Ümit Doğan Profile picture
Tarihçi, yazar. Cumhuriyet Tarihi Uzmanı. https://t.co/SU8PDkZkWS'de yazar. Kitapları Kripto Kitaplar Yayınevinden çıkar. 🇹🇷
20 subscribers
Nov 7 60 tweets 11 min read
Baba yorgun. Nasıl yorgun olmasın ki? Tarih 19 Ağustos 1937, amansız hastalığın bedenini sarmaya başladığı günler. Fakat Ata'nın henüz bundan haberi yok. Lütfen sonuna kadar okuyun.

1⃣- Hastaydı Atatürk. Cepheden cepheye koşmakla geçen hayatında yıpranan bünyesi 1937 yılının sonlarına doğru uyarı vermeye başlamıştı.

Sağlığının bozulduğuna dair ilk bilgi Fransız Büyükelçisi M. Ponsot’un Fransız Hükümeti’ne sunduğu birraporda yer aldı.Image 2⃣- Atatürk’ün zihinsel ve fiziksel bir çöküntüye gitmekte olduğunu ve Ponsot, Anadolu seyahatlerine çıkan Atatürk’ün özel treninin son zamanlarda kuytu yerlerde durdurulup saatlerce bekletildiğini, bazen de günlük gezi programının son anda iptal edildiğini ifade etti.
Nov 3 4 tweets 4 min read
Şalcı Bacı Şapka Kanunu'na karşı çıktığı için mi asıldı?

Atatürk düşmanlığının geldiği son nokta. Şalcı Bacı diye bir karakter uyduruldu. Şapka olayları nedeniyle asıldığı kurgulandı. İşin aslını belgelerle anlatacağım. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

İskilipli Atıf meselesinden sonra en popüler “Şapka Devrimi yalanı” diyebileceğimiz Şalcı Bacı hikâyesine göre Erzurumlu bir kadın güya şapka devrimine karşı çıktığı için, hem de ne alakaysa Kahramanmaraş’ta idam edilmiştir.

1⃣-Şalcı Bacı hikâyesinin ana kaynağı Çetin Altan’ın 1976’da basılan bir kitabında Şapka İsyanı’nı bastırmakla görevli dedesi Hasan Paşa’nın bir kadını idam ettirdiği yönündeki şu sözleridir:

“Dedem Hasan Paşa çok sert bir askermiş. İsmet Paşa, Topçu Okulu’nda öğrenci iken dedem okul müdürüymüş. Sonrasında ünlü kumandanlar olan o dönemin öğrencileri, dedemin sertliğini anlatmışlar. Hatta bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte hızını alamayıp bir de kadın asmış. Sanırsam siyasal suçtan asılan ilk kadınmış. Kadın sehpaya çıkmadan önce ‘Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki’ demiş. Aslında kırk kişilik bir gösteriden ibaret olan bu isyanı dedem Hasan Paşa, sehpalar kurarak bastırmış ondan sonra şehre gelen İstiklal Mahkemesi’ni halk büyük bir tezahürle karşılamış.”Image 2⃣-2 Şubat 2012 tarihinde Haber 7’de çıkan yazısında anlattığı Şalcı Bacı hikâyesi ise tam olarak şöyledir:

“24 Kasım 1925’te Kahramanmaraş’ta kurulan 23 darağacında bir de kadın vardır: Şalcı Şöhret Bacı. Erzurum’da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, yayılan dedikodularla birlikte Maraş halkı protesto amacıyla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. O esnada kadınlar hamamından çıkan Şöhret Bacı’ya ‘Senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip ol.’ der biri. Fevri bir kadındır Şalcı Bacı. Bohçasıyla hamamdan dışarı fırladığı gibi hükümet konağının önüne gider. Asker ve halk arasında sürtüşme olduğunu görünce evlatlarını aramaya başlar. Bulamayınca, oğullarını askerlerin teslim aldığını düşünür. Annelik duygusuyla bağırarak bohçasındaki takunyaları askerlere fırlatır ve şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, ‘Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?’ dese de dinletemez kimseye. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur.”

Şaşıracaksınız ama, 2013 yılında gerçekte var olup olmadığı bile tartışmalı olan Şalcı Bacı’nın idamı hakkında bir de kitap yazıldı.Image
Aug 25 44 tweets 7 min read
1938'in Şubat ayında ilaç kullanmasına rağmen ayaktaydı Atatürk. Ne olduysa Hatay'ı kurtarmak için yaptığı seyahatin sonunda oldu.

