My Authors
Read all threads
Kuzey Rönesans sanatının en büyük ressamlarından biri olan Yaşlı Pieter Bruegel’in 1558 yılında yaptığı ‘İkarus’un Düşüşü Sırasında Manzara’ adlı eserini anlatacağım bugün...
İtalya'da başlayan Rönesans'ın etkileri kuzey Avrupalı sanatçılar tarafından benimsendiğinde sahnelerin çok detaylı ve gündelik hayata yakın, hatta doğrudan gündelik hayatın içinden olduğunu görüyoruz.
‘Tür’ resmi dediğimiz bu gündelik hayat sahnelerini en iyi yapan, yaşadığı toplumu ve insanlarını eleştirel bir dille fırçasından damlatan ressam, burada mitolojik bir hikaye ile gündelik hayat sahnesini bir araya getiriyor.
İlk bakışta sıradan, gündelik yaşamdan bir kesit gibi gördüğümüz bu sahnede mitolojik bir hikayeye şahitlik ediyoruz. Ancak resmin adından da anlayacağımız gibi bu mitolojik sahne geri plana atılmış. ‘İkarus’un Düşüşü Sırasında Manzara’.
Sanat Tarihinde ilk kez bir ressamın böyle bir uygulama yaptığını görüyoruz. Normalde İkarus'un, kompozisyonun merkezinde olması gerekirken, önemsiz bir figür gibi bir kenara atılmış. Ancak önce hikayeyi anlatıp daha sonra resim üzerinde daha detaylı duralım.
Buradaki mitolojik hikayeyi, okuyacağımız resme yardımcı olabilmesi adına kısaca ve özet halinde anlatacağım. Bu bir Antik Yunan Efsanesi. Deadalos ve onun oğlu İkarus’u konu alan bir hikaye.
Deadalus bir mucittir ve hemen hemen her şeyi başaracak, yapabilecek kadar beceriklidir. Ancak günün birinde Girit Adasına hapsedilir oğlu İkarus ile birlikte. Becerikli Deadalus da oğlu ile buradan kaçmanın yollarını ararken aklına çılgınca bir fikir gelir.
Hem kendine hem oğluna kanatlar yapacak ve adadan uçarak kaçacaktır. Oturup kanatları yapmaya başlar ve tüyleri birleştirmek için tutkal kullanır. Bu yüzden de İkarus’a; ‘Yüksekten uçma ve güneşe yaklaşma!’ der.
İkarus’da bu uyarıyı ergence bir tavırla çok da dikkate almaz.
Sonunda kanatlar biter. İkarus ve Deadalus gökyüzüne doğru uçmaya ve orada süzülmeye başlarlar. İkisi de çok mutludur. İkarus ise uçmayı o kadar sever ki yavaş yavaş yükselmeye başlar.
O kadar yükselir ki güneşe yaklaşır ve kanatlarındaki tutkal erimeye başlar. Sonunda da denize düşer ve boğularak ölür...
Şimdi bu sahnenin son derece vurgulandığı, asıl trajediye odaklanılmış pek çok örnekle karşılaşabiliriz.
Mesela sahneyi daha dramatik hale getrimek isteyen bazı ressamların daha gökyüzünde iken, Deadalus’un gelip İkarus’un kanatlarını yeniden yapıştırmaya çalıştığı içler acısı sahneleri mevcuttur.
Ancak resimlerinde mizahi yönü kuvvetli olan Yaşlı Bruegel’in bu dramatik anları umursamadığını görüyoruz. Daha çok, bu olayı yaşarken nasıl bir ortam içinde yaşamış olabilirler bu gösterilmek istenmiş.
Ya da Bruegel bir manzara resmetmek istiyormuş da, o dönemde resimlerde illa mitolojik ve dini sahneler olmak zorunda olduğu için arkaya Deadalus ve İkarus’u da yerleştirmiş gibidir. Bunun son derece yaratıcı ve zekice bir bakış açısı olduğu kesin.
Bir de bunun üzerine, insanların bu mitolojik ana verdikleri tepki daha doğrusu tepkisizliğin işlenmesi resmi daha da özel kılıyor. O dönem özellikle köylüleri resmetmeyi seven sanatçının, sanki o dönemin köylülerin mitolojiye bakış açılarını da yansıttığını düşünüyorum bazen.
Tabi bu benim öylesine bir varsayımım. Kesin bilgi diye not almayınız lütfen. Şimdi bu ilgisizliğe biraz daha yakından bakalım. Resmin uzak köşelerinden, ön planına doğru gelelim.
Uzaklarda, Kuzey Rönesans'ının detaylarına yaraşır şekilde dağlar işlenmiş. Sanatçının Alp dağlarına ziyaretinden sonra bu yolculuğundan ve dağlardan çok etkilendiğini biliyoruz. Bu yüzden sahnelerinin çoğunda arka planda bir dağ manzarasına yer vermeyi sever.
Dağlardan sonra en çok dikkatimizi çeken şey ise gemidir. Ancak gemiden önce, biraz daha bizden tarafa baktığınızda bacakları dışarıda kalmış, çaresizce çırpınırken İkarus’u görüyoruz. Ölmek üzere ve ona yardım edebilecek kimse yok.
