Ümit Doğan Profile picture
Tarihçi, yazar. Cumhuriyet Tarihi Uzmanı. https://t.co/SU8PDkZkWS'de yazar. Kitapları Kripto Kitaplar Yayınevinden çıkar. 🇹🇷
Muhsin Öztürk Profile picture Ahmet KIRBIYIK Profile picture Ali Serdar Köken Profile picture OMG Profile picture Metehan Profile picture 18 subscribed
Apr 10 7 tweets 5 min read
"Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet."

10 Nisan 1919'da idam edilen milli şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in son sözleri olmuştu.

Vahdettin'in onayıyla idam edilen Kemal Bey'in geride kalan çocuklarına Atatürk'ün nasıl sahip çıktığını anlatalım.

1⃣- İngilizler Ermeni komitacılara cesaret vermek ve onları kullanmaya devam etmek için Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra Ermeni tehcirinin sorumlularının yargılanması konusunda faaliyete geçmişlerdi.

İstanbul’daki İngiliz Amirali Webb, İngiltere Hükümetine gönderdiği telgrafta şöyle diyordu:

“Ermenilere zulmeden herkesi cezalandırmak için Türkleri toptan idam etmeli. Cezalandırma işlemi, (...) ibret verici bir şekilde yargılayarak kişileri cezalandırma biçiminde olmalı.”Image 2⃣- Vahdettin ise, 24 Kasım 1918’te Daily Mail’e verdiği mülakatta Birinci Dünya Savaşı’na girmemizin hata olduğunu ve kendisinin tahtta olsa böyle bir şeye izin vermeyeceğini söyledikten sonra, Ermeni meselesine karışanlarının cezalandırılacağına dair İngiltere’ye söz vermiş ve şöyle demişti:

“İngiltere’de öteden beri Türklere karşı var olan dostluk duyguları, savaş başladığı zaman hemen yok olmuş değildi. Ama Ermenilerin öldürülmeleri İngilizlerin Türkiye’ye karşı duygularında derin bir değişiklik ortaya çıkarmıştır."

Buraya dikkat: "Bu kötülükler... Yüreğimi yaralamıştır... Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır."Image
Image
Image
Mar 22 6 tweets 10 min read
Mustafa Destici'nin mezarını ziyaret etmesiyle tekrar gündeme gelen İskilipli Atıf'ın kim olduğunu ve neden idam edildiğini hatırlayalım.

Belgeler ışığında anlatacağım. Lütfen sonuna kadar ve dikkatle okuyunuz ve paylaşınız.Image
Image
1⃣-Atatürk’e yönelik kara propagandanın en önemli ayaklarından birisini İskilipli Atıf Hoca’nın idamı meselesi oluşturmaktadır.

Yalan ve uydurmacadan oluşan İskilipli Atıf Hoca anlatısına göre, kendi hâlinde mazlum bir din âlimi olan İskilipli Atıf Hoca zalim Kemalist İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından şapka takmadığı gerekçesiyle idam edilmiştir.

İskilipli Atıf kimdir, neden idam edilmiştir?

İskilipli Atıf, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane köyünde doğmuştur. Babası Mehmet Ali Ağa, dedesi Hasan Kethüda’dır. Büyük dedesi de Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları sülalesinden Kara Halil Efendi’dir. İskilipli Atıf, dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. İskilipli Atıf’ın biyografisini yazan kaynaklar onun dersiamların mağduriyetlerinin giderilmesi için yaptığı faaliyetler nedeniyle sürgün cezası aldığını aktarmaktadır. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir.

Görülen o ki İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükûmetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir.

Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.

Millî Mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyetini kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teâli-i İslam Cemiyeti adını almıştır. Millî Mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayımilliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Ecnebilere yaranmak için idam edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. Mustafa Sabri’nin şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olmuştur.Image
Image
Mar 16 6 tweets 4 min read
Atatürk'ün rakı içtiği zannedilen meşhur fotoğrafı ve rakı kadehi zannedilen ayranın hikayesi.

Biliyorum bu yazdıklarım Atatürk düşmanlarının ve rakı masası Atatürkçülerinin hoşuna gitmeyecek ancak gerçekleri bilmenizde fayda var. Atatürk'ün elindeki ayrandır. Gelin anlatıyım.Image 1⃣- Arama motoruna "Atatürk rakı içerken" yazdığınızda karşınıza fotoğraf çıkar. Bilmemekten kaynaklı, rakı sofralarında kullanılan bir fotoğraftır bu. Hatta "Atatürk rakı içerken" diye tablolar satıldığını da görürsünüz. Şimdi gelelim fotoğrafın hikayesine.
Image
Image
Feb 4 6 tweets 10 min read
4 Şubat 1926'da İskilipli Atıf idam edilmişti.

İdam yıldönümünde "şapka giymediği için asıldı" denilen İskilipli Atıf'ın gerçek idam nedenini hatırlayalım.

Belgeler ışığında anlatacağım. Lütfen sonuna kadar ve dikkatle okuyunuz.Image
Image
1⃣- Atatürk’e yönelik kara propagandanın en önemli ayaklarından birisini İskilipli Atıf Hoca’nın idamı meselesi oluşturmaktadır.

Yalan ve uydurmacadan oluşan İskilipli Atıf Hoca anlatısına göre, kendi hâlinde mazlum bir din âlimi olan İskilipli Atıf Hoca zalim Kemalist İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından şapka takmadığı gerekçesiyle idam edilmiştir.

İskilipli Atıf kimdir, neden idam edilmiştir?

İskilipli Atıf, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane köyünde doğmuştur. Babası Mehmet Ali Ağa, dedesi Hasan Kethüda’dır. Büyük dedesi de Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları sülalesinden Kara Halil Efendi’dir. İskilipli Atıf, dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. İskilipli Atıf’ın biyografisini yazan kaynaklar onun dersiamların mağduriyetlerinin giderilmesi için yaptığı faaliyetler nedeniyle sürgün cezası aldığını aktarmaktadır. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir.