Şimdi siz Dedektif Haber'i takip edin ben de Atatürk'ün vatan uğrunda feda ettiği ömrünün son günlerini anlatıyım. Lütfen sonuna kadar okuyun. 8 Eylül 1938'de Atatürk'ün karnından parasentezle su alınmıştı. Bu üzücü anların şahidi olan Kılıç Ali anlatıyor:

1⃣- Atatürk’ün ıstırabı artık dayanılmaz derecede artmıştı. Karnında toplanan suyun verdiği sıkıntıdan kurtulmak ve rahat bir nefes alabilmek için suyun bir an önce alınmasını istiyor, bu arzusunun hemen yapılması için uyarılarını sıklaştırıyordu.Image
Aug 16 36 tweets 5 min read
Baba İlyas ve Babaî İsyanı, Hacı Bektaş'ın İsyandaki Rolü

1⃣-Moğol baskısı nedeniyle Oğuz ilini terk eden Türkmen zümrelerin Anadolu’ya yönelmesiyle başlayan ikinci büyük göç dalgasıyla Horasan’dan gelenler arasında Baba İlyas Horasani adında bir Türkmen şeyhi de vardı.Image 2⃣- Bu zat Amasya’nın bugün İlyas köyü adıyla bilinen Çat köyüne yerleşmişti. Dede Garkın adında bir başka Türkmen şeyhinin halifesi olduğu bilinen Baba İlyas, köyde çobanlık yapıyor, bunun karşılığında para talep etmiyor, her gün ne bulursa onunla geçiniyordu.
Jun 29 8 tweets 6 min read
Şeyh Said'in Anayasa'yı değiştirmek, şeriat getirmek için isyan ederek başlayan ve "Beni asmayın, Edirne'de 101 sene mahkum edin." diyerek yalvarmakla biten hikayesi.

1⃣-Şeyh Said isyanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ayaklanması olmakla beraber, isyanın yaşandığı bölgelerde Osmanlı Devleti’ne karşı da zaman zaman ayaklanmalar meydana geldiği bilinmektedir. Şeyh Said İsyanına kadar giden birbiriyle bağlantılı olan gelişmeleri sırasıyla ele alalım.Image 2⃣-Şeyh Said İsyanına yabancılardan destek bulmaya çalıştığı için idam edilen Seyyid Abdülkadir’in babası Şeyh Ubeydullah Osmanlı Devletine isyan etmişti. 30 Ağustos 1879’da başlayan isyan bir buçuk ay sonra bastırıldı. Ubeydullah teslim oldu.

Osmanlı Hükûmeti 20.000 kuruş maaşa bağladığı Ubeydullah ve ailesini 1881 yılında Hicaz’a sürdü. Ubeydullah’ın 1883 yılında ölmesinden sonra aile üyelerinin Cidde’de mecburi ikamet cezası kaldırıldı ve Seyyid Abdülkadir Türkiye’ye döndü.

1896 yılında II. Abdülhamid’e karşı yapılan suikast girişimine adı karıştığı için bu sefer Mekke’ye sürgün edildi. Meşrutiyet’in ilanıyla beraber tekrar İstanbul’a döndü. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nin dağılma ihtimaline karşı özerklik veya bağımsızlık isteyen Kürt ileri gelenleri Kürdistan Teali Cemiyeti’ni kurmuşlardı. Cemiyetin kurucusu ve başkanı Seyyid Abdülkadir’di.Image
Image
Jun 29 7 tweets 6 min read
Şeyh Said İsyanında şehit edilip cesedi köpeklere yedirilen öğretmen Dündar Alp’in hikayesi.

(İstiklal Mahkemesi tutanakları ve basında yer alan haberler ışığında)

İsyanı aylar öncesinden bildirdiği halde kimseyi inandıramadı. İftiracı durumuna düştü. Öğretmenlikten atıldı. Hapis cezası aldı. İsyan başlayınca asiler tarafından öldürüldü, cesedi sokaklarda sürüklendi, köpeklere yedirildi.

