Atatürk emir eri Ali’ye sordu:

“Bir haber var mı?”

“Şifre geldi ama çözülmedi” cevabını alınca:

-Annemin öldüğünü biliyorum, dedi. Bir rüya gördüm. Yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bire bir fırtına çıktı, anamı alıp götürdü."
#AnnelerGünü ImageImage
1- Atatürk, annesinin mezarı başında şunları söyledi:

“Zavallı validem bütün millet için mefkûre olan İzmir’in mukaddes topraklarına vücudunu vermiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm yaratılışın en tabii bir kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hazin tecelliler arz eder.
2-Burada yatan validem, zulmün, cebrin bütün milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir idarenin kurbanı olmuştur. Abdülhamit devrinde idi. 1905 yılında mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana tesadüf etti.
3-Hakikaten bir gün beni aldılar ve despot idarenin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Validem bundan ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşmek nasip oldu.
4-Çünkü despot idarenin casusları evimizi sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Beni sürgün yerime götürecek olan vapura bindirirlerken benimle görüşmekten men edilmiş olan validem,gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında terk edilmiş bulunuyordu.
5-Sürgün yerinde geçirdiğim mücadeleler onun hayatını ıstıraplar ve gözyaşları içinde geçirtmiştir.
Mütareke zamanında Anadolu’ya geçtiğim vakit, validemi mustarip bir halde İstanbul’da terke mecbur olmuştum.
6-Yanımda kendisinin refakatime verdiği bir adamım vardı. Bunu Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim zaman validem, bu adamın yalnız olarak geldiği için benim hakkımda padişah tarafından verilmiş olan idam kararının infaz edildiğini zanneylemiş ve bu zan kendisini felce uğratmıştı.
7-Padişah ve hükümetin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. Evi bin türlü sebep ve vesilelerle basılır ve aranır, kendisi rahatsız edilirdi. Validem 3,5 senelik bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi.Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi
8-Validemin kaybından şüphesiz çok üzgünüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni teselli eden bir husus vardır ki, o da anamız vatanı yok olmaya götüren idarenin artık bir daha dönmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir.
9-Validemin kabri önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği hâkimiyetin muhafazası için gerekirse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Milli hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.
10- Tüm detaylar Anatürk’te.

m.trendyol.com/sepetim?referr…

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ümit Doğan

Ümit Doğan Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @tsumut71

Apr 10
"Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet."

10 Nisan 1919'da idam edilen milli şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in son sözleri olmuştu.

Vahdettin'in onayıyla idam edilen Kemal Bey'in geride kalan çocuklarına Atatürk'ün nasıl sahip çıktığını anlatalım.

1⃣- İngilizler Ermeni komitacılara cesaret vermek ve onları kullanmaya devam etmek için Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra Ermeni tehcirinin sorumlularının yargılanması konusunda faaliyete geçmişlerdi.

İstanbul’daki İngiliz Amirali Webb, İngiltere Hükümetine gönderdiği telgrafta şöyle diyordu:

“Ermenilere zulmeden herkesi cezalandırmak için Türkleri toptan idam etmeli. Cezalandırma işlemi, (...) ibret verici bir şekilde yargılayarak kişileri cezalandırma biçiminde olmalı.”Image
2⃣- Vahdettin ise, 24 Kasım 1918’te Daily Mail’e verdiği mülakatta Birinci Dünya Savaşı’na girmemizin hata olduğunu ve kendisinin tahtta olsa böyle bir şeye izin vermeyeceğini söyledikten sonra, Ermeni meselesine karışanlarının cezalandırılacağına dair İngiltere’ye söz vermiş ve şöyle demişti:

“İngiltere’de öteden beri Türklere karşı var olan dostluk duyguları, savaş başladığı zaman hemen yok olmuş değildi. Ama Ermenilerin öldürülmeleri İngilizlerin Türkiye’ye karşı duygularında derin bir değişiklik ortaya çıkarmıştır."