Görülen o ki İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükûmetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir.

Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.

Millî Mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyetini kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teâli-i İslam Cemiyeti adını almıştır. Millî Mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayımilliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Ecnebilere yaranmak için idam edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. Mustafa Sabri’nin şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olmuştur.Image
Image
Jan 28 6 tweets 5 min read
Atatürk'ün tamir ettirdiği camilerin listesi.

Ömrünün son 2 yılında tamir ettirdiği 138 cami .

➡️1- Süleymaniye Camii- İstanbul
➡️2- Şehzade Camii- İstanbul
➡️3- Fatih Camii- İstanbul
➡️4- Bayezid Camii- İstanbul
➡️5- Yeni Camii- İstanbul
➡️6- Azapkapı’da Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️7- Fatih’te Mesih Paşa Camii- İstanbul
➡️8- Sultan Ahmed Camii- İstanbul
➡️9- Sultan Selim Camii- İstanbul
➡️10- Mihrimah Camii- İstanbul
➡️11- Maktul İbrahim Paşa Camii- İstanbul
➡️12- Aksaray Laleli Camii- İstanbul
➡️13- Üsküdar Gülmüş Valide Camii- İstanbul
➡️14- Kariye Camii- İstanbul
➡️15- Fethiye Camii- İstanbul
➡️16- Rüstem Paşa Camii- İstanbul
➡️17- Sokullu Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️18- Piyale Paşa Camii- İstanbul
➡️19- Atik Valide Camii- İstanbul
➡️20- İskelebaşı Mihrimah Camii- İstanbul
➡️21- Dolmabahçe Camii- İstanbul
➡️22- Mahmud Paşa Camii- İstanbul
➡️23- Tophanede Kılınç Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️24- Aksaray’da Murad Paşa Camii- İstanbul
➡️25- Üsküdar’da Rumi Mehmed Camii- İstanbul
➡️26- Üsküdar’da Ayağaza Camii- İstanbul
➡️27- Nusratiye Camii- İstanbul
➡️28- Davut Paşa Camii- İstanbul
➡️29- Hekimoğlu Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️30- Zâl Mahmud Paşa Camii- İstanbul
➡️31- Çemberlitaş’t Atik Ali Camii- İstanbul
➡️32- Nuruosmaniye Camii- İstanbul
➡️33- Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii- İstanbul
➡️34- Beylerbeyi Camii- İstanbul
➡️35- Galata’da Yeraltı Camii- İstanbul
➡️36- Eyyub Sultan Camii- İstanbul
➡️37- Küçük Ayasofya Camii- İstanbul
➡️38- Galata Arap Camii- İstanbul
➡️39- Beyoğlu Ağa Camii- İstanbul
➡️40- Tramvay Yolunda Atik Ali Paşa Camii- İstanbul
➡️41- Çinili Camii- İstanbul
➡️42- Bali Paşa Camii- İstanbul
➡️43- Mustafa-yi Sâlis Camii- İstanbul
➡️44- Üsküdar Selimiye Camii- İstanbul
➡️45- Ortaköy Büyük Mecidiye Camii- İstanbul
➡️46- Kasımpaşa Camii Kebir - İstanbul
➡️47- Cerrahpaşa Camii- İstanbul
➡️48- Sünbül Efendi Camii- İstanbul
➡️49- Topkapı Mehmed Paşa Camii- İstanbul
➡️50- Hobyar Camii- İstanbul
➡️51- Hüdavendigar Camii - Bursa
➡️52- Haruza Bey Camii - Bursa
➡️53- Muradiye Camii - Bursa
➡️54- İvaz Paşa Camii - Bursa
➡️55- Ulu Camii - Bursa
➡️56- Demirtaş Paşa Camii - Bursa
➡️57- Yiğidiköhne Camii - Bursa
➡️58- Tuzpazarı Camii - Bursa
➡️59- Kocaefendi Camii - Bursa
➡️60- Şehadet Camii - Bursa
➡️61- Yıldırım Camii - Bursa
➡️62- Yeşil Camii - Bursa
➡️63- Emir Sultan Camii - Bursa
➡️64- Orhan Gazi Camii - Bursa
➡️65- Ebu İshak Camii - Bursa
➡️66- Beyazid Veli Camii – Bursa
➡️67- Selimiye Camii - Edirne
➡️68- Üç Şerefeli Camii - Edirne
➡️69- Eski Camii - Edirne
➡️70- Muradiye Camii - Edirne
➡️71- Bayazid Camii - Edirne
➡️72- Yıldırı Bayazid Camii - Edirne
➡️73- Ayşe Kadın Camii - Edirne
➡️74- Tabip Lâri Camii - Edirne
➡️75- Gazi Nihal Camii - Edirne
➡️76- Arslanhane Camii - Ankara
➡️77- İki Şerefeli Camii - Ankara
➡️78- Eskicioğlu Camii - Ankara
➡️79- Ahi Elvan Camii - Ankara
➡️80- Hacı Bayram Camii - Ankara
➡️81- Hacı Musa Camii - Ankara
➡️82- Zincirli Camii - Ankara
➡️83- İmaret Camii - Ankara
➡️84- Kurşunlu Camii - Ankara
➡️85- Yeni Camii - Ankara
➡️86- Leblebici Camii - Ankara
➡️87- İbadullah Camii - Ankara
➡️88- Taceddin Camii - Ankara
➡️89- Tabakhane Camii - Ankara
➡️90- Alaeeddin Camii - Ankara
➡️91- Yusuf Camii - Ankara
➡️92- Hacı Murat Camii - Ankara
➡️93- Kadıoğlu Camii - Ankara
➡️94- İzzet Paşa Camii – Erzincan
➡️95- Camii Kebir – Erzincan
➡️96- Yeni Camii- Erzincan
➡️97- Şeyhler Camii - Erzurum
➡️98- Karacehennem Camii - Erzurum
➡️99- Narmanlı Camii - Erzurum
➡️100- Caferiye Camii - Erzurum
➡️101- Lala Paşa Camii - Erzurum
➡️102- Pervizoğlu Camii - Erzurum
➡️103- Karatarla Camii – Antep
➡️104- Büyük Camii – Mardin
➡️105- Melik Mahmud Paşa Camii – Mardin
➡️106- Latifiye Camii – Mardin
➡️107- Sungur Bey Camii - Niğde
➡️108- Sultan Alaeddin Camii - Niğde
➡️109- Murat Paşa Camii - Niğde
➡️110- Hüsamettin Camii - Niğde
➡️111- Hacı Hasan Ağa Camii – Niğde
➡️112- Hatuniye Camii - Trabzon
➡️113- Fatih Camii - Trabzon
➡️114- Hacı Hasan Camii – Trabzon
➡️115- Tekeli Mehmed Camii - Antalya
➡️116- Vali Bey Camii - Antalya
➡️117- Elmalı Ömer Paşa Camii – Antalya
➡️118- Halilullah Camii – Erzincan
➡️119- Kasım Paşa Camii – Edirne
➡️120- Muradiye Camii – Manisa
➡️121- Ulu Camii – Manisa
➡️122- Kurşunlu Camii – Kayseri
➡️123- Rüstem Paşa Camii – Bilecik
➡️124- Ulu Camii - Sivas
➡️125- Meydan Camii - Sivas
➡️126- Divriği Ulu Camii – Sivas
➡️127- Çoban Mustafa Camii – Gebze
➡️128- Pertev Paşa Camii – İzmit
➡️129- Melek Ahmet Paşa Camii – Diyarbakır
➡️130- Muradi Rabi Camii – Çorum
➡️131- Hüsrev Paşa Camii - Diyarbakır
➡️132- Mutlu Camii – Isparta
➡️133- Behram Paşa Camii - Diyarbakır
➡️134- Firdevs Bey Camii – Diyarbakır
➡️135- Hacı Yusuf Efendi Camii- Malatya
➡️136- Alaeddin Camii – Konya
➡️137- Kasım Paşa Camii – Bilecik
➡️138- Hasan Dede Camii- KeskinImage Burada listelenen camiler Atatürk'ün sadece 1936- 1938 yılları arasında tamir ettirdiği camilerdir.