Hatta kimse boğulduğunun farkında bile değil. Ayrıntılı gemi resmetmeyi seven ressamın gemiyi nasıl konumlandırdığına bakın. Arkasını dönmüş, yelkenlerini rüzgarla doldurmuş, son hızla İkarus’dan uzaklaşıyor. Geminin içinde İkarus’u fark eden bir figür de yok.
İkarus ise son bir kaç çırpınıştan sonra tepetaklak düştüğü denizde boğulmak üzere. Sanatçının bu konuyu ne kadar alaycı ele aldığını İkarus’un suyun dışında kalmış bacaklarını veriş şekli ile anlayabiliyoruz.
Resmin adının İkarus’un Düşüşü Sırasında Manzara olmadığını varsayalım. Bu resme bir göz ucuyla bakarsanız İkarus’u aramayacak ve hatta bir çoğunuz fark etmeyecek bile. Tabi birazcık daha bakınca ‘bacak mı o?’ diye de soracaksınız istemsiz şekilde...
Ayrıca resimde bir eksiklik de var fark ettiniz mi? Eserde Deadalus yok. Yani Oğlunun boğulma anına şahitlik eden bir baba yerleştirilerek trajedi vurgulanmaya çalışılmamış.
Biraz daha yaklaştığımızda, resmin bizim bakış açımıza göre sağında beyaz kıyafetli, balık tutan bir figür olduğunu görüyoruz. O da İkarus’u fark etmiyor. O tarafa bakmıyor bile. Oltasını atmış, balığı bekliyor.
Onun yanındaki ağacın dalında ise bir keklik var. O da yine başka bir Deadalos hikayesine göndermedir. Bu mucit daha önce Akropolis üzerinden 12 yaşındaki oğlunu aşağıya atmıştı. Athena bu ana şahitlik etmiş ve aşağıya düşen çocuğu bir kuşa çevirmişti.
Yüksekten düştüğü için çok korkan bu çocuk keklik kuşuna dönüştü ve bu yüzden yükseklerden uçmak yerine yuvasını hem yere yakın kurdu. Efsaneye göre keklik de İkarus’un cenazesine katılmıştır. Burada İkarus’u keklik bile fark etmiyor...
Şimdi biraz daha sola doğru bakalım. Bir tepenin kenarında çoban figürü ile onun köpeğini görüyoruz. Ancak yine ikisi de İkarus’un düşüşünü görmüyorlar. Başka bir şeye bakıyorlar. Gökyüzünde bir şey ilgilerini çekmiş olmalı.
Deadalus olabilir mi? Gerçi köpek oraya da bakmıyor. İnsanlardan çok daha iyi duya bilmesine rağmen İkarus’un suya düştüğünü de duymamış. Hatta farkında değiller ama sürüleri uçurumdan yuvarlansa haberleri olmayacak.
Resmin en ön planında ise verilmek istenen mesajın en büyük figürlerinden biri olan, saban süren çiftçiyi görüyoruz. O da İkarus’un veya Deadalus’un farkında değil. Tamamen işine odaklanmış. Tıpkı Bruegel’in resmetmeyi sevdiği gerçek köylüler gibi.
Mitolojiden, siyasetten ya da herhangi bir şeyden haberi yok. Hayatına devam ediyor. Ancak temsil ettiği şey tam olarak bu değil. Resmin içine gizlenmiş başka bir figür ile birlikte çiftçi figürü de daha büyük bir anlam kazanacak.
Kompozisyonun sol köşesinde, çalılıkların içinde, karanlıkta bir ceset görüyoruz. Hem ceset, hem de İkarus, Kuzey Rönesans döneminde sıkça yapılan bir uygulamayı hatırlatıyor bize.
Bu uygulama resimlerin içine özellikle Hieronymus Bosch ve Pieter Bruegel tarafından sıkça kullanılan atasözleridir. Burada da yine bir atasözü göndermesi söz konusu.
Çok hayatın içinden, çok gerçek, mitolojik bir konuya sahip olmasına rağmen bizleri gerçekliğe döndürecek bir atasözüne çok uygun bir kompozisyon oluşturuyor.

‘Biri öldü diye saban durmaz’. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sanatla kalın. 🖤
Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh.

Keep Current with Sanatın Tarihi

Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

Twitter may remove this content at anytime, convert it as a PDF, save and print for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video

1) Follow Thread Reader App on Twitter so you can easily mention us!

2) Go to a Twitter thread (series of Tweets by the same owner) and mention us with a keyword "unroll" @threadreaderapp unroll

You can practice here first or read more on our help page!

Follow Us on Twitter!

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3.00/month or $30.00/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!