1- Mesela İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Lozan’da mağlup olduklarını kabul ediyor ve yenilgiyi müttefiklerin birlik halinde olmamasına bağlıyor. İngiltere Lozan’dan pek hoşnut değil anlaşılan. Devam edelim.
2-İngiltere Avam Kamarası’ndaki bir vekil Lozan’ı İngiltere için büyük bir yenilgi addedip bakın ne diyor. “Türkiye harbi kazanmış olsaydı, bize bundan daha ağır şartlar kabul ettiremezdi…” Bitmedi.
3-İngiltere eski başbakanı Lloyd George, “Daily Telegraphy” gazetesinde yayımlanan “Lozan’da Türkiye’nin Muvaffakiyeti” adlı makalesinde bakın ne diyor?
4-"Biraz hayrete şayandır ki, her iş bittiği zaman İsmet Paşa’nın yüzünde bir tebessüm vardı. Ankara’dan gelen raporlar orada sulhun büyük bir Türk zaferi olmak üzere telakki edildiğini haber veriyor ve gerçekte de öyledir.”
5- “Daily Chronicle” gazetesine de konuşan Lloyd George, “Lozan Muahedesi İngiltere tarafından imzalanan muahedelerin en utanç verici olanıdır” diyerek görüşlerini tekrarlıyor arkadaşlar. Devam edelim.
6-İngiliz temsilci Sir Andrew Ryan Lozan’ı İngiltere’nin imzalamış olduğu en uğursuz, mutsuz ve kötü antlaşma olarak nitelendiriyor.
7-Eski İngiliz Bakan Lord Birkenhead ise İngiliz “Evening Standard” gazetesinde yayımlanan mektubunda Lozan Anlaşması’nın İngiliz çıkarlarını mahvettiğini ifade ediyor.
8-Yabancı basını incelediğimizde de Lozan'ın Avrupa devletleri için zafer olmadığını, hezimet olduğunu görüyoruz. Bir kaç örnek verelim.
9-Türk milliyetçiliğinden korktuğunu ifade eden “Daily Telegraphy” gazetesi, sözde Türkiye’de baş gösteren Hristiyan düşmanlığından endişe ettiğini dile getirerek bu hususta Türkiye’yi uyaran mesajlar gönderiyor.
10-Newyork Times gazetesi Müttefik devletlerin kabiliyetsizliklerinden dolayı Türkler tarafından mağlup edildiğini yazıyor.
11- Yunan “Eleftheros Logos” gazetesi, müttefiklerin Lozan’da özellikle iktisadi sahada münakaşa kabul edilmez bir mağlubiyet elde ettiklerini belirtiyor, Lozan’ı bir Türk zaferi olarak değerlendiriyor.
12-Bulgar basınından “Dnevnik” gazetesi, Sevr zincirlerinin kırıldığından ve Türklere kendi milli hudutları dahilinde tam bir istiklal temin ettiğinden dolayı Lozan’ın Türkiye’nin yeni tarihinde parlak bir sayfa teşkil edeceğini yazmıştır.
13- Şimdi de islam dünyasını inceleyelim. Bakalım Lozan antlaşması islam ülkelerinde nasıl karşılanmış? Zafer olarak mı? Hezimet olarak mı?
14-Lozan’ı değerlendiren Afgan sefiri Ahmet Han, artık Avrupa’da Müslümanlara eski gözle bakılmaması, herkesin müsavat dairesi içerisinde yaşanılması gerektiğini söylüyor.
15-Lozan metnini yayınlayan Mısır basını, Anadolu’nun dört bir tarafında olan kutlamalara yer veriyor.
16-Tunuslularda Türk ordusuna, Mustafa Kemal Paşa ve bütün kumandanlarla birlikte bütün Türk milletine tebrikler ve dualar gönderiyorlar.
17-Lozan, Rusya Müslümanlarınca da büyük bir sevince sebep oluyor, Moskova’da iki camide toplanan binlerce kişilik cemaat, namazdan sonra Türk ordusunun muzafferiyeti sonucu yapılan barış nedeniyle üç defa tekbir getirip dualar ediyor.
18-Lozan’da Türkiye’nin kazanımları Hint’li Müslümanlarca da sevinçle karşılanıyor ve Hint basını, Türklerin başarısını tüm Asya davasının başarısı olarak nitelendiriyor.
19- LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ?
Bize zafer, onlara hezimet.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
ŞEMS'İN KONYA'YA GELİŞİ VE MEVLANA'YI DEĞİŞTİRMESİ (FLOOD)
1⃣- Mevlana Şems'i tanımadan önce medresede fıkıh ve din üzerine dersler veren bir âlimdi. Bilim meraklıları ile sohbet edip fikir tartışmaları yapar, aynı zamanda üzerinde uzlaşılamayan dinî meselelerde fetva verirdi.
2⃣- Mevlânâ’yı çok seven Konyalılar onun ibadetlerine, perhizlerine ve ilmini hayran olmuşlardı. Mevlânâ’yı dinin kılavuzu olarak görüyorlar, onun huzuruna çıkıp duasını almayı bereket sayıyorlardı.
3⃣- Tam bu sırada Şems-i Tebrîzî adında tuhaf görünümlü yaşlı bir derviş çıkageldi.
Şems’i gördükten sonra Mevlânâ bambaşka bir kimliğe bürünecek, medresede ders vermeyi bırakacak, vaktinin çoğunu halvette geçiren, şiirler yazan, cezbeli bir sûfîye dönüşecekti.
"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.
1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.
2⃣- KABAK HİKAYESİ
Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur. Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır.
3⃣- Cuha’nın Çarşaf Giyip Kadınlar Kılığında Camiye Girmesi
Mevlana burada Cuha dediği kişinin ahlaksızlıklarından ve kadın kılığına girdiğinden bahseder.
Mikail Bayram'a göre burada eleştirdiği kişi Ahi Evran Nasreddin Hoca'dır.
Atatürk'ün sansürlenen mektubu ve çok tartışılan "İkra, Bismi, Rabbi" meselesi.
Atatürk’e din üzerinden saldıranların en büyük dayanaklarından birisi Tevfik Bıyıkoğlu'na yazdığı mektuptaki ifadelerdir. Bir kaç maddeyle açıklayacağım, sizler de sonuna kadar okuyun lütfen.
Mektupta geçen ifadeler şu şekilde, ancak öncesi ve sonrası var.
"Arabistan Yarımadası’nın kumsal çöllerinden; (ikra, bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır."
1⃣-Atatürk, 1931 yılında liselerde okutulmak üzere akılcı ve bilimsel nitelikte yeni ders kitapları hazırlatılmasını istemiştir. Kitapların İslam tarihi ile ilgili bölümlerinin yazılması işini de Türk Tarih Kurumuna, o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyetine vermiştir.
Cemiyet, İslam tarihi ile ilgili bölümleri hazırlamak üzere Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri’yi görevlendirmiştir. Kadiri, ders kitapları için hazırladığı “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre hazırlamıştır.
Atatürk, Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlerde Arap milliyetçiliğine ve bilim dışı değerlendirmelere yer verildiğini görüp buna itiraz etmiş ve bazı düzeltmelerin yapılmasını talep etmiştir. Ancak düzeltmeler istediği şekilde yapılmayınca öfkelenerek, fotoğrafta gördüğünüz cemiyet başkanı Tevfik Bıyıkoğlu’na çok sert bir mektup yazmıştır. Aslında Atatürk meşhur “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözünü de bu mektupta kullanmıştır.
2⃣-Atatürk akıl ve bilimi göz ardı ederek yazılan, Arap milliyetçiliği ve dinsel bilgilere dayanan yanlı bir İslam tarihi anlatısının liselerde okutulmasına karşı çıkmıştır. Uyduruk tarih yazmayı, hiç yazmamaya tercih etmiş ve Tevfik Bıyıkoğlu’na ateş püskürmüştür:
“Tevfik Beyefendi!
Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara da dikkat buyurunuz. Bu münasebetle yüksek heyetinizin başkanı bulunan size hatırlatırım ki, yeni dünya ufuklarına açacağınız yeni tarih semasında dikkatli olunuz. Sonradan, uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa, hiçbir eser meydana getirmemek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir.
(…) Her şeyden önce kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemede her şeyden ve herkesten önce kendi karar verme yetinizi ve ince Millî süzgecinizi kullanınız. Sizi büyük hedefe ancak bu görüşlerden kıskanç olmak ulaştırabilir. Yoksa dünyanın bin bir şarlatanı ve bin bir milletin tarihşinas yaşayan sokak politikacısının ve bunları yüksek ölçekte temsil eden Camii Ezher kaçkınının oyuncağı kılar!