Toplamda çok daha fazla camiyi tamir ettirmiştir yüce Atatürk.

Ayasofya'yı müzeye çevirmesindeki esas amaç bu eşsiz yapının tarihi dokusunu korumaktır.

Şimdi belgelere geçelim.

1⃣-Atatürk'ün 1936-1938 yılları arasında İstanbul'da tamir ettirdiği camiler:Image
Image
Dec 23, 2023 5 tweets 4 min read
Asteğmen Kubilay'ı şehit eden Derviş Mehmet'i tanıyalım. Birileri çıkıp Şeyh Said meselesinde olduğu gibi "din mazlumu" ilan etmeden bu bilgileri öğrenmenizde fayda var. Kısaca anlatacağım. Lütfen dikkatle okuyun.

1930’un son günleri…

Mustafa Fehmi Kubilay, askerliğini Menemen'de yedek subay olarak yapıyordu.

1⃣-Manisa’dan gelen, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi, 23 Aralık 1930'da sabah namazını takiben camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek etraflarına adam toplamaya başladılar.

70 bin kişilik Halife ordusunun kendileriyle olduğunu, şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söyleyerek halkı tehdit edip taraftar topladılar. Kendisini “Mehdi” olarak tanıtan Giritli Derviş Mehmet’in yanında, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin gibi diğer elebaşları da vardı.Image 2⃣-Giritli Derviş Mehmet kimdir?

Akhisar’da doğan bir Girit göçmeni olan Mehmet, evlendirme dairesinde memurluk yapan, aynı zamanda babasının ve kayınpederinin arazilerini işleyen bir çiftçidir. İyi bir hatip olan ve asabi yapısıyla dikkat çeken Derviş Mehmet, 1928’de memurluk görevinden cinayet şüphesi ve davranış bozukluğu nedeniyle atılır. 1930 yılının Mayıs ayında kendisini Mehdi ilan eden Derviş Mehmet’e Hafız Ahmet başkanlığında bazı kişiler sözde mehdilik unvanını onaylayıp biat ederler. Derviş Mehmet kendisiyle ilgili şu sözleri söylemeye başlar:

“Ben Allah’ı aşikar gördüm, ölüler bana ayağa kalkar. Çok yakında o kadar meşhur olacağım ki, her gittiğim yerde bana secde edecekler. İsmim her yerde yayılacak, adımı mübarek mehdi diye anacaklar.”

Derviş Mehmet Aralık ayı başında yedi kişilik sözde ordusunu kurar.  Konuyu araştıran Eyüp Öz’ün yorumuna göre bu sayı tesadüf değildir. Her birine Ashab-ı Kehf’in isimleri verilir ve yedi uyuyanlarda olduğu gibi isyancıların yanında onları koruduğuna inanılan bir köpek vardır. İsyancılar kendi aralarında başkalarının anlamayacağı şifreli bir iletişim dili kullanırlar. Şeyhi Ahmet Muhtar’dan aldığı muskayla kendisini ölümsüz ilan eden Derviş Mehmet ve sözde ordusu yola çıkar. 7 Aralık’ta Paşaköy’e ulaşırlar. Manisa ile Menemen arasında uğradıkları onlarca köyde iyi karşılanmaları ve dönemin yasaları gereği köye giren yabancıların devlet kurumlarına bildirilme zorunluluğu olmasına rağmen muhtarların onları ihbar etmemesi dikkat çekicidir. Bozalan Köyü’ne geldiklerinde Manisa’ya olup biteni öğrenmeleri için iki kadın gönderirler ve güvenlik güçlerinin peşlerinde olduğunu öğrenirler. Sonuçta, sözde Mehdi ve adamları Aralık 1930 sabahı silah, mermi ve baltalarla Menemen’e girerler. Yeşil sancağı meydana diktikten sonra, Mehmet Emin adlı isyancı toplanan kalabalığa şu konuşmayı yapar:

“Ey ahali başlarınızdaki şapkaları atınız ve şu sancağın altından geçerek bize katılınız. Aksi halde bu gece yarısından beri Ankara’yı zapt edip, her yeri kuşatmaya başlayan ordumuz, bize inanmayan kafirlerin cezalarını insafsızca verecektir.”Image
Dec 3, 2023 21 tweets 12 min read
Atatürk'ün din, Allah ve Hz. Muhammed hakkındaki sözleri.

Müslüman bir toplumu Atatürk’ten soğutmak için kullanılacak en iyi malzemenin “din olgusu” olduğu muhakkaktır. Atatürk’e karşı bilinçli ve sistemli bir şekilde yürütülen kara propagandanın, dolayısıyla Cumhuriyet tarihi hurafelerinin en büyük ayağını tahmin edeceğiniz üzere Atatürk’ün dini inancına yönelik iftiralar oluşturur. “Atatürk’ün Müslüman olduğunu veya İslam düşmanı olmadığını ispata ne gerek var?” dediğinizi duyar gibiyim. Atatürk’ün Müslüman olup olmaması önemli midir? Ben de sizler gibi düşünüyorum. Bana göre hiç ama hiç önemli değildir. Ben onun vatana, Türk milletine ve bütün insanlığa yaptığı hizmetleri önemsiyorum.

Bununla birlikte görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek var. Maalesef şer odakları Atatürk’ün dinî inancı üzerinden, özellikle dindar insanlarımızı etkilemeye çalıştılar. Uzun yıllardır bunu yaptılar ve açık söylemek gerekirse başarılı da oldular. Atatürk’ün İslam dinine zarar verdiği, ibadet etmeyi yasakladığı yönündeki hurafeler bu şer odakları tarafından ortaya atıldı ve milyonlarca insanımız yalanlarla kandırılıp Atatürk’ten ve yakın tarihimizden soğutuldu. Özellikle tarikatların elindeki genç nesiller bu söylemlerle zehirlenip birer Atatürk karşıtı olarak yetiştirildi.

Atatürk’ün dostlarına yazdığı mektuplar, resmî makamlara gönderdiği yazılar, halka yaptığı konuşmalar ya da basına verdiği demeçler; bunların tamamı onun Allah inancına dair izler taşımaktadır. Birlikte inceleyim.

1⃣-Bakalım Allah ne gösterecektir? İnşallah dönüş nasip olursa size günlerce anlatacak hikâyelerimiz var. (Trablusgarp’tan Salih Bozok'a yazdığı mektup. 15 Kasım 1911)

Devamı için bir sonraki tviti okuyunuz.⬇️
Image 2⃣- "Cenab-ı Hakkın yüce yardımına sığınarak yarın düşmana taarruz eylemek niyetindeyim."

Çanakkale Savaşı’nın en ateşli günlerinde, 30 Nisan 1915’te emri altındaki kumandanları Kemalyeri’nde toplayan Atatürk, onlara Allah’ın yardımına sığınarak bu gece taarruza kalkmak istediğini bildirir:

“Karşımızda bulunan düşmanı mutlaka ölerek denize dökmek lazım olduğu kanaatindeyim. İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerde Balkan utancının ikinci bir safhasının görmektense burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını katiyen kabul etmem. Bu gece katılacak taze kuvvetlerle Cenab-ı Hakkın yüce yardımına sığınarak yarın düşmana taarruz eylemek niyetindeyim.”
Image
Nov 27, 2023 6 tweets 9 min read
25 Kasım 1925 tarihinde Şapka Kanunu kabul edilmişti.

Şapka Kanunu'nun yıldönümünde "şapka giymediği için asıldı" denilen İskilipli Atıf'ın gerçek idam nedenini hatırlayalım.

Belgeler ışığında anlatacağım. Lütfen dikkatle okuyunuz.

Image
Image
1⃣-Atatürk’e yönelik kara propagandanın en önemli ayaklarından birisini İskilipli Atıf Hoca’nın idamı meselesi oluşturmaktadır. Yalan ve uydurmacadan oluşan İskilipli Atıf Hoca anlatısına göre, kendi hâlinde mazlum bir din âlimi olan İskilipli Atıf Hoca zalim Kemalist İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından şapka takmadığı gerekçesiyle idam edilmiştir.

İskilipli Atıf kimdir, neden idam edilmiştir?

İskilipli Atıf, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane köyünde doğmuştur. Babası Mehmet Ali Ağa, dedesi Hasan Kethüda’dır. Büyük dedesi de Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları sülalesinden Kara Halil Efendi’dir. İskilipli Atıf, dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliği yapmıştır. Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. İskilipli Atıf’ın biyografisini yazan kaynaklar onun dersiamların mağduriyetlerinin giderilmesi için yaptığı faaliyetler nedeniyle sürgün cezası aldığını aktarmaktadır. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir. Görülen o ki İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükûmetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir. Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.
Millî Mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyetini kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teâli-i İslam Cemiyeti adını almıştır. Millî Mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir.

Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayımilliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Ecnebilere yaranmak için idam edilen millî şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. Mustafa Sabri’nin şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf Teâli-i İslam Cemiyetinin başkanı olmuştur.

Image
Image
Nov 26, 2023 8 tweets 4 min read
Atatürk'ün rakı içtiği zannedilen meşhur fotoğrafı ve rakı kadehi zannedilen ayranın hikayesi.