Başlıyoruz. ⬇️⬇️Image
Image
1⃣- Bingöl merkez başöğretmeni Mehmet Zeki Dündar Alp, Şeyh Said İsyanından aylar önce, isyana hazırlık yapıldığını fark ederek durumu hükümete bildiren zabıtlar tutmuştur. Dündar Alp’in 26 Ekim 1924’te tuttuğu ilk zabıt Kürtçülük zihniyetiyle hareket eden Hacı Mehmed isimli birisinin Mustafa Kemal’in haccı kaldırdığı ve İslamiyet’e darbe vurduğu yönünde propaganda yaptığı yönündeydi. (Kaynak: İM/T12/69-12/160/6)

İçişleri Bakanlığına sunulan bu rapor sonucunda Bingöl Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey inceleme başlattı. Hacı Mehmed suçlamaları reddetti. Kendi lehine şahitler buldu. Kaymakam, Dündar Alp hakkında asılsız ihbarda bulunmaktan soruşturma başlattı. Genç Valisi Dündar Alp’i görevden aldı. (Kaymakam, mahkemede Dündar Alp’in görevden alınma sebeplerini göreve devamsızlık, kitapları fahiş fiyatlara satmak şeklinde belirtecekti.)

Dündar Alp görevden alındıktan sonra Genç eski mebusu Hamdi Bey’in teşvikiyle 5 Ocak 1925’te hem İçişleri Bakanlığı hem de bizzat Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf göndererek yine isyan hazırlıklarından bahsetti. İçişleri Bakanlığı konuyu Genç Valisine yazdı. Vali, Dündar Alp’in tekrar ifadesini aldı ve 13 Ocak 1925’te İçişleri Bakanlığına Dündar Alp’in hezeyanlarından hiç birisini ispat edemediğini, Dündar Alp ve Hamdi Bey’in şahsi meselelerine siyasi şekil vererek asılsız ihbarda bulunduklarını belirterek bu nedenle Bitlis Askeri Mahkemesine sevk edilmelerine izin verilmesini istedi. Aynı gün Dündar Alp, Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek Vali’nin kendisine baskı yaptığından yakındı ve ifadesinin Ankara’da alınmasını istedi. (Kaynak: Eyüp Ertüren, Şark İstiklal Mahkemesi: Şeyh Said İsyanı, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2018, s. 232-233; - Eyüp Ertüren - Abdülhakim Koçin, Şark İstiklal Mahkemesi, Şeyh Said Davası Mahkeme Tutanakları, Ankara 2020, s. 116-117)Image
Image
Jun 22 16 tweets 9 min read
MESNEVİDEKİ MÜSTEHCEN HİKAYALER (FLOOD)

"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.

1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.Image 2⃣- KABAK HİKAYESİ

Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur. Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır.Image
Jun 14 32 tweets 5 min read
14 HAZİRAN. (FLOOD)

1⃣- Tıpkı bugün gibi, sıcak bir 14 Haziran gününde Afet İnan'a mektup yazan Atatürk ilk kez doktorların yanlış tedavisinden yakınmıştı:

"Afet, vaziyetim şudur:

Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir."Image 2⃣- Doktorlarsa Atatürk'ün yasak olmasına rağmen yatağından kalkıp Hatay'a gitmesine kızıyorlardı.

Yanındakilerin yardımıyla zor yürüdüğü halde Hatay'ı Fransızlara bırakmamak için İstanbul'dan kalkıp Mersin'i gitmişti. Bu fotoğraf Mersin'de çekildi. Image
Jun 9 9 tweets 7 min read
Gökten İndiği Sanılan Kitaplar...

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanağı 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️ 1⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.Image
Jun 9 7 tweets 6 min read
Atatürk'ün sansürlenen mektubu ve çok tartışılan "İkra, Bismi, Rabbi" meselesi.

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanaklarından birisi Tevfik Bıyıkoğlu'na yazdığı mektuptaki ifadelerdir. Bir kaç maddeyle açıklayacağım, sizler de sonuna kadar okuyun lütfen.

Mektupta geçen ifadeler şu şekilde, ancak öncesi ve sonrası var.

"Arabistan Yarımadası’nın kumsal çöllerinden; (ikra, bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır."Image 1⃣-Atatürk, 1931 yılında liselerde okutulmak üzere akılcı ve bilimsel nitelikte yeni ders kitapları hazırlatılmasını istemiştir. Kitapların İslam tarihi ile ilgili bölümlerinin yazılması işini de Türk Tarih Kurumuna, o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyetine vermiştir.