Buraya dikkat: "Bu kötülükler... Yüreğimi yaralamıştır... Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır."Image
Image
Image
3⃣- Türk arşivlerinde ve diğer kurumlarda yoğun bir araştırma yapan İtilaf Devletlerinin isnat edilen suçlarla ilgili hiçbir belge bulunamamalarına rağmen İttihatçılardan intikam almaya kararlı olan İstanbul Hükümeti adeta suçlu avına çıkmış,1397 kişi hakkında soruşturma açılmıştı.

Sahte mahkemelerin sahte şâhitleriyle yargılanan vatansever Türk idârecileri arasında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’de yer alıyordu. Daha önce Ermenilere zulmettiği gerekçesiyle Yozgat İstinaf Mahkemesi’nde yargılanıp beraat etmesine rağmen tekrar mahkeme edilmişti.

Kemal Bey, savunmasında ihanet içinde olan Ermenilere devletin hiçbir zaman zalim ve adaletsiz davranmadığını söylemiş, ancak Ermenilerin bağımsızlık kazanmak amacıyla yüz binlerce masum Türk’ü katlettiklerini vurgulamıştı. Yargılama sonucunda Kemal Bey idama mahkum edildi.

Burası da önemli: Konu ile yakından ilgilenen İngilizler Kemal Bey’in idamından sonra Damat Ferit’in güvenilir bir müttefik olduğundan ve artık Osmanlı Devleti'nde güvenilir bir mahkemenin varlığından bahsetmişlerdi.

Kemal Bey’in idam kararı, Damat Ferit Hükümeti ve gayretleriyle alınan Şeyhülislam Mustafa Sabri fetvası ve Vahdettin’in onayından sonra 10 Nisan 1919 tarihinde yerine getirildi. Buranın da altını çizelim. "Vahdettin, bu onay ile İngilizlere verdiği sözü tutmuş oluyordu."

Görüldüğü üzere Vahdettin, Daily Mail’e verdiği mülakatta ifade ettiği gibi Ermeni tehciriyle ilgisi bulunanlarının cezasız kalmaması için çaba göstermiş, Kaymakam Kemal Bey gibi Türk bürokratlarının idam kararlarını onaylamıştı.Image
Read 7 tweets
Mar 22
Mustafa Destici'nin mezarını ziyaret etmesiyle tekrar gündeme gelen İskilipli Atıf'ın kim olduğunu ve neden idam edildiğini hatırlayalım.

Belgeler ışığında anlatacağım. Lütfen sonuna kadar ve dikkatle okuyunuz ve paylaşınız.Image
Image
1⃣-Atatürk’e yönelik kara propagandanın en önemli ayaklarından birisini İskilipli Atıf Hoca’nın idamı meselesi oluşturmaktadır.

Yalan ve uydurmacadan oluşan İskilipli Atıf Hoca anlatısına göre, kendi hâlinde mazlum bir din âlimi olan İskilipli Atıf Hoca zalim Kemalist İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından şapka takmadığı gerekçesiyle idam edilmiştir.

İskilipli Atıf kimdir, neden idam edilmiştir?

İskilipli Atıf, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane köyünde doğmuştur. Babası Mehmet Ali Ağa, dedesi Hasan Kethüda’dır. Büyük dedesi de Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları sülalesinden Kara Halil Efendi’dir. İskilipli Atıf, dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. İskilipli Atıf’ın biyografisini yazan kaynaklar onun dersiamların mağduriyetlerinin giderilmesi için yaptığı faaliyetler nedeniyle sürgün cezası aldığını aktarmaktadır. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir.

Görülen o ki İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükûmetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir.

Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.

Millî Mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyetini kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teâli-i İslam Cemiyeti adını almıştır. Millî Mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayımilliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Ecnebilere yaranmak için idam edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. Mustafa Sabri’nin şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olmuştur.Image
Image
2⃣-Teâli-i İslam Cemiyeti, “Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahalisi!” başlığıyla bir beyanname yayınlamıştır.

Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun köylerine atılan beyanname “Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım.” diyerek başlamıştır.

Beyannamede Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durumdan dolayı İttihatçıların sorumlu tutulduğu ve halkın Mustafa Kemal’in de içinde bulunduğu İttihatçı liderlerin vücudunu ortadan kaldırmamakla suçlandığı görülmektedir:

“On iki sene evvel ‘İttihâd ve Terakki’ namıyle memleketimizde bir bid’at çıktı. Selanik dönmeleriyle aslı nesli, mezhep ve meşrebi belirsiz ecnâsı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet; istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahâlîye zulmetmeyecek, halk rahat edecek, devletlerin yanında kadrimiz, itibârımız yükselecek diye bizi aldattılar. (…) Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Millîyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem’ ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve ‘siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz’ tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır. Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze aldıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor!”

Beyannamede Kuvayımilliyecilerin İngilizleri kızdırdığı için Yunan ordusunun başımıza musallat olduğu söylenmiş ve savaşta yenilince uslu uslu oturup neticeyi beklemekten başka çare olmadığı ifade edilmiştir. Padişahın Kuvayımilliyecileri yok etmek için kurulacak bir ordunun başında Anadolu’ya geleceği belirtilmiş ve ahaliden bunun için hazır olmaları istenmiştir. Beyannamede askerlerin Halife’nin emri gereği Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Bekir Sami gibi isimleri daha fazla yaşatmamakla mükellef oldukları belirtilmiş, bunların vücutlarını ortadan kaldırmanın insanlık ve Müslümanlık adına farz olduğu vurgulanmıştır. Cemiyetin ikinci beyannamesinde de millet ve devletin en büyük vazifesinin Kuvayımilliye fesadını yok ederek memleketin asayişinin sağlanması olduğu ifade edilmiştir. İlk beyannamenin Anadolu köylerine atıldığı, halka ve cephedeki askerlere hitap ettiği için basit ve anlaşılır bir dille, daha çok bürokratlara yönelik olan ikinci beyannamenin ise ağdalı bir dille yazıldığı görülmektedir.Image
Image
Read 6 tweets
Mar 16
Atatürk'ün rakı içtiği zannedilen meşhur fotoğrafı ve rakı kadehi zannedilen ayranın hikayesi.

Biliyorum bu yazdıklarım Atatürk düşmanlarının ve rakı masası Atatürkçülerinin hoşuna gitmeyecek ancak gerçekleri bilmenizde fayda var. Atatürk'ün elindeki ayrandır. Gelin anlatıyım.Image
1⃣- Arama motoruna "Atatürk rakı içerken" yazdığınızda karşınıza fotoğraf çıkar. Bilmemekten kaynaklı, rakı sofralarında kullanılan bir fotoğraftır bu. Hatta "Atatürk rakı içerken" diye tablolar satıldığını da görürsünüz. Şimdi gelelim fotoğrafın hikayesine.
Image
Image
2⃣- Gördüğünüz fotoğraf Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği kurulması çalışmalarının ilk günlerinde çekildi.

Atatürk Orman Çiftliği gördüğünüz gibi hiçliğin ortasına kurulacaktı.

Devletin kalkınmasının köyden başlatılması gerektiğine inandığı için üreten köylüye “Milletin Efendisi” diyen Atatürk, köylüye örnek olması bakımından birbirinden farklı iklim ve coğrafyaya sahip bölgelerde serbest çalışan örnek çiftlikler oluşturmuştur.

Atatürk bu çiftlikleri memleketin kurak arazisinde, çetin ve verimsiz şartlar altında iyi mahsuller alınamayacağı fikrine karşı kurmuştur. Atatürk, Türk köylüsüne Anadolu’nun en kötü, en verimsiz yerinde bile tarım yapılabileceğini göstermek için Ankara’nın bataklık bölgesinde Orman Çiftliği’ni kurmuştur. Falih Rıfkı Atay, Orman Çiftliğinden bahsederken herkesin bu sarı, yalçın ve kısır toprak çölü karşısında yarı ümitsiz olarak düşünürken, Atatürk’ün şehrin yanı başında sulak, ağaçlıklı bayındır bir yer yapmaya karar verdiğini yazmaktadır.