Biliyorum bu yazdıklarım Atatürk düşmanlarının ve rakı masası Atatürkçülerinin hoşuna gitmeyecek ancak gerçekleri bilmenizde fayda var. Atatürk'ün elindeki ayrandır. Gelin anlatıyım.
Image 1⃣- Arama motoruna "Atatürk rakı içerken" yazdığınızda karşınıza fotoğraf çıkar. Bilmemekten kaynaklı, rakı sofralarında kullanılan bir fotoğraftır bu. Hatta "Atatürk rakı içerken" diye tablolar satıldığını da görürsünüz. Şimdi gelelim fotoğrafın hikayesine.
Image
Image
Nov 23, 2023 11 tweets 6 min read
Atatürk'ün açtığı fabrikalar.

Kolay mı hem Osmanlı'nın borcunu ödeyip hem yurdun dört bir yanına fabrikalar kurmak?

➡️1-Ankara Fişek Fabrikası (1924)
➡️2-Gölcük Tersanesi (1924)
➡️3- Şakir Zümre Fabrikası (1925)
➡️4-Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
➡️5-Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
➡️7-Uşak Şeker Fabrikası(1926)
➡️8-Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
➡️9-Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
➡️10-Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
➡️11-Kırıkkale Elektrik Santrali Ve Çelik Fabrikası (1928)
➡️12- Ankara Çimento Fabrikası (1928)
➡️13-Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
➡️14-İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
➡️15-Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
➡️16-Kayseri Uçak Fabrikası
➡️17-Kırıkkale Elektrik Santrali Ve Çelik Fabrikası (1931- Genişletildi)
➡️18-Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
➡️19-Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
➡️20-Konya Ereğli Bez Fabrikası(1934)
➡️21-Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
➡️22-Bursa Süt Fabrikası (1934)
➡️23-İzmit Paşabahçe Şişe Ve Cam Fabrikası (1934 Temel Atma)
➡️24-Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934 Temel Atma)
➡️25-Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
➡️26-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
➡️27-Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
➡️28-Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934)
➡️29-Paşabahçe Şişe Ve Cam Fabrikası (1935 - Tamamlandı)
➡️30-Kayseri Bez Fabrikası (1934 Temel Atma)
➡️31-Nazilli Basma Fabrikası (1935- Temel Atma)
➡️32-Bursa Merinos Fabrikası (1935 Temel Atma)
➡️33-Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 Temel Atma)
➡️34-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
➡️35- Ankara Çubuk Barajı (1936)
➡️36-Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
➡️37-Barut, Tüfek Ve Top Fabrikası (1936)
➡️38-Kırıkkale Çelik Fabrikası
➡️39-Malatya Sigara Fabrikası (1936)
➡️40-Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
➡️41-Malatya Bez Fabrikası (1937 Temel Atma)
➡️42-İzmit Kağıt Ve Karton Fabrikası (1934- Temel Atma)
➡️43-Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937- Temel Atma)
➡️44-Divriği Demir Ocakları (1938)
➡️45-İzmir Klor Fabrikası (1938- Temel Atma)
➡️46-Sivas Çimento Fabrikası (1938-Temel Atma)
Image Atatürk'ün kurduğu fabrikalarla ilgili belgelere geçelim.

1⃣-Atatürk'ün kurduğu uçak fabrikalarında üretilen uçakların ne şartlarda ihraç edileceğine dair belge. (1951)
Image
Nov 22, 2023 5 tweets 4 min read
Dersim Olaylarının temelinde Koçgiri İsyanı yatar.

Etno-mezhepsel kökenli Koçgiri isyanını diğer isyanlardan ayıran özellik, çoğunlukla Alevi Türkmen olan bölge halkının kandırılıp Kürdistan kurmak amaçlı isyan etmiş olmasıdır. Halkı kışkırtan kim? Tabi ki İngilizler. Başlıyoruz. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.
Image 1⃣- Koçgiri İsyanını Hazırlayan Sebepler

İsyanın kaynağını oluşturan Koçgiri aşireti Zara, Hafik, İmranlı, Su Şehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık, Kuruçay ve bunları kapsayan bölgeye yerleşmiş durumdadır. Aşirete bağlı olan İbolar, Zazalar, Balular, Kereteliler ve Sarular olmak üzere beş büyük kabilenin katılımıyla ‘Batı Dersim’ denilen bölgede patlak veren bu isyan esasen Ekim 1920’de başlamıştır. Yunan 23 Mart 1921’de Afyon ve Eskişehir’den saldırıya geçmiş, böylelikle İkinci İnönü adı verilen çetin savaşlar başlamış, bu tarihten itibaren Koçgiri isyancıları da saldırılarını arttırmışlardır. Dökülen kan artmış, isyan iyice ilerleyip ciddi bir saldırı haline gelmiştir. Koçgiri aşiretlerinin 6185 silahlı kuvvetine Dersim' den gelen 2150 kişilik destek kuvvet de eklenince isyancıların sayısı 8335’i bulmuş, batıda Yunanlılarla mücadele eden Türk Ordusu doğuda isyancılara karşı adeta ikinci bir cephede savaşmak durumunda kalmıştır.
Image
Nov 22, 2023 7 tweets 5 min read
Vahdettin hain mi, değil mi? Sonuna kadar okuyup karar verin.

