1- Lozan imzalanmasaydı Osmanlı İmparatorluğu kâğıt
üzerinde yaşamaya devam edecek, başkent İstanbul olacak
ancak azınlıkların hakları gözetilmediği takdirde İstanbul
elimizden alınacaktı.
2- Lozan ile İstanbul herhangi bir şarta bağlı olmaksızın Türkiye’ye bırakıldı. Lozan imzalandıktan
kısa süre sonra işgal kuvvetleri İstanbul’u terk etmek zorunda kaldılar.
İngilizler tek bir kurşun sıkmadan İstanbul'u neden terk ettiler diyorlar ya. İşte bu yüzden terk ettiler.
3- Lozan imzalanmasaydı Osmanlı’ya Ankara ve çevresinde
küçük bir toprak parçası bırakılacaktı. İzmir ve Trakya Yunanistan’a verilecekti.Batı Anadolu
İtalya’ya verilecek, Güneydoğu Anadolu Fransa’ya verilecekti.
Türkiye Lozan’ı imzalayarak bütün bir Anadolu’yu
topraklarına kattı.
4- Lozan imzalanmasaydı Doğu Anadolu’da bağımsız Ermenistan ve Özerk Kürdistan yönetimleri oluşturulacaktı,
Lozan’ın imzalanmasıyla bu gerçekleşmedi. Bu bölgelerdeki
topraklar da Türk hâkimiyetine girdi.
5- Lozan imzalanmasaydı Boğazlar bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak,on ülkeden oluşan bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecek, bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı. Lozan ve sonrasındaki Montrö ile boğazların kontrolü
tamamen Türkiye’ye geçti
6- Lozan imzalanmasaydı zorunlu askerlik kaldırılacak,
askerî gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak, Osmanlı donanması İtilaf Devletlerinin kontrolü altında olacaktı. Lozan’la birlikte Türkiye bu konuda tam bağımsız hâle geldi
7-Lozan imzalanmasaydı kapitülasyonlar İngiliz, Japon,
Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek, bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Lozan’la birlikte yabancılara tanınan tüm haklar tamamen kaldırıldı
8- Lozan imzalanmasaydı azınlıklara geniş haklar verilecek
ve azınlıklar askerlik yapmayacaklardı. Lozan’la birlikte
yapılan nüfus mübadelesi sonucunda Anadolu’da yaşayan Rumlar Yunanistan’a gönderildi. İstanbul’da kalanlara ise
Türk vatandaşlarından ayrı hiçbir hak tanınmadı.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Dersim Olaylarının temelinde Koçgiri İsyanı yatar. Etno-mezhepsel kökenli Koçgiri isyanını diğer isyanlardan ayıran özellik, çoğunlukla Türkmen olan bölge halkının kandırılıp Kürdistan kurmak amaçlı isyan etmiş olmasıdır. Halkı kışkırtan kim? Tabi ki İngilizler.
İsyanın kaynağını oluşturan Koçgiri aşireti Zara, Hafik, İmranlı, Su Şehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık, Kuruçay ve bunları kapsayan bölgeye yerleşmiş durumdadır.
2- Aşirete bağlı olan İbolar, Zazalar, Balular, Kereteliler ve Sarular olmak üzere beş büyük kabilenin katılımıyla ‘Batı Dersim’ denilen bölgede patlak veren bu isyan esasen Ekim 1920’de başlamıştır.
"Mesnevi'yi okudum, böyle hikayeler yok" diyenler oluyor. Arkadaşlar sizin okuduğunuz tam metin değildir. Sansürlüdür. Bu hikayeler Mesnevi'de var.
1⃣- Şimdi Mesnevi'nin hangi cildinde hangi müstehcen hikayelerin olduğundan bahsedelim.
2⃣- KABAK HİKAYESİ
Mesnevi'de yer alan müstehcen hikayelerin en meşhurudur.
Kadın kölesinin eşekle cinsel ilişkiye girmesini kıskanıp kendisi de eşekle cinsel ilişkiye giren ve bunun sonucunda ölen kadının hikayesidir. Nefsin insanı nasıl kötü hallere düşürdüğünü anlatır.
Mevlana burada Cuha dediği kişinin ahlaksızlıklarından ve kadın kılığına girdiğinden bahseder.
Mikail Bayram'a göre burada eleştirdiği kişi Ahi Evran Nasreddin Hoca'dır.