Atatürk’ün çiftlikleri kurmasındaki maksadın en olmayacak sanılan yerde insan azmi ve himmetinin neler yapılacağını göstermekten ibaret olduğunu söyleyen gazeteci Yunus Nadi şöyle anlatıyor:

“Biz Ankara’ya gittiğimiz zaman orada fesleğen ve kadife çiçeğini bile bulamamıştık. Tabiatın kabiliyetsizliği üzerinde çok ısrar olunarak bu kurak sahalarda bol bir yeşilliğin yaratılması zor ve hatta imkânsız gibi görünüyor ve gösteriliyordu. Şimdiki orman çiftliğinin o zaman dere kenarlarındaki bodur söğüt ağaçlarından başka yeşilliği yoktu… Bu kurak ve kıraç görünen Ankara’yı bütün Anadolu yaylası için numune olacak şekilde bir yeşilliğe boğmak medeni vazifesini yapmaklığım lâzımdır diye düşündü. Türk vatanını az zamanda cennete çevirebileceğini düşünüyordu.”

Çiftliklerde sulama tesisleri kurularak doğru sulamanın nasıl yapılacağı, verimsiz toprakların nasıl ıslah edilip düzenleneceği, en iyi verimin nasıl elde edileceği, zirai makinelerin nasıl kullanılacağı, doğru gübrenin nasıl atılacağı Türk köylüsüne uygulamalı olarak gösterilmiştir. Çiftlikler bulundukları bölgelerdeki köylüye iyi bir örnek, ziraat eğitimi yapan kurumlar için iyi bir laboratuvar, ziraat eğitimi almak isteyenler için de iyi bir okul olmuştur. Atatürk, elbette bu çiftlikleri mal mülk edinmek için değil, Türk köylüsüne örnek olsun, Türkiye kalkınsın diye satın alıp bayındır hale getirmiş, amacına ulaştığını gördüğü zaman da çiftliklerin tamamını hazineye bağışlamıştır.Image
Read 6 tweets
Feb 4
4 Şubat 1926'da İskilipli Atıf idam edilmişti.

İdam yıldönümünde "şapka giymediği için asıldı" denilen İskilipli Atıf'ın gerçek idam nedenini hatırlayalım.

Belgeler ışığında anlatacağım. Lütfen sonuna kadar ve dikkatle okuyunuz.Image
Image
1⃣- Atatürk’e yönelik kara propagandanın en önemli ayaklarından birisini İskilipli Atıf Hoca’nın idamı meselesi oluşturmaktadır.

Yalan ve uydurmacadan oluşan İskilipli Atıf Hoca anlatısına göre, kendi hâlinde mazlum bir din âlimi olan İskilipli Atıf Hoca zalim Kemalist İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından şapka takmadığı gerekçesiyle idam edilmiştir.

İskilipli Atıf kimdir, neden idam edilmiştir?

İskilipli Atıf, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane köyünde doğmuştur. Babası Mehmet Ali Ağa, dedesi Hasan Kethüda’dır. Büyük dedesi de Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları sülalesinden Kara Halil Efendi’dir. İskilipli Atıf, dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. İskilipli Atıf’ın biyografisini yazan kaynaklar onun dersiamların mağduriyetlerinin giderilmesi için yaptığı faaliyetler nedeniyle sürgün cezası aldığını aktarmaktadır. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir.

Görülen o ki İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükûmetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir.

Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.

Millî Mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyetini kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teâli-i İslam Cemiyeti adını almıştır. Millî Mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayımilliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Ecnebilere yaranmak için idam edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. Mustafa Sabri’nin şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olmuştur.Image
Image
2⃣- Teâli-i İslam Cemiyeti, “Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahalisi!” başlığıyla bir beyanname yayınlamıştır.

Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun köylerine atılan beyanname “Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım.” diyerek başlamıştır.

Beyannamede Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durumdan dolayı İttihatçıların sorumlu tutulduğu ve halkın Mustafa Kemal’in de içinde bulunduğu İttihatçı liderlerin vücudunu ortadan kaldırmamakla suçlandığı görülmektedir: “On iki sene evvel ‘İttihâd ve Terakki’ namıyle memleketimizde bir bid’at çıktı. Selanik dönmeleriyle aslı nesli, mezhep ve meşrebi belirsiz ecnâsı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet; istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahâlîye zulmetmeyecek, halk rahat edecek, devletlerin yanında kadrimiz, itibârımız yükselecek diye bizi aldattılar. (…) Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Millîyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem’ ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve ‘siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz’ tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır. Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze aldıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor!”

Beyannamede Kuvayımilliyecilerin İngilizleri kızdırdığı için Yunan ordusunun başımıza musallat olduğu söylenmiş ve savaşta yenilince uslu uslu oturup neticeyi beklemekten başka çare olmadığı ifade edilmiştir. Padişahın Kuvayımilliyecileri yok etmek için kurulacak bir ordunun başında Anadolu’ya geleceği belirtilmiş ve ahaliden bunun için hazır olmaları istenmiştir. Beyannamede askerlerin Halife’nin emri gereği Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Bekir Sami gibi isimleri daha fazla yaşatmamakla mükellef oldukları belirtilmiş, bunların vücutlarını ortadan kaldırmanın insanlık ve Müslümanlık adına farz olduğu vurgulanmıştır.

Cemiyetin ikinci beyannamesinde de millet ve devletin en büyük vazifesinin Kuvayımilliye fesadını yok ederek memleketin asayişinin sağlanması olduğu ifade edilmiştir.

İlk beyannamenin Anadolu köylerine atıldığı, halka ve cephedeki askerlere hitap ettiği için basit ve anlaşılır bir dille, daha çok bürokratlara yönelik olan ikinci beyannamenin ise ağdalı bir dille yazıldığı görülmektedir.Image
Image
Read 6 tweets
Jan 28
Atatürk'ün tamir ettirdiği camilerin listesi.

Ömrünün son 2 yılında tamir ettirdiği 138 cami .