Osmanlı Devleti’nin ateş çemberinden geçtiği bir dönemde tahta çıkan Vahdettin, kendisini padişahlık için yeterince hazırlamamıştı. Gençlik yılları saray hayatının kapalı kapıları arkasında geçmiş, iktidarla uyumlu, siyasetten uzak bir hayat sürmüştü. Bunda Vahdettin’in padişah olma ihtimalinin uzaklığının da rol oynadığı muhakkaktır. Zira Ağabeyi Mehmet Reşat tahta geçtiğinde ellili yaşlarında olan Vahdettin, Yusuf İzzettin Efendi’nin arkasından ikinci veliaht konumunda idi. Yusuf İzzettin Efendi’nin intiharıyla birlikte birinci veliaht olduğu zaman kendisinin bu makam için hazırlanmadığını söyleyip Şeyhülislam Kazım Efendi’den dua istemesi, kendisindeki yetersizliğin farkında olduğunu gösteriyordu.
Image 1⃣- Tahta geçtiğinde devlet yönetmekten uzak olduğunu ispat eden icraatlar yapmaya başlayan Vahdettin, açlık, sefalet ve hastalık nedeniyle çocuk ölüm oranlarının artmasına çare olarak, her yılın 1 Mayıs’ını Anadolu’da düğün günü ilan etti. Buradaki amaç evlenecek çiftlere çeşitli kolaylıklar sağlayarak gençleri evlenmeye teşvik etmek, böylece daha fazla çocuk dünyaya gelmesini sağlamaktı. Bu örnek Vahdettin’in Anadolu’nun sorunlarına ne kadar yabancı olduğunu gösteriyordu.

Akşam gazetesi, bu kararı şu yazıyla eleştirmiş ve oldukça yerinde tespitler yapmıştı:

"Anadolu’da nüfus azalmasının önüne geçmek için müracaat edilecek ilk ve faydalı çare doğumları çoğaltmak yani fazla çocuk doğmasını kolaylaştırmak değildir. Anadolu vilâyetlerinde ufak yaşta çocuklara az tesadüf edilmesi az çocuk doğduğundan değil çok çocuk öldüğündendir. Ne kadar çocuk doğarsa doğsun bunların içinden iki yaşına kadar yasayan pek azdır. Bunun sebebi de evvela beslemek hususundaki cehalet sonra sefalet ve nihayet hastalıklardır. Binaenaleyh doğan çocuklar bu sebeplerden dolayı mütemadiyen öldükçe istediğiniz kadar çocuk doğurtunuz neye yarar? Bilâkis ölüme mahkûm olan çocukların doğumlarını arttırarak ailelere maddî, manevî birçok zararlar verdirir. Nüfus azalmasını önlemek için ilk ve esaslı çare bu tahrip amillerini yani sefaleti, cehaleti, bulaşıcı hastalıkları ortadan kaldırmak Anadolu’ya bir parça refah ve selâmet, biraz tebabet, biraz hıfzısıhha sokmaktır."

Image
Image
Nov 21, 2023 10 tweets 9 min read
"Atatürk İngilizlerle anlaşıp Osmanlı'yı yıktı, hilafeti kaldırdı, İngilizlerle savaşmadık" öyle mi?

İzmir suikastını pek çoğunuz bilirsiniz. Ya bilmedikleriniz? İngilizler mesela, kaç kere öldürmek istediler Atatürk'ü? Kaç hain plan yaptılar?

İngilizler, milli mücadeleyi durdurmak için onlarca kez öldürmek istediler Atatürk'ü. Hepsini belgelerle anlatacağım. Lütfen sonuna kadar dikkatlice okuyun.

Mütareke yıllarında İstanbul’u işgal eden İngiliz ordusunda istihbarat subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Bennett, 1972 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda “Mustafa Kemal İngiliz taraftarı idi.” diyerek Samsun’a çıkması için Mustafa Kemal’e kendisinin vize verdiği yönünde açıklamalar yaptı.

Daha sonra kitap hâline getirilen bu röportaj karşısında hazine bulmuş gibi sevinen derin tarihçiler, Atatürk’ün İngilizlere yakın olduğunu ve Millî Mücadele’nin İngilizlerin bilgisi ve kontrolü dâhilinde gerçekleştiğini söylemeye başladılar. Bu saçma iddiaya göre Millî Mücadele’yi başlatan ve başarıyla sonuçlanmasını sağlayan İngilizlerdi. İngilizlerin verdiği destekle Osmanlı Devleti yıkılmış, halifelik kaldırılmış ve İslam dünyası başsız kalmıştı. Lozan Antlaşması da yine İngilizlerin istediği şartlarda imzalanmış ve kendi kendine yetemeyen güçsüz bir Türk devleti kurulmuştu.

Bakalım öyle mi olmuş?
Image 1⃣- Öncelikle İngilizlerin vize, yani onay vermesi meselesine değinelim. Atatürk’ün İngiliz subay Bennett'ın vizesiyle Samsun’a geçtiğini her fırsatta dile getirenler, her nedense Osmanlı ülkesinde İstanbul’dan Samsun’a gitmek için neden İngiliz vizesinin gerektiğini sorgulamazlar. Atatürk’ün, Samsun’a gitmesinin gündeme geldiği dönemde ne yazık ki İstanbul işgal altındaydı. Şehri işgal güçleri yönetiyordu. Bu nedenle İstanbul’dan hareket edecek gemilerin İngilizlerden vize alması gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa, Samsun bölgesinde Türklerle Rumlar arasında yaşanan olayları yatıştırmakla görevlendirilmişti. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa ile emrindeki subay ve askerler, hatta altı değerli at için bile İngilizlerden vize alındı. Çünkü işgal İstanbul’unda resmî işler böyle yürüyordu. Alternatif tarih yazarları bu meseleyi eğip bükerek Mustafa Kemal Paşa İngilizler tarafından seçilip özellikle gönderilmiş gibi bir algı yaratıyorlar ki birazdan belgelerle açıklayacağımız üzere bu kesinlikle doğru değildir.
Image
Nov 20, 2023 11 tweets 7 min read
Jandarma görmesin diye Kuran-ı Kerim’leri tarlalara saklardık...

Atatürk döneminde jandarmalar köy köy gezip kimlerin Kur’an okuduğunu kontrol ediyor ve “Sen misin din dersi veren?” diyerek hocaları alıp götürüyormuş.