Cemiyet, İslam tarihi ile ilgili bölümleri hazırlamak üzere Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri’yi görevlendirmiştir. Kadiri, ders kitapları için hazırladığı “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre hazırlamıştır.

Atatürk, Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlerde Arap milliyet­çiliğine ve bilim dışı değerlendirmelere yer verildiğini görüp buna itiraz etmiş ve bazı düzeltmelerin yapılmasını talep etmiştir. Ancak düzeltmeler istediği şekilde yapılmayınca öfkelenerek, fotoğrafta gördüğünüz cemiyet başkanı Tevfik Bıyıkoğlu’na çok sert bir mektup yazmıştır. Aslında Atatürk meşhur “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözünü de bu mektupta kullanmıştır.Image
Jun 8 21 tweets 12 min read
Atatürk'ün din, Allah ve Hz. Muhammed hakkındaki sözleri.

1⃣-Müslüman bir toplumu Atatürk’ten soğutmak için kullanılacak en iyi malzemenin “din olgusu” olduğu muhakkaktır. Atatürk’e karşı bilinçli ve sistemli bir şekilde yürütülen kara propagandanın, dolayısıyla Cumhuriyet tarihi hurafelerinin en büyük ayağını tahmin edeceğiniz üzere Atatürk’ün dini inancına yönelik iftiralar oluşturur. “Atatürk’ün Müslüman olduğunu veya İslam düşmanı olmadığını ispata ne gerek var?” dediğinizi duyar gibiyim. Atatürk’ün Müslüman olup olmaması önemli midir? Ben de sizler gibi düşünüyorum. Bana göre hiç ama hiç önemli değildir. Ben onun vatana, Türk milletine ve bütün insanlığa yaptığı hizmetleri önemsiyorum.

Bununla birlikte görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek var. Maalesef şer odakları Atatürk’ün dinî inancı üzerinden, özellikle dindar insanlarımızı etkilemeye çalıştılar. Uzun yıllardır bunu yaptılar ve açık söylemek gerekirse başarılı da oldular. Atatürk’ün İslam dinine zarar verdiği, ibadet etmeyi yasakladığı yönündeki hurafeler bu şer odakları tarafından ortaya atıldı ve milyonlarca insanımız yalanlarla kandırılıp Atatürk’ten ve yakın tarihimizden soğutuldu. Özellikle tarikatların elindeki genç nesiller bu söylemlerle zehirlenip birer Atatürk karşıtı olarak yetiştirildi.

Atatürk’ün dostlarına yazdığı mektuplar, resmî makamlara gönderdiği yazılar, halka yaptığı konuşmalar ya da basına verdiği demeçler; bunların tamamı onun Allah inancına dair izler taşımaktadır. Birlikte inceleyim.

Devamı için bir sonraki tviti okuyunuz.⬇️Image 2⃣- "Bakalım Allah ne gösterecektir? İnşallah dönüş nasip olursa size günlerce anlatacak hikâyelerimiz var."

(Trablusgarp’tan Salih Bozok'a yazdığı mektup. 15 Kasım 1911) Image
May 18 7 tweets 7 min read
PONTUS SOYKIRIMI İFTİRASI (FLOOD)

1⃣- Yunan Parlamentosu, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkardı. Yasa, 23 Şubat 1994 tarihinde oybirliği ile kabul edildi, 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu asılsız iddiaya geniş bir taraftar kitlesi toplayabilmek ve kamuoyu oluşturabilmek amacı ile kongre, kitap, makale, bildiri vb. eylemlerle Türklerin, Doğu Karadeniz Bölgesindeki 350 bin Ortodoks’a soykırımı uyguladığı anlatılarak propaganda faaliyetleri yürütülüyor.

Her yıl 19 Mayıs’ta Yunanistan’da sözde soykırımı anma programları düzenleniyor. Atatürk’e, Topal Osman’a ve Nurettin Paşa’ya lanet edilen bu törenlerde Türkiye sözde soykırımla suçlanıyor. Bir kaç örnek verelim.