➡️1- Süleymaniye Camii- İstanbul
➡️2- Şehzade Camii- İstanbul
➡️3- Fatih Camii- İstanbul
➡️4- Bayezid Camii- İstanbul
➡️5- Yeni Camii- İstanbul
➡️6- Azapkapı’da Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️7- Fatih’te Mesih Paşa Camii- İstanbul
➡️8- Sultan Ahmed Camii- İstanbul
➡️9- Sultan Selim Camii- İstanbul
➡️10- Mihrimah Camii- İstanbul
➡️11- Maktul İbrahim Paşa Camii- İstanbul
➡️12- Aksaray Laleli Camii- İstanbul
➡️13- Üsküdar Gülmüş Valide Camii- İstanbul
➡️14- Kariye Camii- İstanbul
➡️15- Fethiye Camii- İstanbul
➡️16- Rüstem Paşa Camii- İstanbul
➡️17- Sokullu Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️18- Piyale Paşa Camii- İstanbul
➡️19- Atik Valide Camii- İstanbul
➡️20- İskelebaşı Mihrimah Camii- İstanbul
➡️21- Dolmabahçe Camii- İstanbul
➡️22- Mahmud Paşa Camii- İstanbul
➡️23- Tophanede Kılınç Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️24- Aksaray’da Murad Paşa Camii- İstanbul
➡️25- Üsküdar’da Rumi Mehmed Camii- İstanbul
➡️26- Üsküdar’da Ayağaza Camii- İstanbul
➡️27- Nusratiye Camii- İstanbul
➡️28- Davut Paşa Camii- İstanbul
➡️29- Hekimoğlu Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️30- Zâl Mahmud Paşa Camii- İstanbul
➡️31- Çemberlitaş’t Atik Ali Camii- İstanbul
➡️32- Nuruosmaniye Camii- İstanbul
➡️33- Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii- İstanbul
➡️34- Beylerbeyi Camii- İstanbul
➡️35- Galata’da Yeraltı Camii- İstanbul
➡️36- Eyyub Sultan Camii- İstanbul
➡️37- Küçük Ayasofya Camii- İstanbul
➡️38- Galata Arap Camii- İstanbul
➡️39- Beyoğlu Ağa Camii- İstanbul
➡️40- Tramvay Yolunda Atik Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️41- Çinili Camii- İstanbul
➡️42- Bali Paşa Camii- İstanbul
➡️43- Mustafa-yi Sâlis Camii- İstanbul
➡️44- Üsküdar Selimiye Camii- İstanbul
➡️45- Ortaköy Büyük Mecidiye Camii- İstanbul
➡️46- Kasımpaşa Camii Kebir - İstanbul
➡️47- Cerrahpaşa Camii- İstanbul
➡️48- Sünbül Efendi Camii- İstanbul
➡️49- Topkapı Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️50- Hobyar Camii- İstanbul
➡️51- Hüdavendigar Camii - Bursa
➡️52- Haruza Bey Camii - Bursa
➡️53- Muradiye Camii - Bursa
➡️54- İvaz Paşa Camii - Bursa
➡️55- Ulu Camii - Bursa
➡️56- Demirtaş Paşa Camii - Bursa
➡️57- Yiğidiköhne Camii - Bursa
➡️58- Tuzpazarı Camii - Bursa
➡️59- Kocaefendi Camii - Bursa
➡️60- Şehadet Camii - Bursa
➡️61- Yıldırım Camii - Bursa
➡️62- Yeşil Camii - Bursa
➡️63- Emir Sultan Camii - Bursa
➡️64- Orhan Gazi Camii - Bursa
➡️65- Ebu İshak Camii - Bursa
➡️66- Beyazid Veli Camii – Bursa
➡️67- Selimiye Camii - Edirne
➡️68- Üç Şerefeli Camii - Edirne
➡️69- Eski Camii - Edirne
➡️70- Muradiye Camii - Edirne
➡️71- Bayazid Camii - Edirne
➡️72- Yıldırı Bayazid Camii - Edirne
➡️73- Ayşe Kadın Camii - Edirne
➡️74- Tabip Lâri Camii - Edirne
➡️75- Gazi Nihal Camii - Edirne
➡️76- Arslanhane Camii - Ankara
➡️77- İki Şerefeli Camii - Ankara
➡️78- Eskicioğlu Camii - Ankara
➡️79- Ahi Elvan Camii - Ankara
➡️80- Hacı Bayram Camii - Ankara
➡️81- Hacı Musa Camii - Ankara
➡️82- Zincirli Camii - Ankara
➡️83- İmaret Camii - Ankara
➡️84- Kurşunlu Camii - Ankara
➡️85- Yeni Camii - Ankara
➡️86- Leblebici Camii - Ankara
➡️87- İbadullah Camii - Ankara
➡️88- Taceddin Camii - Ankara
➡️89- Tabakhane Camii - Ankara
➡️90- Alaeeddin Camii - Ankara
➡️91- Yusuf Camii - Ankara
➡️92- Hacı Murat Camii - Ankara
➡️93- Kadıoğlu Camii - Ankara
➡️94- İzzet Paşa Camii – Erzincan
➡️95- Camii Kebir – Erzincan
➡️96- Yeni Camii- Erzincan
➡️97- Şeyhler Camii - Erzurum
➡️98- Karacehennem Camii - Erzurum
➡️99- Narmanlı Camii - Erzurum
➡️100- Caferiye Camii - Erzurum
➡️101- Lala Paşa Camii - Erzurum
➡️102- Pervizoğlu Camii - Erzurum
➡️103- Karatarla Camii – Antep
➡️104- Büyük Camii – Mardin
➡️105- Melik Mahmud Paşa Camii – Mardin
➡️106- Latifiye Camii – Mardin
➡️107- Sungur Bey Camii - Niğde
➡️108- Sultan Alaeddin Camii - Niğde
➡️109- Murat Paşa Camii - Niğde
➡️110- Hüsamettin Camii - Niğde
➡️111- Hacı Hasan Ağa Camii – Niğde
➡️112- Hatuniye Camii - Trabzon
➡️113- Fatih Camii - Trabzon
➡️114- Hacı Hasan Camii – Trabzon
➡️115- Tekeli Mehmed Camii - Antalya
➡️116- Vali Bey Camii - Antalya
➡️117- Elmalı Ömer Paşa Camii – Antalya
➡️118- Halilullah Camii – Erzincan
➡️119- Kasım Paşa Camii – Edirne
➡️120- Muradiye Camii – Manisa
➡️121- Ulu Camii – Manisa
➡️122- Kurşunlu Camii – Kayseri
➡️123- Rüstem Paşa Camii – Bilecik
➡️124- Ulu Camii - Sivas
➡️125- Meydan Camii - Sivas
➡️126- Divriği Ulu Camii – Sivas
➡️127- Çoban Mustafa Camii – Gebze
➡️128- Pertev Paşa Camii – İzmit
➡️129- Melek Ahmet Paşa Camii – Diyarbakır
➡️130- Muradi Rabi Camii – Çorum
➡️131- Hüsrev Paşa Camii - Diyarbakır
➡️132- Mutlu Camii – Isparta
➡️133- Behram Paşa Camii - Diyarbakır
➡️134- Firdevs Bey Camii – Diyarbakır
➡️135- Hacı Yusuf Efendi Camii- Malatya
➡️136- Alaeddin Camii – Konya
➡️137- Kasım Paşa Camii – Bilecik
➡️138- Hasan Dede Camii- KeskinImage
Burada listelenen camiler Atatürk'ün sadece 1936- 1938 yılları arasında tamir ettirdiği camilerdir.