Bana bu kadar söz söyleten nedeni açıklayayım:
Camii Ezher kaçkınını bulan sizsiniz. Eseri diye, Ankara’dan ayrıldığım son gün önüme koyduğunuz örümcek Arap yazılı paçavraları okuduğunuz zaman derhal itirazımı serdetmiştim. Bunu nazarı dikkate alacağınızı vaat etmiştiniz! İncelemenizden sonra bana verilen yazılar o kadar sersem ve cahil ve Camii Ezher kaçkını bu adamın mahsulü olduğunu gördüm ki, sizi rencide edecek bir söz söylemeden bu paçavralar üzerinde yeniden çalışmaya mecbur oldum. Bu sözlerimi sizi utandırmak için yazmıyorum. Bu yazılarımı, bundan sonraki mesainizde dikkat ve intibah dersi olması için yazıyorum. (…) Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alabilir. Siz buna razı mısınız?”
ŞEMS'İN MEVLANA'NIN EVLATLIĞI KİMYA HATUNLA EVLENMESİYLE BAŞLAYAN OLAYLAR (FLOOD)
1⃣- Şems'le tanıştıktan sonra değişen Mevlana'nın ibadeti bırakmasının, halktan uzaklaşıp bütün zamanını Şems’le geçirmesinin dedikoduya neden olduğunu ve Konya ahalisini kızdırdığını yazmıştık...
2⃣- Konya'nın ileri gelenleri Mevlânâ gibi büyük bir âlimin Şems gibi meczup bir dervişin peşine düşüp medreseyi terk ettiğinden yakınarak Sultan’ın huzuruna çıkıp Mevlana'yı tekrar kendilerine döndürmek için aracı olmalarını istemişler, ancak Sultan bu işe sıcak bakmamıştı.
3⃣- "Artık onun yüzünü göremiyoruz, önce olduğu gibi yanına varıp oturamıyoruz. Bu adam büyücü olmalı ki büyüyle, efsunla şeyhi kendisine bağladı." diyen ahali Şems'ten iyiden iyiye rahatsız olmaya başlamıştı.
ŞEMS'İN KONYA'YA GELİŞİ VE MEVLANA'YI DEĞİŞTİRMESİ (FLOOD)
1⃣- Mevlana Şems'i tanımadan önce medresede fıkıh ve din üzerine dersler veren bir âlimdi. Bilim meraklıları ile sohbet edip fikir tartışmaları yapar, aynı zamanda üzerinde uzlaşılamayan dinî meselelerde fetva verirdi.
2⃣- Mevlânâ’yı çok seven Konyalılar onun ibadetlerine, perhizlerine ve ilmini hayran olmuşlardı. Mevlânâ’yı dinin kılavuzu olarak görüyorlar, onun huzuruna çıkıp duasını almayı bereket sayıyorlardı.
3⃣- Tam bu sırada Şems-i Tebrîzî adında tuhaf görünümlü yaşlı bir derviş çıkageldi.
Şems’i gördükten sonra Mevlânâ bambaşka bir kimliğe bürünecek, medresede ders vermeyi bırakacak, vaktinin çoğunu halvette geçiren, şiirler yazan, cezbeli bir sûfîye dönüşecekti.
Necip Fazıl neden Atatürk ve devrimlerin düşmanı oldu? (Arşiv belgeleriyle)
Dikkatle okuyunuz.
1⃣- 1943 yılına kadar Necip Fazıl, bildiğimiz siyasi kimliğinin tam aksi işler yapmış, cumhuriyet düşmanlarına göz açtırmamış, Atatürk ve cumhuriyet devrimlerini hararetle savunmuştu.
2⃣- Necip Fazıl Büyük Doğu Dergisini Aslında CHP İçin Kurdu!
1943 yılının Mayıs ayında Necip Fazıl, Büyük Doğu isimli bir dergi kurduğunu ve CHP ölçülerine uygun yayın yapacağını söyleyerek CHP’den dergi için 5000 lira kefalet ücreti istedi.
3⃣- Bu sürede Atatürk'ü öven yazılar yazdı. Büyük Doğu'nun onuncu sayısında "Atatürk dirilecektir" başlıklı bir yazı kaleme aldı.