19 Mayıs 2001 anma törenlerinden bir gün önce Türk Bayrağı yakılmış, törende konuşan Yunanistan Savunma Bakanı Akis Cohacopulos, “Pontuslu Rumlara Türkler tarafından yapılan soykırım, Helenizm tarihinin en karanlık sayfasıdır.” ifadelerini kullanmış, eski Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos da, Türkiye’nin katiller tarafından yönetildiğini ve bu nedenle iki ülkenin işbirliğine gidemeyeceğini iddia etmişti. Yunanistan Parlamento Başkanı Apostolos Kaklamanis’in, “Pontuslu Rumlara yönelik soykırım tartışılmaz bir tarihi gerçektir. Türk devletinin sistemli cinayetleri, sayısız Yunan, yabancı ve hatta Türk kaynağınca doğrulanıyor. Pontus soykırımını tanımak Türkiye’nin dünyaya borcudur ve cinayetleri kınayıp resmen özür dilemelidir” şeklinde açıklama yaptığı 19 Mayıs 2002 tarihli anma töreni Selanik’teki Türk Başkonsolosluğu’na protesto yürüyüşüyle sona ermişti. 19 Mayıs 2005’te yapılan anma töreninde söz alan Selanik Belediye Başkanı Vasilis Papayorgopulos da, Selanik’te gelecek yıl bir Pontus Soykırımı Anıtı yapılması için Belediye Meclisi’nin karar aldığını açıklamıştı. Türkiye aleyhinde sloganlar atan göstericilere konuşan Nikos Çiarçionis, dünya tarihinin karanlık bir sayfasını oluşturduğunu öne sürdüğü Pontus soykırımının uluslararası alanda Ermeni ve Yahudi soykırımlarıyla birlikte tanınması gerektiğini söylemişti. Her yılın 19 Mayıs’ında Selanik ve Atina’da benzer etkinlikler düzenlenmekte, konuşmalar yapılıyor. Türkiye’den bazı oluşumların da bu sözde soykırım iddiasına destek verdikleri, Atatürk’ü Pontus Rumlarına soykırım yapmakla itham ettikleri biliniyor. 2⃣-Peki, Atatürk gerçekten soykırım yapmış mıdır?

Net bir şekilde ifade edebiliriz ki Atatürk’ün yaptığı bir soykırım değil, terörle mücadele faaliyetidir. Atatürk Pontus terörüyle mücadele etmiştir. Neden terör ifadesini kullandık? Terör kısaca, belirli bir amaca ulaşmak için hukuk dışı yollarla yapılan eylemdir.

Pontus Terörü, Yunan bağımsızlık hareketleri doğrultusunda, Megalo İdea’nın bir uzantısı olarak Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rum Devleti kurulması amacıyla ortaya çıkmıştır.

Mondros Mütarekesinin getirdiği ağır şartlar ve asayişteki bozulmayı fırsat bilip bölgedeki Türk nüfusu yok etmek isteyen Pontus çeteleri Müslüman köylerini basıp kadın, yaşlı ve çocuk demeden katliam yapmışlardır. Siyasi emellerini kanlı eylemlere dönüştürmek için uygun bir ortamın oluşmasını fırsat bilerek kasaba ve köylerinde eli silah tutan herkesi silahlandırmışlardır. Bölgedeki çetelerin en tehlikelisi olan, Bafra civarında konuşlanmış ve mevcutları iki bin46 kişiyi bulan “Nebyan Çeteleri”, Nebyan Dağı bölgesindeki 11 Rum köyünde yaşayan isyancılar tarafından kurulmuştur. İlk kanlı eylemlerini de Kasnakçımermer köyünden iki Müslüman köylü üzerinde tatbik etmişler, bu iki zavallıyı sırt sırta bağlayarak diri diri yakmak suretiyle senelerce devam edecek olan kanlı sahneyi açmışlardır. Nebyan çeteleri, bu mıntıkada bulunan 6 İslam köyü arasından 150 haneli Çağşur köyüne ani bir baskın düzenlemiştir. Bu baskın, Nebyan çetelerinin giriştikleri ilk toplu faciadır. Bundan sonra yüzlerce benzer katliam yapacaktır bu çeteler. Yalnız Bafra yöresi değil tabiki. Bütün Karadeniz bölgesinde yaşanacaktır bu katliamlar.Image
Apr 28 16 tweets 12 min read
MESNEVİDEKİ MÜSTEHCEN HİKAYALER (FLOOD)

"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.