"Sözü kuvvetli, cerbezesi yerinde bir vazeden vardı. Minbere çıkmış vaiz ediyordu. Kadın, erkek herkes minberin dibine toplanmıştı. Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü, kadınlar arasına karıştı. Kimse onu tanımıyordu. Bir kadın, vaaz edene gizlice sordu: Kasıktaki kıllar, namazın bozulmasına sebep olur mu? Vaiz dedi ki: Uzun olursa namaz mekruh olur. Ya hamam otuyla ya ustura ile tıraş etmen lazım ki namazın tamam olsun, kabul edilsin. Kadın: Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi. Vaaz eden dedi ki: Bir arpa boyu uzun olursa tıraş etmek farzdır. Cuha, hemen kız kardeş dedi, bak bakalım, benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu? Tanrı rızası için elini uzat da bir yokla. Bakalım, mekruh olacak kadar uzamış mı? Yanındaki kadın, Cuhanın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi. Derhal şiddetli bir nara attı. Hoca, sözüm gönlüne tesir etti dedi. Cuha dedi ki: Hayır, gönlüne tesir etmedi, eline tesir etti. A akıllı adam, gönlüne tesir etseydi vay haline!”
2⃣- Yahudi tarihinde bu cereyanın Hz. Süleyman’ın mabedinin yıkılması ve Bar Kohba isyanından sonra en büyük olay olduğu Yahudi tarihçiler tarafından da kaydedilmektedir.
3⃣- Sabatay Sevi’nin başlatmış olduğu hareket Osmanlı yönetimini ve toprak bütünlüğünü de hedef alan bir harekettir. Bu manada hem devrimci hem de bölücü bir mahiyet arz eder. Sabatay Sevi için ilk Siyonist tabiri de kullanılmaktadır.
1⃣- Mevlânâ, Cengiz Han’ın Hârizmşahlar üzerine yürümeden önce bir mağarada inzivaya çekilip uzun süre ibadet ettiğini, bunun üzerine Allah’ın “Dışarı çık. Her nereye gidersen, muzaffer ol!” diyerek Cengiz Han’a yetki verdiğini ve Moğolların bu şekilde Allah’ın buyruğuyla yola çıktıkları için karşılarına çıkan herkesi yendiklerini ifade etmektedir:
Tanrı’dan “Senin dileğini, yalvarışlarını kabul ettim. Dışarı çık. Her nereye gidersen, muzaffer ol!” diye bir ses erişti. Bu şekilde Hak buyruğuyla yola çıktıklarından, karşılarında bulunanları yendiler ve bütün yeryüzünü kapladılar.
2⃣- Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’yu harabeye çeviren Moğol komutan Baycu Noyan’ın 1256 yılında ikinci defa Anadolu’yu istila ettiğinde Konya’ya kadar gelmiş, Konyalılar katırlar dolusu hediyeler hazırlayıp şehir dışındaki Baycu’ya göndermek suretiyle canlarını kurtarabilmişlerdi.
Mikail Bayram, Âriflerin Menkıbelerine atıfta bulunarak Mevlânâ’nın şehir dışında Baycu Noyan ile görüşmeler yaptığını ve şehre döndüğünde Baycu Noyan’ın Allah’ın evliyalarından olduğunu Konyalılara telkin etmeye çalıştığını söyler. Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi’nin hizmetine giren Ahmed Eflâkî tarafından 35 yılda yazılan ve Mevlânâ hakkındaki en önemli kaynaklardan sayılan Âriflerin Menkıbeleri’nde Mevlânâ’nın Baycu Noyan’ın evliyâ olduğunu sık sık dile getirdiğinden bahsedilir:
Mevlânâ hazretleri de adı geçen (kumandan) hakkında defalarca: Baçu (Baycu) veli idi fakat o bunu bilmezdi, derdi.
3⃣- Moğol tahtına şirin gözükme çabasıyla tanınan Muîneddin Pervâne bile bir noktadan sonra izlediği Moğol yanlısı siyaseti bir Müslüman olarak kendine yakıştıramaz, öz eleştiri yapar ve bir sohbet esnasında Mevlânâ’ya der ki:
Bundan önce kâfirler, putları öperler, putlara secde ederlerdi. Biz de şu zamanda onun tıpkısını yapıyoruz. Gidiyor, Moğollara secde ediyoruz; sonra da kendimizi Müslüman sayıyoruz. Ayrıca içimizde hırs, istek, kin, haset gibi bunca put var; bunların hepsine de itâat etmedeyiz; hem içten, hem dıştan biz de aynı işi yapıyoruz; sonra da kendimizi Müslüman sayıyoruz.”