Tamamen hayal ürünü olan bu anlatıyı belgelerle çürütelim ve Atatürk döneminde dini kitapların okutulmasından bahsedelim. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

Birazdan belgeleriyle göreceğiniz üzere Atatürk, Kuran-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır. Okullarda din ve Kuran-ı Kerim dersleri okutulmuştur. Başlıyoruz.
Image 1⃣- Askere Din Kitabı

26 Mart 1925’te Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Diyanet İşleri Başkanlığından askerlerin İslam dinini öğrenmeleri için kışlaların uygun yerlerine asılmak maksadıyla ayet-i kerime ve hadis-i şerif yazılı levhalar hazırlanıp gönderilmesini ve askerlere okutulmak üzere bir din kitabı hazırlanmasını istemiştir. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki tarafından görmüş olduğunuz Askere Din Dersleri kitabı hazırlanmış ve silah altındaki tüm askerlere okutulmaya başlamıştır.

Image
Image
Nov 19, 2023 5 tweets 5 min read
Atatürk'ün sansürlenen mektubu ve çok tartışılan "İkra, Bismi, Rabbi" meselesi.

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanaklarından birisi Tevfik Bıyıkoğlu'na yazdığı mektuptaki ifadelerdir. Bir kaç maddeyle açıklayacağım, sizler de sonuna kadar okuyun lütfen.

Mektupta geçen ifadeler şu şekilde, ancak öncesi ve sonrası var.

"Arabistan Yarımadası’nın kumsal çöllerinden; (ikra, bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır."
Image 1⃣-Atatürk, 1931 yılında liselerde okutulmak üzere akılcı ve bilimsel nitelikte yeni ders kitapları hazırlatılmasını istemiştir. Kitapların İslam tarihi ile ilgili bölümlerinin yazılması işini de Türk Tarih Kurumuna, o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyetine vermiştir.

Cemiyet, İslam tarihi ile ilgili bölümleri hazırlamak üzere Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri’yi görevlendirmiştir. Kadiri, ders kitapları için hazırladığı “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre hazırlamıştır.

Atatürk, Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlerde Arap milliyet­çiliğine ve bilim dışı değerlendirmelere yer verildiğini görüp buna itiraz etmiş ve bazı düzeltmelerin yapılmasını talep etmiştir. Ancak düzeltmeler istediği şekilde yapılmayınca öfkelenerek, fotoğrafta gördüğünüz cemiyet başkanı Tevfik Bıyıkoğlu’na çok sert bir mektup yazmıştır. Aslında Atatürk meşhur “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözünü de bu mektupta kullanmıştır.
Image
Nov 17, 2023 13 tweets 7 min read
Belgelerle Milli Mücadele Karşıtı Vahdettin

Vahdettin’in milli mücadelenin kazanılmasında zerrece payı yoktur. Kurtuluş Savaşı'nın planlayanı ve başlatanı olmadığı gibi destekçisi de değildir. Aksine, tam karşısında durmuştur.

Belgelerle anlatacağım. Lütfen dikkatlice okuyun.
Image 1⃣-Tahta geçtiğinde devlet yönetmekten uzak olduğunu ispat eden icraatlar yapmaya başlayan Vahdettin, açlık, sefalet ve hastalık nedeniyle çocuk ölüm oranlarının artmasına çare olarak, her yılın 1 Mayıs’ını Anadolu’da düğün günü ilan etti. 1920 yılında, ülke işgal altında iken yapmıştı bunu. Buradaki amaç evlenecek çiftlere çeşitli kolaylıklar sağlayarak gençleri evlenmeye teşvik etmek, böylece daha fazla çocuk dünyaya gelmesini sağlamaktı. Bu örnek Vahdettin’in Anadolu’nun sorunlarına ne kadar yabancı olduğunu gösteriyordu.

Akşam gazetesi, bu saçma kararı şu yazıyla eleştirmiş ve oldukça yerinde tespitler yapmıştı:

"Anadolu’da nüfus azalmasının önüne geçmek için müracaat edilecek ilk ve faydalı çare doğumları çoğaltmak yani fazla çocuk doğmasını kolaylaştırmak değildir. Anadolu vilâyetlerinde ufak yaşta çocuklara az tesadüf edilmesi az çocuk doğduğundan değil çok çocuk öldüğündendir. Ne kadar çocuk doğarsa doğsun bunların içinden iki yaşına kadar yasayan pek azdır. Bunun sebebi de evvela beslemek hususundaki cehalet sonra sefalet ve nihayet hastalıklardır. Binaenaleyh doğan çocuklar bu sebeplerden dolayı mütemadiyen öldükçe istediğiniz kadar çocuk doğurtunuz neye yarar? Bilâkis ölüme mahkûm olan çocukların doğumlarını arttırarak ailelere maddî, manevî birçok zararlar verdirir. Nüfus azalmasını önlemek için ilk ve esaslı çare bu tahrip amillerini yani sefaleti, cehaleti, bulaşıcı has talıkları ortadan kaldırmak Anadolu’ya bir parça refah ve selâmet, biraz tebabet, biraz hıfzısıhha sokmaktır."

Image
Image
Nov 16, 2023 6 tweets 5 min read
Kaçışın perde arkası...

Elbette ki Vahdettin, sahip olduğu her şeyi geride bırakarak vatanı terk etmek gibi önemli bir kararı birdenbire almış değildi. Bu karar bir sürecin sonunda verilmişti...

Zamanı biraz geriye alıp, neler yaşandığını birlikte hatırlayalım.