Toplamda çok daha fazla camiyi tamir ettirmiştir yüce Atatürk.

Ayasofya'yı müzeye çevirmesindeki esas amaç bu eşsiz yapının tarihi dokusunu korumaktır.

Şimdi belgelere geçelim.

1⃣-Atatürk'ün 1936-1938 yılları arasında İstanbul'da tamir ettirdiği camiler:Image
Image
2⃣-Atatürk'ün 1936-1938 yılları arasında Bursa'da tamir ettirdiği camiler:Image
Read 6 tweets
Dec 23, 2023
Asteğmen Kubilay'ı şehit eden Derviş Mehmet'i tanıyalım. Birileri çıkıp Şeyh Said meselesinde olduğu gibi "din mazlumu" ilan etmeden bu bilgileri öğrenmenizde fayda var. Kısaca anlatacağım. Lütfen dikkatle okuyun.

1930’un son günleri…

Mustafa Fehmi Kubilay, askerliğini Menemen'de yedek subay olarak yapıyordu.

1⃣-Manisa’dan gelen, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi, 23 Aralık 1930'da sabah namazını takiben camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek etraflarına adam toplamaya başladılar.

70 bin kişilik Halife ordusunun kendileriyle olduğunu, şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyleyerek halkı tehdit edip taraftar topladılar. Kendisini “Mehdi” olarak tanıtan Giritli Derviş Mehmet’in yanında, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin gibi diğer elebaşları da vardı.Image
2⃣-Giritli Derviş Mehmet kimdir?