1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.Image 2⃣- KABAK HİKAYESİ

Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur. Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır.Image
Image
Apr 26 11 tweets 7 min read
Jandarma görmesin diye Kuran-ı Kerim’leri tarlalara saklardık...

Atatürk döneminde jandarmalar köy köy gezip kimlerin Kur’an okuduğunu kontrol ediyor ve “Sen misin din dersi veren?” diyerek hocaları alıp götürüyormuş.

Tamamen hayal ürünü olan bu anlatıyı belgelerle çürütelim ve Atatürk döneminde dini kitapların okutulmasından bahsedelim. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyun.

Birazdan belgeleriyle göreceğiniz üzere Atatürk, Kuran-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır. Okullarda din ve Kuran-ı Kerim dersleri okutulmuştur. Başlıyoruz. 1⃣- Askere Din Kitabı

26 Mart 1925’te Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Diyanet İşleri Başkanlığından askerlerin İslam dinini öğrenmeleri için kışlaların uygun yerlerine asılmak maksadıyla ayet-i kerime ve hadis-i şerif yazılı levhalar hazırlanıp gönderilmesini ve askerlere okutulmak üzere bir din kitabı hazırlanmasını istemiştir.

Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki tarafından görmüş olduğunuz Askere Din Dersleri kitabı hazırlanmış ve silah altındaki tüm askerlere okutulmaya başlamıştır.Image
Image
Apr 19 16 tweets 5 min read
YOZGAT KÖYLÜSÜNÜN OSMANLI VERGİ ZULMÜNE BAŞKALDIRISI: "CELALİ İSYANLARI" (FLOOD)

1⃣- Yozgat'tan yükselen seslere şaşıranlar için paylaşıyorum. Yozgat tarih boyunca direnişin şehri olmuştur. Osmanlı'ya karşı meşhur Celali İsyanları yine Yozgat'ta patlak vermiştir.Image 2⃣- 1519'da başlayan Bozoklu Celal'in İsyanı çıkmıştır. Bu isyandan sonra meydana gelen ayaklanmalar Bozoklu Celal'e ithafen Celali İsyanları olarak anılmaktadır. Bu isyanlar Osmanlı tarihinin en uzun süren ve en geniş alana yayılan isyanlarıdır.
Apr 15 29 tweets 6 min read
MADDE MADDE ABDÜLHAMİD GERÇEKLERİ

Rize'de tarih öğretmeninin Abdülhamid kostümüyle ders anlatması üzerine tekrar paylaşıyorum.

1⃣- Okuyucularım bilirler. Üzerinde çalışmadığım, yeterli bilgi sahibi olmadığım konularda yazmamaya, fikir beyan etmemeye özen gösteririm. Sultan Abdülhamid konusunu araştıran, bu konuda kitap yazan bir tarihçi olarak adı sık sık siyaset sofrasına meze edilen II. Abdülhamid hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum.Image
Image
2⃣- 1940’lı yılların sonuna kadar devam eden olumsuz Sultan Abdülhamid algısının bu tarihten sonra yavaş yavaş kırılmaya başladı. Son yıllarda ise durumun tam tersine döndüğünü, Sultan Abdülhamid adının gereğinden fazla yüceltildiğini, onun bir devlet adamının ötesinde fevkalade bir şahsiyet olarak bizlere sunulduğunu görüyoruz.
Apr 14 7 tweets 6 min read
Atatürk "Gökten İndiği Sanılan Kitaplar" dedi mi? (FLOOD)

Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanağı 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açılış konuşmasında geçen şu sözlerdir:

“Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla (değişmez kurallarıyla) asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Burada geçen “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” ifadesi malum çevreler tarafından dini reddiye olarak yorumlanıp saldırı argümanı olarak kullanılmakta, güya Atatürk’ün dinsizliğine kaynak olarak sunulmaktadır.