ATATÜRK'ÜN DİN, ALLAH VE HZ. MUHAMMED HAKKINDAKİ BİLİNMEYEN SÖZLERİ.
1⃣-Müslüman bir toplumu Atatürk’ten soğutmak için kullanılacak en iyi malzemenin “din olgusu”olduğu muhakkaktır. Atatürk’e karşı bilinçli ve sistemli bir şekilde yürütülen kara propagandanın, dolayısıyla Cumhuriyet tarihi hurafelerinin en büyük ayağını tahmin edeceğiniz üzere Atatürk’ün dini inancına yönelik iftiralar oluşturur. “Atatürk’ün Müslüman olduğunu veya İslam düşmanı olmadığını ispata ne gerek var?” dediğinizi duyar gibiyim. Atatürk’ün Müslüman olup olmaması önemli midir? Ben de sizler gibi düşünüyorum. Bana göre hiç ama hiç önemli değildir. Ben onun vatana, Türk milletine ve bütün insanlığa yaptığı hizmetleri önemsiyorum.
Bununla birlikte görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek var. Maalesef şer odakları Atatürk’ün dinî inancı üzerinden, özellikle dindar insanlarımızı etkilemeye çalıştılar. Uzun yıllardır bunu yaptılar ve açık söylemek gerekirse başarılı da oldular. Atatürk’ün İslam dinine zarar verdiği, ibadet etmeyi yasakladığı yönündeki hurafeler bu şer odakları tarafından ortaya atıldı ve milyonlarca insanımız yalanlarla kandırılıp Atatürk’ten ve yakın tarihimizden soğutuldu. Özellikle tarikatların elindeki genç nesiller bu söylemlerle zehirlenip birer Atatürk karşıtı olarak yetiştirildi.
Atatürk’ün dostlarına yazdığı mektuplar, resmî makamlara gönderdiği yazılar, halka yaptığı konuşmalar ya da basına verdiği demeçler; bunların tamamı onun Allah inancına dair izler taşımaktadır. Birlikte inceleyim.
Devamı için bir sonraki tviti okuyunuz.⬇️
2⃣- "Bakalım Allah ne gösterecektir? İnşallah dönüş nasip olursa size günlerce anlatacak hikâyelerimiz var."
(Trablusgarp’tan Salih Bozok'a yazdığı mektup. 15 Kasım 1911)
Çanakkale Savaşı’nın en ateşli günlerinde, 30 Nisan 1915’te emri altındaki kumandanları Kemalyeri’nde toplayan Atatürk, onlara Allah’ın yardımına sığınarak bu gece taarruza kalkmak istediğini bildirir:
“Karşımızda bulunan düşmanı mutlaka ölerek denize dökmek lazım olduğu kanaatindeyim. İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerde Balkan utancının ikinci bir safhasının görmektense burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını katiyen kabul etmem. Bu gece katılacak taze kuvvetlerle Cenab-ı Hakkın yüce yardımına sığınarak yarın düşmana taarruz eylemek niyetindeyim.”
Konya Mevlevi Dergahında Şampanya Ziyafeti ve Şeyh'e Sunulmak Üzere Gönderilen Fransız Kadınlar
1⃣- "Mühim ve dini bir görevin başında bulunmakla beraber Çelebi Efendi adamakıllı içkiye meraklı bir insandır. Yanaşılması kolay genç Avrupalı kadınlara düşkünlüğü fazladır."
2⃣- Osmanlı’nın çöküş dönemine denk gelen zamanda uzun müddet Anadolu’da yaşamış, Osmanlı Bankası ve Reji İdaresinde müdürlük dahil birçok görevde bulunmuş İsviçreli Lui Ramber, 1895-1905 yılları arasında tuttuğu notlarda Konya’daki Mevlevi Dergahından ve Mevlevi Şeyhi Çelebi Efendi’den (Abdülvahid Çelebi) bahsetmiştir.
3⃣- Çelebi Efendi’nin içki ve kadın düşkünlüğüne vurgu yapan Ramber şunları söylemiştir:
"Konya’ya akşamın yedisinde vardık. (...) Usul gereği Mevlevi dervişlerinin reisi olan Çelebi Efendi’yi ziyaret etmek icap ediyor. Kendisi şehre üç çeyrek uzaklıkta oturuyor.