Akhisar’da doğan bir Girit göçmeni olan Mehmet, evlendirme dairesinde memurluk yapan, aynı zamanda babasının ve kayınpederinin arazilerini işleyen bir çiftçidir. İyi bir hatip olan ve asabi yapısıyla dikkat çeken Derviş Mehmet, 1928’de memurluk görevinden cinayet şüphesi ve davranış bozukluğu nedeniyle atılır. 1930 yılının Mayıs ayında kendisini Mehdi ilan eden Derviş Mehmet’e Hafız Ahmet başkanlığında bazı kişiler sözde mehdilik unvanını onaylayıp biat ederler. Derviş Mehmet kendisiyle ilgili şu sözleri söylemeye başlar:

“Ben Allah’ı aşikar gördüm, ölüler bana ayağa kalkar. Çok yakında o kadar meşhur olacağım ki, her gittiğim yerde bana secde edecekler. İsmim her yerde yayılacak, adımı mübarek mehdi diye anacaklar.”

Derviş Mehmet Aralık ayı başında yedi kişilik sözde ordusunu kurar.  Konuyu araştıran Eyüp Öz’ün yorumuna göre bu sayı tesadüf değildir. Her birine Ashab-ı Kehf’in isimleri verilir ve yedi uyuyanlarda olduğu gibi isyancıların yanında onları koruduğuna inanılan bir köpek vardır. İsyancılar kendi aralarında başkalarının anlamayacağı şifreli bir iletişim dili kullanırlar. Şeyhi Ahmet Muhtar’dan aldığı muskayla kendisini ölümsüz ilan eden Derviş Mehmet ve sözde ordusu yola çıkar. 7 Aralık’ta Paşaköy’e ulaşırlar. Manisa ile Menemen arasında uğradıkları onlarca köyde iyi karşılanmaları ve dönemin yasaları gereği köye giren yabancıların devlet kurumlarına bildirilme zorunluluğu olmasına rağmen muhtarların onları ihbar etmemesi dikkat çekicidir. Bozalan Köyü’ne geldiklerinde Manisa’ya olup biteni öğrenmeleri için iki kadın gönderirler ve güvenlik güçlerinin peşlerinde olduğunu öğrenirler. Sonuçta, sözde Mehdi ve adamları Aralık 1930 sabahı silah, mermi ve baltalarla Menemen’e girerler. Yeşil sancağı meydana diktikten sonra, Mehmet Emin adlı isyancı toplanan kalabalığa şu konuşmayı yapar:

“Ey ahali başlarınızdaki şapkaları atınız ve şu sancağın altından geçerek bize katılınız. Aksi halde bu gece yarısından beri Ankara’yı zapt edip, her yeri kuşatmaya başlayan ordumuz, bize inanmayan kafirlerin cezalarını insafsızca verecektir.”Image
3⃣-Jandarma Komutanı Yüzbaşı Fahri Bey, emrinde sadece dört jandarma eri olduğu için müdahalede yetersiz kalınca bölgeye emrinde bir manga askerle birlikte Asteğmen Kubilay sevk edilir. O günlerde tatbikat vardır ve Kubilay birliğinin silahlarındaki öldürücü etkisi olmayan tatbikat mermilerini gerçek mermilerle değiştirtmeden isyan bölgesine gelmiştir. Evkaf Kahvesi önünde askere süngü tak emrini veren Kubilay isyancıların yakasından tuttuğu sırada arkadan açılan ateşle yaralanır ve yaralı halde cami avlusuna sığınır. Askerlerin mermilerinin öldürücü etkisi olmadığından sahte mehdi kendisine kurşun işlemeyeceğini söyleyerek Kubilay’ın başını keser.

"Mehdi, genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koydu, bir eliyle saçlarından tutup Kubilay’ın diri diri boğazını kesti. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak ‘Gördünüz mü? Kâfirlerin akıbeti işte budur’ diye bağırmaya başladı. Sonra, ‘Getirin bir ip!’ diye bağırdı. Meydanda toplanan halktan biri dükkânına koşarak ip getirdi. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağladılar..."

Kubilay’ın şehit edildiğini öğrenen Atatürk’ün tepkisi şöyle olmuştur:

“Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis teşvik ediyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu Cumhuriyet’i ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur.”Image
Read 5 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(