Biraz zamanı geri sarıp bu konuşmanın hangi gelişmeler neticesinde yapıldığını inceleyelim.⬇️ 1⃣- Atatürk, Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer tutacak olan ekonomik kalkınmanın köklü şekilde hayata geçirebilmesi için devletçi ekonomi anlayışında değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Celal Bayar, genel müdürlüğünü yaptığı İş Bankasını kısıtlı olanaklara rağmen güzel yerlere getirmesiyle Atatürk’ün dikkatini çekmiş, devletçi ekonomi politikasının özel teşebbüsü engellediğini gören Gazi’nin gözüne girmeyi başarmıştı. Bu dönemde İsmet İnönü kadrolarıyla İş Bankası kadroları her alanda çatışma hâlindeydi. 1932 yılında bir kâğıt fabrikası kurulmasına karar verilmiş, İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey ihaleyi İş Bankasının almasına sıcak bakmadığı için buna engel olmuştu.

Yaşanan gelişmeler sonucunda Bayar, Atatürk tarafından İktisat Vekili yapılmış ama bu durum kâğıt fabrikası meselesinde Mustafa Şeref Bey’den yana tavır koyan İsmet İnönü’nün hoşuna gitmemişti.Image
Mar 25 9 tweets 4 min read
Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım'a Atılan Çirkin İftira

Hatırlarsınız…

1️⃣-İyi Müslüman olmanın yolunun Atatürk’e saldırmaktan geçtiğini zanneden sözde tarihçiler ve bazı hacı hoca takımı Zübeyde Hanım’ın namusuna dil uzatacak kadar alçalmışlardı.

Bu alçakça iftiraların ana kaynağı Rıza Nur’un hatıratında hiçbir dayanak göstermeksizin yazdığı hezeyanlardır. Hezeyanlar diyorum, çünkü Rıza Nur hatıratında ruhsal rahatsızlığı olduğunu da itiraf etmiştir.

Hatıratın tamamı incelendiğinde Rıza Nur’un sözlerinde çelişki ve tutarsızlıklar olduğu ve kendisinin neyin gerçek neyin hezeyan olduğunu ayırt edemediği görülecektir. Bir başka önemli nokta da şudur ki, Rıza Nur hatıratını Atatürk onu iktidardan uzaklaştırdıktan sonra yazmaya başlamıştır.Image 2️⃣-Bir takım siyasiler tarafından itibar gören fesli tarihçi bozuntusu başta olmak üzere Atatürk'e saldırmak için fırsat kollayan güruh, bu iki önemli noktayı görmezden gelerek, salyalı ağızlarıyla milli mücadele liderinin mübarek anasının namusuna dil uzatmaya devam ettiler.

Öte yandan, Rıza Nur’un iftiralarını doğrulamak için, onun hezeyanlarla dolu hatıratında yazdıklarının aynısını gösteren düzmece bir arşiv belgesi bile hazırlandı.

Uyduruk belgede Zübeyde Hanım ile Abduş adındaki hayalî bir kişinin ilişkisinden bahsediliyordu. Detayları yazmayı uygun bulmuyorum.
Mar 1 69 tweets 9 min read
Dersim Olaylarının temelinde Koçgiri İsyanı yatar. Etno-mezhepsel kökenli Koçgiri isyanını diğer isyanlardan ayıran özellik, çoğunlukla Türkmen olan bölge halkının kandırılıp Kürdistan kurmak amaçlı isyan etmiş olmasıdır. Halkı kışkırtan kim? Tabi ki İngilizler.

Başlıyoruz. Image
Image
1- Koçgiri İsyanını Hazırlayan Sebepler

İsyanın kaynağını oluşturan Koçgiri aşireti Zara, Hafik, İmranlı, Su Şehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık, Kuruçay ve bunları kapsayan bölgeye yerleşmiş durumdadır.
Feb 22 16 tweets 10 min read
MESNEVİ'DEKİ MÜSTEHCEN HİKAYALER (FLOOD)

"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.

1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.Image 2⃣- KABAK HİKAYESİ

Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur.

Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır. Image
Feb 22 32 tweets 5 min read
Çok merak edilen Sabataycılık ve Selanik Dönmeleri meselesi.

🔴Sabatay Sevi kimdir?
🔴Selanik dönmeleri kimlerdir?
🔴Atatürk'ün Sabatayist olduğu doğru mudur?

Başlıyoruz.

1⃣- Sabatay Sevi'nin başlattığı Mesihçi hareket Osmanlı'da başlamış ve tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Image 2⃣- Yahudi tarihinde bu cereyanın Hz. Süleyman’ın mabedinin yıkılması ve Bar Kohba isyanından sonra en büyük olay olduğu Yahudi tarihçiler tarafından da kaydedilmektedir.