1⃣-Vahdettin, baştan sona karşı olduğu millî hareketin başarıya ulaşması durumunda kendisinin akıbetinin ne olacağı konusunu birkaç defa İngilizlere açmış ve gerek Damat Ferit kanalıyla gerekse bizzat yaptığı görüşmelerle nabız yoklamıştı.
Image 2⃣-İngiltere’ye sığınma talebi konusundaki ilk müracaat 30 Temmuz 1919’da Damat Ferit’ten gelmişti. Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasının üzerinden birkaç ay bile geçmemişken yapılan bu görüşmede İngiliz Yüksek Komiseri Mr. Hohler ile görüşen Damat Ferit, kendisinin iktidardan ve Vahdettin’in tahttan ayrılmaları durumunda emniyetlerinden endişe ettiğini dile getirerek İngiltere’nin bu hususta kendilerine yardımcı olup olamayacağını sormuştu. 1920 yılının başlarında Vahdettin, milliyetçilerin bir darbeyle kendisini tahttan indirecekleri endişesine kapılıp saray muhafızlarının sayısını artırmış ve koridorlara nöbetçiler yerleştirmişti. 4 Ekim 1920’de ise hem Damat Ferit ve hem de Vahdettin akıbetlerinin ne olacağı konusunda İngilizlerle görüşmüşlerdi. İngiliz temsilcisi Amiral Sir J. De Robeck ile görüşen Damat Ferit milliyetçilerin iktidara geçmesi, kendisinin iktidardan ve Vahdettin’in tahttan ayrılması durumunda şeref ve haysiyetlerine halel gelmeden İstanbul’dan ayrılmalarına İngiltere’nin yardımcı olup olmayacağını kesin bir dille öğrenmek istemişti. Vahdettin de aynı gün De Robeck’e müracaat etmiş, tahttan çekileceğini söyleyerek İstanbul’dan ayrılması için yardım talep etmiş, Amiral De Robbeck “çok gizli ve şahsi” ibareli bir telgrafla durumu Earl Curzon’a bildirmiş, yapılması gerekenler konusunda Londra’nın görüşünü sormuştu. Gelen cevabi telgrafta Vahdettin’in kafasından tahttan çekilme düşüncesinin mutlak surette silinmesi gerektiği vurgulanmıştı. Mart 1921’de yine İngilizlere müracaat eden Vahdettin, Sir Horace Rumbold ile görüşmüş, tahtında kalmasının ancak İngiltere’nin kendisine iç meselelerin çözülmesi konusunda yardım etme sözü hâlinde mümkün olabileceğini belirttikten sonra konunun İngiltere Dışişlerine bildirilmesini ve kendisine kesin bir cevap verilmesini istemişti.
Image
Nov 14, 2023 6 tweets 6 min read
Gökten İndiği Sanılan Kitaplar...

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanağı 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️
1⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.
Image
Nov 11, 2023 14 tweets 11 min read
10 Kasım'da Atatürk'e nefret kusan, ona atılan iftiralara, Atatürk ve cumhuriyet karşıtı "uyduruk" tarihe inanan çok kişi var.

Peki, yalan tarih anlatısı nasıl başladı? Kimler tarafından yayıldı? Halk yalanlarla nasıl zehirlendi? Biraz da bundan bahsedelim mi?

1940’lı yıllardan beri Atatürk’e karşı sistemli ve bilinçli şekilde yürütülen kara propagandanın temelinde; tarihi olayları çarpıtarak Ata’nın şahsiyetini ve ömrünü adayarak milleti için inşa ettiği Cumhuriyeti, Cumhuriyet devrimlerini itibarsızlaştırma gayreti yatmaktadır.

Image
Image
1⃣- Atatürk’e yönelik kara propagandanın, dolayısıyla cumhuriyet tarihi hurafelerinin ana kaynağı dönemin Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur’un yazmış olduğu hatıralardır. Rıza Nur, mebusluk görevinin dışında İsmet İnönü ile birlikte Lozan Konferansı’nda ülkemizi temsil etmiş, Türkiye’nin ilk Eğitim Bakanı olmuş ve daha sonra Sağlık Bakanlığı yapmış önemli bir şahsiyettir. Ancak günümüzde bu hizmetlerinden çok, kendisinin yazdığı ileri sürülen hatıralarıyla gündeme gelmektedir. Ne yazık ki yaptığı hizmetler yazdığı hatıraların gölgesinde kalmış, Atatürk ve dönemin ileri gelenleri hakkında attığı iftiralar kendi itibarına leke düşürmüştür.
Image
Oct 22, 2023 9 tweets 4 min read
İngilizler'in Türk sivili kurşuna dizip bu vahşeti küçük çocuklara izlettiğini görüyorsunuz. (İzmit, 1920)

Katliamın hikayesini anlatacağım. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

1⃣- İngilizlerin zoruyla bu vahşeti izlemek zorunda kalan küçük kız çocuğuna bakın. Babasının hemen önünde. İnfazı seyreden fesli işbirlikçi Osmanlı devlet görevlisi de dikkati çekiyor.
Image 2⃣-İngilizler bu fotoğrafa "bir Kemalist Türkün infazı" diye not düşmüş. Yer: İzmit Tersane Meydanı. Kemalist, İngilizler tarafından Kuvayımilliyeciler için kullanılan bir kavramdı. Mustafa Kemal Paşa'dan taraf olan anlamında.
Image
Oct 7, 2023 21 tweets 6 min read
Yahudilere toprak satışı ilk defa II. Abdülhamit döneminde gerçekleşti.

Rothschild ailesine satılan bu topraklar bugünkü İsrail'in temelini oluşturdu. Abdülhamit Rothschild ailesine devlet nişanı taktı. Hepsi belgeli.

Başlıyoruz. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyunuz.

Image
Image
1⃣- Yahudi halkı, İslam dininin ortaya çıkışından bin yıl önce sürüldükleri ve bir daha egemen olamadıkları İsrail topraklarına bir gün dönme arzusunu daima canlı tutmuştu.

Bu vadedilmiş topraklara tekrar kavuşma tutkusuna daha sonraları Kudüs’ün tepelerinden biri olan Sion’a izafeten “Siyonizm” adı verilmiş ancak bu düşünce 19. yüzyılın sonuna kadar fiili bir girişim hâline dönüşmemişti.